Skip to main content

Tahran'ın müzeleri


Iran kültür mirasının buluşma noktası IRAN ULUSAL MÜZESİ

Müzenin kuruluş amaçlarından biri, ulusa ait tarihsel, kültürel ve sanatsal mirasa sergilenen eserler aracılığıyla herkesin kolayca ulaşabilmesini sağlamaktır. Iran’da müzecilik tarihinin kökeninin, Kaçar Hanedanı Nasreddin Şah’ın modernliğin değişik tezahürlerinin çok ilgisini çektiği Avrupa seyahatlerine dayandığı söyleyebiliriz. Şah,1914’te bu yolculuklarından birinden dönüşünde Gülistan’daki sarayının bir bölümünü müzeye dönüştürmüştür.

Iran Ulusal Müzesi, tarihsel ve arkeolojik araştırmalar alanında ülkenin ve bölgenin en önemli ve en zengin merkezlerinden biridir. Her şeyden önce, yaratıcısı Fransız André Godard’ın binanın planıyla barındıracağı nesneler arasında bir uyum yaratmaya çaba harcayan mimari tarzına özellikle işaret etmemiz gerekir. Binanın koyu kırmızı ve siyah tuğlalardan örülü ön cephesi Fars eyaletindeki Firuz Abad’da Ardeşir sarayına benzemekte ve kemer şeklindeki alınlığı Sasanileri ve devasa abideleri Kasra Kemerini andırmaktadır. Bu nedenle Ulusal Müzeyi barındıran binanın kendisi bile tek başına tarihi eser olarak kabul edilmektedir.

Iran Ulusal Müzesi kütüphanesi

Müze ana binasında resmi olarak 1937’de açılan Ulusal müze kütüphanesinde, başlangıçta Marif Derneğinin kütüphanesinden alınan farsça ve çeşiti Avrupa dillerinde yazılmış yaklaşık 1000 kitap bulunmaktaydı. Ancak kitaplık zamanla zenginleşti. Kuruluşundan beri kütüphane seçkinler, bilim adamları ve araştırmacıların uğrağı oldu.
Bugün, bünyesindeki çeşitli dillerde yazılmış 20000 eser ve süreli yayınla antik Pers, Hindistan ve bölgedeki diğer ülkelerin önemli araştırma merkezlerinden biri hâline gelmiştir.

Antik Iran Müzesi (Muzeh-ye Iran-e bastan)

Antik Iran Müzesi Iran’daki arkeolojik kazılar sonucu elde edilen buluntu nesnelere ayrılmıştır. Farsça bastan sözcüğü “eski” ya da “antik” anlamına gelmektedir. Bu müzede buluntular ve koleksiyonlar söz konusu uygarlıkların tarihsel sırasına göre sergilenmektedir. Müze iki bölümden oluşmaktadır : “tarihöncesi” olarak adlandırılan bölüm (doran-e pish az tarih) ve “tarihsel” olarak adlandırılan bölüm (doran-e tarihi). Tarihsel bölümün başlangıç noktası olarak Milattan Önce IVncü yüzyılda yazının bulunması değil, Medler ve Ahemenişler gibi Antik Pers hükümdarlıklarının ortaya çıkışı temel alınmıştır.

“Tarihöncesi” bölümü

Genellikle insanlığın ortaya çıkışıyla başlayıp ilk yazılı belgelerin görülmesiyle sona erdiği kabul edilen Tarihöncesi bölümü müzenin en zengin bölümlerinden biridir. Iran Ulusal Müzesi açılır açılmaz oluşturulan bölümde, Milattan Önce VIInci ve Inci bin yıllar arasında varolmuş farklı tarihöncesi uygarlıklarına ait çeşitli buluntular sunulmaktadır. Bölüm, son yıllarda gerçekleştirilen arkeolojik kazılar sırasında gün yüzüne çıkarılan önemli miktardaki çok değerli nesne ve eserlerin eklenmesiyle daha da zenginleşmiştir. Tarihöncesi bölümünde kil, taş, tunç gibi maddelerden üretilmiş on bine yakın eser sergilenmektedir.
Ziyaretçiler çok eski eserler sayesinde, alt pleistosen (buzul çağı) devrine kadar varan yani 800 000 hatta bir milyon yıllık bir yolculuğa çıkmaktadır. Hepsi taştan üretilmiş olan bu nesneler, Fransa’nın Bordeaux Üniversitesi profesörlerinden biri tarafından 1974 yılında Horasan-e-Razavi’nin kırsalında, eski adıyla Kaşf-Rud ırmağı havzasındaki Iravan köyü yakınlarında bulunmuştur.

Müzede o dönemlerde Iran topraklarında yaşayanların kaydettiği uygarlık düzeyni çok iyi yansıtan Milattan Önce VI ve Vnci binyıllarına ait çok sayıda buluntu da sunulmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu Tappeh Sarab, Ali Kuş, Çeşme Ali ören yerlerinde ya da kırmızı topraktan ve kilden üretilmiş bitki ve geometrik desenli ya da insan ve hayvanları tasvir eden kapların bulunduğu Karadj yakınlarındaki İsmailabad köyünde gün yüzüne çıkarılmıştır. Bu nesneler, Kaşhan’daki Tappeh Sialk, Hamadan’daki Gevan ya da Şehriyar’daki Gharej Tappeh gibi ülkedeki diğer örenyerlerinde çıkarılanlarla benzerlikler içermektedir. Kermanşah kırsalındaki Sarab (Tappeh Sarab) dağlarında bulunan en ilginç eserler arasında Milattan Önce Vınci bin yıla ait pişmiş topraktan yapılmış bir kadın heykeli yer almaktadır.

Aslı günümüzde Louvre Müzesi’nde bulunan Milattan Önce 1750’lere ait Hammurabi Kanunları yazıtının bir kopyası bu özel bölümde sergilenmektedir.

Hazine Bölümü (ganjineh)

Bu salonda, Gilan’ın Marlık, Kürdistan’ın Teppeh Hasanlı, Kelar Daş ya da Wiziyeh gibi Iran’ın değişik örenyerlerinden getirilen altın ve gümüş birçok eser sergilenmektedir. Altın kaplama Marlık Maşrapası, Marlık Uygarlığının çok özgün değerli metal sanatına ait güzel bir örnektir. Altın ve gümüşün birleşimiyle oluşturulan elektromdan üretilen kap, çekiçle şekillendirilmiş ve kazı kalemiyle işlenmiştir. Kabın çevresinde bir boğa iki kez tasvir edilmiştir.

“Tarihsel” bölüm

Antik Iran Müzesinin birinci katında sergilen “tarihsel” bölüme ait çeşitli eserler iki ana başlıkta toplanmıştır: Lorestan eyaletinden gelen eserler ve İslam öncesi çeşitli Iran hanedanlıklarına (Ahemeniş İmparatorluğundan Sasanilere kadar) ilişkin eserler.
Iran’ın batısında Zağros Dağlarının orta bölümünde bulunan Loristan eyaleti, Milattan Önce IIIncü ve IVncü bin yıllara ait uygarlıklara ev sahipliği yapmış ülkenin en eski bölgelerinden biridir. Loristan’daki kültürel ve tarihsel öneme sahip 263 örenyerinden gelen çok zengin farklı eserler arasında demir devrine ait insan, hayvan ya da düşsel biçimli bronz parçalar olduğu gibi taştan, demirden ya da tunçtan imal edilmiş silahlar gibi nesneler bulunmaktadır.

