Skip to main content

Ayıntap

Suriye’den Türkiye’ye göç edenlerin sayısı bugün 10329.

Gaziantep’i Suriye’nin Halep kentiyle karşılaştıran ve bu güzel kentin komşudakinin büyük kardeşi olduğunu iddia eden çoktur. Evet her ikisinde de kent merkezinde yükselen bir kale ve bu kale çevresinde toplanmış tarihi dokuda birçok ilginç yapı var. Ama Halep’in buram buram doğu kokan dağınıklığı ve özgün ruhunun yanında, Gaziantep’e yükselen sayı canbazlıkları sonucunda yükselen kişi başına düşmeyen ulusal gelirlerin arttığının söylendiği ‘gelişmiş demokrasimizin’ son yıllarında değen sihirsiz el aradaki benzerliği kent mimarisindeki ana unsurların koşutluğundan öteye götürmemiş. Her iki kentin de birbirinden farklı kendine özel güzellikleri var, ama ruhları birbirilerine benzemiyor.

Ben, kent merkezinde çok zaman yitirmeden, alışageldiğim gibi sırt çantalı bir devri aleme hazırlandığım için yükümü garajdaki emanete teslim etmeyi tercih ediyor ve mezarlığın yanından kent merkezine doğru yokuş aşağı inerken bir hayli hafiflediğimi hissediyorum. Amacım Alleben deresini bulup oradan kaleye ve eski şehire ulaşmak.

Suriye Devletinden kaçan Suriye’li vatandaşların sayısı bugün 9342 (Bernanke’nin önemli konuşması öncesi risk almak istemeyen yabancılar borsada satışa geçti...)

Gaziantep’e, daha doğrusu palelolitik dönemden beri yerleşim olarak kullanılan Dülük yakınına kurdukları yeni kente Romalılar “Torosların karşısındaki Antakya” derlermiş. Ayıntap adını sonraları şehri ele geçiren Araplar vermiş. Bu isim de, 1921’da başına Gazi ünvanının ekleneceği  zamanla Antep’e dönüşmüş.   

Güneydoğu Anadolu Bölgemizin en büyük ilinde halk sabahın köründe işyerlerine ulaşmak için caddeleri doldurmaya başlamış bile. Garajdan kent merkezine giden ana yol boyunca birçok servis aracı, belediyeye ait midibüsler birbiriyle yarışıyor. Kentin iki merkez ilçesinin sınırı olan Alleben deresi kıyısını izleyerek Şahinbey Mahallesinin alt taraflarından tam merkezdeki kaleye ulaşıyorum. Yapının güneyinde bulunan tarihi Naib Hamamının yanından çevresini dolanarak kapıya varıyorum. Kalenin girişinde ayrıca ücret ödenerek girilen ancak titiz davranılmadan aceleye getirildiği her halinden belli, Antep Savunmasının ve tarihinin canlandırıldığı küçük bir panorama müzesi var. Kale kapısına çıkan yolun sağına soluna altın yaldızlarıyla pırıl pırıl parlayan ve Fransız karşısındaki Antep savunması sırasında savaşan kahraman direnişçilerin değişik boyutlardaki heykelleri bulunuyor.  Birçok döneme şahitlik yapmış olan kalenin içi ziyarete kapalı, o hâlde giriş ücretini sadece yakın zamanda yapılmış parlak heykelleri görmek için ödemiş bulunuyoruz. İçeride ‘restorasyon’ çalışmaları devam ediyormuş. Arkeolojik kalıntıları bir kenara atıp tarihi eserin orta yerine bir amfitiyatro yaparak, para karşılığı gümbürtülü konserler düzenlemeyi düşünüyor olmasınlar...

Olaylar nedeniyle komşu ülke Suriye’den ülkemize göç edenlerin sayısı bugün 9200.

