Skip to main content

Kurşuni yıllar

Résultat de recherche d'images pour "action directe" Avrupa’da kabaca 1960’lı yılların sonu ile 80’li yılların sonu arasında yaşanan ve silahlı eylemlerin yoğunlaştığı döneme Kurşun Yılları (ya da kurşuni yıllar) adı verilmektedir. Bu dönemde Batı Avrupa ülkelerinin bütününde, aşırı solda olduğu gibi aşırı sağda da çoğu zaman silahlı mücadele pratiğiyle gelişen şiddet kullanılarak gerçekleştirilen siyasal eylemin varlığı ve yükselişi gözlemlenir. Özellikle İtalya, Almanya, Fransa’da ve aynı zamanda diktatörlük rejimlerinde de (İspanya ve Yunanistan’da) siyasi şiddet eylemlerinin yaygın olarak kullanılması yavaş yavaş bir devrimci içerik kazanmaya başlar (komünist ya da neo-faşist).

 
 
 

Yaşananlar, Küba Devrimi sonrasında özellikle Ernesto Che Guevara’nın bizzat yaşam pratiğiyle yol gösterdiği, geri bıraktırılmış yarı sömürge ülkelerde öncü devrimci kadroların önderliğinde yürütülen ve “foco teorisi” olarak da bilinen devrimci savaş modeli uygulamasının yarattığı isyan ruhunun Avrupa’ya yansımasıdır.

Yarı sömürgelerde oligarşik devlet aygıtının baskı ve yıldırma (pasifikasyon) araçlarının güçlenmesinin ve kolay ulaşılabilir tüketim mallarının yarattığı aldatıcı nispi refahın bilinçaltlarına kazınan sınıf atlama beklentisiyle birleşmesi, emekçi kitlelerin düzene karşı olan tepkilerini ve nihayetinde devrim sorununun bir “ölüm-kalım” sorununa dönüştürememelerine yol açmaktadır.  

Avrupa’da suni dengenin sağlam temeller üzerine oturması, burada yürütülen silahlı mücadelenin, her ne kadar bulundukları ülkelere ilişkin siyasi tespitlerden yola çıkarak strateji geliştirmiş olsalar da, doğrudan iktidarı ele geçirme perspektifinden daha çok kısmen anti-emperyalist, anti-kapitalist eksende uluslararası alanda devrimci hareketlerle ‘dayanışma’ içeriğine bürünmüş olmasının nedeni budur. FHKC’ye ait eğitim kamplarında gerilla ve gayri nizami harp eğitimi alan militanlar kendi ülkelerine döndüklerinde, devrimci şiddeti temel alan bir silahlı mücadele anlayışını uygulamaya soktular.

Nispi refah arttıkça suni denge güçlenir. Burjuva demokrasisi, halka siyasal süreçlere müdahale etme imkanına sahip olduğu yanılsamasını yaşatan araçları geliştirdiği ölçüde (Avrupa’da olduğu gibi), suni dengenin silahlı mücadele ile mucizevi bir şekilde alt üst edilmesinin olanakları doğal olarak daralmaktadır. Nispi refah bu tür toplumsal yapılarda bireyin dirimine nüfuz eden bir biyo-iktidarla etkisini kemikleştirir.        

Birinci ve İkinci Paylaşım Savaşlarıyla bir çeşit restorasyon gören emperyalizm yüzyılın ikinci yarısında kan kaybetmeye başlayacaktır. 1952’de Mısır'daki Nasır iktidarı, İran’da Musaddık Devrimi, 1958 Irak Abdulkasım yönetimi, 1958 Lübnan iç savaşı gibi gelişmeler emperyalizmin doğrudan müdahalesine yol açacak sarsıntılara yol açtılar. Aynı dönem, Latin Amerika ve Afrika'da da yoğun bir yurtsever dalga esiyordu. Peru, Guatemala, Bolivya vb. ülkelerde kurulan ilerici yönetimler, emperyalizmin düzenlediği darbelerle yıkıldılar. 1962’deki Cezayir Devrimi, emperyalizmin Afrika'da aldığı en ağır darbedir; Cezayir Ulusal Kurtuluş Savaşı, halk savaşıyla zafere ulaşmış oluyordu. Emperyalizmin son icadı yeni-sömürgecilik, ilk darbesini Küba Devrimi'nden aldı. Küba Devrimi başta Latin Amerika olmak üzere, dünya halkları için bir kıvılcım niteliğindeydi. 1960'lı yıllar, dünyanın dört bir yanında gerilla savaşlarının, kitle eylemlerinin yükseldiği yıllar oldu. Küba Devrimi'nin atılganlık, cesaret ve kararlılığını rehber edinen halklar, birbiri ardına silaha sarılıyordu. Daha sonra zafere ulaşan devrimci hareketler başta olmak üzere, bugün emperyalizme karşı silahlı savaşı sürdüren hemen hemen bütün devrimci hareketler, 1960'ların başında mayalanıyordu.

