Skip to main content

Théodore Monod

Bu yazıda, irade ve cesaretin, büyük maceraların mekanını uçsuz bucaksız, dümdüz çöle taşıyan, tekdüze ve tek boyutlu sandığımız bu uzamın nice zenginlikler barındırdığını keşfeden doğa tutkunu hümanist ve eylemci bir düşünce insanını tanıma çabamız olacak.

20nci yüzyılın başlarında, 9 Nisan 1902’de Fransa’nın Rouen kentinde, protestan geleneğine bağlı, beş kuşağı rahiplerden oluşan bir ailenin ferdi olarak doğan Théodore Monod’ya, eğer atalarından bir “ahlaki ideal” miras kalmışsa o da kuşkusuz varoluşunun ana eksenini oluşturan “maddi yaşamın sistematik olarak sadeleştirilmesi” yaklaşımıdır. Henüz 18 yaşındayken daha sonra oğlu Cyrille tarafından yayınlanacak olan günlüğüne şu notları düşmüştür: “Kesinlikle insan bedenine düşman değilim, ancak aynı zamanda bilgelik ve hijyen anlamına gelen ağırbaşlı sadeliği çok severim.”

Théodore Monod Paris’teki Alsace Okuluna devam etti. Çocukluğunda annesi onu sık sık Jardin des Plantes parkına götüürrdü. Daha henüz 7 yaşındayken kitapların, kağıtların, günlüklerin içerisine gömüldü. 12 yaşında ailesine “İnsanoğlunun hayvan ya da bitkileri öldürmeden hayatta kalabileceğine inanıyorum” diyordu. 18 yaşında ise günlüklerine “Yaşam mutluluktan ibaret değildir. Daimi çaba içerisindeki gerilim; fiziksel emek ve aşırı düşünsel yorgunluk; günlük görevlerin aksatılmadan yerine getirilmesidir” diye yazıyordu.

Liseden sonra 1922’de Doğa Bilimleri lisans eğitimini alırken aynı zamanda deniz aşırı balıkçılığa yönelik bir laboratuarın bulunduğu müzede kısa zamanda iş bulur. Aralık ve Kasım ayları arasında görevli olarak Moritanya’ya, eski adıyla Port Etienne olan Nuadhibu’ya görevli olarak gider. Bu, yaşamı boyunca daima sadık kalacağı ülkeyle olan ilk teması olacaktır. Buradan Fransa’ya Senegal üzeriden dönmeye kalkıştığında çöl ile olan ilk deneyimini yaşayacaktır. Paris’e döner dönmez, yeni bir kabuklular sınıfını, Termosbaenace’leri tanımlar.

1925’te Dakar’a gönderildiği ikinci bir görev sırasında Kara Afrika ile tanışır. Moritanya açıklarından geçerken, bu ülkeye olan özlemini gizlemez : “sadeliğiyle, ağırbaşlılığıyla, mütevazılığıyla onu sevenlerin gözünde öylesine güzel görünüyor ki”.

Afrika’da sömürgecilikle ilk kez karşılaşır: “Medeniyetin hıristiyanlığın önündeki en büyük engeli oluşturduğuna ve özellikle de makinalaşma ve sanayinin gelişiminin onun en önemli olumsuzlukları olduğuna inanınyorum”. Bir ekspedisyon sırasında André Gide ile karşılaşır ve ona “artık günahın varlığına inanmayan adam” anlamında HQNCPAP adını verir.

Bu seyahatten sonra, Théodore tüm zamanını 1926’da, haliç çamurlarında yaşayan çok küçük kabuklular olan Gnathiidae’lerle ilgili vereceği teze ayırır. Ertesi yıl, Augérias-Draper göreviyle Paris’ten Cezayir’e, Başkent Cezayir ve Tamanrasset üzerinden Dakar’a geçer. Oldukça zor geçen bu yolculuk sırasında, “Sudan Sahra”sında, “binlerce yıl önce göle düşüp boğulan bir insanın” fosilleşmiş iskeletini bulunca çok sevinir ve özellikle de Sahra’dan ve Sahel’den çok zengin bitki örnekleri toplar.

