Sistan ve Belucistan'da turizm
Uzay bile bu kurala direnememiş ve turizme açılmıştır. İmkanların yaygınlaşması ve teknolojik gelişmeyle birlikte şimdiden oluşturulan bekleme listelerine adlarını yazdırmış bulunan yüzlerce turist, çok yakın bir zamanda galaksilerin sınırsızlığında gezinmeye gönderilmeye beklemektedir. Öte yandan yeryüzünde kalabalıktan uzak, keşfedilmemiş ve yenilik arayışında olan turistin ilgisini çekecek potansiyele sahip yerler bulmak hâlâ mümkün olabiliyor. Iran, herkesin hemfikir olduğu gibi bu ülkelerden biridir. İlginç coğrafyası ve zengin tarihsel geçmişiyle sanat ve doğa hayranlarının çok tercih ettiği bir bölge hâline gelmektedir. İran’ın kimi bölgeleri, sıcağın da yardımıyla tamamen solup, zaman ve uzama yayılarak ne yazık ki yoğun turist akımlarından nasiplerini alamamışlardır. Halbuki özgünlükleri ve doğallıklarıyla olası ziyaretçileri şaşırtacak niteliklere sahiptir bu yerler. Üstelik bu bölgelerin bazıları, Kuzistan, Şiraz ve Sistân eyaletleri gibi uygarlığın beşiği olmuşlardır.
Sistân ve Belucistân eyaletleri, bundan tam 5200 yıl önce insanlık tarihindeki ilk kentin (kelimenin modern anlamıyla) doğuşuna tanıklık etmişlerdir. Kültürel ve doğal zenginliğiyle Sistân ve Belucistân eyaleti, coğrafi, tarihsel ve elsanatları alanına ağırlık vererek turizmini daha da geliştirme gücüne sahiptir.
Sistân ve Belucistân eyaleti İran’ın en geniş yüzölçümlü ve en az nüfus yoğunluğuna sahip eyaletidir. Dağlık bir iklime sahip bölgenin coğrafi sınırları kuzeyde, dünyadaki en büyük tatlı su gölüne akan Hirmand nehrinin alüvyonları ve güneyde Umman denizidir. Merkezdeki Taftan yanardağı iklimin farklılaşmasına yol açmaktadır. Bölge aynı şekilde Hindistan’dan esen rüzgarların ve Hint Okyanusundan gelen mevsimlik yağmurların da etkisi altında kalmaktadır. Sistân ve Belucistân’daki bin iki yüz bitki türünün yetmiş tanesi tedavi edici niteliklere sahiptir. Bölge aynı şekilde dut, muz, mango, antepfıstığı ağacı ve çam gibi sıcak iklimlere özgü meyve ağaçları tarımının da merkezi konumundadır. Iran’ın çöl iklimine sahip bölümünde yer aldığından, buradaki tarım ancak Bahukalat, Bampur, Kadju ve Kervandar nehirleri çevrelerinde yapılabilmektedir. Geniş yüzölçümü ve iklim çeşitliliği sayesinde çok zengin bir bitkisel varlığa ve yenilenebilir doğal kaynaklara sahiptir. Bütün bu özellikler bu eyaleti ekolojik turizmin gelişmesine elverişli bir hâle getirmektedir.