Küba Devrimi başlangıç olmak üzere 1960-1980 yılları arasında, yirminin üzerinde devrim gerçekleşti. Bu devrimlerden, Küba, Mozambik, Vietnam, Laos, Kamboçya, Angola, Gine Bissau, Güney Yemen, Nikaragua ve Zimbabwe Devrimleri proletaryanın ideolojik-politik önderliğinde, halk savaşı yoluyla zafere eriştiler.Bunlar emperyalist-kapitalist sistemden köklü bir kopuşu ifade ediyorlardı. Anti-emperyalist temelde ve genellikle ordu içindeki milliyetçi-devrimci subayların, darbeler yoluyla iktidara el koyması biçiminde gerçekleşen Irak ilerici albaylar iktidarı, 1969'da Libya'da KADDAFİ darbesi, aynı yıl Sudan, Somali ve 1970'de Suriye'de kurulan anti-emperyalist iktidar, tipik küçük-burjuva milliyetçi, devrimci nitelik gösteriyorlardı. Süreç içinde sosyalizmi ve proletaryanın ideolojisini benimseyen, 1970 Kongo-Brazzaville, 1974 Benin, 1975 Etiyopya, 1979 Afganistan sürecin sancılarını çekmekle beraber ilerici, devrimci özelliklerini koruyorlar.

Fransa'da 1968 işçi-öğrenci olayları emperyalist bunalımın derinleşmesinin sosyal-siyasal alandaki ilk yansıması oldu. Burjuvazi, 1968'de gelişen bu krizi Fransa'da rejim restorasyonu ile atlattı atlatmasına ama çatışmanın yaşanmadığı iddia edilen emperyalist ülkelerde, kaynaşmanın bir anda açığa çıkması, burjuvaziyi son derece telaşlandırdı. Ve bu telaş, onu bugün bile 68'in başkaldırı ruhuna doğrudan saldırmaya götürdü. Başlıca amacına ulaşamayan her toplumsal kabarmanın kaderi, '68 olaylarını da bekliyordu. Başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi sınıfların sosyal ve siyasal hareketliliklerinde gözlenen duraklama, yerini, 1975'lerden başlayarak tekrar yükselen bir çatışma sürecine bıraktı. Avrupa komünist partilerinin çoğunun devrim yolunu terk edip, ''tarihsel uzlaşma'' sloganıyla inkarcı yolu seçmeleri, gelişen kitle hareketlerine önderlik yeteneğinden yoksun olmaları sonucu, ''alternatif hareketler'', bilinen anarşizm özlü eğilimler güç kazandı. Bunalımın çözümünü sınıf çatışması dışında arayan düzen içi alternatif hareketler; Yeşiller, Çevre Korumacılar, Barış Hareketi biçiminde yığınsal örgütlülüklere kavuştular. Demokratik içerik taşıyan bu gruplaşmaların yanı sıra, işçi sınıfının ekonomik-demokratik amaçlı eylemleri, özellikle 1980 sonrası yoğunluk kazanmıştır. 1980'li yıllarda; Alman işçi sınıfının siyasal mesajlar taşıyan ve anti-kapitalist gösterilere dönüşen, haftalık çalışma süresinin 35 saate indirilmesi talepli grevleri; İngiliz kömür madeni işçilerinin THATCHER hükümetiyle hesaplaşması biçiminde gelişen ve liman işçileri başta olmak üzere diğer kesimlere de yayılan grevleri; Fransa'da çiftçilerin hemen her yıl gündeme gelen ve yolların kapatılmasıyla adını duyuran direnişleri, yine Fransa'da 1968 olaylarını anımsatan, paralı öğrenime ve öğrencilerin demokratik haklarına kısıtlama getiren yasaya karşı yükselen kitlesel gösteriler, demiryolu grevleri; yığınların demokratik enerjisinin en geri olduğu ABD'de dahi, son derece hızla büyüyen anti-militarist, barışçıl eylemlilik vb. vb. yaşandı. Metropollerdeki bu gelişmelerin, sınıf çelişkilerinin derinleşmesi sonucu patlak verdiği, bizzat hareketlerin taleplerinden ortaya çıktı. ''Sosyal refah'' döneminin kapanması ve buna paralel olarak derinleşen sınıf çelişkilerinin siyasal pratiğe yansımaları, bir milli kriz yaratacak boyuta ulaşmamış olsa da, bunun belirtilerini taşıdığını göstermektedir. ''Marks'ın proletaryası artık yok'', ''devrime elveda'' demagojileri, Almanya, İngiltere ve Fransa'daki grev dalgaları ile gücünü ve öncü fonksiyonunu bir kez daha kanıtlayan proletarya karşısında yerle bir oldu. (Haklıyız Kazanacağız-Devrimci Sol Dava Savunması)

