YENİKÖY Çöplük direnişi
Yeniköy’de bir gece...
Yetersiz kalan köy trafosundan aldığı düşük akımla odanın lambası bir soluyor bir parlıyor. Köşedeki sobada küçük bir delice kökü, boyundan büyük bir çabayla harıl harıl yanıyor. Koltuğun ucuna oturmuş güleryüzlü ve kırmızı yanaklı Suat Amca, her zaman yaptığı gibi kısa ve öz konuşuyor. “Sondaj boruları çakılı duruyor; ileriye site filan yapacaklarını söylemişler; ölçüm yapmışlar...”
Can dostumuz Fatih aracılığıyla bu şirin ve sade küçük Çerkez köyüyle tanışalı dört ya da en fazla beş ay olmuş. Önce kısa gezi ve yürüyüşlerle sık sık köyü ziyaret etmiş ve sonrasında da zamanla birlikte zeytin toplayarak emek içerisinde, hırssız, iyi niyetli ve aydınlık insanlarıyla tanışmışız. Daha sonra satın aldığımız arazinin kadastro ölçümünü ve uygulamasını yaptırmış ve dozerin çalışmasından sonra 'ihya' ettiğimiz topraklara ağaç dikimine başlamışız. Geri dönüş yok diyoruz, fırtınalı günlerin hemen ertesinde, yaşamın bu yeni döneminde karar vermişiz, büyükşehirin bizi de içine aldı alacak tehlikeli girdabından kendimizi kurtarıp orman kıyısındaki bu yeşil pancurlu cennete yerleşeceğiz.
Bir süre Havutçulu’dan almayı tasarladığımız deliceye aşılı zeytin fidanlarından konuştuktan sonra, Suat Amca, insanı etkileyen tavrıyla ve pırıltılı, aydınlık gözleriyle anlatmaya başlıyor: “Adada belediyede çalışanlar, ‘dikkat edin çöplük yapacaklar, mevcut çöplük dolmuş artık buraya taşıyacaklar, işi büyük yerden bağlamışlar’ filan diyorlarmış”.
Durduk yerde telaffuz edilen ‘çöplük’, 'Belediye', 'hizmet' gibi sözleri duyunca irkiliyoruz. Kuşadası’nın çöpü mevcut durumda, yine Yeniköy yolu üzerinde merkeze 4 km uzaklıkta anayoldan 400 metre uzaklıkta bir araziye rastgele, yani 'vahşice' dökülüyordu. Yazın çöplükten özellikle Kirazlı tarafına ağır bir koku yayılıyor ve alanda yetkililerin müdahale bile etmekten kaçındığı yangınlar sık sık kendiliğinden çıkıyor, ortalık kapkara zehirli dumanlara boğuluyordu. Yeni çöplük için sözünü ettikleri yer Maden Tepesi’nin güneyinde, Kuşadası-Yeniköy yoluna elli metre, köye ise bir kilometreden de yakında bulunan maliyeye ait bir yer. Ayşegül her zamanki gibi mutfakta Perihan Teyze ve Fatma ile sohbet ediyor. Suat Amca bakış ifademden benim işi ciddiye aldığımı anlayınca seviniyor, gözlerinin içi daha da farklı parlıyor. Ona köy muhtarıyla görüşmemizin ve ondan bilgi almamızın daha iyi olup olmayacağını soruyorum. “Onun hiçbir şeyden haberi yok” dese de resmen köyün yöneticisi olması nedeniyle ısrar ediyorum. Baba sözüne saygıdan sükunetle dinlemekle yetinen Hayati Ağabey, köy kahvesine gidip okey masasından kaldırdığı muhtarı eve getiriyor. Muhtar Mümtaz Mert, sakin tavırlı, iyiniyetli ve çok saygılı biri; tanışıyoruz. Suat Amcadan aldığım bilgilerin ötesinde bir şey söylemese de, sorularımızı dikkatle yanıtlıyor ve sondaj işlerinin İller Bankası kanalıyla yapıldığını anlatıyor. Bu arada Kaymakamlığın Belediye temsilcilerinin de katılımıyla düzenlediği haftalık toplantılarda konuyu gündeme getirdiğini ve kimsenin çöplük yapımını doğrulamadığını söylüyor. Bu yerde ormana inşaa edilecek bir çöplüğün ne kadar ‘modern’ de olsa bunun köy için bir felaket olacağını, köyün adının ‘çöplükle’ birlikte anılacağını, bunun geriye dönülemez büyük zararlara yol açacağını, köy için tam bir felaket olacağını belirtiyorum.
Suat Amca söylediklerimi onaylıyor, 'bu durum köyümüz için her şey bitti demek’ diyor. Muhtardan konuyu köylülerle paylaşmasını ve ilçede tanıdığı idareci ve bürokratlardan daha ayrıntılı bilgi almaya çalışmasını istiyorum. Benim de ayrıca Kuşadası’nda başka kanallardan, farklı yollardan bilgi toplayacağımı anlatıyorum.
O gece emektar kaplumbağa ile adaya dönerken, aracın bozuk ve yetersiz farlarıyla kısmen aydınlanan ağaçların gölge oyunlarını izlerken, çoğunluğu yaşı ilerlemiş ama yürekli ve kararlı Çerkezlerle birlikte arkasını mafyaya ve derin devlete dayamış bir belediyeye karşı neler yapabileceğimizi derin derin ve biraz da ümitsizce düşünüyoruz.
Felaket doğrulanıyor
Hafta içi Fatih ile birlikte Cumhuriyet Gazetesi Kuşadası temsilcisi Latif Sansür’ü kendisine ait kırtasiye dükkanında ziyarete gidiyoruz. Fatih, sadece 'duygusal' kaygılarla Kuşadası Belediye Başkanı Berberoğlu’na fazlasıyla yakın duran Sansür’ü uzaktan tanıyor. Çok da uzatmadan konuyu kendisine açıp durumu anlatıyoruz. Sansür fazla ayrıntılı bilgi vermeden, KUŞATAK (Kuşadası-Davutlar-Güzelçamlı-Söke Çevre Koruma Altyapı Tesislerini Yapma ve İşletme Birliği) kapsamında Dünya Bankası kredisiyle bölgede modern bir ‘Katı Atık Depolama Tesisi’nin inşaatının söz konusu olduğunu, yer seçiminin kesinleştiğini, arazide sondaj dahil tüm incelemelerin yapıldığını ve çok yakında inşaatın başlayacağını söylüyor. Biz köy olarak buna karşı mutlaka direneceğimizi ve karşı çıkacağımızı söylediğimizde, acı bir gülüşle merkezi idareye, Turizm Bakanlığına ve belediyeye karşı hiç şansımızın olmadığını ifade edip, bu işe girişmememizi öğütlüyor: Hiçbir şey yapamazsınız! Fatih ile birlikte yüreğimize kurşun gibi çöken bir ağırlıkla dükkandan ayrılıyoruz. Ama 'yurtsever' ve 'demokrat' gazetenin yerel temsilcisinin köylü inisiyatifini ve bizleri küçümser tavrı, hıncımızı ve direnme azmimizi körüklüyor: içimizden sessiz bir 'göreceğiz bakalım, Sayın Sansür!' esintisi geçiyor.
Ertesi akşam soluğu yine köyde alıyoruz. Bu kez köy erkeklerinin toplandığı kahvedeyim. Traktör sahibi, su tesisatcısı, elektrikçi gibi genelde iş için aradığım insanı bulmak üzere adım attığım ve nedense köylülerin konukseverliği yüzünden pek de çay parası ödeme imkanı bulamadığım bu mekana bu kez daha farklı bir amaç için yaklaşıyorum. Muhtar bir süre sonra oturduğu okey masasından kalkıp yanıma geliyor. Necati Ağabey başta olma üzere köy ileri gelenleri çevremde toplanıyor: konu köyü çok yakından ilgilendiren çöplük yapımı. Kuşadası’ndan edindiğim bilgileri aktarıyorum. Yakın gelecekte inşaatın başlayacağını ve bir şeyler yapmamız gerektiğini söylüyorum. Arazilerin değeri yarısına inecek, çöplüğün çektiği köpekler, martılar, kargalar, kemirgenler mikrop ve hastalık saçacak; yaz kış hayıtlı boğazından esen egemen rüzgâr bütün kokuyu köye taşıyacak. Çocuklarımıza, torunlarımıza yıllardır gözümüz gibi bıraktığımız orman yerine çöplük mü devredeceğiz? Çok sevgili Amcalar, Abiler söylediklerimi aynen teyid etmekle birlikte neler yapılabileceği noktasında söyleyebilecekleri sınırlı kalıyor. Kahvedeki gençler o sırada bu konuya ilgisiz kalıyor, oyun oynamaya, masanın ortasına yuvarladıkları okey taşlarını şakır şakır ters çevirmeye devam ediyorlar; televizyonun sesi sonuna kadar açık, haberler izleniyor.
Köyün ileri gelenleri, aile reisleri, yaşlılar her ne kadar direnme taraftarı da olsalar, çaresiz bir şekilde devlete, belediyeye karşı ne yapabiliriz ki diye süreci sorguluyorlar. Teslim olmamak gerektiğini, devletin her yaptığının ‘doğru’ olmayacağını, olmadığını verdiğim örneklerle aktarmaya çalışıyorum. Yeri geldiğinde, konu bizim ve çocuklarımızın geleceği olduğunda her şeyi göze alıp direnmek gerektiğini anlatmaya çalışırken, televizyonda çok da güzel bir zamanlamayla Bergama’da siyanürlü altına karşı direnenlerin jandarma güçlerince yerlerde sürüklenerek, coplanarak gözaltına alınışları gösteriliyor. İki tane tosun gibi er boyunlarında G-3 tüfekleri asılı baş örtülü inatçı bir teyzeyi yerlerde sürükleyerek ite kaka götürmeye çalışıyorlar. Susup izlemeye başlıyoruz. Tam da insanları direnmeye ikna etmeye çalışırken nereden çıktı bu görüntüler diye içimden kızarak sinirleniyorum.Köydeki en büyük büyükbaş hayvan sürüsü ve arazisine sahip olanlardan biri olan Tahir Ağabey ‘biz de mi böyle yapacağız’ diyor mükemmel bir zamanlamayla. Gerekirse evet! Devlet, Belediye, mafya yılların birikimiyle yarattığın değerleri bir çırpıda sana sormadan talan etmeye ve el koymaya çalışıyorsa evet!
Gün görmüş deneyimli yorgun gözler, çatlak kahve penceresinden dışarıya, üzerilerine karanlık çökmüş köy arazilerine düşünceli düşünceli ama delikanlı yüreği ve kararlılığıyla bakıyor. Muhtara araştırmaya devam edeceğimi, onun da uyanık olmasını söylerek köyden ayrılıyorum.
Nasıl yapmalı?
