Skip to main content

Paris Kanalizasyonları Müzesi

jean valjean egout ile ilgili görsel sonucu Yerüstünün yeraltına tabi olduğunu bıyıkları henüz terlerken kabul eden bir yurttaş olarak, doğaçlama programımızda en önemli yeri tutan Katakomb ve kanalizasyonlar gibi mekanlarda bir farklı heyecanlanıyorum nedense. Toprağın yakın akraba kokusu, bedenden sıyrılıp hava boşluklarında gezinen garip nem. Üstümüzde deli dizgin süre giden yaşamın zemine çöken hafifliği. Gündüz varlıklarına karşı gece varlıklarının yürüttüğü evrensel mücadelede tarafımızı tutmuşuz bir kez.

Alma Köprüsünden sonra gösterişsiz bir bilet satış noktasından, bu kez şifreli bir özgeçmiş yazmaksızın kendi irademizle illegaliteye dalıveriyoruz. 1832 yılında Jean Valjean’ın içine dalıp bir ara kaybolduğu bir mekandır burası: Paralel şehir.   

Burası bir labirent gibidir, dalan, kaybolup boğulabilir.

2600 kilometreye yakın uzunluğundaki Paris kanalizasyonları öncelikle kentin yağmur ve meskenlerin kullanım sularının Seine nehrine tahliyesi amacıyla yapılmış ve özellikle de Vali Haussmann ve Mühendis Eugène Belgrand’ın çalışmaları sırasında, kentin ana arterlerinin yeraltında izleyen büyük galeriler halinde düzenlenmesiyle büyük çapta geliştirilmiş.

Paris’in ilk kanalizasyonları Romalılar tarafından bugünkü Boulevard Saint-Michel’in altında inşa edilmiş. Tarih boyunca unutulan ve üzeri büyük taş plakalarıyla örtülü olan bu antik kanalizasyonlar Ortaçağ’da işlevlerini üstü açılarak görmeye devam etmişler. 1200 yılına doğru, bayındırlık işlerine önem veren Fransa Kralı Philippe Auguste, Paris’in büyük sokaklarını ortalarına kanallar yaparak taşla kaplatmış. XIVncü yüzyıldan itibaren hendek şeklinde kanalizasyonlar yapılmaya başlanmış ve Kralın yerel yöneticisi Hugues Aubriot 1374 yılında, bugünkü Rue Monmartre’ın altında duvarla örülmüş ilk yer altı kanalizasyonunu yaptırmış.  

Bir an için hiçbir şey göremedi. Sanki aynı anda sağır da olmuştu, çünkü hiçbir şey duymuyordu artık. Sadece ürkütücü bir karanlık ve sessizlik. Ancak ayağının altında sağlam bir zemin olduğunu biliyor, bu sayede ilerleyebiliyordu. Birkaç saniye sonra gözleri karanlığa alışarak bulunduğu yeri az da olsa görebildi. Girdiği mazgallarda biraz ışık sızıyordu. Önünde bir duvar vardı. Elini uzattı ve duvarın ıslak olduğunu hissetti. (…)

1636 yılında Paris’te yirmi dört adet kanalizasyon varmış. Bakımsızlık nedeniyle, çamur ve pislikle doludurlar ve dolayısıyla işlev görememekteymişler. Buradan burun sızlatan korkunç kokular çıkmaktaymış.

XVIIInci yüzyıla kadar dışkılar, tam olarak sızdırmaz olmayan lağım çukurlarında toplandığından yüzeye yakın yeraltı sularının kirlenmesine yol açmış. Bu lağım çukurları düzenli olarak vidanjörlerle çekiliyor ve Buttes-Chaumont’daki tepenin eteklerinde Montfaucon yolu kenarında kurutulduktan sonra lezzetli karnıbaharlar yetiştirmeleri için çiftçilere bedava gübre olarak veriliyormuş.   

İlerledikçe yürümek zorlaşıyordu. Su ayak bileklerine kadar çıkmıştı, demek artık yürüdüğü yol yokuş değil, aşağıya meyilliydi. Yoksa Seine Nehrine mı çıkacaktı? Bu büyük bir tehlikeydi. Ancak gerilemek de aynı şekilde sakıncalıydı. Her kavşağa geldiğinde eliyle duvarları yokluyor, bulunduğu koridordan daha dar bir deliğe girmekten kaçınıyordu.

1832 yılında kentte yaşanan kolera salgını, kanalizasyon sorunun kapsamlı olarak ele alınması için tetikleyici olmuş. XIXncu yüzyılın başında kanalizasyon şebekesi çok yaygın değilmiş; XXnci yüzyıl sonundaki 2000 kilometrelik uzunluğa karşın, 50 kilometreden azmış. Planlarına sahip olmayan Bu çok zayıf şebeke hakkında, dönemin idarecileri çok bilgi sahibi değilmişler. Kanalizasyonların planını çıkarmakla görevlendirilen Pierre Emmanuel Bruneseau aynı zamanda Victor Hugo’nun da arkadaşıymış. Hatta adı Sefiller de de anılmaktadır.

(…) Bir yeraltı meydanını andıran geniş bir yere vardı. Burası Ménilmontant lağımının büyük kanalizasyonla birleştiği noktaydı. Jean Valjean bu kavşakta kararsızca durdu, ne yapacağını bilemiyordu, birden her ne olursa olsun Seine Nehrinin kıyılarına ulaşmasının gerektiğine karar verdikten sonra sola döndü.  

O döneme kadar medeni Paris kentinin bütün lağımı –fosseptik çukurundan çıkarılıp kurutulduktan sonra tarlaya serilenler hariç- Seine nehrinin dökülmesine karşın kent içme suyunu buradan sağlamaktaymış.

