Skip to main content

Sürdürülemeyen

Bizden önce ağaçlar şaştı. Döngüler bu kez bir iki hafta öne taşındı. Odun yolaklarındaki su önceki dönemlerden daha erken yürümeye başladı. Halkalar içiçe geçti, mevsimler birbirinin sınırlarına tecavüz etti.

Yağmurun suyu, toprağın huyu, kuşun ötüşü değişti. Soğuksuz kış, sıcaksız yaz, yağışsız bahar. Eskiden ancak Haziran ayında kuruyan dere kışın bile akmaz oldu. Daha önce karşılaşmadığım yaratıklar evin içinde sıradan gereçlere dönüştü. Böceklerin her yıl yinelenen şaşmaz öncelikleri birbirine geçti.

Hayat ağacının ömrü çürüdü. Mantar hastalıklarından ani yaprak dökümleriyle cıscıbıldak kalan heybetli gövdeler, bir türlü açmayan çiçekler, açıp da meyveye dönemeyenler, meyveye dönüp de susuzluktan dalında kuruyup düşenler. Pamukçuğu, sap sokanı, dal kanseri, meyve sineği, halkalı lekesi... Sıralı olarak birbirini izleyen verim süreçleri her geçen yıl yazı tura hesabı ve nedeni belirlenemez bir şekilde şaşmaya başladı; yok yılı, var yılından yedi. 

Yoksa hani kanser vakalarının artışında sık sık yinelendiği gibi olan biteni abartıyor muyuz, farkındalık filan mı arttı, bütün bunlar doğal bir çevrim sürecinin sonucu mu?

Hiç de öyle değil.

İnsanlıktan çok sermayenin hizmetindeki kimi yavşak bilim insanı bu değişimin tarih boyunca yaşandığını yineleye dursun, bal gibi krizin içerisindeyiz. Ama mevcut durumdan sonuç üretip nihai çözüm yolunda somut adımlar atmak üzere harekete geçmeyi her zamanki gibi erteliyoruz. Kim bilir, belki de bu sefer de yırtarız, belki de bize vurmaz, kıyamet gelene kadar biz zaten bu dünyayı çoktan terk etmiş oluruz. Ya da kıyamet öncesi son günlerimizi de fırsata çevirip bir yandan geberirken, bir yandan da bu işten de kar etmeye çalışırız.

Öncelikle bizzat kendini aldatmakla idmanlı gerçek muarızı koskocaman adamlar, hakikat üretemeyen bir zaman cenderesinde gözlerinin önünde yaşananları beyinlerinin arkasındaki ilgili loba göndermeyi geciktirmektedir. Ya da hedefe ulaşanları inatla idrakten kaçınmaktadırlar. Tıpkı yalan üzerine kurulu iktidarın ayaküstü anlattığı masallar gibi, bu da sürdürülebilir bir durum değildir.           

İlla ki varoluşuyla zaten bu düzülmüş hayatta kalmaya kodlanmış insan soyu, sonu gelmeyen olumluluklar üretimi hastalığının etkisinde bir süre sonra sendelemeye başlar, uçurumun en tehlikeli yerinde dengesini yitirir, tepetaklak olur felakete uçar. Her bir kötülükten bir iyi yan çıkartma zorlaması sadece insana özgü bir aptallıktır. Bu bilinç dışı iradi eğilim, bu hesaplaşmadan kaçma hali, tevekkülden de öte, iflah olmaz bir zayıflık uzlaşmasıdır.

Genel bir bakışla gezegenin kendini taşıma yeteneği olarak da adlandırabileceğimiz sürdürülebilirlik olgusu bu garip ısrarı örtmeye çalışan hayali bir örtüdür. Önüne eklendiği her olguyu zehirleyen, bumerang gibi üzerimize dönerek bize çarpan bir aldatıcı reklamdır. Oysa boydan kurtarmayan ve açıkta kalan ayaklar, durmaksızın takır takır tokatlar indiren gerçekliğin rüzgarında açıkta kalarak buz kesmektedir.  

Bir tür daimi olma yeteneği olarak pazarlanan sürdürülebilirlik masalı, kaçınılmaz nihai uykuya mahkum kimi kulaklara hoş gelmektedir. Oysa içine hapsolduğumuz evrende hiçbir şeyin sürdürülebilir olması olanaklı değildir. Her şey kesin bir süreksizlik üzerine kuruludur. Her şeyin bir sonu vardır. Daha dün gibi ortalığı yakıp kavuran, manyetik fırtınalar yayan göz alıcı ateş cevherinin, buz gibi soğuk beyaz bir cüceye dönüşmeye yazgılı olan güneşin bile.

Evreni yok eden beşeri faaliyetlerin bugün itibariyle vardığı nokta, kalkınmadan çevreye, toplumdan ekonomiye her alana bulaşan sürdürülebilirlik masalı, geri dönüşüm aldatmacası, yeşil badanalı masum kılıklı teknolojiler, kendisi sonlu olarak yenilenebilir ama dokunduğu yeri nihai olarak yok eden enerji gibi olgularla perdelenmeye, ötelemeye çalışılmaktadır.

Vahşetle kurduğunuz bu lanetli düzenin sürdürülebilir olması sizin için ne iyi olacaktır. Sürdürülebilir sömürü, sürdürülebilir talan, sürdürülebilir yalan, sürdürülebilir kölelik, sürdürülebilir aldatmaca, sürdürülebilir zor, sürdürülebilir iktidar, sürdürülebilir zulüm…    

Vardığımız aşamada ekosistemin artık öz devimselliğiyle kendini koruma yeteneği kalmamıştır. Ekolojik ayak izimizin yolu mezarlığa çıkmaktadır. Plastik çağında ekosistemin sürdürülebilirlik ümidi kalmamıştır.

Çünkü her şeyden önce insanın karakteri, ruhu bozulmuştur ya da daha en başından, Adem ile Havva’dan, içine bilumum kaçak yolcunun sızdığı Nuh’un gemisinden beri zaten bozuktur. Dolayısıyla bugüne kadar sermaye tarafından sadece bir kaynağa indirgenmiş olan dünyanın yağmalanması süreci sonuna kadar sürecektir. Gördüğünüz gibi bu bile bir şekilde sürdürülebilir değildir.

Peki, azalan zaman içerisinde yok oluş doğrultusunda cehennem yolunda ayak izinizi nasıl hesaplayabilirsiniz? Günlük yaşam uygulamalarınızı, mutlaka bir yerde tıpatıp olan bulaşıcı aymazlığımızın aynısının kol gezdiği tekinsiz bir evrendeki varoluşlarla çarpıp ikiyüzlülüğünüze bölünüz. Ortaya çıkan sonucun matematiksel olmasa da hakiki bir temsili olacaktır.  

Biyosferin sınırlarına dayanan beşeri çöküş artık kaçınılmazdır. Nasıl ki sırf suç işlemeyelim diye parmak izlerimizin biricik, birbirine benzemez olduğu yalanına inanmamızı istedikleri gibi, sürdürülebilirlik yutturmacasını da kabul etmemiz beklenmektedir.

Bizim ise, ne kadar hastalıklı insan soyundan da olsak, bizden beklenmeyecek kadar farklı, cüretkar, sıradışı tasarılarımız vardır.

İçinde hapsolduğumuz bu yalan evreninden nihai kurtuluş yolunda hayata geçireceğimiz yeryüzü isyanları, sermayenin kriz olmaksızın sürdürülemez olan düzenini altüst edecektir.