Kışın son günlerine yaklaşmamıza ve yavaş yavaş turizm sezonu hazırlıklarına başlamamıza karşın, işyeri olanaklarını kullanarak, İstanbul Cihangir’den Annemin komşusu güzel insan Semra Somersan ile irtibat kurdum. Daha önce uzun uzadıya konuşmuşluğumuz olmamasına karşın telefonda konuyla çok ilgilendi, değeri zamanını ayırıp beni uzun uzun ve sabırla dinledi. Köy ile ilgili bilgileri aktardım, 'çöp' projesinden bahsettim. Bir süre örgütlenme ve mücadeleye ilişkin genel önerilerde bulunduktan sonra, özellikle hukusal anlamda bize önderlik yapabilecek birini tanıdığını, bu kişinin Çerkez oluşundan ötürü konuyla farklı bir yaklaşımla ilgilenebileceğini belirtti: Senih Özay. Semra Hanım, daha ilerideki aşamalarda mücadeleye destek vermesinin yanı sıra, bizi Senih Ağabeyle buluşturmasıyla, mücadelemize bambambaşka bir yön ve soluk kattı. Çünkü Senih Özay ile tanışmamızdan önce şahsen mücadele etmekle çok kararlı olmakla birlikte, bunun hukuksal ve pratik yöntemleri konusunda oldukça bilgisiz ve kararsızdım. Bu ilişkiyle birlikte direniş kararımız, çok daha somut bir biçim ve gerçekçi bir görünüm kazanmaya başladı. Senih Ağabeyle bir akşam vakti, bir saati aşan uzun telefon görüşmemiz sonucunda, köylünün davaya sahip çıkması ve direniş kararı vermesi koşuluyla konuyla ilgilenebileceğini söyledi. Hem de en yoğun olduğu günlerde, Bergama’da yaşanan Siyanürlü Altına Karşı Mücadelenin en hareketli anlarında bunu Çerkez olmanın onuruyla ücretsiz olarak yapacağını belirtti. Hemen köylülerin bir komite yapısı altında örgütlenmesini, bu örgüte bir ad verilmesini ve köy ileri gelenlerinden kendisi adına hukuksal mücadelede kullanılmak üzere bir vekaletname çıkarmasını istedi.
Kendisinin de Çerkez oluşundan hareketle avukatlığı ‘ücretsiz’ yapacağını yineledi. Artık sözden çok eylem zamanı gelmişti. En kısa zamanda köye geri döndük. Bu arada Fatih aracılığıyla, köydeki Hayati Ağabey, Namık Öğretmen gibi güvenilir dost ilişkilerimiz içerisinde olan arkadaşlara da niyetimizi ileterek onların koşulsuz desteklerini aldık. Ancak direniş örgütlenmesinin nüvesini oluşturacak olan ve yasal olarak mücadeleyi yürütecek olan sahnedeki ‘komite’, tüm siyasal önyargılardan arınmış şekilde köy ileri gelenlerinden oluşacaktı.Böylece gerektiğinde sahada eylem yürütecek kadroları vitrindeki yapılanmadan ayırmış bulunacaktık.
Kahvede yaptığımız bir ilk toplantının ardından, köyde yerleşik olan ama kahveye gelme alışkanlığı bulunmayan kişileri ve tüm köy sakinlerini davet ederek birkaç toplantı daha yaptık. Senih Ağabeyin söylediklerini aktardık. Köyden ‘bozuk ses’ çıkmaması gerektiğini, Karadenizlisi Çerkezi herkesin birlik olması gerektiğini söyledik. Herkes direnme konusunda hemfikirdi. Ancak geçmişte yaşanan küçük olaylardan ve daha önceki kuşaklardan miras kalan, son muhtarlık seçimlerinin rekabet atmosferinde de pekişen belirgin bir bölünmüşlük vardı köyde. Bir kesim diğerinin yaptığı ve yapacakları konusunda bir hayli şüpheli yaklaşıyordu. Aralarında konuşmayacak derecede kırgın olanlar vardı. Yapılacak işlerin siyasal partilere mal edilmemesi, bulaştırılmaması, mücadelenin bu yönüyle ‘apolitik’ bir içerikte yürütülmesine hep birlikte karar verdik. Belli bir siyasal partinin peşine takılmayacaktık ancak mevcut tüm yapılanmalardan, sağıyla soluyla tüm siyasi partilerden, çevreci örgütlerden, Çerkez örgütlerinden, Atatürkçülerden destek aranacaktı. Sevgili Nadir Amca’nın Ege Üniversitesi’ndeki Öğretim Üyesi oğlu Harun Uysal ile de temas kurduk. Kendisi daha önceden Senih Özay’ı da tanıdığı için bize hemen katıldı ve işin başından itibaren, gerek planlamada ve gerekse uygulamada, akılcı ve pratik yaklaşımıyla mücadelenin kazanılmasında çok önemli katkıları oldu. Hareketin İzmir'deki kolu kanadıydı. Çerkez örgütlerinin ve konuyla ilgili kilit mevkiilerdeki Çerkez asıllı kişilerin direnişe katkı vermesinde, İzmir’deki Atatürkçülerin ve akademisyenlerin desteğinde büyük etkisi oldu. İhtiyar heyeti üyelerinin yanısıra, konuyu duyar duymaz tereddütsüz tüm olanaklarıyla yardıma hazır olduklarını belirten Hıdır Ağabey ve Bülent Sarı da komiteye dahil oldu.
Nedense köyde yerleşik bulunan veya arazisi olan çok varlıklı ve nüfuzlu kimi ağabeylerimizden ilk aşamada beklediğimiz desteği alamadık. Sonradan bunların bir kısmı eylemlerin boyutlanmasıyla ‘mecburiyetten’ işe katıldılar. Bir kısmı ise kendilerine çok yakışan onurlu bir tavırla, çok geniş olanaklara sahip olmalarına karşın Kuşadası'ndaki ilişkileri bozulmasın diye hiç 'buralı' olmadılar!
İlk eylemler
Köylünün kararlı duruşuyla birlikte herkes apar topar mücadeleyle ilgili çalışmalara başladı. Kullanılabilecek her türlü ilişki, olanak, tanıdık, eş dost akraba kim varsa devreye sokuldu. İkili görüşmelerle önce sözlü olarak geniş bir destek kampanyası başlatıldı. ‘Çöplük’ olayı ve buna karşı Yeniköy’ün direneceği gerçeği, kulaktan kulağa yavaş yavaş ilçenin her yerine yayılıyordu. Gelen yansımalar çok olumluydu; birkaç olumsuz örnek hariç, Kuşadası’nın kaderine boyun eğmiş, Belediyenin yasadışı uygulamaları karşısında tepkisiz kalmış halkı, genel haliyle konuya ve örgütlenmeye çalışılan direnişe olumlu bakıyordu. Bu arada, daha Engelleme Komitesi kurulmadan, 21 Nisan 1995 tarihinde imza kampanyası kapsamında ‘Kamuoyuna’ başlıklı imzasız bir bildiri yayınladık. Bildiride Madentepe Mevkiinde Belediyenin gizlice çöplük yapımı çalışmalarının kaygıyla izlendiği, Yeniköy’e bir kilometre uzaklıktaki ormanlık alana yönelik yer seçiminin gözden geçirilmesi talep edildiği, bu durum karşısında her türlü mücadele aracını kullanmaya kararlı Yeniköy halkının desteklendiği bildiriliyordu. Bildiriden beş yüz adet bastırılıp Kuşadası, Söke, Selçuk ve İzmir’deki dostlar aracılığıyla dağıtımları yapıldı. Kahvelere, dükkanlara asıldı. Ayrıca olanağı olan herkes yakın çevresinde imza alma faaliyetine girişti. Kuşadası Cuma pazarında stand kurulup, Belediye yetkililerinin şaşkın bakışları altında, halkın yoğun desteğiyle, kahvehanelerde, işyerlerinde imza toplandı. İnsanlar konuyla ilgileniyor ve tam olarak neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Polis kahvehanede bildiri dağıtan kimi arkadaşlarımızı tehdit edip, bildiriden örnek aldı. Ama kimse yılmadı ve yoğun bir faaliyetle insanlara tek tek derdimiz anlatılarak toplam 2500 adet imza toplandı.
Belediye, köylüde oluşan direniş belirtileriyle birlikte apar topar söz konusu arazinin Kuşadası-Çamlık yolu üzerindeki girişine büyük bir inşaat tanıtım lehvası yerleştirdi. Daha betonları kurumadan aynı gece lehva yerinden kaldırılıp, bir daha bulunamayacak bir yere aktarıldı. Arazideki mevcut sondaj boruları, işaretleriyle birlikte projeye ilişkin ne varsa hepsi temizlendi. Köylü bir anlamda gece gündüz arazide nöbet tutmaya başladı. Köyün az da olsa dinamik unsurları her şeye hazırlıklı bir şekilde uyanık vaziyette, teyakkuzda bekliyordu. Karşı taraf beklenmedik bir adım atarsa, hemen anında bir adım daha köktenci bir eylemle karşılık verecektik.
Belediyenin daha projenin ihale ve izin süreçlerini beklemeden apar topar işi oldu bittiye getirerek araziye çöp dökmeye başlaması durumunda, çöp kamyonlarını barikatlarla engelleyip, dökülebilen çöpleri gerisin geriye Kuşadası’na götürecek, traktörlerle Belediye binası önüne bırakacaktık. Eylemliliklerde bir ‘politik’ içerik olmadığından, açıkcası bu aşamada güvenlik güçleri aracılığıyla herhangi bir gözaltı, ya da doğrudan bir baskı beklemiyorduk. Hıdır Ağabey, lehvanın bizim elimizle yok edildiğini öğrendiğinde, kardeşi Sevgili Lütfü’yü ve bizleri ‘yasalar’ çerçevesinde kalmamız için uyardı. Mücadelenin ‘yasadışı’na taşınması durumunda destek vermeyeceğini söyledi. Dönem, Başbakan Çiller’in özel örgütünün Kuşadası’nın gelecekte kumarhaneler cennetine dönüştürülmesi operasyonuyla bölgede çeteleriyle cirit attığı, her türlü kanun dışılığın, yargısız infazın, hukuksuzluğun hüküm sürdüğü ‘Susurluk öncesi’ karanlık bir dönemdir. CHP’li Berberoğlu Belediyesi, Çiller çetesiyle ilişkinin yanısıra, bölgede konuşlanmış mafya unsurlarıyla, MHP’lilerle tam bir uyum içerisinde, hiçbir yasal çekince duymadan yaptığı imar değişiklikleriyle Kuşadası’nı geri dönülmez bir yola sokuyordu. 3 Kasım 1996’da Çiller Özel örgütünün belli başlı üyeleri Kuşadası’nda kumarhane yapımı için arazi baktıktan sonra İstanbul’a dönerken ünlü ‘Susurluk Kazası’na uğramışlardır. Yani kısacası devletimizin konjonktürel durumu, derin devletiyle ve tüm kurumlarıyla zaten fiilen 'yasadışındaydı'. Ama yine de Hıdır Ağabeyin uyarısını ciddiye almamız ve köy içerisinde köktenciliğe karşı çıkacak unsurların katkısını yitirmeden titizlikle ayrı mecralardan ilerleyecek, iki yönlü bir mücadele örgütlememiz gerekecekti. Bu yüzden İhtiyar Heyeti ve kurulacak engelleme komitesinin yanısıra daha esnek ve gerektiğinde korkmadan cesur atılımlarda bulunabilecek ikinci bir yapı da kendiliğinden oluşturulmalıydı.