1854 yılından itibaren Vali Haussmann’ın yönlendirmesiyle Eugène Belgrand, hijyen kurallarını göz önünde bulundurarak bugünkü geniş kanalizasyon şebekesinin inşaatı çalışmalarını gerçekleştirmiş. 1894 yılında çıkarılan yasayla kentteki bütün binalar artık yağmur ve kanalizasyon sularını kanalizasyon şebekesine bağlamak zorunluluğunda bırakılmış. Kanalizasyonlar da artık Paris’in içerisinde değil ama nehrin aşağısında Clichy’den nehre boşaltılmaktaymış. Buraya varmak için Seine nehrinin sol yakasının şebekesi Alma Köprüsü hizasında nehir altından bir sifon aracılığıyla geçiriliyormuş. Buna rağmen Seine nehrindeki kirlenme devam edince Haussmann’ın halefleri Clichy’de atık çökertme havuzları yapmışlar. İlk arıtma tesisleri için ise 1930 yılını beklemek gerekecektir.

1984 yılında, boyu 70 ila 80 cm arasındaki küçük bir dişi evcil timsah, Valjean’dan esinlenerek kanalizasyona kaçıp yeraltına geçer. 7 Mart 1984’te Pont Neuf altındaki kanalizasyonda, temiz su ve muhtemelen fare ile beslendiği bir rögar kapağı altında kürek ve süpürgelerle kıstırılır ve canlı olarak ele geçirilir. Ama bu timsah, florasında bir tür mantarın yer aldığı kanalizasyon dünyasının alışageldik faunasında yer almıyor. Sınırlı bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir kanalizasyon aleminde lağım faresi (çizgi film dilinde Ratatuy, Latince Rattus norvegicus, erkeklerinin bazen 1m yükseklik ve 1,20 metre uzunluğa vardıkları görülmüştür) , hamam böceği (Blattaria), örümcekler ve bir tür cüce çekirge yer alıyor.

Yatay örgütlenme, yok yatay hiyerarşiymiş hepsi de tam anlamıyla kendini vererek mücadele etmeme gerekçesinin bir başka sürümü dedik durduk bugüne kadar. Biz demokratik merkeziyetçiyiz elhamdülillah. Zaten Paris kanalizasyonları da, kendi içinde belli bir hiyerarşiye göre birbirine bağlanmış:  

- özel bağlantılar (her bir binanın);

- ana kanalizasyonlar (1,30 metre genişliğinde);

- tali kolektörler (1,20 metre genişliğinde su kanallı 3 metre genişliğinde);

- Genel olarak Bulvarların altında bulunan ana kolektörler (3,50 metre genişliğinde su kanallı 5 ila 6 metre genişliğinde);

- Kullanım sularını arıtma merkezlerine taşıyan drenaj kanalları (insanların giremediği 2,50 ila 6 metre çapında yuvarlak kanalizasyonlar)

Şebekenin büyük bölümü oluşturulan eğim sayesinde pompaya gereksinim duymadan çalışmaktaymış. Dolayısıyla akış, kentin yükseltilerinden Seine nehri boyunca yer alan kolektörlere doğru, ardından da nehrin üst tarafından (doğu) alt tarafına (batı) nehrin akış yönünde gerçekleşmekte. Beş ana drenaj hattı, kanalizasyon suyunu Achères’deki (Paris’in 26 km batısında yer alan) arıtma tesisine taşıyor. Bir altıncı drenaj hattı ise Grésillons (merkezden 32 km uzakta) arıtma tesisine bağlanıyor.

Paris kanalizasyonlarının 2400 kilometrelik galerilerinin bakımı belediyeye ait özel kanalizasyon ekipleri tarafından yerine getiriliyormuş. TIGRE adlı bir bilgisayar programıyla şebekenin fiziki durumuna ilişkin bilgiler, yılda en az iki kez şebekeyi dolaşan ekiplerin taşınabilir bilgisayarlarına aktarılıyormuş.  

Belediyenin internet sitesinde de yazdığı gibi, eğer bir sağanak yağmur ya da vana manevrası nedeniyle suların ani yükselmesi, ölümcül birçok hastalık (hepatit, tetanos v.b.), zehirli ya da patlayıcı gaz (hidrojen sülfür, metan, karbon monoksit v.b.) ve kayma, boğulma ve yaralanma risklerini almak istemiyorsanız belediye’ye ait ve girişi Alma Köprüsü’nün sol yakasında yer alan Paris Kanalizasyonları Müzesi’ni gezebilirsiniz. Zaten 1889 yılından beri Belediye yönetimi tarafından küçük motor ve vagonlarla kanalizasyon gezileri düzenleniyormuş. Kırk iki basamakla inilen şimdiki müzede yaklaşık bir saat sürecek ziyaretinizde şebekenin tam merkezinde yer alan Bosquet Caddesi kolektörünü görebilir, Cognacq-Jay ana kanalizasyonunu, Résistance Meydanı yağmur suyu toplama kolektörünü ve sol yakanın kanalizasyon sularını Achères arıtma merkezine taşıyan güney drenaj kanalını olduğu kadar, tarihte ve günümüzde kullanılan alet ve makinelerin maketleri ve kendilerini görmek mümkün.    

Bir kere deşifre olduktan sonra legaliteden illegaliteye geçiş çok zor oluyorsa da, bunun tersi daha kolaydır. Kanalizasyonun tam da içinde tuvaletleri kontrol etmeden olmaz deyip, bu dar alanı da gördükten sonra, “yasal” dünyanın çok da rahatlatıcı olmayan ortamına geri dönüyoruz.