Paris’e döndüğünde, Çek asıllı genç bir Yahudi olan Olga Pickova ile nişanlanır. Pasifist ve anti-militarist görüşlerine karşın askerlik hizmetine sıra gelir. Tidikelt-Hoggar Sahra Birliğinde 2nci sınıf Sahra askeri olarak on sekiz ay askerlik yapar. In-Salah’tan pek tanınmayan bir bölge olan ve derinlemesine inceleme imkanı bulacağı Ahnet’e kadar gitmeyi tercih ederek bilimsel araştırmalarına devam etmesini sağlayacak koşulları yaratmayı becerir: “Ama en sonunda başardım! Ahnet sıradağlarını baştanbaşa geçen ilk Avrupalı ve hatta ilk jeolog benim! Çok yararlı gözlemlerde bulundum. Nihayet yeniden cesaret kazandım ve ellerim boş dönmeyeceğimi biliyorum. Dağlarda iddialı ve zorlu tırmanışlar eşliğinde yaptığım yürüyüşlerde nasıl da çok yoruldum!” Yine bu vatani hizmet ayları sırasında gerçek bir Hecin süvarisi (deve süvarisi) olacaktır: “Zaten çok hızlı ilerliyorum; koşum takılması, kamp kurma, binicilik, hepsi de aynı anda yan yana gidiyordu ve öyle de olması gerekliydi çünkü hecinimin beni kapımın önünde hazır biçimde beklediği devirler geride kalmıştı. Her şeyi yapmam, bin bir ayrıntıyı, yöntemi öğrenmem, hiçbir şeyi unutmamam gerekiyordu: devem ve ben artık bir birliktelik, kendi kendine yeterli olması gereken bir mikro kozmos içerisindeydik...”

Théodore Fransa’ya dönüşünde, beş yıl boyunca en büyük yardımcısı ve hayat arkadaşı olacak olan Olga ile evlenir. Birlikteliklerinden üç çocuk doğacaktır: Béatrice, Cyrille ve Ambroise...

Chinguetti

Théodore Monod’nun hayatının son yıllarının araştırma konusu haline gelecek olan olay, 1916 yılında bir Fransız subayının Moritanya’nın Adrar bölgesine çok büyük bir göktaşının düştüğünü belirten bir rapor olmuştur. 1924’te konuyla ilgili başlatılan araştırmalar sonuç vermemiş ve on yıl sonra Théodore Monod konuyla ilgilenmiş ve bir araştırma ekspedisyonu düzenlemiştir. Gösterdiği yoğun çabaya karşın göktaşının izine rastlayamamıştır. 1987’de yeni bir ekspedisyon düzenleyecek ancak yine sonuç alamayacaktır: “Çok fazla yürüdük ve hiçbir şey bulamadık”. Ertesi yıl, üçüncü denemesinde bu kez GPS gibi daha karmaşık aletler de kullanır ancak yine Monod’un deyimiyle “bir kez daha elleri boş dönerler”! 1988 yılının sonunda Théodore Monod son bir deneme yapar, ama 1934’te izlediği yolu izler. Her şey Ripert tarafından bırakılan işaretlerle tıpı tıpına uyuşmaktadır ancak, uçsuz bucaksız “arazide” devasa göktaşını aramaktan vazgeçmesi gerektiğine karar verir. Halbuki, 1989’da aynı bölgeye yine geri dönecek ve “tüm hikayenin basit bir kayalık araziyle sözüm ona göktaşı kütlesinin yanlışlıkla birbirine karıştırılmasından” ibaret olduğunu daha iyi anlayacaktır.