Ahemeniş İmparatorluğu (M.Ö.648-330)
Müzedeki en dikkat çekici eserler arasında M.Ö.556 yıllarında Cyrus II tarafından kurulmuş Ahemeniş hanedanlığından kalma ve özellikle de Pasargad gibi örenyerlerinde gerçekleştirilen kazılardan getirilmiş Darius’un sarayına ait büyük taş parçaları yer alır.
Aynı şekilde Persepolis ve Suse’nin devasa binalarının dekorları olan pişmiş topraktan yapılmış kaldırım döşemeleri de burada sergilenmektedir. Inci Darius’un iki metre yüksekliğindeki heykeli, tabletler, pişmiş toprak ya da taştan çeşitli parçalar ya da Kral Darius’u tasvir eden kabartma resimler gibi sergilenen eserlerin tümü Ahemeniş döneminin ihtişamını yansıtmaktadır:

Selefkos İmparatorluğu (M.Ö.330-150)
Selefkosların İskender tarafından kurulan Suriye-Iran hanedanlığı, Ahemeniş Perslerin devamında M.Ö.IInci yüzyıla kadar hüküm sürmüştür. Bu imparatorluk döneminden kalma eserler arasında Loristan’da Şemi Darmal köyünde bulunan Selefkos Kralı IVncü Antiochos’a ait altın maskeleri, Nahavand’da bulunan Selefkos Kralı IIIncü Antiochos’a ait taş tabletleri ya da Yunan tanrılarını tasvir eder tunç heykelleri sayabiliriz.

Part İmparatorluğu (M.Ö.250-226)
Müzelerin çoğunda Part hanedanlığına ait çok az eser bulunmaktadır. Bu döneme ait birçok eserin bulunduğu ulusal müzede IV.Phraates’ın eşi Musa’nın mermer büstü ve son Part Kralı V.Artaban’ın kabartması yer almaktadır. Kolleksiyonun en önemli parçası, Iran’daki okul kitaplarında resmi Part uygarlığının ve kültürünün simgelerinden biri olarak kullanılan Crassus savaşının galibi General Surena’ya ait bronz heykeldir.

Sasani İmparatorluğu (M.Ö.226-M.S.650)
400 yıl boyunca Batı Asya’nın iki büyük gücünden biri olarak kabul edilen Sasani İmparatorluğu, 651’de İslam fethine kadar Iran topraklarında hüküm sürmüştür. Bu dönem siyasal ve sanatsal alanda Iran’ın altın devri olmuştur. Sasani devrine ait zengin koleksiyon, dönemin sanat, şehircilik ve mimari alanında vardığı ileri düzeyi yansıtan cam, gümüş, billur taşı ya da kumaş gibi çok çeşitli malzemeler kullanılarak üretilmiş eserlerden oluşmaktadır. Eski Sasani saraylarına ait dekoratif alçılar ve çeşitli nesneler, Semnan’ın güneyinde bulunan Damghan’daki Tappeh Hisar ve Tahran’ın güneyinde yer alan Rey’deki Şal-Tarkhan örenyerlerinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda bulunmuştur.

Zencan Bölümü
Iran’ın kuzey-batısında yer alan Zencan şehrinde, kültürel ve tarihsel açıdan önem taşıyan birçok örenyeri bulunmaktadır. 1700 yaşındaki (yani Arsak hanedanlığının sonu ve Sasani devrinin başlarında) tuz adam burada bulunmuştur. 1993 yılı kış mevsiminde, Zencan şehrinin batısında çalışan madenciler, uzun saçlı, sakallı bir insan başı ve deri çizme bulurlar. Birkaç ay sonra, turizm, el sanatları ve kültürel miras kurumu, Şehrabad tuz ocağında, 45 metre derinliğindeki bir tünelin ortasında keşfedilen bu tuzdan adam ile ilgili araştırmalar gerçekleştirdi. Deri çizme içerisinde bir sol ayak ve üç demir bıçak, bileme taşı, yün kısa pantalon, sapan, gümüş iğne, deri ip parçaları, kumaş parçaları ve bir cevizle çömlek parçaları gibi bazı eşyalar da bulunmuştur. Arkeolog uzmanlar giysilerini ve altın küpesini inceledikten sonra tuz adamın 1700 yaşında olduğunu kabul ettiler.

Antik para ve mühür koleksiyonu
Giriş katında bulunan koleksiyonun birinci bölümünde, sikke, para ve mühürlerle ilgili bilgiler verilmektedir. Aynı katın son salonunda bulunan ikinci bölümde ise M.Ö.IInci yüzyıldan son Iran hanedanı Pehlevilere uzanan dönemlere ait 50 000 adet mühür sergilenmektedir. Burada kağıt belgelerin imzalanmasında kullanılan mürekkepli mühürler ve hızla sertleşen yumuşak bir madde olan nemli kil, balmumu ya da kurşun üzerinde motif çıkaran kabartma şeklindeki silindir mühürler yer almaktadır. Bu koleksiyonun en çarpıcı örneklerinden biri, Zerdüstçülüğün simgesi olan bir Fravahar’la süslü Ahemeniş devrine ait gri renkli bir silindir mühürdür.  

İslam Dönemi Müzesi (Muzeh-ye doran-e eslamî)

Ulusal Müzenin 1997 yılında bağımsız bir müze hâline gelen bu ikinci kısmında birçok nesne ve sanat eseri sergilenmektedir. Bir bölümü bağış yoluyla bir araya getirilen bu eserlerin büyük çoğunluğu arkeolojik kazılar sırasında bulunmuştur. Sergilenen eserlerin çeşitliliği dikkat çekicidir: çok sayıda minyatür, Kuran elyazmaları, halılar, çömlekler ve demir, taş ve camdan çeşitli eserler. Söz konusu eserler konularına ya da devirlerine göre müzedeki üç katta sergilenmektedir.
Ulusal Müze kompleksinde düzenlenen kültürel etkinlikler arasında, sergiler, yeni arkeolojik ve bilimsel araştırmalar, kültürel ve bilimsel işbirliği çalışmaları, araştırmacılara yardım, koleksiyonun onarımı ve zenginleştirilmesi, eserlerin saklanması, arkeolojik kazılar de bulunmaktadır.

Adres : Iran Ulusal Müzesi (Muzeh-ye melli-e Iran) Imam Humeyni Caddesi, 30 Tir sok kavşağı, TAHRAN
Pazartesileri hariç her gün 9-18 saatleri arasında açıktır.
Tel : (0098 21)66 70 20 61
Müzenin internet sitesi : www.nationalmuseumofiran.ir