Tarihçiler çağdaş tarihimizin bu çarpıcı döneminin Avrupa’daki yansımasını ve uygulamasını ayrıntılı olarak açıklamak için çabalarını sürdürmektedirler.

Tek tek ülkeleri ele alarak Avrupa’daki “kurşuni yıllar”a yakından bakmayı deneyelim şimdi de.

ALMANYA

Batı Almanya’da 1967-1968 yılları arasında silahlı mücadeleye yönelen birçok aşırı sol grup ortaya çıktı. Bunların çıkış noktaları birbirinden farklıydı; Kızılordu Fraksiyonu gibi bazı örgütler mücadelelerini enternasyonalist ve anti-emperyalist (Kuzey Vietnam ya da FHKC’ye destek) bir perspektifle sınırlandırırken bazıları devrim için mücadele veriyorlardı.

Bu hareketlere destek veren genç Almanlar özellikle Nazi suçlarına bulaşmış ebeveynlerinin kuşağını mahkum eden savaş sonrası kuşağından geliyorlardı. Almanya eleştirilerinde bir tür anti-faşist yaklaşım sezilebiliyordu (önemli görevleri işgal etmeyi sürdüren eski Naziler, Nazizmin “geri dönüşü”…). Devlet bu oluşumların faaliyetlerine çok şiddetli bir baskıyla karşılık verir.

Kızılordu fraksiyonunun faaliyetlerini üç ayrı dönemde ele alınmaktadır. İlk dönem ki 14 Mayıs 1970’te Andreas Baader’in özgürleştirilmesi eylemiyle başlar ve 1976-77 arasında Staimmheim hapishanesinde Ulrike Meinhof, Andreas Baader, Gudrun Ensslin ve Jan-Carl Raspe’nin ve 12 Kasım 1977’de son olarak örgütün kurucularından Ingrid Schubert’in cezaevinde infaz edilmesiyle son bulur. Örgütün birinci kuşağının sonudur bu.  

İkinci kuşak, birinci kuşağın büyük bölümünün tutuklanmasından sonra oluştu. İkinci kuşağın büyük çoğunluğu, Heidelberg Psikiyatri Kliniği üyeleri tarafından kurulan Sozialistische Patienten Kollektiv kökenliydiler. 27 Şubat 1975 tarihinde, Berlin Eyalet parlamentosu seçimlerinin üzerinden üç gün geçtikten sonra, CDU’nun liste başı Peter Lorenz, 2 Haziran Hareketi üyelerince kaçırıldı. Karşılığında RAF üyelerinin serbest bırakılması talep edildi ve hükümet bu teklif karşısında direnemeyerek Verena Becker, Gabriele Kröcher-Tiedemann, Ingrid Siepmann, Rolf Heißler ve Rolf Pohle serbest kalarak askeri uçakla Yemen’e Aden’e gönderilirler ve Lorenz de bu arada serbest bırakılır.