Tanezruft

“Korku ve susuzluğun ülkesi” Tanezruft, Cezayir’in güneyinde Mali sınırı yakınlarında tamamen insansız bir çöl bölgesidir. Monod, 1935’te bölgenin keşfine çıktığında burası harita üzerinde bembeyaz bir yerdi. Burada başka bir meydan okuma söz konusudur: 1930 yılında Michel Vieuchange’ın denediği Smara kentine varmak! Zorlu yolculuk 3 Şubat-14 Şubat 1936 tarihleri arasında tam on bir gün sürer: “Düzlük, yatay ve belirsiz bir şekilde önümüzde upuzun uzanıyordu. Görüşümüzü engelleyebilecek hiçbir şey yoktu: pusulayla yön buluyor ve hedef yönü belirleyebileceğimiz en küçük noktadan dahi mahrumduk”, “Tarihöncesine dair çok nadir iz bulabildik, bu da Tanezruft’un tüm tarih boyunca insanoğlunun yaşamaktan kaçındığı bir bölge olduğunun kanıtı”. 400 kilometrelik yürüyüşten sonra, Ouallene’e ulaşır ve Adrar’a doğru kuzeydeki daha “umutsuz” bir rotadan geri dönmeye başlar. “Bu kez yolculuk daha da sıkıntılı oldu. Yolun son bölümünde bulmayı umduğum otlaklarla da karşılaşamamıştım. Hayvanlar ve adamlarım için çok zorlu bir deneyim oldu.”

Natüralistlerin sonuncusu

“Her ne kadar XVIII inci yüzyıla ait bir kavram da olsa, kendimi natüralist olarak adlandırmaktan onur duyuyorum”.

Oryantalistlerin sonuncusu olan arkadaşı ve ‘ağabeyi’ Louis Massignon (1962’de vefat etti) için söylendiği gibi, Théodore Monod da hiç kuşkusuz natüralistlerin sonuncusuydu. Isabelle Jarry’nin tanıklığına göre kendisi de bunun farkındaydı: “Théodore Monod natüralistlerin sonuncusu olduğunun bilincindeydi. Doğa bilimlerinin uygulamasının gezegenimizin sistematik keşfi ve barındırdığı zenginliklerin salt dökümü olarak algılanması, gelecekte geleneksel biçimlerde yapılmayacaktır”. Théodore Monod’nun ölümüyle tarihte bir sayfa kapanacaktır. Kaynakçası 1200 farklı maddeden oluşan kuşkusuz çok özel bir sayfadır bu. Temmuz 1999’da Saint Poncy’deki bir toplantıda şöyle diyecektir: “Yaşamımı Afrika’da birçok konuyla ilgilenerek geçirdim. Başlangıçta zoolog idim, ancak kumul tepelerinde dolana dolana her şeyi toplamaya başladım: fosiller, bitkiler. Böylece zorunlu olarak biraz botanikçi, jeolog, etnolog, arkeolog olmaya başladım.” Nicole Vray tarafından 1995’te yayımlanan tek bilimsel kaynakçasının 104 sayfası okunduğunda, ona güç veren keşif merakı, bilimsel cesaret ya da doğaya ilişkin “ansiklopedik” bilgisinden hangisine hayran olacağını bilemiyor insan. Bu konuda, Ateş Topraklarından (Macellan Bulutları) başlayan ve Yemen’den geçerek Asya çöllerine (Karakum, Gobi) uzanan üç örnek verebiliriz.

