Skip to main content

Utancın Yasası

Normal 0 Zenci Yasası, Fransız denizaşırı ada sömürgelerinde zenci kölelerin yaşamını altmış madde halinde düzenleyen ve Mart 1685’te Kral XIV.Louis tarafından resmen ilan edilen altmış maddelik bir fermandır.

 

Normal 0

Bu kanun kimi tarihçilere göre, kölelerle ilgili olarak daha önce düzenlenen, İngilizlerin 1661 tarihli Barbudos Adaları Kanunu ve 1662 tarihli Virjinya Kanunundan esinlenmiştir. Bu kanunların asıl amacı, köle emeğiyle şeker kamışı üretilen adalarda, zenci kadınların beyaz efendileriyle cinsel ilişkiye girerek beyaz ve özgür çocuklar doğurmaya kalkışmasını, yani melezleştirmeyi önlemekti.

Zenci Yasası yalnızca Antiller (1687’de), Fransız Guyanası (1704’ten itibaren) ve Burbon Adası (1723’te) gibi Fransız sömürgelerinde geçerliydi. Köleliğin yasak olduğu Anavatanda (Fransa’da) ve Yeni Fransa Naipliği, Fransız Kanadası (Quebec) ve Louisiana gibi kıta sömürgelerinde uygulanmamaktaydı.

Zenci Yasası, İngiliz Afrika Kraliyet Şirketinin (1672) ve Fransız Senegal Şirketinin (1673) kurulduğu, rekabet ortamının gücüyle köleliğin yaygınlaştığı bir yüzyılda yayınlanmıştır. Köle yani canlı insan ticareti alanında o devirlerde dünya tekelini elinde bulunduran Hollandalıların bu yeni rakipleri, atlantikötesi ulaşımın kapasitesinin artmasına ve bunun sonucu olarak da denizaşırı nakliye giderlerinin düşmesine yol açmışlardı. Bu ülkelerin bâkir Afrika kıtalarına ulaşmaları, yerleşik şirketlerin işini bozarak, köle fiyatlarının ani artışına yol açmıştır. Ancak rekabetle nakliye giderlerinin düşmesi nedeniyle, köle işgücünün ucuz kalan maliyeti şeker kamışı üreticileri için cazibesini yitirmemiştir.

Köle ticareti, melezleştirmenin yasak olmadığı ve az sayıda kölenin çalıştığı birkaç küçük tütün tarlasının bulunduğu Martinik gibi ülkelerde, böylelikle sinai bir boyut kazanmıştır. Ada kölelik alanındaki ‘geri kalmışlığını’, her birinde yüzden fazla kölenin acımasızca ve güçlerinin son haddine kadar çalıştırıldığı çiftliklerin sayısını hızla artırarak kısa zamanda giderdi. Kölelerin insanlık dışı kullanımı, köle doğurganlığını düşürmüş ve buna koşut olarak beyazlarla olan ilişkilerden doğan (sadece zenginleriyle değil) melezlerin sayısı artmıştır.

Azami verimlilik kaygısı, Afrika kıyılarından gelen ve sayısı gittikçe artan bedava işgücü satın alımından destek alan çiftlik sahiplerini, kölelerinin zayıf yaşam umudu ve düşük doğurganlığını zamanla kabul etmeye itmiştir. Ancak bu satın alımın yavaşladığı İngiliz-Hollanda savaşları gibi dönemlerde, Antiller’deki köle sayısında hızlı düşüşler kaydedilmiştir.

Parisli siyasal felsefe profesörü Louis Sala-Molins’in 1987’de bu ferman ve uygulamalarıyla ilgili olarak yayımladığı kitabında, Zenci Yasasını “modern zamanlarda yaratılan en vahşi yasal metin” olarak niteler. Profesöre göre, Zenci Yasası iki amacı vardır: “uzak topraklarda devletin hükümranlığını” tekrarlamak ve köle kullanımıyla şekerkamışı ticaretinin gelişmesine uygun koşullar yaratmak.

Utancın Yasası, 1724’te, kimi bölümleri sertleştirilerek, naip tarafından Louisiana için yenilenmiştir. 4 Şubat 1794’te askıya alınan, 17 Temmuz 1802’de Napolyon’un darbesiyle tekrar uygulamaya konulan ferman, ancak 4 Mart 1848’de yürürlükten kaldırılmıştır. Bu metin insanlık dışı uygulamaları ayrıntılı bir biçimde kurallara bağlar.

 

Normal 0

Kölenin itiraz hakkını ortadan kaldırarak, onun yasal şemsiye altında kaba kuvvetle yok edilmesini öğütler.