Sistân-o-Belucistân’ın doğal turistik çekim alanları arasında Çabahar kentinin güneyindeki kayalık sahil kesimi önemli bir yere sahiptir. Kayalıklara vuran ve kimi zaman beş metre yüksekliğe kadar ulaşan dalgalar kayalıklar üzerine birçok yengeç ve denizkaplumbağasını taşımaktadır. Çabahar kayalık sahili boyunca suyun etkisi ve kayaların uğradığı erozyon çok ilgi çekici bir doğal yapının oluşumuna neden olmuştur. Bu muhteşem manzara Çabahar limanından Iran’ın güney-doğusundaki Gavatêr körfezine kadar uzanmaktadır. Kışları egemen olan ılıman iklim sayesinde, bu kıyı bölgesi pelikan, flamingo ve uzun gagalı kervançulluğu gibi çok farklı göçmen kuş türlerinin kışlağı hâline gelmiştir. Çabahar-Gavatêr yolu üzerindeki Lipâr sazlığı nadir bulunan bodur ağaççık türleriyle birlikte külrengi balıkçıl, sisi kekliği (erkeği kısa turunç, dişisi sönük sarı gagalı) ve uzunbacaklıların (kuğu ve akbabalar) barınağıdır. Çabahar-Gavatêr, Çabahar-Kahir ve Çabahar-Iranşehr yolları boyunca izlenebilen, doğanın etkisiyle aşınmış dağların görüntüsü ziyaretçilere çok ilginç bir manzara sunmaktadır. Sıradışı şekilleriyle bu yüksek tepe ve dağlara yerel halk tarafından “Merih tepeleri” denilmektedir.
Çabahar’ın kuzey-batısında yer alan Kahir köyünde, çamurdan oluşmuş bir büyük tepe yabancıların ilgisini çekmektedir. Iran dahil dünyada sadece dört ülkede rastlanılan bu doğal fenomen, dağın içerisinden soğuk gaz ve gri çamurun fışkırması sonucunda meydana gelmiştir. Bu devasa tepenin çevresinde hiçbir bitki türü yaşam olanağı bulamamaktadır. Sıra dışı dağ, uzun ve zahmetli bir tırmanıştan sonra doruğuna çıkarak doğal olayları yakından izlemek isteyen çok sayıda ziyaretçinin ilgisini çekmektedir.
Yerel halkın Gându adını verdiği kısa somaklı timsah, Sistân ve Belucistân bölgesinin belki de en ünlü hayvan türüdür. Sarbâz kentinin aynı ismi taşıyan ırmağında yaşamaktadır ve dünyada nesli tükenmekte olan nadir timsah türlerinden biridir. Bu önemli timsah türünün yaşam alanı, düzenlenerek (kullanıma ilişkin gereken ekolojik önlemler alınarak) amatörler için olduğu kadar uzmanlar için de önemli bir turistik ilgi alanına dönüştürülebilir.
Harâ mangrov ormanı (sıcak kuşaktaki koylarda her dem yeşil olan yapraklı orman) bu bölgenin başka özelliklerinden biridir. Bu ağaçlar ve su altındaki ağaççıklar Umman Denizi kıyılarından Iran Körfezi kıyılarına kadar güney-doğu Asya’nın ayakta kalan son sualtı ormanlarını oluşturmaktadır. Kökleri deniz suyunun içerisinde bulunan bu ağaçcıkların yaşamı sudaki gelgit olaylarına bağlıdır. Deniz suyu yükseldiğinde tümüyle su altında kalarak gözden kayboluyor ve sular çekildiğinde kökleri dâhil tamamen yeniden ortaya çıkıyorlar. Bitki örtüsü açısından çok çeşitli türlere ev sahipliği yapmamakla birlikte bu ormanlar konumlarından ötürü, toprakla tuzlu suyun ortak yaşamının meyvesi olan çok çeşitli hayvan türlerine barınak olmaktadır. Bu sualtı ormanları Iran’daki doğa turizminin en önemli zenginliklerinden biridir.
Zâhedân kentinin yüz kilometre uzağında bulunan ve çok kaliteli bir suya sahip Lâdiz mağarası da bölgenin doğal güzelliklerinden biridir. Bu kaynak içme suyu olarak ve yöredeki tarla ve çiftliklerin sulanmasında kullanılmaktadır. Mağaranın doğal güzelliğinin yanı sıra, yörede bol bulunan beyaz çiçekli Ilgın ağaçları buranın turistik çekiciliğini arttırmaktadır.