Üçüncü dönem , 30 Aralık 1984’te bir Amerikan radyo istasyonu ve gizli servis bürolarını hedef alan saldırıyla başlar ve örgütün kendini tasfiye ettiği 1998 yılına kadar devam eder.

Sempatizanlar hariç aktif üye sayısı 60 ila 80’i geçmeyen örgütün etkili eylemlerinden biri de Berlin Duvarının yıkılmasının üzerinden üç hafta geçtikten sonra 30 Kasım 1989’da Deutsche Bank patronu Alfred Herrhausen’in öldürülmesi eylemidir. Örgüt 18 Mart 1998’de faaliyetlerine son verdiğini ilan eder.

Bu dönemde faaliyet gösteren farklı Alman gruplarını sayalım:

* Revolutionären Zellen, anti-emperyalist (1973 ila 1995 arası).

* Rote Zora, Revolutionären Zellen ayrılan bir feminist grup (1977 ila 1995 arası).

* 2 Haziran Hareketi (1971 ila 1980 arası).

* West Berlin Tupamaros, 2 Haziran Hareketi kökenli (1968 ila 1971 arası).

* Sozialistisches Patienten Kollektiv ya da Sosyalist Bireyler Kollektifi, 1970’de ortaya çıkan anti-psikiyatri hareketi.

* Rote Armee Fraktion (RAF) Kızılordu Fraksiyonu, 1968-70 ila 1998 arası.

BELÇİKA

Cellules Communistes Combattantes (CCC) (1982-1986) Toplumsal ve siyasal mücadele içerisinden gelen militanların oluşturduğu yapı, Belçika toprakları içerisinde, ABD emperyalizminin, NATO’nun ve kapitalist sistemin stratejik ve sembolik mekanlarını hedef alan yirmi sekize yakın silahlı propaganda eyleminin sorumluluğunu üstlenmiştir. CCC, Doğrudan Eylem, Kızılordu Fraksiyonu ve Kızıl Tugaylar ile yakın temas halindeydi. Patlattığı bombaların ötesinde Marksist-Leninist hattın ideolojik olarak tahkimine de katkıda bulundular. 80’li yıllarda Belçika’da başka illegal yapılar da faaliyetteydi:

* « Kızıl Çizgi » grubu, birçok militanı yakalandı, tasarı aşamasındayken bastırıldı.

* Julien Lahaut Tugayları: tasarı olarak kaldı.

* Valon Ulusal Kurtuluş Cephesi (FNLW), 1980’li yılların ortasında kuruldu ancak doğrudan eyleme geçme imkanı bulamadı.

* Groupe Inconnu Anarchiste (GIA) Meçhul Anarşist Grup, simgesel hedeflere karşı gerçekleştirilen küçük çaplı birçok saldırının sorumlusu.

* Front Révolutionnaire d’Action Prolétarienne (FRAP) Devrimci Proleter Eylem Cephesi, CCC ile yol ayrımına gitmesi sonrasında Doğrudan Eylem tarafından kurulan kısa ömürlü oluşum.

Biraz da Belçika’da gelişen olaylara kronolojik olarak göz atalım:

1984 yılında Savaşan Komünist Hücreler (CCC) ilk bombalı eylemini düzenler. Ama devrimci komünist mücadele bundan çok daha önce başladı:

* 1961-1963: Uluslararası komünist hareket içerisinde Sovyetler Birliği ve Maocu Çin arasındaki yol ayrımının yaşanması. Belçika’da, İkinci Dünya Savaşı boyunca komünist direnişin eski önderlerinden Jacques Grippa öncülüğünde Avrupa’daki ilk Çin yanlısı emperyalizm ve kapitalizm karşıtı partinin kurulması.

* 1967: Grippa’nın partisi birbirine rakip üç oluşuma bölünür: Çıkardıkların gazetenin (L’Exploité) adıyla da anılan Valon Komünist Partisi – Marksist Leninist (PCW-ML), haftalık Clarté dergisini çıkaran Belçika Marksist-Leninist Komünist Partisi (PCMLB) ve Jacques Grippa’nın önderliğindeki PCB-Halkın Sesi. Propaganda alanında kapitalizme karşı devrim ve silahlı mücadeleyi savunan bu üç ML parti de sırası geldiğinde, Mayıs 68 ve 1970’li yıllarda ortaya çıkan yeni ML örgütlerce  « neo revizyonizm » ile suçlanacaklardır.