Théodore Monod için ünlü Chingueti göktaşının taşıdığı öneme benzer bir tutkuyla, Louis Massignon da yaşamının son dönemlerinde, güney yarımküre göklerinde gözlenen ve Macellan Bulutları adı verilen takımyıldızlar (gökadaları) ile ilgilenmiştir. Louis Massignon’a göre, bugün artık ortadan kalkmış bulunan bölge halkı, kendilerini köleleştirmek isteyen kuzeyli halkların birbirini izleyen akınlarından kaçmak için Macellan kanallarının en alt kısmına kadar inmişti. Artık burada da onları kimse rahatsız edemeyecekti çünkü burada yaşamını sürdürmek çok zordu. Bu halklar güneye doğru göç ederlerken Macellan Bulutlarının oluşturduğu gökadalarına bakarak yönlerini belirlediler. Louis Massignon, Théodore Monod’dan bu teorinin doğruluğunu araştırmasını istemişti. O da 1962 yılında, “güney yarımkürede gökyüzü ve yön bulma” başlığını verdiği bir inceleme gerçekleştirdi. “Katliamcılarının gittikçe artan baskısı karşısında hayatta kalmak için durmadan göç etmek zorunda kalan” çölün son Addaks’larıyla (Büyük Sahra’da yaşayan nesli tükenmekte olan çöl antilobu) ilgili yaptığı acıklı bir anıştırma ile son bulan bu eser, tüm zamanların ve bütün ülkelerin yazarlarının başvuru kaynağı olmuştur.

İkinci örnek ise Güney Arabistan yarımadasında tüketilmekte olan gat bitkisine ilişkin olarak yazdığı makaledir. Bu uyuşturucunun tüketiminin Yemen’de ve diğer bölge ülkeleri için önemini dikkate alırsak makalenin değeri daha da iyi anlaşılacaktır. Kuşkusuz 1978 tarihli bir Alman kitabının eleştirel incelemesi söz konusuydu ancak Théodore Monod bunu “bu bitki türünün tanıdığım en iyi tasviri” dediği 1890 tarihli bir tezle süslemişti ve 96 olan kaynakça sayısını 25 kadar daha arttırmıştı.

Sonuncusu ise 1942 yılında, Théodore Monot imzasıyla Payot yayınlarından çıkan, iki Sovyet profesörünün ‘Çöllerde hayat’ adlı eserlerinin Fransızca basımıdır. Bu kez, bir tür “yarı çöl” olan Orta Asya çölleri üzerine bir inceleme söz konusudur. Kitabın önsözünde Monod “yazarların eserlerine birçok ekleme yapılması konusunda izin verdiklerinin” altını çizmektedir. Ancak Théodore Monod’nun bu eser aracılığıyla asıl niyeti araştırmacılar arasındaki bilgi paylaşımını kendi anlayışına yakın bir ruh hali içerisinde geliştirmektir. “Büyük Sahra’daki Fransızlara, Rusların Orta Asya çöllerindeki inanılmaz çabasını ifşa etmekten ibaret çalışması karşılıksız kalmayacak ve uluslararası ve barışçıl bilim davasına çok hizmet edecektir”.

Ancak onun Doğal Tarih Müzesinde, Sömürgelerde Balıkçılık ve Hayvan Üretimi kürsüsü yöneticisi bir Balıkbilimci olduğunu düşündüğümüzde, bu birkaç örnekle birlikte –ki daha rahatlıkla onlarcasını daha sayabiliriz- Théodore Monod’nun yeryüzüne yönelik çok özel merakının ölçüsünü anlayabiliriz. Bu merak 1922’den beri Dünya çapında birçok seyahat sırasında kesintisiz olarak kendini göstermiştir.

Gezgin

“ Gezilerim sırasında, aynı zamanda bir jeolog, botanikçi ve zoolog için gerekli olan malzemelerimi yanıma mutlaka almışımdır”.