Hayvan varlığına ilişkin olarak, Sistân ve Belucistân, Kermân ve Hormozgân eyaletleri gibi İran’ın güney-doğu bölgelerine özgü bir memeli türü olan Kara Ayının varlığını belirtmemiz gerekir. Daha çok dağlık ve ormanlık bölgelerde yaşamaktadır. Hem etçil hem otçul olan bu ayı çoğunlukla böcek, bal, omurgasızlar, küçük omurgalılar ve meyvelerle beslenmektedir. IUCN (Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları koruma Birliği) tarafından oluşturulan sınıflamaya göre bu hayvan çok zorlu çiftleşme ve çoğalma ritmi nedeniyle soyu tükenmekte olan hayvan türleri arasında sayılmaktadır. Bu tür günümüzde Nikşahr vilayetindeki Puzak milli parkında koruma altına alınmıştır.
Samsur, Rebât, Abhân Kâşt ve Bülbül ovaları, sayıları günden güne azalan çok nadir ve değerli bir kuş türü olan Afrika Hubara Toykuşunun barınağı konumundadır. Bu kuş kumluk ve çalılık bölgelerde ve çöllerde yaşamaktadır. Yuvasını toprağa yaparak ve sürekli olarak aynı yerde kalmadan yer değiştirmektedir.
Sistân ve Belucistân eyaletinde bunların dışında birçok doğal güzellik daha bulunmaktadır. Aklımıza gelenlerden bazıları: Çizgili Tamia (Sincap ailesine ait küçük kemirgen memeli türü, daha çok Kuzey Amerika’da yaşarlar), Bân Massiti mağaraları, andjir-e ma’âbed (İncir Maabedi), Bâhukalât ırmağı, okyanusa açılan kapı olan Beris Rıhtımı, Gavâter Körfezi ve Iran’ın güney-doğusundaki en uç noktasında yer alan denizfeneri, Kenârak Rıhtımı, Taftân Dağı ya da Çeheltan Dağı (Kırklar Dağı), Tuz tepesi, Bazmân kaplıcaları, Musâ maden suyu kaynağı, Şah-e Nimeh, Tamin köyü ve Dâman ırmağı.
Sistân ve Belucistan’ın tarihi Iran mitolojisiyle sıkı bir ilişki içerisindedir. Avestâ’ya göre antik dönemin Pers tanrısı Ahura Mazda tarafından yaratılan on birinci kara parçasıdır. Bölgenin adı aynı şekilde Şahname’de de geçer ve tarihçiler bu eyaletin kuruluşunu, Perslerin ilk efsanevi kralı olan Kiomars’ların soyundan gelen kral Garşasp’a dayandığını söylemektedirler. Bugüne kadar ulaşan belgelere göre burada ilk olarak bir Aryan boyu olan Saka’lar hüküm sürmüşlerdir. Sistân ve Belucistân eyaleti zengin tarihsel kimliğinden ötürü bugün birçok tarihi ve kültürel ören yerine sahiptir.
Eyaletin en çok ziyaret edilen yerlerinden biri olan Kadjeh Dağı ziyaretçiler açısından ayrı bir öneme sahiptir. Pehlevi dilinde Uşidâ (ebedi dağ) adı verilen ve Zâbol kentinin otuz kilometre uzağında yer alan dağ, Sistân ovasındaki en yüksek noktadır. Bazalt kayadan oluşan dağ, kuş bakışı bakıldığında Hâmun gölünün ortasında bulunan bir adaya benzemektedir. Zerdüşt’ün yeniden burada vücut bulacağına inanıldığı için Zerdüşt dinine inanların gözünde kutsal bir öneme sahiptir. Müslüman ve hıristiyanlar da bu kutsal yere saygıyla yaklaşmaktadırlar. Arsasitler (Arsuklular), Sasaniler ve kimi İslam hanedanlıkları gibi çeşitli hanedanlıklar dağa izlerini bırakmışlardır. Sasanilerden beri bu kutsal yer Iran’dan ayrılmamıştır.