Soğuk bakışlı İngilizlerin egemenliklerini devriyle masanın altındaki kırıntıları yalayan elin Fransızı bu güzelim topraklara da sulanmış ama ağzının payını fazlasıyla almış. Ermeni asıllı yurttaşlarımızdan oluşturdukları lejyonunu da arkalarına alarak bölgeye yerleşmeye başlayan Fransızlar karşısında Antep halkı, ‘gavura olan doğal alerjimizin gücüyle’ direnişe geçer. Karayılan çeteleri ‘namus günlerinde’,  ‘Kilis yollarından kelle getirir’, ‘nerede düşman varsa orada bitirir’. 1920 yılında Türkmen cesareti, fırsat kollayan işbirlikçi Ermenileri kışkırtarak işi başkasına havale eden centilmen Fransız emperyalizmine kırda diz çöktürmüş. Siyonist cüce ırkçı kukla Sarkozy’nin zaptolunamayanTürk sevdası biraz da bundan... 

Kalenin kuzeyinde Bayaz Han, Büdeyri Han ve Şire Han bulunuyor. Belediye Hanı olarak da anılan dikdörtgen planlı Şire Han Ermeni mimar Kirkos tarafından inşa edilmiş. Üç cephesinde anıtsal taç kapılar bulunur.

Suriye Ordusu’ndan Türk sınırında büyük operasyon ve kışkırtma! İki tank 10 km uzaklıktan toplarını ülkemizdeki zeytinliklere çevirdi. Bir askeri cip sınıra iki kilometre uzaklıktaki orman yangın gözetleme kulesinin önüne park etti. Bir suriye askeri üç kilometre uzaklıktan kolunu kışkırtıcı bir şekilde Mehmetçiğe doğru salladı.

Kentte çoğu hemen hemen aynı yerde bulunan tarihi eserleri camilerden başlayarak sıralayacak olursak:

TAHTANİ CAMİ : 1557 yılında yapılan cami tahtadan olması nedeniyle halk arasında Tahtalı Cami olarak da adlandırılır.

NURİ MEHMET PAŞA CAMİ : 1672 yılında inşa edilen cami ve kasteli olan bir külliyedir. 

ŞEYH FEYTULLAH (ŞIH) CAMİ : Gaziantep’teki en önemli külliyenin camisidir. 1563 tarihinde inşa edilen külliyede zaviye, hamam ve medrese bulunmaktadır. Caminin ortasında taş ayaklar üzerine oturan ve yelpaze şeklinde açılan tonozlarla askı kemerlere bağlı, başka camilerde görülmeyen özgün bir yapı sistemi vardır.

ÖMERİYE CAMİ : Gaziantep’in en eski camisidir. Kitabesinde Halife Ömer zamanında inşa edildiği yazılıdır. 

ALAÜDDEVLE CAMİ: 1901 yılında siyah ve beyaz yüzlü taşlardan inşa edilmiştir. Ali Dola Cami olarak da bilinir. 

ALİ NACAR CAMİ: Gaziantep’in en büyük camilerindendir.

TEKKE CAMİ: Semahhane, odalar, dervişlerin oturma odaları, tuvalet ve havuzlar ve minarelerden oluşan bir yapı topluluğudur. 1638 yılında bir Türkmen ağası tarafından yaptırılmıştır. Mevlevihane Cami olarak da bilinir. Yapılar onarılıp Mevlevi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Ağzının suyu akan siyonistlerin gaza getirdiği, oval oda kahramanının başı dik karısı güzelyüzlü Bayan Clinton Suriye’yi uyardı! Ama güzelim Suriye’deki güçler dengesi elvermediğinden, Müslüman Kardeşler’in  ya da İran’ın nüfuzuna kolaylıkla kayabilecek bir alt-üst oluşa şimdilik  yeşil ışık yakmıyor, Lübnan’da kendilerine daha kolay bir harekat alanı oluşturabilmek ümidiyle Esad’ın etkisini azaltmakla oyalanıyorlar. 

ESKİ BÜYÜK BUĞDAY PAZARI HANI: 19.yüzyılda beyaz kesme taşlar kullanılarak inşa edilmiştir. İç avlusunda 11 oda ve eyvanla geçilen iç bölümünde ise bir ahırı vardır. Çok ekleme görmüş günümüzdeki hâli özgün hâlinden bir hayli uzaklaşmıştır.

MECİDİYE HANI: Nakıp Hanı olarak da bilinir ve inşa tarihi kesin olarak bilinememektedir.

1 ve 2 Numaralı KEMİKLİ BEDESTENLERİ: Kapalı çarşı planı tipinde tasarlanan iki bedesten yan yana yer alır.