* Mayıs 68’den sonra: Daha sonra Leninist olacak « kendiliğinden » birçok ML grubun ortaya çıkması: Üniversite-Fabrika-Birlik (UUU), Kızıl Muhafızlar (GR), Söz Halkın (PAP), tüm iktidar emekçilere (TPT), Belçika Marksist-Leninist Komünistlerinin Birliği (UCMLB), bugünkü PTB’nin atası tüm iktidar işçilere (TPO), Komünist Mücadele (LC), Komünist Eylem (AC)… Kapitalist sisteme karşı birçok şiddetli gösteri ve grev örgütlenir. Hedef: Devrimci mücadele yoluyla komünist devrimi gerçekleştirmek.

* 1970’li yıllar: Alman RAF’ına destek için Belçika’da ilk destek eylemlerinin (legal ve illegal) gerçekleştirilmesi. Troçkist (Ligue Révolutionnaire des Travailleurs) ve ML (Grippa yanlısı eski PCB, Lutte Communiste gibi…) aşırı sol örgütlere bağlı birçok militan, silahlı eğitim almak üzere Ortadoğu’daki Filistin kamplarına giderler.

* 1978: « Geleneksel devrimci » örgütlerinin yeniden ortaya çıkışı. Mons yakınlarında dönemin NATO Müttefik Kuvvetler komutanı ABD’li General Haig’e karşı RAF’ın düzenlediği silahlı saldırı.

* 1982: Pierre Carette ve aralarında Frédéric Oriach’ın da bulunduğu (eski halkın otonomisi için silahlı hücreler) Fransız Marksist-Leninistlerle birlikte Paris’te Subversion’un kuruluşu. « Komünizm için » ve devrimci silahlı mücadeleyi savunmak için çıkan bu dergi CCC’nin teorik çıkış noktasını oluşturacaktır.    

* 1983: Savaşan Komünist Hücreler (CCC) grubunun illegalite koşullarında kuruluşu. CCC sempatizanı bir ajitasyon-propaganda grubu olan Kızıl Çizgi (LR) nin kuruluşu.

* 1984: 2 Ekim’de CCC ilk saldırısını gerçekleştirir. Polis « Mamut operasyonu » ile suçluları yakalamaya çalışır ama başarısız olur.

* 1985: Doğrudan Eylem (AD), Kızılordu Fraksiyonu (RAF) ve CCC arasında ideolojik kopma yaşanır. Ocak, Haziran, Ekim ve Aralık aylarında CCC’nin saldırıları artacaktır. Meçhul Anarşist Grup, Flaman Don Kişot Grubu, Devrimci Proleter Eylem Cephesi (Doğrudan Eylem tarafından yapay olarak oluşturulan) gibi diğer örgütler de eylemler yapmaya başlar. CCC’nin iki kurucu önderi (Pierre Carette ve Bertrand Sassoye) ve iki yeni eylemcisi (Didier Chevolet ve Pascale Van de Geerde) 16 Aralık’ta Namur’da yakalanırlar. Komünist Tutsak Aileleri ve Dostları Derneği (APAPC) kurulur.

* 1988: « 4 CCC »’nin davaları sonuçlar ve müebbet hapse mahkum olurlar. Onlara uygulanan özel tecrit koşullarına karşı açlık grevleri örgütlenir.

* 1997: CCC’li tutuklular yasal olarak serbest bırakılmaları gerektiğinden APAPC serbest bırakılmaları yönünde kampanyalar örgütler.

* 2000: Belçika’nın adli tarihi göz önünde bulundurulduğunda oldukça uzun sayılabilecek hapis cezalarını çektikten sonra Bertrand Sassoye, Pascale Van de Geerde ve Didier Chevolet serbest kalırlar. APAPC genişleyerek “Kızıl yardım/APAPC” adını alır.

* 2003: on yedi yıl hapis yattıktan sonra Pierre Carette de hapisten çıkar. Bertrand Sassoye için olduğu gibi aynı temel soru onun için söz konusu olur: onun durumunda, devrimci sürece daha somut biçimde nasıl katkıda bulunulabilir?