-------

RIZA ABBASÎ MÜZESİ

Çeşitli koleksiyonlarıyla zengin bir içeriğe sahip olan Tahran’daki Rıza Abbasî müzesi, Eylül 1978’de açılmış ve Ekim 1980’den itibaren halka açık hizmet verebilmesi için 1979’da genişletilerek onarılmıştır. Son olarak 1999 yılında yeni onarımlar gören müze günümüze kadar hizmet vermeye devam etmektedir. Müzede tarihöncesinden XVIIInci yüzyıla uzanan geniş bir zaman dilimine ait özellikle görsel sanatlar ve hüsnühatla ilgili koleksiyonlar bulunmaktadır. Müze tarihin başlangıçlarından itibaren Iranlıların sanat, felsefe ve geleneklerinde zamanla gerçekleşen değişim, gelişim ve mükemmelleşmeye başarıyla tanıklık etmektedir.
Müzeye Safevi döneminin ünlü minyatür ustası Rıza Abbasî’nin adı verilmiştir. Bu müzede bulunan koleksiyonlar, depo ve salonlar olmak üzere iki ayrı bölümde korunmaktadır. Yaklaşık 600 eser münavebeli olarak halka sergilenmektedir. Müzenin en önemli eserleri çoğunlukla Nasır Halili ya da M.Mahçubian gibi Iranlı ya da yabancı özel koleksiyonculardan satın alınmıştır.
Salonlarda sunulan eserler iki türdedir: İslam öncesi (tarihöncesi dönemini de içeren) ve İslami dönem.
İslam dönemine ait eserler, ki bunların sayısı daha fazladır, dört ayrı bölümde ziyaret edilebilir: İslami dönem 1, İslami dönem 2, resimli eserler ve hüsnühat eserleri.
Üç katlı müzede toplam 5 ayrı salon bulunmaktadır: 1) İslam öncesi sanat, 2) İslam sanatı I, 3) İslam sanatı II, 4) Resimli eserler, 5) Hüsnühat eserleri.
Eserler dönemlerine ilişkin sanatsal ve kültürel özellikleri ortaya çıkaracak şekilde sergilenmektedir. Örneğin İslam öncesi eserler salonunda çok sayıda altın, gümüş ya da diğer değerli metallerden üretilmiş ve genellikle süslemede kullanılan lüks nesneler vardır. Halbuki İslam dönemine ilişkin eserler, çömlekler ya da bilimsel eser el yazmaları gibi daha çok gündelik kullanıma yönelik nesnelerden oluşmaktadır.
Antik eserler bölümündeki eserler genellikle Iran’ın kuzeyindeki Azerbaycan, Kermanşah ve Loristan bölgelerinde gerçekleştirilen kazılarda bulunmuştur ve M.Ö.IIIncü binyıldan M.Ö VIInci ve VIIInci yüzyıllardan kalmadırlar.
Ziviyeh veya Marlik’te gerçekleştirilen kazılarda gün yüzüne çıkarılan İslam öncesi döneme ilişkin eserler Med, Ahemeniş, Arsasi ve Selefkos dönemlerine aittirler ve genel olarak altın ya da gümüştendirler.

Bir sonraki salon, İslamın başlangıcından Selçuklu dönemine (XInci-XIIIncü yüzyıllar) kadar uzanan eserlerin sergilendiği İslami döneme ilişkin birinci salondur. Eserler çoğunlukla seramik ya da sır kaplı metaldendir. Bu nesnelerin süslemeleri Kûfi tarzında hüsnühatlarla, çiçek gravürleriyle ve lacivert taşı sırı kullanılarak yapılmıştır. Aynı şekilde renkli camdan, altın yaldızlı ya da deniz kabuklarıyla yapılmış nesneler de vardır. Bu salonda bol miktarda kap, tabak, testi ya da fayansların yanı sıra altın yaldızlı mozayikler ve çeşitli seramikler de sergilenmektedir.

Üçüncü salonda yine İslam dönemine ait sanat eserleri sergilenmekle birlikte bunlar XIIIncü yüzyıldan Kaçar hanedanlığı dönemine uzanan tarih aralığını kapsamaktadır. Bu parçalar da çoğunlukla seramik, pişmiş toprak, kerpiç ya da sır kaplı metallerden üretilmişlerdir. Süslemeler yine hayvan ya da insan figürlü gravürler içermektedir. Özellikle şeffaf ve kabartma olarak gelişmiş sır teknikleriyle ve tahta ya da metal üzerine gerçekleştirilen gravürler, matara, kap, testi, lenger, kova, bıçak, kalkan, vazo, ayna, okka ve hatta alet kutularından oluşan bu eserlerin ayırt edici özelliğini oluşturmaktadır. Eserlerin çoğu eski zamanlardan beri yerleşimlere evsahipliği yapan Sultanabad, Meşet, Kerman ya da Isfahan bölgelerinden getirilmişlerdir.

Dördüncü salonda, islami sanatlar 2 salonundakilerle aynı, yani XIIIncü yüzyıldan Kaçar Hanedanlığı dönemine kadar uzanan döneme ait resimli eserler sergilenmektedir. Bu salonda, Ghavâm, Dâvari, Şah İsmail, Şah Tahmasb’a ait şahnameler gibi, Şahname’nin tümünün ya da bir bölümünün ve Saadi’nin Bostan ve Gülistan’ı, Hafız Abru’nun Mecmua-ol Tavvarik’ı, Nezâmi’nin Gamze’si, İskendername gibi edebi eserlere ilişkin el yazmalarının yanı sıra Kaçar tarzının özelliklerini yansıtan çok sayıda resimli eser bulunmaktadır.
Öte yandan bu salonun en çarpıcı eserleri bizzat Rıza Abbasî’ye ait minyatürlerdir: “Yalnız adam” ya da “Eli dareli genç adam”ın yanında ustasının yolunda yürümeye devam eden ve tarzını geliştiren öğrencisi Mo’in Mossavar’a ait eserler. Bu minyatürler, Herat, Nişapur, Buhara, Kazvin, Tebriz, Isfahan ve Horasan gibi birçok tarzın etkisini ve kaynaşmasını çok iyi göstermektedir.

Müzenin beşinci ve son salonu, Xncu yüzyıldan Kaçar hanedanlığına kadar İslam hüsnühat tarihinin tümünü kapsayan hüsnühat sanatına ayrılmıştır. Bu salon, uzun döneme yayılan islami hüsnühat tarzlarıyla birlikte tarihin de güzel bir özetidir. Hatlar genellikle deri, farangi kağıdı, Pekin kağıdı gibi malzemeler üzerine çizilmektedir. El yazmalarının kapakları da kullanılan malzemeler açısından dikkat çekicidir. Bunlar arasında laka, timâj ve mişan’ı sayabiliriz. Elyazmalarında ve kimi zaman doğrudan sayfanın üzerinde ve sayfa kenarlarında, kimi zaman ise hattın bizzat kendisinde uygulanan hüsnühatta altın yaldızlı kuş ya da çiçeklerin kullanılmasıyla yapılan süslemelerde işlenen konular çeşitlidir.
Hüsnühatların temaları değişmekle birlikte genel olarak kuran sureleri, özdeyiş ve şiirlerden oluşmaktadır. Öte yandan elyazmaları özenle hüsnühatla işlenmiş matematik, astronomi veya sağlık alanında birçok bilimsel eser bulunmaktadır.
Mir Emâd Hassani Kazvini, Ahmet Tebrizi, Ali Rıza Abbâsi, Ali Asker Arsancani, Zeynel Abidin Isfahanî ya da Abdülmecit Derviş gibi büyük hat ustalarına ait hüsnühatlar, kufi ve türevleri (tholt, naskh, mohaghegh, reyhân, towghi’, reghâ’) gibi özellikle Hicri takvimin ilk yüzyıllarındaki tarzlarda yapılmışlardır.

Sayılan salonlar dışında, Rıza Abbâssi Müzesinde halkın kullanımına ayrılmış önemli bir sanatsal ve tarihsel belge arşivinin yanı sıra, görsel işitsel belgelere sahip bir medya merkezi, hüsnühat ve resim üzerine interaktif eğitim alanı, kitaplık ve Iran’da başka yerde bulunamayacak eski dergilerden oluşan bir arşiv bulunmaktadır. Müzede çoğu zaman resimlerin sergilendiği sergi ve konferans salonları da vardır.
Kuşkusuz çok pahalı ya da tarihi değeri büyük olan eski eserlere sahip olmak iyi bir müze için yeterli değildir. Bu eserlerin iyi korunuyor olması ve müzenin devamlı olarak bunlarla ilgili bilgileri gözden geçirmesi ve güncellemesi de gereklidir. Öte yandan, kamu hizmeti sunan bir kurum olarak hizmetlerinin niteliğini koruması ve ziyaretçilere ziyaret süresince memnuniyet duymalarını sağlayacak alanları ve hizmetleri de öngörmesi gerekir. Bu yönüyle Rıza Abbassî Müzesi halka en saygılı ve en bilinçli müzelerden biri sayılabilir.