Yanmış Şehir (Şehr-i Sukteh) bölgenin en önemli arkeolojik merkezlerinden biridir. 5200 yıllık tarihiyle bu eşsiz yer herhalde dünyadaki ilk modern kentlerden biri olmuştur. Yakın zamanlarda burada yapılan araştırmalarda dünyanın ilk çizgi romanı, beyin cerrahisi uygulamalarına ilişkin notlar ve bir yapay göz bulunmuştur.
Zâbol kentinde bulunan Karkuyeh tapınağı MÖ V.yüzyıla, Ahameniş dönemine dayanmaktadır. Tuğladan örülmüş bir duvar ve bazı küçük müştemilatların kalıntısı dışında bu yapıdan günümüze pek bir şey kalmamıştır. Bu tapınağın kökeni Keykhosro’ya (Pers mitolojisine göre, Siâvaş’ın oğlu ve Afrâsiâb’ın torunudur, döneminin en cesaretli ve en ünlü savaşçısı olmuştur) dayandırılmaktadır ve XIV. yüzyıla kadar kullanıldığı bilinmektedir. İslam tarihçilerinin yaptıkları tanımlara göre, çatıyı üzerilerinde iki büyük boynuzun yer aldığı iki kubbe kaplamaktaydı. Kubbelerin tam altında kutsal bir ateş yanmaktaydı. İslami dönemin âlimleri ve seyyahları tarafından her fırsatta bu tapınaktan söz etmişlerdir. Ortaçağın ünlü coğrafya bilgini Istakhri Karkuyeh’i Sistân’ı Herat’a bağlayan en önemli durak, Şeyh-ol İmam adıyla da tanınan tarihçi ve coğrafya bilgini Yâkut Hommavi ise burayı Sistân’daki Zerdüşt dinine inananların en önemli tapınağı olarak nitelendirmektedir.
Sistân ve Belucistân eyaletinin bir başka tarihi kenti ise Dahâneh-ye Golâmâns’tır. Zâbol’un yakınlarında yer alan tarihi kent, Italyan arkeologlar tarafından 1960 yılında bulunmuş ve ören yerinde 1962 ila 1965 yılları arasında ayrıntılı kazılar gerçekleştirilmiştir. Kentte devasa dikey yapılar, tapınaklar, evler, sokaklar, askeri ve ekonomik etkinliklere özel olarak ayrılmış alanlar bulunmaktaydı. Burası Ahameniş döneminden kalan tek kenttir ve bu hanedanlığın Iran’ın doğu bölgelerindeki etkisinin yayıldığı alanların çok açık bir biçimde bir kanıtını oluşturmaktadır.
Bir başka dikkate değer yer olan Bididust, Zâbol kentinin hemen yakınında bulunan bir dini çekim merkezidir. Zâbol’un doğusunda ayrıca Zâhedân-e Kohneh adı verilen küçük bir kentin kalıntıları da gezilebilir. Bu kentin surlarının kalıntıları Iran fethi sırasında Timurlenk (1369-1405) tarafından yıkılışının izlerini taşımaktadır. İngiliz ressam, antropolog, seyyah ve coğrafyacı Arnold Henry Savage Landor (1865-1924) bu kenti 1901 yılında ziyaret etmiş ve Londra’nın doğu kesimine benzetmiştir. Zâhedân-e Kohneh kentinden günümüze sadece surlar ve Timurlenk döneminde inşa edilmiş büyük bir kale kalabilmiştir.
Kâdjeh Ghaltân türbesi Zâbol kentinin en tanınmış ziyaret yerlerinden biridir. Özellikle Nevruz (yeni yıl) bayramı dolayısıyla her yıl burayı çok sayıda ziyaretçi dini amaçlarla ziyaret etmektedir. Bu üçgen şeklindeki türbede bir giriş bölümü ve kemerli bir oda yer almaktadır. Odanın içindeki üç metre boyundaki mezarın Daniel (Danyal) peygamberin kardeşine ait olduğuna inanılmaktadır.