* 2006: Bertrand Sassoye, Kızıl Yardım/APAPC içerisindeki Marksist-Leninist blokta etkindir. Aynı şekilde 1983-1985 yıllarında verilen mücadelenin teorik ve ideolojik kazanımlarının yüceltilmesine kendini adar.

* 2008: 6 Haziran’da Sassoye ve Carette yeniden cezaevine dönerler. CCC’nin iki eski üyesi, Kızıl Yardım/APAPC’ın diğer dört üyesiyle birlikte terörist örgüte üye olmakla suçlanırlar. 

İSPANYA

İspanya’da Franko karşıtı silahlı hareketler 1970’li yılların başında oluşmaya başlarlar (MIL, aynı zamanda Fransa ve Belçika’da da etkin olan Enternasyonalist Devrimci Eylem Grupları (GARI) ve Bir Ekim Antifaşist Direniş Grupları). Franko’nun ölümünden sonra ve rejimin demokrasiye geçişiyle birlikte Marksist-Leninist eğilimli İspanyol Komünist Partisi (yeniden oluşum) PCE/r’nin siyasi-askeri kanadı sadece devrimci perspektifle mücadeleyi sürdürdü. İtalyan Kızıl Tugayları ve Belçikalı CCC, Grapo ve İspanyol PCE/r Avrupa’da silahlı mücadele veren ML akımı oluşturdular.

FRANSA

1970’li yılların başında Maocu teorileri savunan ve silahlı mücadele veren birçok grup oluştu (NAPAP, Uluslararası Tugaylar). Anarşist ve Maocu çevrelerin oluşturduğu Otonom Hareket de 1970’li yılların ikinci bölümünde bombalı saldırılara kadar varabilecek şiddetli bir mücadele çizgisini benimsedi.

MIL örgütü kökenli Uluslararası Devrimci Eylem Grupları, 1970’li yılların başında Fransa’daki İspanyol çıkarlarına saldırarak Frankizme karşı mücadele verdiler. Silahlı mücadele veren bu farklı gruplar, daha sonra Doğrudan Eylem’in kuruluşuyla sonuçlanacak “otonom hareket içerisinde siyasi-askeri koordinasyon”a katılacaklardır. Bu grubun Lyon’da bulunan küçük bir fraksiyonu Kızıl Afiş adını alır.

Doğrudan Eylem 1980’li yıllarda Belçikalı Savaşan Komünist Hücreler, İtalyan Kızıl Tugaylar ve Alman Kızılordu Fraksiyonu ile ittifak kuracaktır.

1987 yılında, Fransa’da devrimci şiddet faaliyeti, Doğrudan Eylem ve Kızıl Afiş yönetici kadrolarının yakalanmasından sonra azaldığı gözlemlenmiştir.

1970 ve 80’li yıllarda Fransa’da aşırı sağ terörizm de söz konusudur (Charles Martel Grubu, Milliyetçi Müdahale Grubu, …). Seçilen bazı hedeflerin niteliği (sinagog, sendika, göçmenler…) birçok saldırıyı aşırı sağa yüklememize olanak tanısa da, ortada somut talep olmaması bunların doğru değerlendirilmelerini zorlaştırmaktadır.

YUNANİSTAN

1967’de darbeyle iktidarı ele geçiren Albaylar Cuntasına karşı muhalefet eden bazı gruplar ortaya çıkmıştır. Çökertildiği 2003’e kadar silahlı propaganda eylemlerini sürdüren 17 Kasım Devrimci Örgütü gibi örgütler bu diktatörlük koşullarında ortaya çıkmışlardır.

İTALYA

Tarihçi Pierre Milza şöyle der : « Üzerinden otuz yıl geçmiş olmasına rağmen, 1969 yılıyla 1980’li yılların sonu arasında İtalya Cumhuriyetini kasıp kavuran ‘terör’ fenomeninin yorumlanması bugün için bile hala çok zordur. İç politika kaynaklı sorunlarla uluslararası statükoya bağlı olanlar, geri planda liberal demokrasilerle “reel sosyalizm” kampları arasında küresel çapta yaşanan çatışmadan kaynaklanan bir oyundaki başrol oyuncularının her birinin sorumluluğu fazlasıyla iç içe, birbirine girmiş durumda ».