Çöl yürüyüşçüsü bir Théodore Monod imgesi oldukça yaygındır. Hatta geniş halk kesimlerinin aklında kalan imge hep bu olmuştur. Önce, bir anlamda açılış da sayabileceğimiz, Moritanya’nın Nuadhibu (sömürge dönemindeki Port-Etienne) kentinden Dakar’a kadar gerçekleştirdiği yolculuk vardır (1922-23). Bu geziden, biri “Maxence en désert” (Maxence çölde) ve diğeri biri Moritanyalı Fransız Ernest Psichari anısına yazdığı daha bilimsel bir kitap olmak üzere iki eser doğmuştur. “Maxence en désert” kitabında Théodore Monod’nun çölle kurduğu özel bağa ilişkin birçok iz bulmamız mümkündür. 1997’de Actes Sud yayınlarından çıkan bu kitap, bugün hâlâ ulaşabileceğimiz çok güzel bir eserdir. Yol üzerinde verilen molalar ve çay ikramları anındaki mutluluğu, saatlerce süren yürüyüş sırasında ruhu saran gözlemlerin ve bitkinliğin yinelenen zevkleri, gün sonlarında hissedilen korkunç yorgunluğu ve gece uykusu sonrasında yeniden kazanılan tüm enerji. Yolculuk sonuna özel olan o melankoliyle de karşılaşıyoruz: “Maxence artık üzgün; üç saat içerisinde, kalabalık arasında olacağını, acısının unutturduğu ülkeye geri döndüğünü, çöl hayatının onun için bittiğini ve belki de uzun süre çetin kutsal yalnızlıklara bir daha kavuşamayacağının bilincinde...”

Muhtemelen 1935’te çekilmiş, gezgin Monod’a dair fikir sahibi olmamızı sağlayan bir fotoğraf var. Onu çıplak ayaklarıyla kumun üzerinde, başında gülünç bir tür zuhaf fesi (çeçya), üzerinde çirkin biçimsiz bir pantolon ve kısa bir asker ceketi, “aydınlık odası”na doğru eğilmiş, bir rölöve üzerinde çalışıyor. Bütün yolculuklarında ve özellikle de çöldeyken Théodore Monod, ölçü aletleri, bitkileri saklamasını sağlayan beline astığı önlük, taşları toplamaya yarayan silindir, böcekler ve diğer canlılar için her çeşit kap ve “aydınlık oda” adını verdiği alet gibi kendi tasarladığı araç gereçleri kullanıyordu. “Yıllar boyunca, özellikle coğrafyacı ve jeologları ilgilendiren bir alet olan aydınlık odayı da kullana geldim. Bu aydınlık oda, üç ayak üzerine yerleştirilmiş bir tahta parçasına çubuk aracılığıyla sabitlenmiş bir prizmadan oluşuyordu. Bu prizma yardımıyla, uçurum, kayalık, panoramik bir manzara v.s.gibi gördüğümüz şeylerin ayrıntısını çizebiliriz. Aydınlık oda çok işlevsel bir alettir.”

Théodore Monod aynı zamanda “açık deniz seyirleri” anlamında bazı keşifleri de gerçekleştirmiş biridir. 1953 yılında, 1934’te Tanezruft’taki seyahatinden daha da gösterişli bir yolculuk gerçekleştirir: Chingueti ve Tumbuktu arasında geniş bir çöl alanı olan Majabat al-Kübra’nın keşfi. Özellikle de bir sonraki yıl, daha önce gerçekleştirilmemiş olan bir maceraya atılır: Moritanya’nın Adrar bölgesindeki Uadan’dan Mali’deki Arauan’a gidiş ve dönüş. Bu, su kaynağı olmadan 900 kilometre yolu yürüyerek ya da deve sırtında kat etmek anlamına geliyordu. Théodore Monod ve iki yardımcısı yedi hafta içerisinde 1800 kilometre yol almayı başardılar. Aynı nitelikte birçok başka ekspedisyon daha düzenleyecektir, örneğin 1959-60 yılları arasında. Monod, keşifleriyle ilgili olarak “çölde bazı zorluklarla karşılaştığımız doğrudur, ama tehlikeden söz etmek biraz abartılı olur. Olayları dramatikleştirmemek gerekir. Yaşadığımız sorunlar düşündüğümüzden daha da basittirler. Bu her şeyden önce fiziksel ve psikolojik bir çabadır. Yolculuk sırasında moralini yüksek tutmak çok önemlidir” diyecektir.