Bu arada yürütülecek çalışmaların sekreteryasını, medya ile ilişkilerini bölgede o sıralarda işsiz ve müsait olan Ayşegül’e yüklemeyi uygun gördük. Bu amaçla, Kuşadası yerelinde Berberoğlu Belediyesine karşı bilinçli ve onurlu bir muhalefet yürüten eski CHP’li Ulaş Demiray Ağabeyimizden yine Fatih’in önerisi ve aracılığıyla destek istedik. Ulaş Ağabey bize çok yardımcı oldu. Ayşegül Kuşadası’nda yayınlanan yerel gazete Kuşadası Gözlem içerisinde çalışmaya başladı. Böylelikle yerel gelişmelerden daha hızlı haberdar olup, düzenlenen toplantılara birinci elden katılarak bilgi alma olanağımız olacaktı. Ben de gazetede Berberoğlu Belediyesini hedef alan köşe yazıları yazmaya başladım. Fatih sayesinde yerelde, sahada davamıza katkısı olacak birçok unsura doğrudan ulaşma ve tanışma olanağı buluyorduk. Hatta Selçuk’tan ve Söke’den de bize çok yardımcı olacak, kendi ilçelerinde eylemlilikle köprü oluşturacak, temsilcilik düzeyinde işler yürütecek devrimci demokrat unsurlarla ilişkiler kurduk. Hareket, çok da teorik tartışmalara, yönetsel şemalara ve sorunsallara takılmadan, ana hedef doğrultusunda her bir üyenin kendi öznel konumundan kaynaklanan farklı olanaklarını kullanmasıyla gelişmeye başlamıştı. Şirketin sunduğu ofis olanaklarını da fazlasıyla kullanarak, İzmir’de bulunan Senih Ağabeyle, Harun'la sürekli temas kuruyor ve özellikle idari ve hukuksal atılımlarımızı ve yazışmalarımızı onun yönetiminde yapıyorduk. Senih Ağabey Bergama’da önderlik ettiği siyanürlü altına karşı mücadelede pekiştirdiği deneyimiyle, kitle iletişim araçlarının ilgisini çekecek, yurttaş insiyatifi ağırlığını duyumsattıracak eylemler geliştirmemizde hep fikir babası olmuştur. Hareket ve eylem önerileri bu şekilde ikili bir şekilde oluşuyor ve daha sonra bunu telefonla komiteyi oluşturan diğer üyelere iletip fikirlerini alıyor ve akşam da köyde kahvede köy ileri gelenlerinin ve komite üyelerinin de görüşü doğrultusunda kesin kararımızı alıyorduk.Harun da kendi ilişkilerinden hareketle özellikle de Çerkez kökenli yurttaşlarımızın desteklerini örgütlemek için yoğun çaba gösteriyordu. Hiç ummadığımız ve davamıza belirleyici etkileri olabilecek kişilere onun sayesinde ulaştık.
Doğayı Koruma ve KUŞADASI YENİKÖY’de Çöp Deposunu Engelleme Hareketi
Çöplüğe karşı eylemlerin daha da boyutlandırılması ve her yıl Haziran ayının ilk haftasında kutlanan Çevre Günü’nde gerçekleştirmeyi düşündüğümüz I nci Çevre Şenliğinin örgütlenmesi aşamasında oluşan ihtiyaç üzerine, Kuşadası Kaymakamlığı'nın 31 Mayıs 1995 gün ve 2769 sayılı evrak kabul kaydıyla, 2911 yasaya göre ‘Doğayı Koruma ve KUŞADASI YENİKÖY’de Çöp Deposunu Engelleme Hareketi’ kurulmuştur. Senih Ağabey, yasanın sağladığı hakkı (ya da boşluğu) çok güzel değerlendirmiş ve derneklerin bürokratik kuruluş işlemlerine, onay süreçlerine v.s. takılmadan, ‘eylem düzenleme komitesi’ sıfatıyla köylülerin biricik direniş örgütünün böylelikle altı aylığına kendisine ‘yasal’ olarak kitle mücadelesi yürütme hakkı tanıyacak bir tüzel kişilik kazanması sağlanmış oluyordu. Bu duruma yereldeki resmi kurumlardan herhangi bir itiraz oluşmadı. Mücadelenin ikinci yılında ikinci şenlik başvurusunu yaptığımda, İlçe Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM) sorumlusu Başkomiser Hayrettin Bey durumun bu şekilde devam edemeyeceğini ve dernek başvurusu yapmamız gerektiğini söylediğinde, kendisine sadece şenlik amaçlı bir yapılanma olduğumuz, şenlik dışında herhangi bir faaliyetimiz olmadığı söylenmiş ve konu bu şekilde geçiştirilmişti.
Engelleme Komitesi Başkan Muhtar Mümtaz Mert’in yanısıra, Nadir Uysal, Necati Demirci, Yaşar Sevim, Tahir Acar, Bülent Sarı, Süheyl Hıdır Şengül, Rıfat Köstek, Galip Uçar ve Osman Soysal’dan oluşmaktaydı. Köylüler aynı zamanda davayı ücretsiz olarak yürütmeyi kabul eden İZMİR Çevre Hareketi Avukatlarından Çerkez Avukat Senih Özay’a vekaletnamelerini de sundular.
Birinci Yeniköy Çevre Şenliği
Senih Ağabeyin önerisiyle uzun zamandan beri düşündüğümüz protesto eylemi için fırsat oluşturacak şenlik çalışmalarına hemen başladık. Şenliğin çevre haftası kapsamında değerlendirilmesi için 11 Haziran 1995 tarihinde yapılmasına karar verdik. Etkinliğin örgütlenmesinde her bir köy sakininin katkısı olması hedeflendi. Köylü, köy sınırları içerisinde bulunan Madentepe mevkiinde çöplük yapılması düşünülen ormanlık arazinin asıl sahibi olduğunu gösterecek, buraya fidan dikecek, Çerkez atlarıyla araziye kökten bir tavırla sahip çıktığını duyuracak ve kararlılığını gösterecekti. Etkinlik örgütlenirken; karayolunun 10 Ekim 1937’de bölgede yapılan askeri tatbikat sırasında Atatürk tarafından kullanıldığı ve bu nedenle ‘Atatürk Yolu’ olarak anılması ve çöplük yapılması düşünülen alanın hemen yanıbaşında bulunan Madentepe’den Atatürk’ün tatbikatı izlemesi nedeniyle Atatürkçüler ve köyün Çerkez kökenli vatandaşlar tarafından kurulması dolayısıyla ise Çerkez örgütlerinden destek alınması amaçlanmıştır. Bornova Atatürkçü Düşünce Derneği konuya sahip çıkmış ve CHP’li Berberoğlu Belediyesini CHP Genel Merkezine şikayet edecek ve etkinlere kalabalık şekilde katılacak ölçüde bizi desteklemiştir. Çerkez örgütleri, özellikle Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFDER) ve diasporadaki Çerkez kökenli vatandaşlar da davayı sahiplenmiş ve başından sonuna kadar destek olmuşlardır. Doğrudan bildirilerimizde yer almamasına karşın Başbakan Çiller’in arazisine çok yakın konumda olan mevcut çöplüğün apar topar Çiller’in talimatıyla yerinin değiştirildiği teması da sözlü olarak işleniyor ve halkta zaten mevcut olan Çiller antipatisi ve alerjisinden de yararlanılmaya çalışılıyordu.
Birinci şenlikle ilgili duyurularımız hazırlanır hazırlanmaz bunları işyerlerimizdeki fotokopi makinelerinde çoğaltıp, her yerde dağıtımına başladık. Postayla ve faks yoluyla ulaşabildiğimiz tüm siyasal partilere, tanıdıklarımıza, medya kuruluşlarına ve çevreye duyarlı kişi ve yapılanmalara ulaştırdık. Yaklaşık bin adet duyuru bildirisinin dağıtımı yapıldı. Tarih yaklaştıkça köyde yaptığmız toplantılarda görev bölümü de belirleniyordu. Hıdır Ağabey görkemli atlarını kafkas giysileriyle yapılacak ‘siyasi gezinti’ için getirecek; köylülerin tümü bir gün öncesinden ayran ve Çerkez böreği Halujlerini hazırlayacaklar; yine Hıdır Ağabey aracılığıyla ulaştığımız Selçuk’taki Türk Hava Kurumu paraşütçüleri de proje alanının orta yerine paraşütle atlayış gerçekleştireceklerdi. Harun Uysal da şenlik hazırlıklarının örgütlenmesinde ve şenliğin düzenlenmesinde bizzat hazır bulunacaktı. Hazırlıklar süregiderken Berberoğlu CHP örgütü aracılığıyla şenlikte olaylar ve gözaltılar olacağı dedikodusunu yayarak olası katılımları engellemeye çalıştı. Gülcan ve Irmak ile birlikte Leyla Hanımların balkonunda pankartlarımızı hazırladık. Pazar günü olması itibariyle şenlik zamanı köyde olamayacaktım ancak Harun, yoğun işlerine rağmen hazırlık aşamasından itibaren köyde hazır bulunarak şenliği yönetecekti.
Şenlik güneşli ve sıcak bir Pazar günü yaklaşık beş yüz kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Bornova Atatürkçü Düşünce Derneği ve Kafder birer otobüsle İzmir’den gelen katılımcıları Yeniköy’e taşıdılar. Kitle ‘Çevre eylemle kurtulur’ ve ‘Çevremize, kültürümüze, toprağımıza sahip çıkalım’ pankartlarının ardında karayolundan şenlik alanına yürüdü. Elli adet ağaç fidanı simgesel olarak proje alanına dikildi. Paraşütçüler söz verdikleri gibi şenlik alanına paraşütleriyle ve ‘Çöplüğe Hayır’ pankartıyle birlikte atlayış yaptılar; ayranlar ve haluj börekleri dağıtıldı. Çerkez ezgileri eşliğinde Çerkez oyunları oynandı, törelere göre paylaşımın ve dayanışmanın göstergesi olarak, Çerkez düğünlerinde gelenek olduğu üzere tahtalarla ağaç kütüğü üzerinde tempo tutuldu.Hıdır Ağabeyin güzel atları da tozu dumana katarak proje alanına sahip çıkmanın örneğini gösterdiler. Kuşadası yolu trafiğe kapatılarak bir kilometre kadar köy arazileri sınırına kadar yüründü. Köyün gençleri yoldan geçen araçları durdurup bildiri dağıttılar. Köyün ileri gelenleri, Senih Ağabey, Çerkezler, Atatürkçüler birer konuşma yaptılar.
Birinci Şenliğimizle ilgili haberler Hürriyet, Yeniasır, Evrensel, Milliyet, Cumhuriyet, Siyahbeyaz gazetelerinde yer aldı. Bölgesel ve ülkesel radyo ve televizyon haber bültenlerinde şenliğe yer verildi.