Adres : Şeriati Caddesi, Seyyid Handan, No 972, Tahran
Müzenin internet sitesi : www.rezaabbasimuseum.ir

--------

IRAN ULUSAL MÜCEVHER MÜZESİ

Iran Ulusal Mücevher Müzesi (Muzeh-ye javarehat-e melli), tarih içerisinde bir araya getirilen ve Iran ulusal mirasının vazgeçilmez parçası olan mücevher ve değerli eşyaları içermektedir. Her bir parça, Iran tarihinin bir döneminin özel tanığı olmasının yanında Iran elsanatlarının zevk ve inceliğini de yansıtmaktadır. Bu arada bir soru yanıtsız kalmaktadır: bu koleksiyonun gerçek değeri nedir? Bugüne kadar hiçbir uzman bu soruya yanıt verememiştir.

Mücevher Müzesindeki koleksiyonun oluşturulması Safevi dönemine, yani XVIncı yüzyıl başlangıçlarına dayanıyor. Bu dönemle birlikte acem toprakları özellikle arap ve moğol gibi yabancı hanedanlıkların bin yıl kadar süren egemenliğinden çıkmış oluyordu. Safevi hanedanlığının başlarında, kraliyet hazinesi hemen hemen bomboştu ve ülke ekonomisini teminat altına alacak yüksek değere sahip eşyalar yoktu. Jean-Baptiste Tavernier ve Chardin gibi ilk doğubilimci kaşiflerin yazdığı raporlara göre, ilk safevi hanedanları Iran’ın fırtınalı tarihinin kargaşasında kaybolmuş kraliyet mücevherlerini araştırmaya çıkmaları için en iyi uzmanlarını görevlendirdiler. Uzmanlar görevlerini yerine getirdiler ve Osmanlı İmparatorluğu ve Hindistan gibi komşu ülkeler yanısıra Fransa ve İtalya gibi daha uzak ülkelerde de bunların bir kısmını bulup Isfahan’a getirdiler. Bu çabada, o dönemde ekonomik amacın dışında siyasi bir amaç da güdülmekteydi: Iran’da uzun süredir unutulan devlet güvenilirliğini yeniden tesis etmek.

1722’de, Afgan Şahı Mahmud Hotaki, Safevi kralı Sultan Hüseyin’i tahtan indirdi. Bu olayın devamında Isfahan hazinesi Şahın birlikleri tarafından tamamen yağma edildi ve Şah hazinelerinin büyük bir bölümü bir sonraki Şah olan Eşref Han’ın eline geçti.
Afganların bozguna uğraması ve önce Şah Tahmasb II’nin ardından da Nadir Şah Afşar’ın 1738’de tahta çıkmasıyla, kraliyet mücevher ve mallarının ülke dışına çıkarılmasına engel olunmuştur. Bundan bir süre önce malların bir kısmı Hindistan’a götürüldüğü için, Nadir Şah Muhammed Gurkani’nin makamına bir mektup göndermiş, yazdıklarına yanıt alamayınca da Delhi’ye yolculuğa çıkmıştır. Iran’a kalabalık bir köle topluluğu, ganimetler ve filler ile döndüğünde Kuh-e Nur ve Derya-e Nur (Farsça ‘ışık dağı’ ve ‘ışık denizi’ anlamında) elmaslarını ve Iran’ın imparatorluğun iktidar simgesi olan tavuskuşu Tahtı’nı ülkesine geri getirmiş olduğu için büyük mutluluk duyuyordu. Bu sayede vergilerin tahsiline bir süreliğine ara verildi ve Şah’a verdiği değerli armağanlar karşılığında Iran’ın komşu ülkeleriyle ilişkilerini geliştirme imkanı sundu.
Bu arada bu yolculuk sırasında elde edilen ganimetlerin tümünün Iran’a ulaşmadığını, büyük bölümünün dönüş yolunda kaybolduğunu belirtmemiz gerekir. Bu zengin eserlerin bir kısmı yeniden bulunmuş ve Imam Rıza türbesine konulmuştur. 1747’de Nadir Şah, ordu komutanlarından biri olan Afgan kökenli Ahmet Bey Afgani Edibali tarafından öldürüldü. Bu olay Nadir Şah tarafından geri alınan ve hiçbir zaman Iran’a geri iade edilmeyecek olan Kuh-e Nur elmasının da aralarında bulunduğu hazinenin bir başka bölümünün de kaybına yol açmıştır.
Lotf Ali Han Zand’ın 1796’da tahttan indirilmesinden sonra, Kaçar hanedanlığı döneminde, yani Ağa Muhammed Şah’tan XXnci yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan dönemde mücevherlerin ve değerli taşların kullanımı genel olarak yaygınlaştı. Değerli taşlar kakmalarla işlendi ve çeşitli kraliyet eşyaları üzerinde bir araya getirilerek değerleri katlandı. Bunlar arasında Naderi Tahtını, Mücevherli Küreyi, Kraliyet tacını, Tavuskuşu Tahtı (Güneş Tahtı) ve yüzlerce broş, şamdan, kolye, yüzük, bilezik, v.b.lerini sayabiliriz.
1937’de, aynı yıl kabul edilen bir yasayla devletin alacaklarına teminat olarak tüm mücevherler Iran Merkez Bankasına aktarıldı. Bunlar daha sonra, hükümetin borçlarına ve bankanın bastığı paralara karşılık teminat görevi gördüler. Bugünkü hazine 1955’te kuruldu ve Iran Merkez Bankası’yla aynı anda yani 1960 yılında açıldı ve 1979’daki İslam Devrimine kadar çalışmalarını sürdürdü. Bazı kesintilere karşın, müzeye dönüştürülen hazine 1990 yılında kapılarını yeniden ziyaretçilere açtı.