IFAN

14 Temmuz 1938’de Théodore Monod Dakar’a vardığında Kara Afrika (ya da Sahraaltı Afrika’sı) Fransız Enstitüsü sadece kağıt üstünde var olan bir kurumdu; ne personeli, ne de belli bir bütçesi vardır. Monod’nun çalışmalarıyla kurum birçok araştırmaya ve girişime imza atmayı başarır. Bu dönemde Monod 1941’e kadar Radio Dakar için Nazi karşıtı programlar da hazırlar.

Bu arada Théodore Monod 1943’te kurulan ve bir “yerel direniş hareketi” olan Fransız Kardeşlik Güçleri adlı örgütün başkanı olur ve el altından ünlü “Vercors denizinin sessizliği” adı altında Direniş basınına yazılar yazar. 1944’te General de Gaulle’ü ilk Batı Afrika gezisinde şahsen karşılar. Ancak 1943 yılı kendisi için çok kederli bir yıl olacaktır. Paris’teki Babası vefat eder ve karısının ailesinin tüm fertleri sürgüne gönderilir. 1938’de Filistin’e sığınan Ablası Olga dışında aralarından hiçbiri hayatta kalamayacaktır.

Denizin derinliklerinde

IFAN’ın yöneticisi olarak geçirdiği uzun yıllar boyunca Théodore Monot birçok görevi yerine getirdi ki bunlar arasında en ilginci hiç kuşkusuz, Profesör Auguste Picard’ın denizaltısı FNRS-2’nin ilk dalışına katılması olmuştur. Théodore Monod bu deneyimi sonrasında ‘Bathyfolages’ adını verdiğini oldukça ilginç bir kitap yazmıştır: “1948 yılında, Anvers limanından Belçikalı Scaldis adlı şilebin güvertesinde yola çıkan denizaltı, bir süre sonra Dakar’a vardı. Ancak bir şey unutulmuştu: Afrika kıyısındaki ilk dalış denemelerine girişmeden önce hiç suya indirilmemişti”. İlk denemenin çok başarılı olduğu söylenemez. Ancak 25 metre derinliğe kadar dalış gerçekleştirilebilir ve hiçbir balıkla karşılaşılmaz.”

Théodore rövanşı birkaç yıl sonra, 1954’te alır. Bu kez dalış 1400 metre derinliğe kadar ulaşacak ve denizin derinliklerinin gerçek bir gözleminin yapılmasına imkan verecektir.

Amadu Hampate Ba

“Fransızcayı yeterince öğrendin, şimdi gerçek bir Pöl olmanın zamanı geldi”

Théodore Monod’nun yaşamındaki önemli dostluklardan biri de Bandiagara bilgesi adı verilen “en son büyük Afrikalı gizemcilerden biri olarak kabul edebileceğimiz” ünlü Tierno Bokar’ın çırağı Amadu Hampate Ba’dır. 1938 yılında, Amadu Hampate Ba Uagadugu’ya sürgün edilmiş basit bir memurdu. Ancak aynı zamanda, Tierno Bokar’ın öğretisini yaymak gibi büyük bir amacı da vardı ve Théodore Monod ile tanışması ona ait bir el yazması dolayısıyla gerçekleşmiştir.

Thédore Monod Hampate Ba hakkında “o Müslüman ve ben Hıristiyandım. Ancak dini inançlarımız aynı yönde buluşuyordu” diyordu. Amadu Hampa Ba 1900 yılında Mali’nin Bandiagara kentinde, Pöl kökenli zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Monod ile tanışmasının ertesinde IFAN’da çeşitli görevler üstlendi. Ticani tarikatına bağlıydı. 1990 yılında öldü. UNESCO genel kurulunda yaptığı konuşmada söylediği gibi “Afrika’da yaşlı biri öldüğünde, bir kütüphane yanmış gibi olur”.