Mücadele Boyutlanıyor
Kendi özgüçleriyle gerçekleştirdikleri şenliğin bu şekilde başarıyla gerçekleştirilmesi, sessiz çığlıklarının eyleme dönüşüp ülkesel ve yerel medyada somut bir karşılık bulması, köylülerin tümünde zaten daha önce de varolan kararlılığın ve özgüvei arttırdı. Köylüler tamamen kendi bütçeleriyle çok zengin, kapsamlı bir faaliyeti örgütlemiş ve başarıyla gerçekleştirmişti. Ancak proje hâlâ uygulama sürecindeydi ve adım adım gerçekleştirme aşaması yaklaşıyordu. Bu konuda deneyimli, Tugal Çevre Danışmanlığı adlı bir özel şirkete ayrıntılı ama içeriği boş bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu hazırlatılmış ve köylülerin haberi dahi olmadan onay için Çevre Bakanlığına sunulmuştu. Finansman boyutunda ise Dünya Bankası’ndan gelecek kredi için onay bekleniyordu.İlk adım olarak Senih Ağabey aracılığıyla, projenin beyni, yürütücüsü ve sahibi olan Turizm Bakanlığı’ndan, ‘katı atık’projesinin durumuyla ile ilgili resmi bilgi istenmiş ve Bakanlık Yatırımlar Genel Müdürlüğü talebimize yanıt olarak; ‘bir kamu hizmetinin yerine getirilmesine karşı geliştirilen örgütlü engelleme hareketine anlam veremediğini, proje arazisinin orman alanı içerisinde bulunduğu ve Kuşadası Belediyesi’nce Aydın Orman İşletme Müdürlüğü’nden onay alındığı, bakanlığın kesin onay süreci içerisinde olduğu; Katı Atık projesi ile ilgili olarak Çevresel Etki Değerlendirme sürecinin Çevre Bakanlığı’nca yürütüldüğü ve Kültür Bakanlığı 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun projeye ilişkin olumlu kararının mevcut olduğu bildiriliyordu. Yazının ekinde Muğla Orman Bölge Müdürlüğü’nden alınmış bir ‘sakınca yoktur’ yazısı ve İzmir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan alınan 22.03.1995 tarih ve 4702 sayılı karar bulunuyordu.
Çöplük yapımıyla ilgili olarak köylü uyanıp silkinene kadar karşı tarafın bir hayli yol aldığı anlaşılıyordu. Yerel ilişkilerin de desteğiyle resmi kurumlardan, gerçek bir bilgi ve araştırmaya dayanmayan, masa başında üretilen oldu-bittilerle geliştirilen ‘rapor’lar kurumlardan başarıyla toplanmıştı. Bu 'resmi' kurumların çöplüğün yapılacağı yerden de projeden de haberleri yoktu.
Bakanlığın göndermiş olduğu yazı biraz moralimizi bozmuş olmakla birlikte, işin resmi ve hukuksal yönünü biraz daha ciddiye almamız gerektiği konusunda bizleri daha da kamçıladı. Köylü şenlik ile direnmeye kararlı olduğunu gösterince ve yavaş yavaş her kanattan projeye ilişkin izin süreçleri yazdığımız resmi yazılarla kurcalanmaya başlayınca, Kuşadası Belediyesi şenliğin üzerinden üç hafta geçmeden, konuyla ilgili olarak Kuşadası’nda 28 Haziran’da, aslında direnişi hedef alan ve demagojiden ibaret olan bir ‘bilgilendirme toplantısı’ düzenledi. Proje deşifre olunca ve mücadele başlayınca birden kamuoyunun ‘bilgilendirilmesi’ gereği duyulmuştu. Aslında benim aklımda daha gösterişli, tüm köylülerin traktörleriyle, kadın ve çoluk çocuğuyla birlikte katılacağı, pankartlı ve sloganlı ‘daha patırtılı’ bir protesto olmakla birlikte, muhtar ve komitenin diğer üyeleri konuya biraz daha ılımlı ve soğukkanlı yaklaşıyorlardı. Zaten muhtara ve köyün ileri gelenlerine adada irtibatta oldukları devlet büyüklerinden (kaymakamlık, belediye makamları, düzeniçi parti ileri gelenleri) her zamanki bildik ‘kışkırtmaya, provokasyona gelmeyin, kanun dışına çıkmayın, alet olmayın’ ve benzeri uyarılar gelmeye başlamıştı. Bu bilgiler dolaylı olarak bana da ulaşıyordu. Çekincelere rağmen toplantıya katılıp bir biçimde itirazımızı dillendirmemiz gerektiği konusunda ısrarcı oldum. Senih Ağabey dilediğimiz şekilde bir protesto örgütleyebileceğimizi, bunun biçimi ile ilgili kararın köylülere ait olduğunu söylüyordu.
Toplantı sabahı Kuşadası Kütüphane salonu girişinde muhtar dahil engelleme komitesinden 4-5 kişi hazır bulunduk ve içeriye girip salonda yerlerimizi aldık. Salonda basın mensuplarının dışında birkaç kişi, Kuşadası Kaymakamı, KUŞATAK yetkilileri ve kamu güvenliğinden sorumlu çok sevgili sivil polisler bulunuyordu. Toplantıya gelirken iki sayfalık bir alternatif basın açıklaması hazırlamıştık. ‘Kamuoyuna’ başlıklı açıklamamızda, tanıtılacak ‘Katı Atık Depolama Tesisi’nin Türkiye koşullarında çalıştırılacağına inanmadığımız, Kuşadası Belediyesi’nin yer seçiminin hatalı ve yasalara aykırı olduğu, düzenlenen toplantının medya nezdinde yerel yönetim uygulamalarının temize çıkarılmasına yönelik olduğu ve çöplüğe karşı yasal mücadelemizi en güçlü şekilde sürdüreceğimizi bildirerek protesto amaçlı olarak toplantıyı terk ettiğimiz bildiriliyordu.
Engelleme Komitesi üyeleri koltuklarda yerlerini aldıktan sonra, Berberoğlu sahneye çıkmak ve sunumu başlatmak üzereyken, ben ayaklanıp, çoğalttığım bildirileri herkesin şaşkın bakışları altında ön sıralardaki protokole, Kaymakama ve basın mensuplarına dağıtmaya başladım. Arka sıraları bizimkiler dağıtırken Berberoğlu daha başlamadan söz almadan konuşmaya giriştim. Berberoğlu sakin ve pişkin bir şekilde ‘demokrat’ bir kişi olduğunu ve toplantı sonunda bize söz hakkı tanıyacağını belirtip beni engellemeye çalıştı, ancak ben durmadan ve onu dinlemeden bildirimizi okumaya başladım. Başkanın yanından ayrılmayan çok muhterem korumaları bana doğru yönlenecek gibi oldularsa da, basının önünde bir rezalet oluşmaması için Berberoğlu onları engelledi. Kaymakamın yanındaki polisler da ayaklandılar, flaşlar patladı, kameraların ışıkları yandı. Engelleme Komitesinin iki sayfalık bildirisi, itirazı, protestosu bangır bangır, bağıra bağıra, hem de onların düzenledikleri bir toplantı sabote edilerek yüzlerine haykırıldı. Söz bitiminde komite üyeleriyle birlikte salon terk edilirken Berberoğlu arkamızdan toplantıyı izlememiz için istekte bulundu. ‘Burada anlatacağınız yalanları dinlemeyeceğiz!’ deyip hep beraber salondan ayrıldık.
Baskın aynı akşam, Kuşadası Belediyesinin yerel televizyonu TV2001’de bizim yakın plan görüntülerimiz eşliğinde ‘provokatörler toplantı bastı’ başlığı altında verildi. Cumhuriyet ve Evrensel Gazetesi’nde habere geniş yer verildi.Belediye biz ayrıldıktan sonra, slayt gösterisi eşliğinde özsunuşunu gerçekleştirmiş ve bir basın bildirisi dağıtmıştı. Aceleyle hazırlandığı her hâlinden belli olan beş sayfalık bildiride: KUŞATAK ve çöplük projesi iki üç cümleyle anlatılmakta, proje arazisinin 1993 yılında kurulan bir komisyon tarafından gerçekleştirildiği, arazide ‘orman ve tarım ağacı’ bulunmadığı, toprak tabakasının geçirgen olmadığı, engebe durumunun projeye çok uyun olduğu, istimlak gereksinimi duyulmayacağı, yerleşim yerlerine yeterli uzaktıkta olduğu, projeye karşı YENİKÖY halkının provokatörlerce kışkırtıldığı, sağ olsa Atatürk’ün projeyi destekleyeceği ve tesisin yapılmasının değil yapılmamasının sakıncalı olacağı iddia ediliyordu.
Bilirkişi Raporu Kazanımı
Savaş çoktan başlamış ve sıra hukuksal alanda baskın hamleler yapmaya gelmişti. Çöplük yapılması düşünülen alanla Yeniköy arasındaki uzaklık bir kilometre kadardı. Ayrıca, Hayıtlı Boğazının Madentepe’sine yakın kesimlerin birçok zeytin ağacı bulunmaktaydı. Bunların yanı sıra, bilimadamları tarafından çöplüğün yapımının olası zararlarının da resmi olarak ve mahkeme kanalıyla tespit edilmesi gerekecekti. Bu amaçla Kuşadası Sulh Hakimliğine 3 Temmuz 1995 tarihinde dilekçe verilerek, ‘4086 sayılı yasanın 5 nci Maddesi ile değiştirilmiş bulunan 3573 sayılı yasanın 20 nci maddesine göre Madentepe mevkiinde yapılması planlanan çöplük alanından başlayarak 3 kilometre esas alınarak 360 derecelik bir çember içerisinde bulunan zeytinliklerin belirlenmesi için ilçe kadastrodan bir teknisyenin ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri bölümünden bir bilimadamının bilirkişi olarak tedariki’ talep edildi.
Hakim Beyden müzekkere alınarak Üniversiteye ulaştırıldı ve 4 Temmuz tarihinde, kadastro bilirkişisi olarak belirlenen Basri Emre ve Zıraat Bilirkişisi olarak belirlenen Profesör Doktor Arif Ünal, Hakim Ekrem Şerif Sezgin ve katibin katılımıyla Madentepesi’nde ve çöplük alanında tespit gerçekleştirildi. Heyetle birlikte Maden Tepe'nin zirvesine çıkılıp proje alanı ve çevresi uzun süre incelendi, notlar alındı, tarımsal arazileri gösterir krokiler çizildi.
Karşı tarafı uyandırılmadan gerçekleştirilen bilirkişi raporunda, proje alanı çerçevesinde birçok zeytinlik arazinin olduğu, çöplük alanının bu bölgede kurulmasının, çöplüğün çıkaracağı duman ve kirli hava nedeniyle bitkilere zararlı olması, zeytinliklerin bu kirlilikten fazlasıyla etkileneceği, çöplüklerin yanın çıkarma riski yüksek olduğundan orman içerisinde tesislerinin tehlikeli olması nedeni gibi birçok yönden sakıncalı olacağı bilim adamlarınca tespit olunmuştur.
Elde edilen birlirkişi raporunu basına sunmak üzere bu kez İzmir’de börekli ayranlı bir basın toplantısının düzenlenmesine karar verildi. Basın kuruluşlarına gönderilen ve Senih Ağabeyin herzamanki gibi çarpıcı ve ilgi çekici bir dille hazırladığı bildiride:
‘Çöp deposunun T.C.Başbakanı’nın yazlık çiftliğine yakın olduğundan bahisle Çerkez Köyüne kaydırıldığı rivayetlerinin bizce çok önem taşımadığı, yöre halkının HAYIIIRRRR dediği projenin gerçekleştirilemeyeceği, Hukuk-para-pul-mafya-köy-halk-bergen-Çerkezlik dururken Berberoğlu Belediyesinin ‘provokatör’ şeklindeki değerlendirmelerine itibar edilmediği, ve Çerkez usulü HAYIR’ın bilirkişi raporuyla birlikte basına ve kamuoyuna bir kez daha aktarılacağı’ bildirilmekteydi.