1000 metrekarelik bir kapalı alana sahip müze bugün Fırdevsi Caddesi’nde hizmet vermektedir. Bir Alman şirketi tarafından kurulumu yapılmış volümetrik alarm sistemiyle korunmaktadır. Müze, barındırdığı eserlerin eşsiz güzelliklerinin yanısıra bunların paha biçilemez değerlerinden dolayı da önemli bir yere sahiptir. İşlenmiş her değerli taş ve her bir mücevher Iran tarihiyle birlikte sanatsal zenginliğini de yansıtmaktadır.
Müzenin en ünlü eseri kuşkusuz hafif pembemsi bir ışık yayan 182 karatlık muhteşem Derya-ye Nur elmasıdır. Tartışmasız olarak müzenin olduğu kadar Dünyadaki mücevherlerin de en güzeli ve en büyüğüdür. Yapılan kimi tahminlere göre günümüzdeki hâliyle yaklaşık bin yaşındadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Nadir Şah Afşar tarafından Hindistan’dan getirilen ganimetler arasında yer almaktadır. Şahın ölümünden sonra Işık Denizi, Şahın torunu Şahrok Mirza’nın eline geçmiş ve sırasıyla mirasçıcı Emir Alam Han Hozeymeh’e, ondan Lotf’Ali Han Zand’a ve Kaçar Ağa Mohammed Han’a geçmiştir. Nasreddin Şah’a göre bu elmas Cyrus Tacının mücevherlerinden biriydi, yani tarihi M.Ö.Vnci yüzyıla kadar uzanmaktaydı. 457 adet pırlanta eşliğinde broş veya tuğ olarak kullanıldı. İki yüzü de işlenmiş ve tüm yüzeyleri birbirinin aynı ve düzgün sadece bir yüzeyine Fath Ali Şah kendi ismini işlemiştir, ki bu da ne yazık ki biraz değerini düşürmüştür. Tavernier’nin 1642’de tasvir ettiği 242 karatlık bir başka elmasın büyük parçasıdır. Bu büyük elmas ikiye bölünmüş ve bir parçası Nur al-Ayn (gözlerin ışığı) adlı 60 karatlık oval bir pırlanta hâline gelirken diğer parçası günümüze kadar zarar görmeden korunabilmiştir.
Müzenin bir diğer değerli eseri, Nasreddin Şah’ın emriyle Iranlı mücevheratçı Ibrahim Massihi’nin yönetiminde dönemin uzman kuyumcuları tarafından 1869 yılında montajı yapılan Mücevherli Küredir (Koreh javâher neshân). Sadece altın ayaklığı bile 5,37 kilogram ağırlığındadır ve küre üzerine 51 366 parça değerli taş işlenmiştir. Denizler ve okyanuslar zümrüt, Asya, Kuzey ve GüneyAmerika ve Avustralya yakut ve ametist, Iran elmas ve Avrupa kırmızı yakut, Afrika safir ve ekvator gibi diğer coğrafi çizgiler elmasla işlenmiştir. Dikkatlice bakıldığında Nasreddin Şah’ın farklı unvanlarının küre üzerine yazıldığı görülebilir. Demavend Dağı büyük bir yakut kullanılarak kabartma şeklinde ve Tahran şehri de Orangue-zib adı verilen çok özel bir yakutla belirtilmiştir.
Ay Hükümdar Tacı (Tâc-e Mâh), koleksiyonunun Derya-ye Nur elmasından sonra ikinci sırada gelen bir diğer hazinesidir. 112 karatlık bu güzel beyaz renkli taş oval şeklinde çok güzel şekillendirilmiştir. Başlangıçta bilezik, sonraları ise tuğ olarak kullanılmıştır.
Pehlevi hanedanlığının kurucusu Rıza Şah Pehlevi’nin tacı da müzede sergilenen eserler arasında yer almaktadır. Altın ve gümüşten imal edilmiş ve zümrüt, yakut ve gözyaşı şeklindeki çok özel bir inci gibi değeri yüksek taşlarla ve çok güzel pırlantalarla süslenmiştir. Sasani tarzında tasarlanmış ve üzerine 1144 karatlık 3380 elmas, 199 karatlık 5 zümrüt, 19 karatlık 2 yakut ve 368 adet yuvarlak inci monte edilmiştir. Toplam ağırlığı 2080 gramdır.
Müzede toplam 35 adet koleksiyon vardır. Bunlar içerikleri, malzemeleri ve nesnelerin işlevleri dikkate alınarak sınıflandırılmışlardır.

Müzedeki en önemli koleksiyonların sayılarına göre sıralanmış bir listesi aşağıya çıkarılmıştır:
1. Nargileler, vazolar, aynalar, şamdanlar ve diğer süslü eşyalar.
4. İncelikle süslenmiş devekuşu kuşu kemiğinden nargile şişesi, çaydanlıklar, cezveler, şekerlikler, altın ve sırlı tepsiler.
5. Türkuvaz eşyalar.
6. Kılıç, hançer ve bıçaklar.
11. Yakut ve ametist eşyalar. Dünyanın en büyük ametist taşlarından olan Sâmeri ametisti bu koleksiyondadır.
13. İnci eşyalar. Sadece ince inciler kullanılarak yapılmış on altı kilometrelik perde de sergilenen eserler arasındadır.
17. Nâderi Tahtı.
26. Pehlevi hanedanlığı tarafından Iran ya da Fransa’da yaptırılan mücevherler.
27. Monte edilmiş ya da edilmemiş zümrütler.
29. Yüz ve elleri yıkamak için kullanılan sırlı leğen, ibrik ve güğümler.
30. Yakut, zümrüt, inci ve ametistle süslü şamdanlar.
34. Derya-ye Nur elması, Rıza Şah ve Mohammed Rıza Şah’ın tacları.
35. 1967 yılında 1500 pırlanta, 100 inci ve çok sayıda yakut, zümrüt ve ametist kullanılarak yapılmış kraliçe Pehlevi’ye ait tac.

Adres : Firdevsi Caddesi, Türkiye Büyükelçiliği karşısı
Tel : (0098 21) 64 46 37 85

-------


HALI MÜZESİ

Tahran’daki Lale parkının yanında bulunan Halı Müzesi (Muzeh-ye fars), Iran’ın son imparatoriçesi Farah Dibâ Pehlevi taraından 1976’da kurulmuştur. Müzede çoğu Safevi dönemine ait olmakla birlikte Kaçar dönemi ve çağımıza ait ülkenin farklı şehirlerinden getirilen çeşitli Iran halıları sergilenmektedir. Sergi salonlarının toplam yüzölçümü 3400 metrekaredir ve kütüphanesinde yaklaşık 7000 eser yer almaktadır. Binanın birinci katındaki salon müzenin sürekli sergilenen eserlerine, ikinci katı ise geçici olarak açılan sergilere ayrılmıştır.
Müzenin dışından gözlemleyebileceğimiz delikli mimari yapı, dokuma tezgahını çağrıştırmak ve aynı zamanda da yazın güneş ışınlarının bina içindeki ısıyı arttırmasını önlemek için gölgeyi dış duvarlara yansıtmak üzere özel tasarlanmıştır.

Birinci kattaki ana salonun girişinde Iran’daki en önemli dokuma merkezlerini gösteren bir harita bulunmaktadır. Burada yine dokumada kullanılan çeşitli aletlerin, doğal boyaların, boyanmış ipliklerin ve dikey bir dokuma tezgahının sergilendiği vitrinler vardır. Dokuma sanatını daha yakından tanımaları için dokuma tezgahlarının arkasına geçen kişiler bir halının nasıl yapıldığını canlı olarak ziyaretçilere göstermektedirler.
Günümüzde müze, binden fazla eski halı ve kilimden oluşan kapsamlı bir koleksiyona sahiptir. En eski ve özel öneme sahip eserlerden biri Safevi dönemine ait “Sangeşku” adlı halıdır. Müzede sergilenen diğer değerli halılar arasında hayvan desenli motiflerle süslü yedi halıyı, Şeyh Safiyeddin Erdebili’nin halılarını, bahçe halılarını ve Polonya halılarını sayabiliriz. Sergilenen Acem halıları, Kaşhan, Kerman, Isfahan, Tebriz, Horasan ve Kürdistan gibi Iran’daki en ünlü halı dokuma merkezlerinde dokunmuştur. Polonya Halısı adıyla tanınan halılardan birinin en önemli örneği, bir Polonya Prensinin siparişiyle XVIInci yüzyılda Isfahan’da dokunmuştur. Bu halı daha sonra Polonya’ya gönderilmiştir. Bu halıların dokumasında kullanılan malzemeler altın ve gümüş ipliklerle birlikte dokunan doğal boyalarla boyanmış ipek iplikleridir. Dünya çapında bu türde sadece toplam 300 halı olduğu belirlenmiş ve yedi tanesi Iran’a getirilmiştir.
Müzede her yıl iki tane dönemsel sergi düzenlenmektedir. Bu sergiler genel olarak Uluslararası Müzeler günü olan 18 Mayıs ve Islam Devriminin Zaferinin kutlandığı 22 Şubat’a denk getirilmektedir.
Halı Müzesinde aynı zamanda bir onarım ve halı dokuma, onarım ve tasarım derslerinin verildiği bir halı dokuma eğitimi bölümü bulunmaktadır.

