Skip to main content

Direnişin mahallesi Exarchia

1967-1974 yılları arasında Yunanistan’ın başına bir karabasan gibi çöken Albaylar Cuntası diktatörlüğünün yıkılışıyla sonuçlanan büyük öğrenci protestoları 1973 yılında Atina’nın merkezinde, Politeknik Okulu ve Hukuk Fakültesi arasında yer alan bu mahallede başlamıştı. O dönem, başkentin en siyasi mahallesi olan Exarchia’da kırk dört kişi öldürülmüştü.
Anarşistlerin gettosu olarak anılan mahalle, sık sık banka ve dükkanların molotof kokteyllerine ve polisin gaz bombalarının hedefi olduğu, genç anarşistlerle güvenlik kuvvetleri arasındaki çatışmalara sahne olmaktadır.

 
 

Mahallenin en genç şehitleri, Berkin gibi her ikisi de 15 yaşlarında iken güvenlik kuvvetlerinin açtığı ateşle öldürülen 19 Kasım 1985’te vurulan Mikalis Kaltezas ve 6 Aralık 2008’de düşen Aleksandros Andreas Grigoropulos adlı öğrencilerdir.

Özellikle aydınların ve gençlerin sık uğrağı olan anarşist yayınevlerinin, sanat galerinin, küçük kafelerin, öğrenci barlarının ve restoranların yer aldığı mahalle bohem ve sol havasını muhafaza etmektedir. Exarchia’da uzun yıllardan beri Yunan Komünist Partisi, Sosyalist Partisi (PASOK), Syriza’nın gençlik örgütünün ve birçok sol grubun ya da örgütün ve insan hakları koruma derneklerinin büroları bulunmaktadır. 

Burası bir mahallenin ötesinde, “artık köleler gibi yaşamak istemeyenlerin” beşiği olan bir efsaneye dönüşmüştür.

Yannis Yuluntas’ın 2013’te yayınlanan 89 dakikalık “Artık köleler gibi yaşamak istemiyoruz” adlı belgesel filminde, şehrin rengarenk duvarlarında, paramparça olmuş ilan panolarında, alternatif gazetelerde ve isyancı radyolarda, işgal edilen yerlerde ve kendiliğinden örgütlenerek çoğalıp büyüyen alanlarda Yunan direnişinin sloganının ete kemiğe işleyen sıcaklığı duyumsanıyor. Troykaya boyun eğen hükümet politikalarına karşı Atina’da farklı bir sesle direnenlerin militan belgeseli filmde, gerçek görüntülerle sokağın ve direnişin sımsıcak ruhu yakalanıyor. Yurttaşların özgür özyönetim girişimlerinin zenginliği sergileniyor.         

Atina merkezinin kuzey doğusunda yer alan üçgen şeklindeki Exarchia mahallesi, ağaçlarla kaplı bir meydanın çevresinde toplanmıştır. Navarinu Parkı adı da verilen Exarchia Parkı, Exarchia sakinlerinin kendi inisiyatifleriyle kurulmuş çeşitli özyönetim uygulamalarına sahne olmaktadır. Burada özgür yaratımlar sergileniyor, tüketim ve satın alma kısır döngüsünün dışında özgür üretim yöntemleriyle ortaya çıkan ürünleri farklı değişim modelleri altında değiş tokuş ediliyor ve insanlar birbiriyle karşılaşıp özgürce düşüncelerini paylaşıyor. Film gösterimleri, tiyatrolar, çocuklar için çeşitli etkinlikler, tartışmalar ve bahçecilik uygulamaları örgütleniyor. Devrimci kimliğiyle basit bir parkın ötesine geçen Navarinu Parkı konformizmin ve kısıtlamaların nefes almaktan alıkoyduğu Yunan halkının bir bölümünün kendi kaderini ele alma ihtiyacını karşılıyor. 2009 yılında parkın bulunduğu alana büyük bir otopark yapılması projesine Gezi Parkı örneği mahalle halkı büyük bir direnişle karşılık vermiş ve Belediye bu projeden vazgeçmek zorunda bırakılmış.     

Her 6 Aralık günü Exarchia militanları, Atina’nın güvenlik güçleriyle yaşanan bir çatışmada polis kurşunuyla öldürülen 15 yaşındaki yoldaşları Aleksandros’u anmak için bir araya geliyorlar. Fırlatılan kaldırım taşları, ateşe verilen araç ve çöp konteynerleri…

« Atina’nın nüfusuyla karşılaştırıldığında Exarchia sakinlerinin sayısı çok sayılmaz, ancak burada yaşayanlar, toplumsal kırılmaya karşı mücadele ve direniş girişimleri anlamında Atinalıların tümüne ilham vermeye devam ediyorlar. »

Anarko-sendikalizmin geleneksel kırmızı ve siyah, burada dikey olarak değil ama yatay olarak örgütlenen hiyerarşik olmayan siyasal yaşamın egemen renkleri. Punk nihilizmi ve holigan girişimi arasında kalan gençliğin giyim kuşamı yeni bir kentsel tarzı yansıtıyor: her zaman eyleme geçme imkanı veren koyu renkli polar koşu pantolonu ve kimliği gizlemek için kapüşonlu sweetshirt. Anarko-sendikalizmin bayağı altında bir araya geleler, muhalif ve radikal bir kentsel alan düşüyle özyönetimi hedefliyorlar. Aralarında, polisin kendilerini yakalayamayacağı ve gönüllü kuruluşlarca ücretsiz iaşe ve sağlık hizmetlerinin verildiği bir sığınak mahallenin sunduğu olanaklardan yararlanmak için buraya yerleşen Asyalı ve Afrikalı göçmenler de yer alıyor.

Bu genç isyancılar, bira içererek sohbet ediyor, kendi protesto eylemlerini örgütlüyor, karşı haber araçlarını yayınlıyor, pankartlar ve kimi zaman da polisleri dans etmek zorunda bırakan Molotof kokteylleri hazırlıyor.

Polisin attığı ses bombasıyla yaralanan öğrenci Leonidas’ın sözüyle bitirelim :

« Bize laboratuar hayvanları gibi davranıyorlar. Büyücü çırakları, bütün kıtaya yaymadan önce kapitalizmin yeni aşamasını üzerimizde test ediyorlar. Artan özelleştirmeler karşısında hayatta kalma, isyan etme, bundan kendimizi koruma, seçenekler hayal etme ve üretme kapasitemizi sınıyorlar. Bize diz çöktürmeyi başarırlarsa, çok yakında sıra size gelecektir ».