25 Temmuz Salı günü sabahı Senih Ağabeyin yazıhanesinde tüm komite üyelerinin katılımıyla, Haluj börekli ve ayranlı basın toplantımızda elde ettiğimiz bilirkişi tespit raporumuzu basına dağıttık. Rapor, Yeni Asır gazetesinde ‘Çöplük istemeyen köylülerin zaferi!’ başlığıyla ana sayfada çok kalın puntolarla yayınlandı. Aynı şekilde Hürriyet ve Cumhuriyet Gazeteleri de habere geniş yer verdiler.
Yazılarla direnmek
Senih Ağabeyin rehberliğinde daha işin en başından itibaren konuyla ilgili kurumlar üzerinde tam bir resmi yazı bombardımanı başlatılmıştı. Mal Müdürlüğü’nden projeye konu alanın köy tüzel kişiliğine ağaçlandırma amaçlı tahsisi talep edildi, Orman Bölge Müdürlüğü’ne ve İZMİR 2 Nolu Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’na Turizm Bakanlığına proje kapsamında verdikleri izni hangi gerekçelerle verdiklerini soruldu, AYDIN Müze Müdürlüğü’nden bölgede antik yerleşim olup olmadığının incelenmesi istendi, çevreye duyarlı örgütlenmelerden (İZMİR Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Kırsal Çevre ve Kalkınma Derneği, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği gibi), yarı resmi olarak gördüğümüz TEMA’dan konu ile ilgilenip köy ile ilgili projeler üretmesi istendi. O dönemde bizimle eş zamanlı olarak Büyükşehir Belediyesinin Şile’de inşaatını tamamladığı çöplüğe karşı direnen ve mahkemeden yürütmeyi durduma kararı elde eden Akkiraz köylülerinin avukatlarıyla yazışıldı (hatta Şile’ye gidip Avukatları ile görüşülerek dava dosyasından örnekler alındı, çöp tesisinin fotoğrafları çekildi, yemyeşil ormanlık alanın orta yerinde açılan koskocaman yarayı gösterir görüntüler alındı, bunlar köylülere gösterilerek görülenler anlatıldı). Bilirkişi kazanımından sonra ekinde bilirkişi raporu, tespit tutanağı, gazete kupürleri olduğu halde ‘projeden vazgeçilmesi konusunda son kez devlet kurumlarının uyarılması amaçlı’ iki sayfalık bir yazımızı Kuşadası Belediyesi, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Başbakanlık, Çevre Bakanlığı, Turizm Bakanlığı, Orman Bakanlığı ve Aydın Valiliği’ne iadeli taahhütlü olarak gönderdik. Devlet Su İşleri 2 nci Bölge Müdürlüğü’nden ‘sahada kırıklı ve çatlaklı yapıda, içme, kullanma ve sulama suyu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yeraltı suyu temin edilebilen mermer oluşumlarının’ bulunup bulunmadığının tespiti; AYDIN İl Sağlık Müdürlüğü’nden proje için seçilen yerin YENİKÖY’e 110 metre mesafede olduğu, Katı Atıkların Kontrol Yönetmeliğine öre ormanlık alanlar içerisine çöp dökmenin yasak olduğundan hareketle daha önce verdikleri ‘sakınca yoktur’ kararlarının gözden geçirilmesi ve TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) KUŞADASI Bölge Yürütme Kurulu Başkanlığından ise bölgenin turistik açıdan önemi konusunda bir araştırma yapılması talep edilmiştir.
Kasım 1995 tarihinde Dünya Bankası’na (hem ABD New York’taki merkezine, hem de Ankara’daki Türkiye Temsilciliğine) KUŞATAK projesi çerçevesinde verecekleri kredi konusunda, seçilen alan çöplük yapılmasının yasalara aykırı olduğunu ve projenin TCK’ya göre suç oluşturduğunu, bu projeye kredi verilmemesini isteyen ve Dünyanın Bankasını ‘aksi halde uluslararası hukuk kurumlarında ve medyada Dünya Bankası aleyhinde her türlü hukuksal girişimin başlatılacağı’ şeklinde uyaran İngilizce ve Türkçe yazılı Engelleme Hareketi imzalı yazılar gönderildi.Bu arada mücadelenin ikinci yılında, konuya güncellik katmak için, yüze yakın kişi ve kuruluşa gazete kupürleri, önemli yazışma ve belgelerimizden oluşan yaklaşık altmış sayfalık dosyalarımızı elden ya da posta yoluyla ulaştırdık. 1996 yılı başlarında köylünün konuyu takip ettiği ve izlediği kamuoyuna Engelleme Hareketinin Şubat 1996 tarihli bildirisiyle hatırlatılmıştır. Tüm medya kuruluşlarına dağıtımı yapılan bildiride Dünya Bankasının köylünün uyarısıyla birlikte proje finansmanından vazgeçtiği ve köylünün ulusal ve uluslararası alanda yeni yılda da farklı araç ve yöntemlerle mücadeleye devam edeceği belirtiliyordu.
Çevreci Bankadan ormana moloz!
Araziyi kontrol etmeyi, ormanlık alana sahip çıkmayı hiç elden bırakmadık. Adaya her gidiş gelişimizde, yoldan yüz metre kadar içeriye giren toprak ve bozuk yoldan gidip, sürekli olarak araziyi denetledik. Şahsen ben Belediyenin jandarmaya sırtını dayayarak bir oldubitti ile alana çöp dökmeye başlamasından çekiniyordum. Bunun için sürekli tetikteydim.
Bir gün köy dönüşü, söz konusu arazinin Madentepe’ye doğru yönelen orman şeridi kısmına birkaç römorktan oluşan bir molozun döküldüğü üzülerek gördük. Gerisini KUŞADASI Gözlem Gazetesinde yayınlanan haberden okuyalım:
‘Barbaros Hayrettin Bulvarı’ndaki şubenin boşaltılması sonrasında Atatürk Bulvarı’na taşınan ve yeni açtığı şubenin dekorasyonunda çevreci imajlar ve sloganlar kullanan Garanti Bankası, taşınma sonrasında ortaya çıkan molozları YENİKÖY sınırları içerisindeki ormanlık araziye boşalttı. Yeşil renkli eski fiber bankamatik çerçevesinin de bulunduğu molozların ormanlık araziye döküldüğünü tespit eden YENİKÖY halkı 1996 Şubat ayında banka yetkilileriyle görüşülmesine karşın bir sonuç alamadı. Bunun üzerine muhtarın Kaymakamlığa şikayetiyle bankaya ’18 milyon TL para cezası kesilmiş ve çöpün kaldırılması istenmişti. Ancak ‘çevreci’ bankanın molozları kaldırmayı kaldırmayıp sadece bankaya ait fiber çerçeveyi kaldırdığı, Sağlık Müdürlüğünün 5 Nisan 1996 tarih ve 18/30 sayılı tutanağıyla birlikte tespit edildi. Bunun üzerine Banka yetkilileri molozu döküldüğü tarihten ancak iki ay sonra yasal zorunluluk karşısında kaldırdı.’
Söz konusu bankanın şube Müdürü gelişmeler üzerine, genel müdürlüğe gazete haberi tarafımızdan ulaştırıldıktan sonra, beni ‘makamına’ çağırıp, molozu restorasyon işlerini üstlenen taşeronun ormana döktüğünü söyleyerek, kibar bir şekilde tehdit etti. Biz de kendisine başlangıçta yaptığımız uyarıyı 'uslu bir şekilde' dikkate alması gerektiğini, onun kibarlığı ölçüsünde olmasa da aynı hareketi tekrarlamaması konusunda hem temsil ettiği kurumu hem de kendi kıymetli şahsını zor günlerin bekleyeceğini belirttik.Şenlikte dikilen fidanlar yazın sulanmadığından kurumuş olmasına karşın, projeye konu arazide bankaya ait molozun tozu dahi kalmamıştı.
Taraflar yüzleşiyor: ‘Halkın ÇED Sürecine Katılım Toplantısı’
Turizm Bakanlığı, 30 Mayıs 1996 tarihinde, mevzuat gereği, devam etmekte olan Çevresel Etki Değerlendirme Süreci kapsamında Çevre Kanunu Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin gereği olan ve projeden etkilenecek halkın proje hakkında bilgilendirilmesini hedef alan bir toplantı programladı. Toplantı ilk başta YENİKÖY kahvesinde öngörülmüş olmasına rağmen, KUŞATAK Hizmet Birliği yetkilileri, Berberoğlu ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin karşılıklı görüşmeleri neticesinde, bir şekilde engelleme olabileceği endişesiyle, toplantıyı apar topar daha güvenli buldukları KUŞADASI ilçe merkezinde bulunan Belediye Düğün Salonuna aldırdılar (gerçi bizim de aklımızda toplantı saatinde köy kahvesi çevresine köydeki bütün büyük ve küçük baş hayvanları, atları eşekleri vesayre bağlamak ve dalga geçmek geçmiyor değildi…) Acemilikten, telaştan ya da köylünün katılımını engellemek amacıyla kasıtlı olarak gazetelere verilen ilanlardaki toplantı yeri bilgileri birbirine girmiş ve toplantı yeri ve saati ancak bir gün öncesinden muhtara sözlü olarak bildirilmiştir. Burada kişisel tavrım, köylünün traktörlerle inekleriyle ve ‘çiftçi üretim araçlarıyla’ çoluk çocuk tüm mevcuduyla Belediye Düğün Salonuna taşınıp çöplüğe karşı tavrını açıkça ve dışavurumcu bir tarzda göstermesi şeklindeydi. Toplantıya hiçbir şekilde katılınmayacak, dışarıda köylünün çöplüğü istemediği, gürültülü patırtılı bir şekilde göstermesi sağlanacaktı. Hatta içerideki toplantı medya nezdinde böylelikle ikinci plana atılacak ve itirazımız öne çıkarılacaktı. Ancak muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri ‘temsili’ bir katılımla itirazımızı dile getirmenin daha da etkili olacağında ısrarcı oldular. Senih Ağabey de toplantıya katılıp ‘köylünün projeyi kabul etmediği ve istemediği’ olgusunun resmi olarak kayıt altına alınmasının önemini belirtti.