ESKİ MAARİF HANI: 19çyüzyılda inşa edilmiştir. Yemiş Hanı olarak da bilinir. Hanlarda ender rastlanan bir şekilde güney bölümü tek katlı, kuzey bölümü ise iki katlı olarak yapılmıştır.

ABD yanlısı haberlere hız veren TRT’de kırk yıllık Esat’ın adını “Eset” yaptılar...  Beşinci sınıf nerede nasıl çekildiği belli olmayan dezenformasyon görüntüleriyle Suriye’ye emperyalist müdahalenin yollarını arayan ‘batılılar’ arkalarına bizim yerli işbirlikçileri de almış görünüyor. Müslüman ve mazlum Libya’ya havadan sivil-asker ayrımı yapılmadan gözü kapalı bomba yağdıran haçlı (Erbakan’a rahmet...) cephede yer alan BOP’un başrolündeki  müslüman Dışişleri uzmanlarının komşularla sıfır sorun politikası dedikleri bu olmalı!

TAHMİS KAHVESİ: Ayıntap Sancak Beyi Türkmen Mustafa Ağa Bin Yusuf tarafından yaptırılmıştır. Adını kahve dökülen yer anlamındaki Tahmis sözcüğünden alan kahve uzun dönemler boyunca “Lokuslu kahvehane” ya da “Tömbekici Kahvehanesi” olarak anılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Halkevlerinin toplantı salonu olarak da kullanılmıştır.

Şahinbey ve Bey Mahallelerinin labirentimsi dar ara sokaklarında başdöndürücü bir ziyaretten sonra, Bey Mahallesinde parkın arkasında bulunan Kendirli Kilisesi’ne yöneliyorum. Katolik Ermeni Kilisesi ‘İmparator’ 3.Napolyon’un yardımıyla 1860 yılında Fransız misyonerler tarafından inşa edilmiş. Dikdörtgen planlı ve geniş bir bahçe içerisinde siyah taşlı temel üzerine beyaz kesme taştan yapılmış. Yakın zamana kadar toplantı salonu olarak da kullanılmış. Buranın içini ziyaret edemesem de dışarıdan fotoğraf çekme olanağı buluyorum.

Dülük Tepesi’ndeki yeşillik alanların yanı sıra Antep’in güney batısında, 350 hektarlık çam ormanını ve Türkiye’nin en geniş yüzölçümüne sahip hayvanat bahçesini barındıran Burç Ormanlarından da söz etmek gerekir. Dünyanın 6ncısı, Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyüğü olan hayvanat bahçesi toplam 250 tür olmak üzere 4000 adet hayvanı barındırmaktadır.

Gaziantep’teki Suriye Konsolosluğunun önünden Halep’e dolmuş usülü çalışan taksiler bulmak mümkün. Ancak dönem ve konjonktür itibarıyla yolcu sayısı az olduğundan dolmuştan daha çok doğrudan taksi olarak kullanmak söz konusu olabilir.

Şahinbey’deki Medusa Cam Müzesi, Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesini teğet geçip bir an önce gezmek üzere stadyumun yanında bulunan, Halep’teki müzenin onda biri büyüklükteki ve yüz kez daha kötü organize edilmiş Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ne yöneliyorum. Acı sürpriz! Zeugma Mozaikleri yerlerinden sökülmüş ve Mayıs ortasında seçimden önce çok sayın Başbakanımızın katılımıyla açılacak yeni Zeugma Mozaik Müzesi’ne taşınmış. Dolayısıyla muhteşem mozaikleri görme olanağım yok. Olsun ben zaten mozaikler için gelmemiştim ve şehir merkezinin havası sıhhatimi bozmaya başladı. Öğleden sonra garaja dönüp emanetten sırt çantamı geri alıyorum ve garajın yakınlarındaki belediyeye ait asfalt tesislerinin yanından ‘araziye’ çıkıveriyorum: Dünya varmış!

Evet gerçekten de Dülük Baba tepesi ve ardındaki Dülük köyü ve yöresi kentin boğucu havasının dışında bambaşka bir alem...

Kızılay çadırlarının bir kısmını çalarak  yayladaki akrabalarına gönderen, Suriye’den göç eden vatandaşları saymakla görevli Rize’li memur görevden alındı. Suçu geri dönenlerin sayısını yüksek göstermek!