Skip to main content

İskele babasına ağıt

 El uzanmaz kuytuda küçücük dalların, çar çöpün, otların rastgele kendiliğinden toplaştığı görülür. Kalabalıklaştıkça yuvarlak şeklini almaya başlar. Daha sık aralıklarla bakınca yavaş yavaş bunları kimin taşıdığını anlaşılır. Önce tek bir canlının bu yığının faili olduğu sanılır.  

 
 

Ancak bir süre sonra, giden kuşla gelen kuş arasında farklılıklar sezilir. Birbirilerine çok benzeseler de ‘yapıcı’ aktörlerin sıkletleri değişiktir. Çakışmadıkça aynı bedende tezahür eden biri eril ve biri dişil, kişilikli ayrı varlıklar. Cinsiyetleri dışarıdan seçilmeyen iki tüylü yaratık, pırpır topladıkları çalı çırpıyı güvenli bir noktada biriktirip, üst üste örerek yuva kurarlar. Bir başlangıç eyleminin, hesapsız yola çıkışın sade güzelliğinde, ortaklaşmanın tanıdık kutsallığında roller birbirine geçişir.

İlk başta konumlar çok belirginleşmemiş görünür. Aşk körlüğünün kısıtlanmış boyutlarıyla algılanan anlıklar, çok sonradan, gerçekleştirilememiş egoların beşinci sınıf atık plastik döşemeli, altı zifti kara çimen rengi yürüyüş parkuruna dönüşür. Duyguların kafasına basa basa gereksinimler dünyasına geçilir.

Stratejik zorunluluklar gereği bastırılan yönelimlerle, yılların yıpratıcı etkisiyle ivme yitiren büyü arasındaki güç dengesini eşitlendiği bir düzlemde, müesses evlilik düzeni zayıf bir omuz darbesiyle devrilir gider.

Aslında Patria Potestas, mali egemenliğin basit bir yansımasından başka bir şey değildir. Ama izlek gereği (izleğini sevdiğiminin babalığı…), baba hakimiyeti evin önünde duran ama zaten kendisi ışıl ışıl olan mahalleyi hiç aydınlatmayan ahşap bir lamba direğinin anlamını aşmayı başaramaz. Anne, oturma odasındaki konumundan tuvalete girmedeki önceliğine kadar egemen görüntüsü veren Baba’ya karşın,  aile içi duhul olan her türlü iğrençliği, ensest alışverişleri, aykırılığı sümen altı ederek denetimi, yönetimi ele geçirir. Ve krizin bizzat kendisini, anasını doğurmasına karşın bunu ‘kriz yönetimi’ edalarıyla yürütür.

Tekrarlanan, yeni biçimlere dönüşemeyen, geliştirilemeyen, olduğu haliyle yeterli bulunan ve nihayetinde hafifleyerek evin bacasından çıkan aşkın yanında, karşıt tarafın etkinliğiyle ‘eve giren para’yla birlikte denge bozulmaya başlar. Ya da öncekinin aksine asıl denge şimdi bulunur. Analar, güdük evlilikleri ve cinsellikleriyle bacılar, yıllardır en derinlerinde bastırdıkları ezilmişliği, ‘belden aşağı vuran’ bir karşı iktidara dönüştürme imkanı yakalarlar.    

Her ne yolla, ne pahasına olursa olsun, ister çalsın, ister çırpsın, ister en aşağılık mesleğin doruğunda olsun, eve bir şekilde para taşıyan ve kendisinden beklenen biricik görevi yerine getiren “Pater”in rolü gittikçe sınırlıdır artık. Evde ne kadar az bulunsa o kadar iyidir, kendisi, katılımı, fikirleri yerine, sessiz duran bir anlamda duvara asılı resmi tercih edilir. Ev içi karar alma süreçlerine katılımı yoktur. Sosyal krizi önleme aparatı olarak değerlendirilen 'tampon bölge' metresine bile dolaylı bir saygıyla göz yumulur. 

Gönüllü olarak devredilmiş, bağışlanmış da olsa başına buyruk iktidar ortaklığa hesap vermez. Hesap vermeyi hakaret sayar.  

Bilinçaltında beklemeye alınmış, küçük yaştan candan özenilmiş şaşaalı, alışveriş merkezli, bol tüketimli, müzikli, rakılı, barlı bambaşka bir yaşamın tezahürlerine, yok olmaya başlamış bir dirimin özüne dönmüş minimalist anlıklarıyla çakıştırmanın imkansızlığıyla karşı karşıyayızdır.

Dişi kuş ipleri, dizginleri, kırbacı, krizin doruğunu, babanın en irisini ve dikenlisini eline almıştır artık.

Zevkten arınmış, zorunluluğa dönüşen güdük bir etkinlikle ayda bir, sayısı da nereye gittiği de belli olmayan tohumlar saçılır formalite icabı. Zaten artık çocuk gereksinimi de kalmamıştır. Ana tavsiyesiyle birlikte örgütlenmeden, habersiz, sürpriz geliveren ilk, erken, beklenmedik çocuklarla ‘mal’ sağlam kazığa, iskele babası karaya çivilenerek bağlanmıştır.  

Pater’den Mater’e geçiş, Pater familias’ın, yani aile babasının iskele babasına dönüşme sürecidir bu. Kadının elde ettiği ‘evlilik’ statüsüne sıkı sıkıya sarılması, iskele babasına hiç çözülmeyeceğini sandığı bir kör düğümle bağlanması durumu.

Oysa yağlı halat bir türlü kör düğüm tanımaz. Yeri geldiğinde birden açılıverir, çözülür gider hayat. Koskoca iri bir kütle kendi halinde ağır ağır alıştığı ve hiçbir zaman terk etmeyeceği sanılan kıyıları çatır çatır terk eder.

Ya da;

O nice gemilerin bağlandığı, hiç yerinden kımıldamayacağını sandığımız kara demir yığını, bağlarından ve ankrajlarından silkinerek birden hareketlenir ve geriye ya da ileriye bilinmez ama mutlaka yürümeye başlar.

Durum, çözümü artık olanaksızlaşmış, boktan bir durumdur.

Çeşitli davranışlar aracılığıyla, önleyici güdüyle oluşmakta, yaklaşmakta ya da belki de uzaklaşmakta olan anlatılmaya çalışılır ama çoğul ebeveyn koronun şarşırtıcı tavsiyeleriyle yönünü yitirmiş, çok geçmişten gelen ezilmişliğin körüklediği gözü kamaşmış bakışta karşılık bulunmaz.

Ana gibi yar olmaz demişler doğrudur ama bundan daha da gerçeği var ki o da  cehennemin dibine kadar gidip de bundan kurtulmayı başaramayan şam baba gibi bir hıyar da olmaz.

Üstelik de ölen hücrelerin yeni oluşanların sayısına fark attığı uykumuzun kaçtığı, hastalıklı, cerahatlı bugünlerde.

Uzun süredir artık ‘şam babası’ rolünde yok’uzdur.  

Bir zamanlar içinde hararetle buluştuğumuz mekanlar, içini coşkuyla doldurduğumuz diyalog balonları dahil her şey belirsizleşip, buharlaşıp uçup gitmiştir.

İkimizin ve bakışlarımızın dışında bu kadar 'yetkisiz' müdahilin arasında, daha önce de. şimdi de, şu anda, fiilen artık hiç yok’uzdur. 

Hem de kesin olarak bir daha hiçbir şekilde geri gelmeyecek şekilde : YOK!