Bu ferman dikkatli bir şekilde ve iyi okunmalıdır. Buradaki siyahlar insan değil birer nesne, taşınır ve satılır birer maldırlar. 7 nci maddede ‘Katolik, Papa’ya bağlı ve Roma dinine inanan tebamızca gözetilen Pazar ve bayram günleri [...], zencilerin ve başka her türlü malın alım satımını’ yasaklar. Kölelere yani nesnelere sahip olunabilir, ama bunlar kendi başlarına hiçbir şeye sahip olamazlar; bu bağlamda 28 nci madde kölelere hiçbir mülkiyet hakkı tanımaz: “Kölelerin hiçbir şeye sahip olamayacaklarını; çalışarak ya da başka kişilerin vermesi ya da başka hangi vesileyle olursa olsun elde ettiklerinin bütünüyle efendilerinin mülkiyetinde olduğunu, köle çocuklarının, ana babalarının, akrabalarının ve başkalarının ya da öteki kölelerin sağlığında ya da ölmeleri halinde hiçbir şey iddia edemeyeceklerini iddia ederiz.” Çocukları bile onlara ait değildir: “Köleler arasındaki evliliklerden doğacak olan çocuklar köle olacaklar, karı ve kocanın efendileri farklıysa, kocanın değil kadın kölenin efendilerine ait olacaklardır (madde 12).” “Gerektirdiğinde” hırsızlık ya da firar ölümle cezalandırılır... Bu durumda tazmin amacıyla, kölenin bedeli sahibine ödenir (madde 40). Etlerinin parçalanıp parçalanamayacağı, efendinin keyfine kalmıştır: “Yalnız efendiler, kölelerinin hak ettiğini düşündüklerinde onları zincire vurdutabilir ve kırbaçlatabilirlerdi (madde 42).” Kölelere toplantı yapma hakkı tanınmaz. 16 ncı madde bunu şu şekilde hükme bağlar: “Aynı biçimde farklı efendilere ait kölelerin gündüz ya da gece, evlenme ya da başka gerekçeler altında, ister efendilerinin topraklarında ister başka yerde, özellikle de büyük yollarda ya da uzak yerlerde toplanmalarını yasaklarız, buna uymayanlara, kırbaç ya da fleur de lys’ten (Fransız kraliyet sembolü olan çiçek, bir dönem Fransa’da suçlulara kızgın demirle bu işaret vurulurdu) hafif olmamak üzere bedensel ceza uygulanır.” Ölüm cezası yargıçların keyfine bırakılır. Ama majestelerine tabi olan herkes polis yetkileri taşır: “Memur olmasalar da, onlar için bu konuda hiçbir buyruk olmasa da, bütün tebamıza, aykırı hareket edenlerin peşine düşmelerini ve onları tutuklayıp hapsetmelerini buyururuz.”

Bu iğrenç metin, ‘uygar dünya’da lanetli sermaye birikiminin bekası uğruna oldukça uzun bir süre yürürlükte kalmıştır. Bu dönemde yaşayan ‘özgürlüğün’ düşünürleri ve aydınlanmacıların büyük bir çoğunluğu da bu yasayı görmezden gelmeyi tercih etmiştir. Montesquieu yasalar konusunda her şeyi bilir ama Zenci Yasası (Code noir) konusunda son derece bilgisizdir. Uygulamalardaki iğrençliklerle ilgili bölümlerin dışında, binlerce yolculuk hikayesine aşinadır. Köleliğe karşı savaşır görünür, ama bunu desteklemekten başka bir şey yapmaz. Rousseau’nun da kuşkusuz başka anlatım yolları vardır. Rousseau’nun akıl yürütmelerinin aslında adını bile anmadığı Zenci Yasası’yla ya da çağınınn gerçekleriyle ilgisini bile olmadığını ortaya döker. Toplumsal Sözleşme’de sözü edilen köle, Antiller’de ve başka yerlerde inleyen ve ölen Afrikalı değil, mutlak iktidarın boyunduruğu altındaki Avrupa insanıdır.

Ceset yığınları karşısında, refahını cesetlerden sağlayan denizcilik şirketlerinin karşısında, Fransa’nın ticaret hacminin aşağı yukarı üçte birini oluşturan bu olgu karşısında, her ne olursa olsun, zamanın toplumunu ayakta tutan temel dişlilerden biri karşısında, kahramanlarımız susarlar. Fransa’nın utancıdır bu. Hıristiyanlığın utancıdır. Hukukun utancıdır...

‘Uygar’ Avrupalıların ve Anglosaksonların övünerek zekalarından ileri geldiğini öne sürdükleri bugünkü gelişmişliklerinin, ‘aydınlanmaya’ yol açan refah ortamının, aslında insanlıkdışı pratikleri kurumlaştırılması yoluyla, kölelikle, katliamla, soykırımla, sömürüyle elde edilen lanetli ve yüzkarası kanlı bir sermaye birikimine borçlu oldukları aşikârdır.


(İtalik kısımlar Roger-Pol Droit’nın Düşünürlerin Eşliğinde [Can Yayınları] kitabından alınmıştır)