Saat 10.00’da düzenlenen toplantıya Engelleme Komitesi üyeleriyle birlikte katıldık. Toplantıda Turizm Bakanlığı’ndan, Çevre Bakanlığı’ndan, Çevresel Etki Değerlendirme raporunu ‘sipariş alan’ Tugal Çevre teknolojisi Proje Müşavirlik Mümesillik Ltd.Şti.’den, KUŞATAK Hizmet Birliğinden yetkililer, Davutlar Belediye Başkanı Adem Tuna, Kuşadası Belediye Başkan Yardımcıları Erdal Aktüre, Zeki Fidandal ve Kuşadası Kaymakamı Cezmi Türk Göçer, sivil ve resmi polisler ve basın mensupları hazır bulunuyordu. Yanık tenli çalışkan Kuşadası Kaymakamı Cezmi Türk GÖÇER, orada bulunmasının tek amacı hakemlik ve bilgilendirme toplantısını en yüksek idari yetkili sıfatıyla yönetmek iken, üzerine hiç vazife olmadığı halde çöplük projesini savunan ve YENİKÖY halkının karşı çıkışını anlamsız bulduğunu belirten 'taraflı' bir açılış konuşması yaptı. Sözlerine karşı eşzamanlı gösterdiğim tepkiler üzerine beni salonda bulunan ve telsiz sesleri kesilmeyen sivil ve resmi polisler aracılığıyla dışarıya atmakla tehdit etti. Tehdide karşın toplantıdaki aktif/reaktif müdahaleci tavrımızı sürdürmeye devam ettik.
Turizm Bakanlığı’ndan Bayram Ali TURAN, projenin ‘güzellikleri’nden, ‘kamu yararı’ndan, arzinin Yeniköy’e 2 kilometre mesfede olduğundan, kendisinin nihayetinde bir memur olduğu, nihai kararı yargının vereceğini ve ‘Zeytinciliği Koruma ve Geliştirme Yasası’nın belki de bu tesise engel oluşturabileceğini belirtti.
Söz alarak, öncelikle YENİKÖY halkının KUŞATAK projesine ve daha modern bir çöplük tesisinin yapımına köy halkının itirazı olmadığını belirttim. Köylünün bu tesisin ormana ve mevcut araziye yapımına karşı çıktığını, ÇED Yönetmeliğinin 15 nci maddesine göre çok önemli bir hususun da kamuoyunun katılımı olduğunu, toplantı tarih ve yeri ile köye valilik ve kaymakamlık aracılığıyla resmi bir yazı geldiğini ancak, önceki hafta içerisinde gazetelere verilen ilanlarda toplantı yeri konusunda büyük bir çelişki ve belirsizlik yaşandığını, köylünün bu nedenle toplantıya katılamadığını, konuyla ilgili Son Haber ve Halkın Sesi gazetelerinde yayınlanan ilan kupürlerini göstererek anlattım. Son dakikada telefonla aldığı bilgiyle Engelleme Komitesi üyelerinin köylünün projeye karşı çıktığının tutanak altına alınmasını sağlamak amacıyla toplantıya katıldığını söyledim. ÇED raporunun bir yıldır proje yetkililerine sorulduğunu, hiçbir yanıt verilmediğini, arazide sondajların yapıldığını bildiğimizi ve bu raporların neden gizlendiğini, özel bir şirkete hazırlatılan ÇED raporunun Çevre Bakanlığı’na sunulduğu ve bununla ilgili birinci değerlendirme toplantısının yapıldığını bildiğimizi, köylülerin arkasında neden hep kışkırtıcılar arandığını sordum? Havadan ölçüm yaptırttığımızı (Maden Tepesi zirvesinden…) ve aradaki uzaklığın 2 kilometre değil 1200 metreden az olduğunu da sözlerime ekledim. Zeytincilik Yasası bizden yanaydı ve Orman Bakanlığı kesin tahsis konusunda kararını henüz vermemişti. Turizm Bakanlığı yetkilisi sondajları Tugal adlı şirketin yaptığını, endişelenmemize gerek olmadığını, her şeyin yasal süreçlere uygun şekilde yürütüleceğini belirtti.Daha sonra söz alan Davutlar Belediye Başkanı Adem TUNA, çok ilginç bir şekilde şahsen Avukat olduğum yanlış öngörüsünden hareketle, beni hedef alan, para kazanmak için köylüleri filan kışkırttığımı belirten çok gülünç ve çok kısa bir konuşma yaptı. Yanıt dahi vermedik.Muhtarımız Mümtaz MERT projeye köyün karşı olduğunu ve öngörüldüğü şekilde katı atık ayırma tesisinin projede öngörülen kurallara uygun olarak çalışacağına inanmadığını, çöplük için hiçkimseyi rahatsız etmeyecek başka bir yerin seçilmesi gerektiğini söyledi. KUŞATAK Hizmet Birliği adına Mustafa DİNÇOĞLU söz alarak, Kuşadası'na hizmet etmek uğruna ABD’ye gittiğini ve burada içerisinde 'güller biten' mükemmel çöp depolama tesisleri gezdiğini, arazinin başka bir yere aktarılmasıyla mutlu olup olmayacağımızı, alternatif yeni bir yer önermediğimizi (sanki bu bizim işimizmiş gibi), Atatürk, Çiller sözcüklerinin bu işe karıştırılmasının anlamsız olduğunu aktardı. (Anlamlı bir gocunma zira DİNÇOĞLU o dönemde DYP'lidir)
Söz alan Engelleme Hareketi üyesi Bülent SARI, yeni bir yer bulunması için komisyon kurulmasını önerdi. Ancak önerisi ‘sözlerimiz yanlış anlaşıldı’, bu yerle ilgili olarak bugün kadar çok masraf yapıldığı gerekçesiyle DİNÇOĞLU ve diğer yetkililer tarafından hemen reddedildi.
Engelleme Komitesinden Tahir ACAR da söz alıp, toplantının niye köyde yapılmadığını sorulayarak, Yaylaköy Ortaklar arasında, toplantıya katılan Başkan yardımcısı Erdal AKTÜRE’nin yöneticisi olduğu KUŞTUR Tatil Köyünün arka taraflarında yerleşim alanlarına uzak müsait araziler olduğunu, tesisin zararlı değilse neden Kuşadası’nın dokuz kilometre ilerisine yapıldığını etkili bir dille yetkililere sordu.
Etkin müdahalelerimize ve toplantının inisiyatifini el almamızın şaşkınlığını yaşayan karşı taraf, projeye ilişkin ayrıntılı bilgi veremeden toplantıyı sonuçlandırdı. Israrla talep etmemize rağmen uygulamada yapılmadığı gerekçesiyle tarafımıza toplantı tutanağı verilmedi. Bunun üzerine katılımcı komite üyelerinin imzasıyla toplantı tutanağının verilmediğini, köylünün projeyi istemediğini belirten bir tutanak imza altına alındı (Bergama’da benzer bir toplantıda, yöredeki tüm köylülerin bağırarak siyanürlü altını istemediğini belirtmesine karşın, Çevre Bakanlığı yetkililerinin çekinmeden, zehir saçacak işletmenin yöre halkına iş olanakları sunacağı gerekçesiyle projeye çok sıcak baktığını tutanakla kaydettiğini anlatan Senih Ağabey bizi bu konuda özellikle uyarmıştı). Toplantıyı izleyen gün düzenlediğimiz tutanak ve çöplüğe karşı toplanan 2500 adet imza Çevre Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirme Daire Başkanlığı’na, Ankara’ya gönderilmiştir.
KUŞATAK Meclis toplantısından izlenimler
Kuşadası, Davutlar ve Güzelçamlı beldelerini içine alan havzanın arıtma, içmesuyu ve çöplük tesislerini gerçekleştirmek üzere oluşturulan KUŞATAK Hizmet Birliği Meclisi, DİNÇOĞLU’na ait DERİCİ Otelinde toplandı ve köyün basın içerisindeki ayağı Ayşegül çaktırmadan toplantıda konuşulanları teyp ile kayda aldı. ‘Çaktırmadan’ çünkü, mecliste bulunanlar toplantı başlangıcında her zaman yanlarında yer alan ‘Sahibinin Sesi’ yerel medya kuruluşlarının ve ilçedeki ülkesel basın temsilcilerinin arasında KUŞADASI Gözlem Gazetesi muhabirinin varlığını fark edemediler ve başladılar kendi aralarında konuşmaya:
Adem TUNA : O iki arkadaşın de karşı çıkmalarının sebebi buymuş. At çiftliği varmış bunların.
DİNÇOĞLU : Bizim de kulağımıza böyle bir bilgi geldi.
BERBEROĞLU : Yaygara çıkarıyorlar. Her şeyi kendi özel menfaatleri için yapıyorlar.
TUNA : Eğer böyle bir şey varsa, köylüye bunu anlatmak lazım. Toplumu, köylüyü tahrik ederek, köylüyü öne sürerek kendi amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.
KAYMAKAM : Ama biz de dün boş bulunduk. Önceden bilgilendirilmiş olsaydık, iyi olurdu. Çünkü kasete alınıyordu bilgiler. Oraya da geçmiş olurdu.
DİNÇOĞLU : (…) YENİKÖY modern bir köy olabilir. Yolları yapılabilir, okul yapılabilir, köy odası yenilebilir (…)Muhtar Mümtaz MERT toplantı sonundaki konuşmalarında konuya ayet yumuşak yaklaştığını gösterdi. Bu nedenle ileride yapacağımız girişimlerle ikna edileceği kanısındayım (…) Otuz tane ev yapılır başka bir tarafa, apartman olarak ve gerekirse köy taşınır.
BERBEROĞLU: Geçen gün elime bir şey geldi. Bu Pazar mı, öbür Pazar mı orada bir şey yapıyorlar, eylem gibi bir şey.
DİNÇOĞLU : İşte bunlar önayak oluyorlar, getiriyorlar, börekleri ayranları, köylü de kapılıyor bunlara. Köylüleri kışkırtıyorlar…Konuşmalar böylece, Belediyeden maaşlı bir yerel medya temsilcisinin uyarısına kadar devam etti. İyi niyetli yetkililer, mükemmel projelerine engel olan mücadelemize karşı ne tür iyi niyetli önlemler alacaklarını bu şekilde tartışıyorlar. Bunlar duyduklarımız, ya duyamadıklarımız? Tahmin etmek pek de zor değil…
İkinci Çevre Şenliği
Karşı tarafın tavrını ve gerçek yüzünü yavaş yavaş göstermesiyle birlikte kazanılan tecrübenin de katkısıyla hareket etkin ve kararlı bir şekilde eylemlerini sürdürdü. Daha görkemli ve etkili bir ikinci şenliğin örgütlenmesi için erkenden kollar sıvandı. Harun’un bayram tatili dolayısıyla köyde olmasından da yararlanarak, Aydın Ağabey, Fatih, Namık Hoca ve Hayati Ağabeyin da yardımlarıyla birlikte şenliğin programını hazırladık. Yine bir fidan dikimi operasyonu, Çerkez atları ile meydan okuma, çöplüğün ‘Boşbayanın’ çiftliğinden Yeniköy’e kaydırılması temasının işleneceği temsili bir ‘Çiftlikten çöp kaçırma’ tiyatrosu, anayoldan yürüyüş ve yine Çerkez böreği Haluj ve ayran ikramı. Bu kez şenliğin duyurusuna çok erkenden başlanacak ve katılımın arttırılması hedeflenecekti. Faks ve posta yoluyla gönderilenler dışında yirmi binden fazla bildiri fotokopide çoğaltılıp, KUŞADASI, SÖKE, SELÇUK ve İZMİR’de dağıtıldı. Dönem Susurluk kazası öncesi mafyanın her yerde rahatlıkla cirit attığı bir dönem olduğu için, Belediyenin yapabileceği olası bir sabotaja karşı güvenlik konusuna ayrıca önem verecektik. Yine bu kapsamda, istemeyerek de olsa, herhangi bir yanlış anlamayı, ve karşı karşıya gelişi önlemek ve çöplük inşaatı için yapılacak ihaleye katılımlarını engellemek ve YENİKÖY’de yürütülen çalışmaların niteliğini anlatmak amacıyla kendisi de bir Çerkez olan ‘işadamı’ İbrahim Çiftçi ile İmbat Oteldeki kumarhanesinde ‘Çerkezce’ görüşüldü. Köyün küçük bir Çerkez köyü oluşundan hareketle mağduriyeti hatırlatılarak destek istendi. İbrahim Çiftçi oğluyla birlikte konuyla çok ilgilendi ve destek sözü verdi.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in bir gezi kapsamında şenlik tarihinde bölgede olacağı ve şenliğe katılma isteği İZMİR İl Başkanı aracılığıyla tarafımıza iletildi. Kendilerine eylemliliğimizin herhangi bir partinin güdümünde olduğu izlenimi yaratacak bir hareket tarzından özellikle kaçındığımız hatırlatılarak nezaketen katılımlarının uygun olmayacağı hissettirildi. Buna karşın, bu çevre başından itibaren yayın organları (Aydınlık dergisi, İşçi Köylü Gazetesi, Bilim ve Ütopya Dergisi) ve İZMİR İl ve Selçuk ilçe örgütleriyle etkinliklerimize yakın ilgi gösterdiler.