30 Nisan 1960

“Cezayir Savaşı boyunca polis araçlarının içinde yolculuk ettiğim de oldu”. 30 Nisan 1960 tarihinde Vincennes’de gerçekleşen “şiddet-karşıtı” gösteriyi Théodore Monod bu sözlerle tanımlıyordu. Protesto gösterisi, dini bir cemaatin kurucusu olan Lanza del Vasto ve Şiddet Karşıtı Yurttaş Hareketi kurucusu Joseph Pyronnet’nin girişimleriyle düzenlenmişti. Kuzey Afrikalı şüphelilerin konulduğu tecrit kamplarının protesto edilmesi söz konusuydu. Aralarında Louis Massignon, Jean-Marie Domenach, Rahip Régamey, Rahip Roser, Germaine Tillon ve Théodore Monod’nun da bulunduğu yüzlerce kişi onlara katıldı. Bois de Vincennes parkı yakınlarında göstericilerin önü kesildi ve dağılmaları yönünde uyarıldılar. Grup sessiz kalarak oturma eylemine geçti. Polis araçlarına binmeleri için emirler verildi ancak hiçbiri yerinden kımıldamadı ve sessiz kalmayı sürdürdü. Aralarında rahiplerin, din adamlarının, Légion d’honneur madalyası sahiplerinin, yaşlı kadınların bulunduğu göstericiler tek tek yakalandı. Olaylar iki saat kadar sürdü. Théodore Monod da yakalananlar arasındaydı. “Çevrem kalabalıktı; sağımda Lanza del Vasto ve solumda Louis Massignon bulunuyordu”. Göstericilerin bazıları, bir Cezayirli tarafından öldürülen polis memurunun mezarının bulunduğu Bagnolet Mezarlığına götürüldüler: “Bu cinayetten tabii ki biz sorumlu değildik. Hepimiz ilke olarak şiddetin her türlüsüne karşı olduğumuz için, Jo Pyronnet diz çökerek bizim adımıza dua etti”.

Théodore Monod da şiddet karşıtıydı, çünkü “şiddet karşıtlığının bir tür fetih olduğunu” ve “eğer varlığını sürdürmek istiyorsa insanoğlunun bu yöne yönelmesi gerektiğini” düşünüyordu. 1960’lı yıllarda, Louis Lecoin adlı anarşistin eylemlerini destekleyecektir.

121’ler manifestosu

6 Eylül 1960 tarihinde, yazar, öğretim üyeleri ve sanatçılar Cezayir Savaşında itaatsizlik hakkına ilişkin olarak daha çok “121’ler manifestosu” adıyla tanınan bir bildiri yayınlarlar. Bildirinin imzacıları arasında Théodore Monod da bulunmaktadır. Bildiriyi imzalaması nedeniyle Théodore Monod cezalandırılacaktır. IFAN’dan kovulur.

Théodore Monod bir vejetaryendi ve alkol tüketmezdi. Ayrıca her Cuma günü ya da daha doğrusu Perşembe akşamından Cuma akşamına kadar oruç tutardı. Bu topyekun bir oruçtu; ne yemek yer ne de bir şey içerdi. “Paris’teyken bu özel bir çaba gerektirmiyordu ancak yazın Kartum’dayken durum farklıydı…”. Bu alışkanlığı Cezayir Savaşı sırasında edinmişti.

Taverny

Her yıl yaz ortasında, aralarında Théodore Monod’nun da bulunduğu şiddet karşıtı bir avuç militanın, Fransız Stratejik Kuvvetler Komutanlığı’nın bulunduğu Taverny Askeri Üssü önünde yaptığı, nükleer karşıtı barışçıl gösterisine Fransız basını küçük bir yer ayırıyordu. Théodore Monod, Hiroşima’ya ilk atom bombasının atıldığı 6 Ağustos 1945 anısına, dört günlük bir açlık grevi yapacaktır. Ağustos 1999’da gazetecilere bu konuda verdiği bir demeçte “İnsanoğlunun geleceğini sorgulama zamanı gelmiştir. Sadece Fransa’da bile, nükleere ayrılan parayla tüm evsizlere ev yapabilirdik. Nükleer silah, herkesin kabul ettiği gibi insanlığın sonudur.” Théodore Monod’ya göre gerçekleştirilen bu eylemlerin farklı bir anlamı vardı: “On beş ya da yirmi barış taraftarının Taverny’de açlık greviyle bizi yöneten timsahların tutumunun değişmeyeceği aşikardır. Ancak her zaman yapılabilecek eylemin, ne kadar küçük de olsa yapılması gerektiğine inanıyorum, bunu onurumuz için yapmalıyız ama hayale da kapılmamız gerekir”.