Adres : Park Lale, Fatemi ve Karegar Caddelerinin buluştuğu noktada.
Tel : (0098 21) 88 96 27 03

Müzenin internet sitesi : www.carpetmuseum.ir

-------------


ABGINEH MÜZESİ (CAM MÜZESİ)

Abgineh sözcüğü farsça cam anlamına gelmektedir. Tahran’ın tam merkezinde yer alan Abgineh Müzesi seramik ve cam eserlere ayrılmıştır. Müzedeki koleksiyonlar bizi uzak devirlere götürürler ve eskiden, yani M.Ö.Vnci bin yıldan XXnci yüzyılın başına kadar olan dönemde Iran’da yaşayan insanların gündelik yaşamını imgelemimizde canlandırmamıza yardımcı olurlar. Müze dikkatle ziyaret edildiğinde, cam ve seramik nesnerlerin süslenmesi ve üretiminde kullanılan tekniklerin gelişimi kolaylıkla gözlemlenebilir.

MÜZE BİNASI
Müzenin binası bizi XXnci yüzyıl başlarındaki Tahran atmosferine taşıyor. Bundan yaklaşık seksen yıl önce Gavam-ol-Saltaneh için inşa edilen yapı, 1921’den 1952’ye dek beş kez başbakanlık görevini üstlenen bu ünlü adamın ikametgahı ve çalışma ofisiydi. Bina ve çevresindeki yedi bin metrekarelik bahçesi 1953 yılına kadar Gavam-ol-Saltaneh tarafından kullanıldı. Ardından Mısır Elçiliğine satıldı ve yedi yıl süresince elçiliğin mülkiyetinde kaldı. Iran ve Mısır arasındaki ilişkiler, Nasır’ın Mısır Cumhurbaşkanlığı döneminde bozulunca iki ülke karşılıklı olarak elçiliklerini kapattı . Rezidans Iran devletinin mülkiyetine geçti ve Ticaret Bankası (Bank-e Bazargani)’nin merkezi oldu. 1976’da, İmparatoriçe Farah Pehlevi burayı müzeye dönüştürmek üzere satın aldı. Iranlı, Fransız ve Avusturyalı mimar grubunca yürütülen onarım ve yenileme çalışmaları iki yıl sürdü. 1979 Devriminin sosyal ve siyasal olayları nedeniyle geciken müzenin açılışı Şubat 1980’de gerçekleşti. Abgineh Müzesi Iran Kültürel Miras Kurumu tarafından yönetilmektedir ve 1998 yılından beri ulusal mirasın parçasıdır.
Abgineh Müzesindeki koleksiyonlar, Iran müzelerinin en nadir bulunan ve en değerlileri arasındadır. Müzede altı salon ve iki hol bulunmaktadır. Ziyaretçi düzeni genel hâliyle, en eski eserlerden en güncel olanına kadar kronolojik olarak tasarlanmıştır. Eski eserlerin çoğu Iran’daki arkeolojik kazılarda bulunmuştur. Daha az eski olan eserler giriş katındaki holde sergilenmektedir. Bunlar, XVIIInci ve XIXncu yüzyıllar arasında Avrupa’da üretilmiş kristal eserlerle ve XXnci yüzyılda Tahran ve Şiraz’da üretilmiş bazı cam eserlerdir.

GİRİŞ KATINDA SERGİLENEN ESERLER
Giriş katının birinci salonunda M.Ö.IInci ve Inci bin yıllardan kalma donuk cam kolyeler ve koku şişeleri sergilenmektedir. Seramik eserler tarihöncesi devirden kalma basit çömlekler ve M.Ö.IVncü ve Inci bin yılda üretilmiş geometrik ya da hayvan veya bitki desenleriyle süslenmiş eserlerdir. En ünlü eserlerden biri de Marlık (Iran’da Gilan eyaletinde bulunan örenyeri) uygarlığının simgesi boğa şeklindeki bir rhytondur. Şoga-Zanbil’de (Iran’ın güney-batısında yer alan Elam dönemine ait tapınak) gerçekleştirilen kazılarda bulunmuş M.Ö.IInci bin yıldan kalma cam borularla tapınakta gerçekleştirilen ritüellerde kullanılan nesneler de bu salonda sergilenmektedir.


Giriş katının ikinci salonunda, koku şişeleri ve mühürlerin yanısıra sürahi ve bardak gibi küçük cam eserlerden oluşan bir koleksiyon bulunmaktadır. Eserler Ahemeniş döneminden İslami dönemin ilk yüzyıllarına aittirler. Salonda ayrıca Nişabur ve Gorgan’da (Iran’ın kuzey-doğusundaki şehirler) üretilmiş XIIncı ve XIIIncü yüzyıllara ait seramik eserler de vardır.

BİRİNCİ KAT

Birinci kattaki ilk salon Iran’daki arkeolojik kazılarda bulunmuş İslami dönemin ilk yüzyıllarına ait seramik ve cam nesnelerdir. Bunlar arasında, üzerinde Aramice yazılar bulunan üç çömlek kap dikkat çekmektedir. Kaplar Iran’ın güney batısında, Saba’lıların yaşadığı Şustar’da bulunmuştur. Diğer seramik eserler çoğunlukla, kufi tarzı hüsnühatlarla ya da bitki, hayvan ya da insan desenleriyle süslenmiş kap kacaktan oluşmaktadır. Cam nesneler arasında, Islam döneminin başlangıç yıllarına ait iki pipet, bir küçük havan ve mürekkep hokkası, Iranlıların bu dönemde ulaştıkları bilimsel düzeyin göstergesidirler. XIInci ve XIIIncü yüzyıllara ait eserler Nişabur ve Gorgan’dan getirilmişlerdir, bu da Iran’daki cam nesnelerin altın devri olan dönemde, her iki şehrin de cam üretiminde önemli merkezler olduğunu göstermektedir. Xncu yüzyıldan itibaren Iran’da cam nesnelerin süslenmesinde boya ve kabartma yöntemi kullanılmaya başlanmıştır. Cam nesnelerin süslenmesi tekniğindeki yenilikler XI-XIIIncü yüzyıllarda gelişerek Avrupa’ya ihraç edilen gerçek sanat eserlerinin üretimine olanak tanımışlardır.
Birinci katın ikinci salonu, sanat tarihçilerin çok ilgisini çekmiş olan ünlü altın yaldızlı seramiklere ayrılmıştır. IX-Xncu yüzyıllarda Iran’da, büyük olasılıkla da Rey şehrinde, zanaatçılar üretilen seramik nesneler üzerine çizdiklerini boyarken altını kullanmaya başlarlar. Türkuvaz, yeşil, kahverengi, gök mavisi gibi başka renkler de kullanılıyordu. Süslemeler çoğunlukla hüsnühatlar ya da klasik Acem şiirlerinden esinlenilen sahneleri ya da Sasani hanedanlığı krallarının saray yaşamına ilişkin sahneleri canlandırıyordu. Sanat tarihçileri altın yaldızlı seramiklerin daha sonra kitap sayfalarının tezhip sanatıyla ve minyatür resimlerle süslenmesine ilham verdiğini düşünmektedirler.
Birinci katın üçüncü salonu, XVIInci ve XVIIInci yüzyıllarda Şiraz’da ve Isfahan’daki işliklerde üretilmiş cam nesnelerden oluşan bir koleksiyona ayrılmıştır. Bu tarihsel dönemde, Moğol istilası sonrasında Iran’da unutulan cam nesne üretimi sanatında bir yenilenme süreci yaşanmışır. Chardin’e göre, Safevi kralı Inci Şah Abbas bunun için Venedik’ten cam ustaları getirtmiştir. Hatırlatmakta yarar var, Venedik zanaatçıları cam üfleme sırrını, Ortaçağ’daki haçlı seferleri sonrasında Suriye halkından öğrenmişlerdir.