Muhtar ve köyün ileri gelenleri, kimin ne kadar Halûj ve ayran hazırlayacağını belirlediler. Güvenlik ve istihbarat amacıyla gelen tüm katılımcıların göğüslerine takılmak üzere binden fazla üzerinde hareketin amblemi olarak kullandığımız bir at ve sloganlarımızın yazılı olduğu küçük kağıtçıklar hazırladık. Katılımcıları karşılayacak kolları kızıl kurdelalı görevliler, gelenlere nereden geldiklerini soracak ve bu küçük kağıtları iğneleyecekti. Böylece şenliğe katılan kişilerin bir şekilde denetlenmesi ve olası kötü amaçlı sızmalar önlenmiş olacaktı.
Bu kez beşe yakın pankart hazırladık (‘Çevre Eylemle Kurtulur’, Çöplük değil hizmet istiyoruz!’, ‘Orman katliamına karşı direnelim’, ‘Yeniköy’e çöplük istemiyoruz’). Üzerilerine Engelleme Hareketinin Logosu ve imzasını koyduk. Şenliğe Türkiye’nin dört bir yanından katılım oldu. DSP, ANAP, ÖDP, İP, HADEP Kuşadası İlçe örgütleri ve yöneticileri, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Bornova, Buca ve Selçuk Şubeleri, Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFDER) Aydın ve İzmir şubeleri, Türkiye Ormancılar Cemiyeti, Marmara Çev-Der, Selçuk Ozanlar Derneği gibi kuruluşlar, otobüsleriyle, kitleleriyle ve ayrıca Bolu’dan, Manisa’dan, Dinar’dan, Nazilli’den Çerkez kökenli vatandaşlarımız katıldılar. Proje alanında bir traktör römorkuna kurulan kürsüde, başından sonuna asık suratıyla küskün bir Çerkezi tasvir eden kafkas folklor giysili genç bir köylünün yanında Muhtar, Suat Amca ve birkaç köylü sırasıyla söz aldı. Ardından avukatımız Senih ÖZAY, İzmir KAFDER Başkanı, Bornova ve Buca ADD başkanlar, İP Aydın ve İzmir il başkanları kısa birer konuşma yaptılar. Türkiye’nin dört bir yanından faksla ulaşan destek mesajları okundu. Ardından sokak tiyatrosu mantığıyla yazılan ‘Çiftlikten çöp kaçırma’ oyunu oynandı. Rantlar vadisi ve Yeniköy olmak üzere iki maketin etrafında gelişen tiyatroda, üzerilerine Rantçı ve Projeci yazılmış çöp poşeti giyinmiş kara gözlüklü kişiler çöplüğün Yeniköy’e taşınmasını canlandırdılar. Folklor giysili genç de akordeonla çalınan canlı ve meydan okuyucu Çerkez ezgileri (gelin görtürme havası) eşliğinde, yeşillikler içerisindeki Yeniköy’ü boğan pet şişeleri, kola kutularını birer birer alıp köyü kurtardılar. Bu arada direniş karşısında ‘bir yerlerden’ aldıkları emirle Yeniköy halkının biricik direnişini karalamaya çalışan yerel basını mizahi olarak eleştirmek amacıyla hazırladığımız ‘Sahibinin Sesi’ gazetesi dağıtıldı. Yine proje alanına köylünün araziye sahip çıkışının simgesi olarak fidanlar dikildi. Atlarla proje alanı etrafında ‘devriye turu’ atıldı ve anayola çıkılıp, yol trafiğe kapatılarak bir kilometre kadar yüründükten sonra börekler yenilip ayran içilerek eylem sonlandırıldı. Kafder üyelerinin bir bölümü Nisan ayında Rusya tarafından katledilen Çeçen önder Dudayev adına getirdikleri aşüreleri dağıttılar. Bu arada şenlik başlangıcında, şenliğe sivil kıyafetlerle katılan Kuşadası Jandarma İlçe Bölük Komutanı yüzbaşı, HADEP ilçe yöneticilerinin açtıkları çevreci içerikli pankartı kapatmalarını istedi. HADEP’liler bunu kabul etmeyince, ilçe yöneticileri bir süre jandarma minibüsünde gözaltına alındı. Benim şenlik saatlerinde İZMİR’de oluşum, şenlik düzenleme komitesi sorumlusu Harun’un olaydan geç haberdar edilmesi, sevgili muhtarımızın da ilk anda sorulduğunda ‘ben bunları davet etmedim’ demesi, kısa süreli bir krize neden oldu. Mücadelemize başından beri destek veren dönemin KUŞADASI ÖDP İlçe Başkanı Avukat Bülent Tokuçoğlu’nun araya girmesiyle, tatsız bir şekilde gözaltına alınan HADEP’liler serbest bırakıldı. Bu arada Selçuk’tan eyleme katılıp ‘İşe Habitat, işte Yeniköy, Çare devrimde! – DEVRİMCİLER’ dövizi tutan arkadaşlara, KAFDER’den üzerine hiç de vazife olmayan bazı kafatasçı unsurların müdahale etmeye çalıştığını da sonradan üzülerek öğrendik. Tecrübesizliğimiz ve iletişimdeki yetersizliğimiz bu olaylara anında müdahalede bulunmamızı engel olsa da, şenlik boyunca bunun dışında herhangi bir üzücü olay yaşanmaması yine de sevindiriciydi. Konuşmalar yapılırken anayoldan bir araçtan havaya ateş edildiği, jandarmanın da bu aracı Kuşadası’na yakın bir noktada yakaladığı bildirildiyse de, daha sonra jandarmadan konuyla ilgili ayrıntılı bilgi alınamadı.Medyanın şenliğe ilgisi bu kez çok yüksekti. TRT1, İHA, TGRT, KANAL D, EGE TV, SKY TV gibi görsel basın temsilcilerinin yanısıra, Köylü, Aydınlık, Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Cumhuriyet ve mahalli basın temsilcileri de şenliği izledi. ATV, KANAL D, TGRT gibi yurt çapındaki TV kanallarının ana haber bültenlerinde şenliğe yer verildi. İzmir’deki yerel radyoların bir kısımı şenliği canlı olarak ‘kitle Çiller’in çiftliğine doğru yürüyor’ şeklinde verdi. Yaklaşık bin kişiye yakın katılım gerçekleşmişken, ertesi günkü Cumhuriyet’te, gazetenin Kuşadası temsilcisi ve aynı zamanda Belediyenin yerel TV’si TV 2001 Haber Müdürü olan Latif Sansür imzasıyla çıkan İLGİNÇ haberde ‘şenliğe Kuşadası ve çevresinden katılım azdı’ şeklinde bir ifade kullanıldı. Acaba bu şahsın patronu Belediye Başkanı para karşılığında bu kadar insanı bir araya getirmeyi başabiliyor muydu?
Şenlik öncesinde ve sonrasında yerel radyo Report FM’de şenlikle ilgili ses bantlarının da yayınlandığı birer saatlik iki program yapıldı. İkinci programa telefonla katılan ve belediyede çalıştığını ancak ismini vermek istemediğini belirten bir bayan heyecanla bizi arayarak programdan sonra konuyla ilgili önemli bilgiler vereceğini söyledi. Ancak aramadı. TRT-1 İzmir radyosunun yapımcılığını üstlendiği bir çevre programı için telefonda Engin Berberoğlu ile tartıştık. TRT konunun sadece çevre değil, mafya ve siyaset bağlantısı ve tartışmanın ‘sertliği’ nedeniyle bu programı yayınlamadı.
KUŞADASI Emniyetinin özel ve yakın ilgisi
Şenlik öncesi ve sonrası peşimdeki kara gölgelerin varlığı dikkatimi çekmişti. Yürütülen çalışmaların tümü ‘yasal’ çerçeve içerisinde olduğundan buna ilişkin özel önlem alma gereksinimi duymamıştık. Köyde kendi aramızda gerçekleştirdiğimiz konuşmalarımız da bir şekilde ‘içeriden’ karşı tarafa ve Belediyeye servis ediliyordu. Gizlimiz saklımız olmadığı için buna da bir şekilde eyvallah demek durumunda kaldık. İşyerim DİANA Turizm binası içerisinde olduğu için, bu şirketin belediye meclisinde yer alan ortakları aracılığıyla hakkımda yeterince bilgi toplamış olmalıydılar. Ancak bir gün ben işyerini terk ettikten sonra Kuşadası Emniyeti TEM görevlilerinin şirketin Şube Müdürü konumundaki arkadaşla görüşüp benimle ilgili alenen bilgi toplamaya çalışması bardağı taşıran son damla oldu. Adresim, etkinliklerim, İstanbul’dan nereden geldiğim, kimlerle görüştüğüm, soruşturma konusu belirtilmeden araştırılmıştı. Hedef, işyerinde benimle ilgili rahatsızlık yaratıp ilçeyi terk etmemin sağlanmasıydı. Durumu öğrenir öğrenmez hemen Senih Ağabeye danıştım. Kendisi bir dilekçeyle Kuşadası Emniyetine durumu iletip, sordukları sorularla ilgili bilgileri emniyete bildirmemi söyledi. Böylece Kuşadası Emniyetine yazdığım ve iadeli taahhütlü önderdiğim bir dilekçeyle, TEM görevlilerinin hakkımda araştırma yaptıklarını öğrendiğimi, adres ve kimlik bilgilerinin aşağıda olduğunu ve ayrıca da istenirse başka sorular varsa şahsen yanıtlamaya hazır olduğumu ilettim.
Orman Bakanlığı’ndan mutlu haber ve zafer!
