Skip to main content

BAKANLIĞIN ÖNÜ

 Bomboş sokakta duvar diplerinde dolaşan keçiler çöp poşeti ve mukavva kemiriyor. Öğleyin halkın bir an önce işyerlerini kapatıp evlerine çabucak ulaşarak, maaile “khat” âlemine çekilme telaşı çoktan geçmiş, yerini güneşte kavrulmuş bulanık bir sükûnete bırakmış.

İn-cin ve tek-tük beyaz adamlar top atıyor. Kenti istila etmiş güngörmüş kara kargalar ağaçlardan, çatılardan yola inmiş, yoksul çöplerin arasında nafile yiyecek şeyler arıyor. Sıcağın etkisiyle açık kalmış beton havuzdan kaynayan fosseptiğin yaydığı koku her yere dağılmış.

Yere yaydıkları karton kutunun üstünde dört kişi omuz omuza saf tutmuş rastgele ibadet ediyor. Abdestliler mi, kıbleye mi dönmüşler, hangi duayı mırıldanırlar, doğru vakitteler mi pek belli değil… Ama zaten niyet değil mi önemli olan?

 

Mohamed Abdi Youssouf, Ali Hassan Ali ile hafiften dalga geçiyor. 90’lı yıllardaki iç savaşta Mohamed iktidara karşı ayaklanan Afar güçlerinde yer almış. İssa kökenli Ali Mohamed’in silahını bırakıp evine kaçtığını beyaz dişlerini sıkça göstererek anlatıyor. Mohamed, Afar dilinde heyecanla peşi sıra kısa heceli sinirli sözcükler sıralıyor. ‘Bunların hepsi yalancı ve hırsız’ diyor, ‘ülkenin suyunu çıkardılar’.

 

Geniş meydandaki kavşakta trafik düzeni ters işliyor. Döner kavşağa giren yol üstünlüğüne sahip, herkes ona yol vermek durumunda. Öyle sağdan gelene geçiş üstünlüğü filan yok. Ama garip da olsa trafik ışığı bulunmayan bu yollarda kuralları pek dinleyen yok ve trafik bir şekilde de olsa yürüyor. Ayrıca herkes korkunç ölçüde dikkatsiz ve en iyimser değerlendirmeyle araba kullanmasını bilmiyor. Yayalar yoldan başka her yere bakıyor. Kimse çalınan klaksona tepki göstermiyor. Herkes ‘cool’ bir tavır takınmış, en küçük bir kavga, tartışma yok. Turistik yarımadaya doğru giden ana caddenin orta kesiminde tek sıra araçlar park etmiş duruyor. Uzaktan bakıldığında ilerliyormuş gibi geliyor insana ama yaklaşınca oldukları yere park edildiklerini ancak anlıyor insan. Develer, keçiler, çocuklar, kadınlar… Öğleden sonra artan sıcaklıkla birlikte renk, ırk dinlemeden insanların üzerine çöken bulaşıcı, yapışkan bir tembellik yaşamı ağır çekime alıyor… 

 

Büyük bir çöplüğe dönüşmüş Maliye Bakanlığı binası önündeki meydandan anî bir toz bulutu havalanıyor. Binayı koruyan parmaklıkların hemen yanında bulunan ve yerlilere baharatlı makarna ve çorba satan sinekli sarı kulübenin çevresinde uyuşup yere yığılan vücutlar yerinden kımıldamıyor. Elindeki körpe khat yapraklarının dişlerini açık yeşile boyadığı kapıdaki polis memuru kan çanağı gözlerle önüne bakıyor ama gerçekte buradan çok uzakta olan bambaşka bir dünyayı izliyor. Volkanik kara kayaçlarla kaplı kırmızı topraklı çölde kendi günlük vahasını aramaya çıkmış. Geviş getiriyor; hareketleri ağırlaşmış ve sıkıcı sabit bir güler yüzlülük ifadesi kederli suratına sinek gibi yapışmış.

Gittikçe çoğalan toz toprağın içinden beline ince bir kumaş sarılı yarı çıplak bir yerli elinde ucu parlak çelikten bir mızrakla üzerimize doğru geliyor. Adımları isteksiz ve yorgun, belli ki işini görmüş, artık çok da kaçmak niyetinde değil. Ben arabanın içindeyim ama adam sopayı öyle bir kavramış ki elinde ilkel bir mızrak değil de sanki içi dolu bir lav silahı varmış gibi görünüyor. Frene basıp yolun sağına yanaşıyorum. Kahverengi dumanın içinden toprak rengi üniformasıyla zor seçilen khat uykusundan yeni uyanmış eli coplu bir polis memuru çıkıyor. Ardından ellerinde iri taşlar kuşanmış halktan üç, dört kişi, birkaç çocuk ve en sonda biraz daha fazla yorulmuş soluk soluğa, gömleğinin düğmeleri çözülmüş bir polis daha.

En öndeki kıvırcık kıpır kıpır lüleli saçları kınalı mızraklı adam araca değdi değecekken peşindeki polis arkadan yetişip mızrağı tahtasından yakalıyor. Sopanın ucundaki parlak çelikte kıpkızıl bir leke… Yerlinin beline sarındığı paçavrada başka lekeler. Polis beyaz silahı yere koyup adamın dizlerine tahta copla peşi sıra darbeler indiriyor. Kara gölge yere yıkılıyor. Yetişenler yerdeki adamı tekmeliyor. Arabadan çıkacağım ama insanlığımı bastıran garip bir duygu beni olduğum yere çakıyor. Belki de korku bu. Yerlinin göğsünden vurduğu adam birkaç yüz metre ileride meydanın arka tarafındaki sokakta yerde can çekişiyor. Kan kaybından ölmesi çok muhtemel. Khat saatinde sağlık hizmetleri neredeyse duruyor.

 

                                                           * * *

Günlerden Perşembe, yani buranın Cumartesi’si saat 14:00; başkentte Maliye Bakanlığının tam önü. Mızrak, keçi, yerli, kınalı lüleler, cop, toz, tahta, çelik, duman ve yoldaki devinime aldırmadan yuvasına çöp taşıyan bir kara kuş. Gün batımına daha çok var…

http://www.meteorhaber.com/content/view/497/