Son yıllarda, cam ve seramik nesne yaratımını geliştirmek için müzenin bahçesine başka yeni binalar inşa edilmiştir. Bu binalarda, öğrenciler için arkeoloji ve sanat alanına özel bir kütüphane, çocuklara cam ve seramik nesne üretiminin öğretildiği işlikler ve çağdaş sanatçılar tarafından yaratılmış sanat eserlerinin (cam ve seramik) dönemsel sergilerine ayrılmış bir salon bulunmaktadır.

Adres : 30 Tir Caddesi, Cumhuri Caddesi no 75 Tahran
Müzenin internet sitesi : www.glasswaremuseum.ir

------------


IMAM ALI SANAT MÜZESİ

Imam Ali Sanat Müzesi (Muzeh-ye honar Emam ‘Ali), Tahran’daki sanat müzeleri arasında ayrı bir yere ve işleve sahiptir: eserleri tarihsel boyutlarıyla sunmakla sınırlı kalmayıp, kutsalın bir aracı ve görünmeyene doğru açılan bir “kapı” olarak sanat yaratımının da bir gösterimini de amaçlamaktadır. Bu yüzden aynı amaca, bir tür tinsel yücelişe yönelik olan birbirinden çok farklı eserleri bir araya getirmektedir.
Kapılarını 2006’da açan bu müze, dinsel sanat eserlerine ayrılan sergi mekanlarının sayısının arttırılması yanında, Iran’ın tinsel kültürünü ve sanattaki tezahürünü daha iyi tanıtmak iradesini de yansıtmaktadır.
Imam Ali Sanat Müzesi ziyaretini iki bakış açısından ele alabiliriz: tasvir eden birinci bakış açısıyla, minyatür, tezhipler, eski Kuran el yazmaları, kahvehane tarzı , dinsel resimler, grafik eserler, hüsnühatlar, değişik tarzlarda yapılmış resim tablolarından oluşan dört bine yakın dinsel ve kutsal sanat eserlerini içeren sergilenenlerin listesini sıralamak. Sırayla sergilenen çeşitli dinsel sanat koleksiyonları, ziyaretçiyi görünür olandan gizli olana sürükleme, aşkınlığı dışavurma çabasında buluşan tarihsel değere sahip geleneksel eserler ve çağdaş eserlerden oluşmaktadır. Birçok resimli eserin ve özellikle de hüsnühatların ana teması, Hazreti Muhammed’in damatı ve Müslüman tinselliğinde önemli bir yere sahip Şiilerin ilk Imamı Hazreti Ali’dir. Hz.Ali, kufi tarzının ve hüsnühatın kurucusu olarak kabul edildiği için sanatsal alanda da çok önemli bir yer işgal eder.
Müze üç kattan oluşmaktadır: giriş katı müzede dönemsel olarak sergilenen ya da dışarıdan geçici olarak getirilen eserlere, birinci kat sürekli olarak sergilenen dinsel sanat eserleri koleksiyonuna ve ikinci ve son kat ise çağdaş sanatçıların dönemsel sergilerine ayrılmıştır. Müzede, Hazreti Ali ve dinsel ve kutsal sanat üzerinde incelemeler yapan bir araştırma merkezi ve on bin eser, el yazması ve mikrofilm barındıran bir kütüphane bulunmaktadır.Kurumda ünlü dinsel sanat uzmanlarını anma toplantıları, bilimsel ve sanatsal kolokyumlar, farklı dinlere ait dinsel sanatlar arasında uluslararası sanat yarışmaları düzenlenmektedir.

Müze ziyaretine ilişkin ikinci bakış açısına göre, sergilenen eserlerin çoğunluğu kutsala doğru yücelmeye ve maddi biçimlerin ötesinde tinsel bir varlığı hissetmeye yönelik bir çağrı içermektedir. Burada sanat eserinin hangi tarihte ya da kimin tarafından gerçekleştirildiğini bilmek değil, onu üretenin eseri aracılığıyla bize iletmek üzere ne gördüğü ve ne aradığını anlamak söz konusudur. Dolayısıyla burada eserleri tarzlarına ve sanatsal akımlarına göre derinlemesine incelemek değil, ama onları bize iletecek bir zaman dışı öğretisi olan yaşayan varlıklar olarak kabul etmek gereklidir.
Basit bir eğlence ve boş vakit değerlendirmenin çok ötesinde, dinsel sanat insanoğlunu gerçeğe yüceltme ve görünmeyen dünyayla bir bağ kurmasına yardımcı olma aracıdır. Bu işlevi yerine getirmek için, müzelerin sınırlarıyla yetinmemeli, ama mimarlık, gündelik yaşama ait nesneler v.b.leri gibi gündelik yaşamda var olmalıdır.

Adres : Vali ‘Asr Caddesi, Isfendiyar Bulvarı no 35 Tahran
Tel : (0098 21) 22 02 48 47
Müzenin internet sitesi : www.iaram.ir
Cuma hariç her gün 10:00-18:00 arası açık.

 

------------


TAHRAN SÜSLEME SANATLARI MÜZESİ

Iran’da sanat müzeleri hâlâ her şeyden önce eski hatta antik nesnelerin sergilendiği yer olarak kabul edilmekte ve dolayısıyla da bir kültürün tarihinin aracı olarak görülmektedir. Çağdaş Sanatlar Müzesi dışında, Tahran’daki sanat müzelerinin çoğu en yenisi 50 yıl öncesine ait olan eserler sergilemekte ve Iran tarihinin çok eski dönemlerine kadar uzanabilmektedirler. Sergileme mekanları da, Tahran’da müzeye dönüştürülmüş eski saraylardan olan Gülistan Sarayı, Mermer Sarayı, Niavaran Sarayı örneğinde görüldüğü üzere çoğu zaman tarihsel bir değere sahiptirler. Sanatsal görünümün dışında, tarihsel ve kültürel boyut da müzelerin vazgeçilmez görünümlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak bazıları çoğu zaman eserlerin sergilenmesi ve öğreticiliği açısından çok eksikliklere sahiptir.
Tahran’daki Süsleme Sanatları Müzesi’nde (Muzeh-ye honar-hâye taz’ini) çağdaş döneme ait bazı eserlerin dışında genel olarak XVIInci, XVIIInci ve XIXncu yüzyıllara ait eserler sergilenmektedir. Giriş katında öncelikle Mermer Sarayından (kâkh-e marmar) getirilen, mozayik ve kakma sanatı (khâtam kâri) eserleri sergilenmektedir. Birinci katta geleneksel Iran dokuma ve nakışlarının yanı sıra kakma işleri, maden oymacılığı (çalmacılık) ürünleri; ikinci katta cam ve metal eserler ve son katta ise Iran resim ve minyatürleri bulunmaktadır. Tartışmasız olarak büyük kültürel, estetik ve tarihsel değere sahip eserler barındıran müzede ne yazık ki araçtırmacılar ve konuyla ilgilenebilecek öğrencilere ilişkin herhangi bir altyapı düşünülmemiştir.