Yirmi yıl boyunca İtalya, önce aşırı sağ, ardından da aşırı sol grupların silahlı eylemleriyle sarsılır. Dönemin en tanınmış örgütü İtalyan Kızıl Tugayları (Brigade Rosse-1970) hem legal alanda (özellikle fabrikalarda) siyasal mücadele yürüten hem de illegalite koşullarında silahlı mücadele veren bir örgüttür.

Savaşan Komünist Parti (PCC)’nin kurulması yolunda Marksist-Leninist geleneğin devamcısı olduğunu ilan eden örgüt, Belçika’daki CCC’ye de esin kaynağı olmuştur. Bugün yıllardır sürdürülen sindirme ve baskı politikalarına karşısında zayıflayan ve çok nadir eylem yapan Kızıl Tugaylar hala etkinliğini sürdürüyor. Kızıl Tugaylar İtalya’daki en iyi örgütlenmiş ve en eski “gerilla” örgütüdür. Öte yandan, İtalya’da “kurşuni yıllar” döneminde çok sayıda siyasi-askeri devrimci grup faaliyet göstermiştir. Bu grupların birçoğu Kızıl Tugaylar kökenlidir.

İtalya’da Kızıl Tugaylar’dan sonraki en etkin silahlı örgüt olan Prima Linea 1976 yılının sonunda Lotta Continua ve Comitato Comunista per il Potere Operaio’dan ayrılan Sergio Segio, Enrico Galmozzi, Massimo Libardi, Bruno Laronga tarafından kurulmuştur.

12 Aralık 1969’ta Piazza Fontana saldırısıyla başlayan ve 1972’de Vincenzo Vinciguerra tarafından gerçekleştirilen Petenao suikastıyla devam eden İtalya’daki kurşuni yıllar boyunca, 1969 ila 1989 yılları arasında gerçekleştirilen toplam 600’den fazla saldırıda 362 kişi ölmüş ve 172 kişi yaralanmıştır. 1969 ila 1975 yılları arasında şiddet eylemleri aşırı sağ ve aşırı sol örgütler tarafından paylaşılmıştır. 1975 sonrasında aşırı sol eylemlerde üstünlüğü ele geçirirken, aşırı sağ silahlı örgütler de 1985 yılına kadar etkinliğini sürdürmüştür. 85 kişinin öldüğü, 2 Ağustos 1980’deki Bolonya Garı saldırısı, 13 kişinin öldüğü Napoli-Milan treni saldırısı ve 1977 ile 1985 arasında on yedi kişinin öldürüldüğü Silahlı Devrimci Hücreler suikastları bu eylemlerden bazılarıdır.

CERIEP’te görevli siyasal bilimci Anne Schimel, İtalya İçişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen istatistiklere göre, 1969 ila 1989 yılları arasında İtalya’da gerçekleşen şiddet eylemlerinin (kavgalar, gerilla eylemleri ve mala zarar) %67,5’i aşırı sağ, %26,5’i aşırı sol ve kalan %5,95 diğer gruplar tarafından gerçekleştirildiğini bildirmektedir. Ayrıca, bu dönem boyunca aşırı sağa yüklenebilecek silahlı eylemler sonucunda 150 kişi, aşırı sol tarafından gerçekleştirilen eylemlerde ise 94 kişi öldürülmüştür.

İtalya’daki kurşuni yıllar boyunca gerçekleşen en ses getiren eylem, Aldo Moro’nun önderliğindeki Hıristiyan Demokratlarla, Enrico Berlinguer’in yönetimindeki İtalyan Komünist Partisi arasındaki uzlaşma girişimine son veren, eski Başbakan Aldo Moro’nun Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılması eylemidir. 

Bu zorlu yılların kitlelerin kolektif bilinci ve politik ortam üzerindeki etkisi hala çok ağırdır (örneğin yakın zamanda yaşanan Battisti ve Petrella vakaları). Uzun bir sessizlik döneminden sonra Kızıl Tugayların devamcıları 1999’dan itibaren silahlı eylemler gerçekleştirdiler ya da gerçekleştirmeye çalıştılar. 2003 ve 2007’de birçok radikal sol silahlı eylem grubu çökertildi.