Tugal adlı özel şirkete sipariş edilen ve ‘kes yapıştır’ yöntemiyle başka bir bölge için hazırlanan raporun uyarlamasıyla acilen üretildiği belli olan projeye ilişkin ÇED raporuna iliştirilen ve Orman Bakanlığı Muğla Bölge Müdürlüğünün vermiş olduğu ‘tesisin sakıncası yoktur’ onayına rağmen, köylünün itirazları başlar başlamaz Orman Bakanlığının kendi bünyesinde konuyu derinlemesine incelediğini ve araziye ilişkin kesin tahsis kararının henüz verilmemiş olduğunu biliyorduk. Mücadelenin seyri içerisinde bunun tam olarak ne zaman yapılacağını açıkcası çok da yakından takip edememiştik.KUŞATAK Hizmet Birliği projeye ilişkin ihale sürecini tamamlamak üzereyken, Temmuz ayı sonlarında elimize geçen bir belge içimize tam anlamıyla su serpti. T.C.Orman Bakanlığı Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı, Araştırma ve Çevre Dairesi Başkanlığı’nın, 12 Temmuz 1996 tarih ve AD.2.ÇED.04/532-1930 sayılı Çevre Bakanlığı’na gönderilen Müsteşar Hayri BERK imzalı yazısında; “Düzenli Katı Atık Depolama Tesisi’ne ilişkin ÇED raporunun incelendiği, tesis yakınında bulunan Yeniköy’ün hakim rüzgâr istikametinde bulunması nedeniyle köy halkı ve tam arazilerinin oluşan koku ve gazlardan etkilenebileceği, izne konu sahanın 1972-1973 yıllarında hızlı gelişen türlerle ağaçlandırılmış olması, ormanla iç içe bulunacak olan tesisin, yangına son derece hassas olan bu yörede yangın riskini arttıracağı, tesisin yakın çevresinde bulunan Yeniköy ve Kuşadası’nın yeraltı içme suyu kaynaklarının kirletme ihtimalinin olması, yörenin turizm potansiyeli ve yatırımlarını olumsuz yönde etkileyebileceği nedenleriyle tesisin belirtilen yörede yapılmasının UYGUN OLMAYACAĞI, bu amaçla başka alternatif alanların incelenmesi gerektiği” bildiriliyordu. Yani arazinin sahibi olan Orman Bakanlığı projeyi ormancılık açısından zararlı bulmuştu ve araziyi bu amaçla tahsis etmeyecekti. Bir anlamda bu kararla iş bitmiş sayılabilirdi. KUŞATAK Hizmet Birliğinin mecburan başka bir arazi araması gerekecekti. Ama dönem, devlet kurumlarında yasa tanımadan her türlü cambazlığın doludizgin yaşandığı bir dönem olduğu için tepkimizi ve direncimizi projeye ilişkin yer seçiminin değiştirildiğine ilişkin somut bir karar alıncaya kadar diri tutmamız gerekiyordu. Ancak yavaş yavaş kulağımıza Kuşadası’ndaki resmi yetkililerle düzenli teması olan Muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri aracılığıyla güzel haberler gelmeye devam ediyordu. KUŞATAK’a Orman Bakanlığı’ndan arazi tahsisi konusunda olumsuz yanıt verilmiş ve proje için yeni bir yer arayışına başlanmıştı. Engelleme Komitesi olarak uzun süreli bir ‘kış uykusuna’ yatma kararı aldık. Orman Bakanlığı’ndaki dosyamız ‘yakından’ izlenecek ve durumun değişme olasılığına karşın her an ‘teyakkuzda’ bulunacaktık. Araziyi Kuşadası’na her gidiş gelişimizde kontrol etmeye devam ettik. Şenliklerimize ve diğer eylemliliklerimize son verdik. Berberoğlu 1999’da yerel seçimleri kaybedip Romanya’ya kaçtı. Yeni gelen Akdoğan yönetimi işleri yeniden ele alıp projeyi hızlandırmaya çalıştı. Ve 2003 yılında Kuşadası Belediyesi Düzenli Katı Atık Depolama Alanı olarak kullanılmak üzere planlanan proje için, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın 2003/8 sayılı genelgesine istinaden Aydın Valiliği’nin 30.12.2003 tarih ve 2789/2641/199 sayılı olurları ile oluşturulan komisyon tarafından yapılan incelemeler sonucu, Kuşadası ilçesi, Kirazlı Köyü, Çataltaş-Kartalkaya mevkiinde bulunan alan alternatif alanlar içinde yer seçimi için uygun görüldü. Düzenlenen ihaleyi ise Per Aarsleff A/S ve LİMAK İnşaat San.ve Tic. A.Ş. konsorsiyumu kazandı.
Son söz yerine (son sözü Yeniköy halkı ve Orman Bakanlığı'ndaki dostlarımız söyledi gerçi...)
KUŞATAK Hizmet Birliği yetkililerinin de söylediği gibi köyün ileri gelenleri çöplüğün yapılacağından zaten 1,5 yıl öncesinden itibaren haberdardı. Bir anlamda kaderlerine boyun eğmiş, çaresiz sessizce başlarına çöreklenecek kara felaketi bekliyorlardı. Tepki veremeyeceği yanlış hesapları yapılan yaşlı, cahil, hareketsiz sanılan köylüler, uyarımız ertesinde ayağa kalkarak, bilinç, atılganlık ve kararlılıklarıyla dostu düşmanı şaşırtmış ve etkin bir şekilde arazilerine ve geleceklerine sahip çıkmışlardır. Eylemler boyutlandıkça köylünün çekingenliği kayboldu ve daha da köktenci davranmaya başladı. Devlet, mafya, para-pul filan dinlemeden dik ve onurlu bir duruşla yurttaş insiyatiflerinin de mutlaka hesaba katılması gerektiğini dosta düşmana gösterdiler. Hem de siyasi partilerin tuzağına düşmeden, sağa sola yaslanmadan tamamen kendi özgüçleriyle başardılar bunu.
Ne yazık ki bu eylemliliklerle yakalanan ruh, geleceğe sahiplenme perspektifinde canlı tutulamamıştır. Hareket içerisinde unutulan kırgınlıklar, dargınlıklar, kısa bir süre sonra, insanlar boş kaldıkça bıkmadan yeniden ve yeniden üretilmeye başlanmıştır. Daha gündemde ‘direnişin’ esamesi yok iken ortalıkta olmayanlar, sesi sedası çıkmayanlar, derin kış uykusunda olanlar ya da Engelleme Komitesinin daha etkin çalışmasını pasifist, muhafazakar ya da milliyetçi yaklaşımlarla engelleyenler şimdi bol ‘ben yaptım’lı, 'ben ettim'li, 'ben olmasaydım olmazdı'lı cümlelerle yapılanları kendi hesabına kaydetme ve bedavadan sahiplenme yarışına girişmişlerdir. Küçücük bir yerleşimde güçlü 'düşman' karşısında kazanılan yürekli bir şekilde 'biz' ve ‘birlik’ olma, birlikte hareket edebilme yeteneği sürdürülemedi. Bunda kuşkusuz farklı nedenlerden ötürü halka bütünleşmek yerine 'mekandan uzaklaşmayı' tercih eden bizlerin de payı çoktur.
Köyde denetimsiz bir ‘gelişme’ paradoksu yaşanmaya devam etti. Köyün geleceği düşünülmeden plansız hesapsız yapılan inşaatlar, doğal ortama, dere yataklarına alelacele döktürülen kanalizasyon şebekeleri, köy sınırları içerisinde yapımına izin verilen tavuk çiftlikleri, ticari işletmeler, ağaç kesimleri v.s. ile süreç bugüne kadar süre geldi. Turistik bir güzergâh üzerindeki böylesi ilginç bir yerde, mevcut eski evler ve yapılar korunamadı, sakinlerinin Çerkez niteliğini yansıtacak bir köy odası yaratılamadı. Kısacası köyü daha da ileriye götürecek çok olumlu bir dinamik yakalanmışken, bu geliştirilemedi.
Ağustos 2006 tarihinde Selçuk’taki Bülbül Dağı eteklerinde, kimine göre bir çiftçinin dikkatsizliği , kimine göre ise Pekeke sabotajı sonucu öğle saatlerinde çıkan Orman Yangını, yangın söndürme ekiplerinin Meryemana ve televizyon vericilerinin bulunduğu tepeye öncelik vermeleri nedeniyle, rüzgârın da etkisiyle çok hızlı bir şekilde yayılmış, ve akşam saatlerinde Ece (Sultaniye) Köyü üzerinden geçerek, belli bir kısmı Yeniköy sınırları içerisinde de bulunan büyük bir ormanlık arazinin yanıp kül olmasına neden olmuştur. Projeye konu arazi ve çevresindeki ormanlık alanlar da bu yangınla birlikte yok olup gitmiştir. Sık sık Kuşadası’na kadar doğa yürüyüşü yaptığımız cennet parçası Bahçecik Boğazındaki yaşlı doğal çam ağaçları da yanmıştır. Ne yazık ki vahşi kapitalizm çağında insanlık kâr uğruna doğayı ölçüsüzce tahrip etmeyi tüm hızıyla sürdürmektedir. Bu nedenle bu tür tahribatlara karşı yerelde olduğu kadar ulusal anlamda da direnişi örgütlemek, eylemlilikler üzerinden uluslararası dayanışma patikalarını etkinleştirmek çok daha önem kazanmaktadır.
Davaya katkılarını sunan, başta Orman Mühendisleri Odası Başkanı, güzel ve onurlu insan Salih SÖNMEZIŞIK Ağabeyimiz olmak üzere burada adları şu ya da bu nedenle anılmayan tüm dostlara, hiçbir karşılık beklemeden yeryüzü ve doğa aşkları uğruna sundukları sonsuz destekleri için özellikle teşekkürlerimi sunmak isterim. İşin başından beri, mücadelenin yürütülmesinde, ilişkilerin örgütlenmesinde, daha kökten adımlar atılmasında ve stratejinin belirlenmesinde ENGELLEME KOMİTESİ'nden çok daha etkin olan, mütevazı can dostlarımızı da unutmayalım (Hayati Ağabey, Namık Hoca, Aydın Ağabey, Mesut, Lütfü, Terzi Süleyman ve diğerleri).
Yenilgilerle süregelen kişisel ‘mücadele’ pratiğimde, ‘küçücük’ de olsa kısmi bir zafer kazanmış olmanın avuntusuyla, büyükşehirin çamuruna yeniden bulaştığımız ve artık gelecek zamandan daha çok geçmiş zamanlı cümleler kurmaya başladığımız bugünlerde, bu satırları kısaca kaleme alarak en azından, bugün hayatta olmayan büyüklerimiz, dostlarımız Suat Amca (Suat BAT), Perihan Teyze (Perihan BAT) ve Fatih’in (Fatih ŞENGÜL) anılarını yaşatmak ve Bergama sürecinde kişiliğine yönelik uğradığı saldırılarda ve aleyhine açılan davalarda fiilen destek sunamamanın ezikliği altında kaldığım, yürekli Senih Özay Ağabeyimize de bu şekilde şükranlarımı bir kez de yazılı olarak aktarmak istedim.
Üzerinden bu kadar süre geçmiş olmasına rağmen bile taktik ve yasal zorunluluklar nedeniyle yazıya dökebileceklerimiz şimdilik bunlarla sınırlı kalmak durumunda...