Sistân ve Belucistân’da, Arsuklu ve Sasani döneminde yapılan Sâm kulesi, askeri kale olarak hizmet veren Kahak Kahzâd kulesi ve Yanmış Şehrin yakınlarında bulunan, İslam döneminden kalan bölgenin en büyüğü olan Motşi kulesi; Râmrud kulesi ve Kaçar hanedanlığı döneminden kalma Seh Kuheh köyü gibi başka tarihi yerler de vardır.
Sistân ve Belucistân eyaleti, bölgede yaşayan yerli halkın geleneksel sanat ve adetlerinde ifadesini bulan çok zengin bir kültürü de barındırmaktadır. Bölgede yaşayanları iki temel grupta ele alabiliriz: yerleşikler ve göçebeler (ikinci gruptakileri çoğunluk olarak Beluç aşireti oluşturmaktadır). Yerleşikler geçimlerini tarımdan ve göçebeler ise hayvancılıktan sağlamaktadırlar. Beluç halkının şarkıları ve elsanatları gündelik yaşamlarını ve folklorlarını yansıtmaktadır. Elsanatları daha çok kadınların tekelindedir. Dikiş nakış küçük bir kız çocuğunun ilk öğrenmesi gereken sanatlardandır. Nikahta giyeceği gelinliğin nakışını yapacak olan odur. Çömlekçilik, halıcılık, kilim dokumacılığı, keçe halıcılığı, hasır döşemeciliği, çadır bezi üretimi, perdecilik, küçük ayna parçalarıyla ve dantelle gerçekleştirilen nakış, ipek kumaş üzerine nakış ve Kharrâti sanatı (Antik Pers döneminde çok revaçta olan ve daha çok kerestesi bol olan bölgelerde gerçekleştirilen geleneksel el sanatı), Beluç kadınlarının çoğunlukla yaptıkları elsanatlarını oluşturmaktadır.
Asırlar boyunca ağızdan kulağa aktarılan Beluç masalları, bölge halkının yaşam tarzı, inançları, değerleri, umutları ve kaygıları hakkında birçok ayrıntı hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlarlar. Üç çeşit masal türü vardır: çocuk masalları, yetişkinlere yönelik masallar ve hem çocuklara hem de büyüklere seslenen mitolojik masallar. Sistân ve Belucistân’da 80 yıldan beri bölgeye yerleşmiş bulunan küçük bir Hint Sih topluluğu da yaşamaktadır. Bölgenin dış düşmanlara kadar savunulmasında büyük bir etkisi olmuş Nassari krallarının torunları hâlâ bölgede yaşamaktadırlar.
Sistân ve Belucistân eyaletinde kültürel, tarihsel ve doğal mirasların çakışması, ziyaretçilerin dikkatini çekecek turistik çekim alanlarından oluşan renkli bir mozaiğin oluşmasını sağlamıştır. Zenginliklerinin önemi azımsanmış ya da hazine değerindeki varlıkları bugüne kadar gereken özen gösterilerek korunamamış dahi olsa, turizm ve ekoturizm alanında artan çekiciliği bu olumsuz durumu tersine çevirecek gibi görünüyor.
Afsâneh ve Farzâneh POURMAZÂHERİ
Kaynakça:
· Patrick Ringgenberg, Iran’ın kültürel rehberi, Ruzâneh, Tahran, 2005.
· Hamid Ameriân, Selseleh mabâhesseh ossoul-e gardeshgari (Turizm eğitiminin temelleri), cilt 2.
· Mansur Seyed Sadjâdi, Râhnamây-e mokhtassar-e âssâr-e bâstâni-e Sistân (Sistân’daki tarihi eserlere yönelik rehber), Sistân ve Belucistân eyaleti idare ve planlama teşkilatı, Sistân, 2003.
· Georges Marie-Claude Villenaud, Iran, Fodor modern seyahat rehberi, Pallas, Paris 1971.
La Revue de Téhéran dergisinin Ekim 2009 tarihli 49ncu sayısında Afsâneh ve Farzâneh Pourmazâheri imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeye çevrilmiştir)