Çöl

“Çöl, çok etkileyici bir yer. Çölün güzelliği karşısında kayıtsız kalmak mümkün değil. Çöl güzel, çünkü saf ve temiz ve hiç yalan söylemiyor; olağanüstü bir durulukta. Çölde kirlenmek mümkün değil. (…) Çöl hemen hemen çırılçıplak, zemin hiçbir bitki örtüsüyle kaplı değil. Yapısını olağanüstü bir çıplaklıkla gösteriyor (…) Çöl bizi bazı sorgulamalara yöneltecek manzaralar arasındadır”.

“Çölde çoğunlukla dümdüz yürürüz, çünkü çevresinden dolanacak hiçbir şey yoktur”.

“Bazı bakımlardan çöl yaşamı bir kurtuluş sayılabilir. Bu yaşam tarzında coşku verici bir şey var”.

“Çoğu zaman, ‘çölde karar verilmez, boyun eğilir”.

Théodore Monod’nun çöle ilişkin söyledikleri, birçok kez yolculuk yaptığı Sahra çölündeki kum taneciklerinin sayısı kadardır. Halbuki, çöl tutkusuna ilişkin çağdaşları nezdinde edindiği imgeden kendisi de rahatsızdır: “Birçok insanın gözünde, kum tepecikleri arasında dolaşan yaşlı bir adamdan ibaret olduğum doğrudur. Yetmiş yılımı sadece çölde dolanarak geçirdiğimi sanıyorlar. Çok zevk alarak ve büyük bir merakla uzun mesafeler kat ettim, ama varoluşum sırasında bundan başka birçok şey daha yaptım”. Théodore Monod’nun yaşamından akılda tutmamız gereken, durmak nedir bilmeden sürekli yürüyen bir adamın mesajıdır.

Yürümek

Théodore Monod, her biri çok iyi birer yürüyüşçü olan çağımızın ünlü gezginlerinin soyundan gelmektedir. Bu yorulmak bilmeyen yürüyüşçülerin, bu insanların tümü deneyimlerinden hareketle ortak bir sonuca varmaktadırlar: Dünya, daha doğrusu adına medeniyet dediğimiz yerleşiklerin dünyası, ancak göçebelere has, sadelik ve dayanıklılık ve kimi zaman da çileci bir yaşam tarzını benimserse hayatta kalabilir. Théodore Monod gibi çöl konusunda olağanüstü bilgi sahibi kişiler ve burada yaşayan halklar aynı acı verici gözlemi paylaşmışlardı.

1995’te, Yemen’e düzenlenen bir geziye katıldı ve 1996’da ise 94 yaşındayken, tamamen kör olmadan önce son bir kez Sahra çölünü görme imkanı bulacaktır.

Théodore Monod, “güzelim yurdunu”, kendi çölünü 22 Kasım 2000 tarihinde 98 yaşında terk etti.

Bu yazıyı yine onun sözleriyle tamamlamakta yarar var:

“Aslında, develer devrinin son sahra gezginlerin biri sayılabilirim. Onları tutkuyla bağlanınca, ölmekte olan şeylere yönelik gizemli bir özlem duyulur. Tabii ki parantezleri kapatmasını becerebilmek, nöbeti başka birinin devralmasını ve parmaklarının ucunda sessiz sedasız kulisin derinliklerinde kaybolmayı kabullenmek gerekir.

Bölümün sonunda sayfayı çevirmesini bilmek gerekir ve biz de böyle yapacağız.”