Müze binasının yanısıra ‘süsleme sanatları’ başlığı da, kurumun kapsamını tam olarak karşılamamaktadır. Eserlerin geneli ve değerleri göz önünde bulundurulduğunda mekan daha çok “Iran sanat müzesi” adını taşımalı. Ne yazık ki eserler müze içerisinde herhangi öğretici kaygıdan uzak bir yaklaşımla kimi zaman gelişigüzel sıralanmıştır. Sanatçılar, tarzları ya da eserlerin nasıl yaratıldıklarına ilişkin bilgiler çok yetersizdir. Dolayısıyla konuya meraklı ziyaretçilerin ve özellikle de okul öğrencilerinin ulusal sanatları üzerinde daha ayrıntılı bilgi almalarına imkan verilmemiştir. Eserler bakımsız, pis ve güneş ışığının yıpratıcı etkisinden korunmamaktadır. Bunun yanısıra minyatür ve suluboya ve özellikle müzenin sahip olduğu en değerli eserler olan resimler tahta çerçeve içerisinde sergilenmektedir. Halbuki bu tahtadan yayılan asitli nem, kağıtları ve kumaşı çürütmekte ve renklerini soldurmaktadır. Eskiden kağıdın pamuk ya da ipekten üretildiğini hatırlatmamız gerekir. Bu maddeler ne yazık ki kağıdın ışığa karşı direncini azaltan asit özelliğini arttırmaktadır. Dolayısıyla sanat eserlerinin kağıt türevleri ve tahtayla temasını önlemek gerekir.
Ne yazık ki sanat müzesi kendini geliştirmek için az çaba harcayan bir kurum. Öte yandan bu konuda eksiklik son yıllarda sayısı artan özel sanat galerileri tarafından giderilmektedir. Bu galeriler, mimarilerinin özgünlüğü ve yaratıcılıklarıyla olduğu kadar burada sergilenen eserlerin yeniliği ve Çağdaş Sanatlar Müzesi gibi resmi kurumlarda sergi açma imkanı bulamayacak sanatçıların çeşitliliği ile de dikkat çekmektedir. Galeriler, resmi kurumların sınırlama ve katılığından doğan eksikliği tamamlamakta ve Iran sanatının başlıca aktörleri arasında sayılmaktadırlar.

Adres : Kerim Han Zand Caddesi, Vali ‘Asr Meydanı yakınında

--------------

 

TAHRAN ÇAĞDAŞ SANATLAR MÜZESİ

Dönemin Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi Müdürü Ali Rıza Sami Azar tarafından ilkbahar 2005’te açılan Iran minyatürleriyle ilgili sergi, hem Iran hem de uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Bu sergi ile ilgili, sanat tarihçisi Souren Melikian imzasıyla International Herald Tribune gazetesinde uzun bir yazı yayımlandı. Iran resminin başyapıtları : Timur ve Safevi dönemlerinin eşsiz minyatürleri başlıklı sergi, Iran’ın ortak hareket eden ve koleksiyonlarının kimi parçalarını ilk kez sergileyen, yurtiçi ve yurtdışında bulunan çeşitli kültürel kurumları arasındaki sıkı işbirliğinin meyvesiydi. XVnci ve XVIInci yüzyıllara ait eserlerin bir çağdaş sanatlar müzesinde sergilenmesi olgusu, tabi sadeceTahran Çağdaş Sanatlar Müzesi’ne özgü bir durum değil.
Bu müze duvarları arasında çok çeşitli sergilere ev sahipliği yapmıştır (2007 yazı boyunca kadın giyim modası üzerine bir sergi dahi açıldı).Tahran Güzel Sanatlar Müzesi (yutdışında Tehran Museum of Contemporary Art’ın kısaltması olan TMoCA olarak anılır) Kraliçe Pehlevi tarafından Eylül 1977’de açılmıştır. Iran’lı sanatçıların eserlerine ve büyük bir kısmı kendisi de mimar ve sanatçı olan Kamuran Diba tarafından 1970 yılından beri oluşturulmaya başlanan (Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri toprakları dışındaki en zengin koleksiyon) önemli modern sanat koleksiyonuna evsahipliği yapmak üzere kurulmuştur. Kraliçe de kendisine ait bazı izlenimcilerin eserlerini de müzeye bağışlamıştır. Kamuran Diba, ilk müdürü olduğu müzenin konseptine ve inşaatına imzasını atmıştır.
TMoCA binası çağdaş mimarinin çok güzel bir örneğini oluşturmaktadır. Tahran’ın merkezinde, büyük Lale Parkının bordür bitkileriyle çevrili doğal eğimine uyum sağlayan ağırbaşlı beton yapısı dikkat çekmektedir. Müzenin girişini oluşturan iç avluyu aydınlatmaya yarayan ve Iran çöllerindeki illerin geleneksel rüzgar kulelerini çağrıştıran yarım kemer biçimindeki dikey unsurlar üzerinde yükselmektedir. 5000 m2lik bir kapalı alana sahip bina, René Magritte, Alberto Giacometti, Parviz Tanavoli gibi uluslararası ve Iran’lı ünlü sanatçılara ait eserlerin bulunduğu yaklaşık 7000 m2’lik Heykel Bahçesinin ortasında yer almaktadır.
Tahran Çağdaş Sanatlar Müzesi fotoğraf, resim ve heykelden oluşan 4000 esere evsahipliği yapmaktadır. Ancak koleksiyonların büyük çoğunluğu, yaklaşık 3000 eserle resimden oluşmaktadır. Kurumun kapılarını açtığı 1977 yılından beri müzenin koleksiyonlarından sorumlu olan Bay Şahrbazi’ya göre, bu resimleri çoğu (yaklaşık 3000’i) Iranlı sanatçılara aittir. Bu koleksiyonun en eski parçaları XVIncı yüzyıla ait Fırdevsi’nin Şahname’sinden alınan minyatürlerdir. Ancak müzenin asıl varlığı, Kemal-ol-Molk (1848-1940)’tan 1980’li yılların devrimci sanatçılarına kadar XXnci yüzyılın etkin belli başlı Iranlı ressamlarının eserlerinden oluşmaktadır. 1911 yılında Tahran’da ilk Güzel Sanatlar Okulunun kurucusu Kemal-ol-Molk, “gerçeğin resmi” adı verilen akademik resme yakın bir resim akımının öncüsü olmuştur. İsmail Aştiyani, Ali Muhammed Haydarian veya Hasan Ali Veziri gibi çırakları mirasını geliştirdiler ve 1950’li yıllara kadar birçok Iranlı sanatçı kuşağının yetişmesine önayak oldular. Bu sanatçılar 1940’lı yıllarda doğan “yeni resmin” ya da “Iran çağdaş resminin” öncü kuşağını oluşturmuştlardır. Kübizme ve soyut resme yakın bu resim akımının öncüleri ve bu yolda daha sonradan gelen sanatçılara ait eserler, Iran’da yeni resim akımları adı verilen ve Ocak-Şubat 2006’da açılan kapsamlı bir sergi aracılığıyla Tahran Çağdaş Sanat Müzesi’nde kamuoyuna sunulmuştur.
Adres : Keşavarz Bulvarının Kuzeyi, Park Lale, Tahran
Müzenin İnternet Sitesi : www.tmoca.com
(La Revue de Téhéran dergisinin çeşitli sayılarında Fransızca yayınlanan yazılardan derlenmiştir).