Skip to main content

Binlerce Kuaşi kardeş Suriye'de

suriye el nusra kuaşi kardeşler ile ilgili görsel sonucu BİNLERCE KUAŞİ KARDEŞ BATININ YARDIMIYLA SURİYE’NİN KUZEYİNİ YERLE BİR EDİYOR

SSCB müdahalesi döneminde, Afganistan’da ABD'nin cihatçı terörüne ve onun önderlerinden biri olan Usame Bin Ladin’a verdiği desteğin varlığını artık kimse sorgulamıyor. Bu gerçek, herkesin bir dükkan muhabbeti ya da ateş başı sohbetinde bile kimseyi şaşırtmadan kolayca ağzından çıkıveriyor. Bugün Washington’daki barbarların, Körfez İşbirliği Konseyi’ndeki « Sünni » müttefiklerinin, Ankara ve El Kaide arasındaki makyavelist işbirliği aynı şekilde kolaylıkla dile getiriliveriyor. Ama alev geri tepmesine dikkat! Çünkü Suriye, Paris’e Kabil’den çok daha yakın…  

Charlie Hebdo’daki ’“minik katliam”, Ortadoğu’da terörizm ve savaşta verilen binlerce Arap kurbanla yapılan küçücük bir karşılaştırma ve Cumhurbaşkanı Hollande bugün Fransa’nın “kalbinden vurulduğunu” açıklamasını yapabiliyor.

Charlie Hebdo yazı işlerini kırıp geçiren aynı mermilerle, dört yıldır Suriyelilerin kalbi delik deşik ediliyor. Sadece bu son haftalar içerisinde, kuzeyde Halep ve İdlib’te, merkezde Hama’da ve güneyde Deraa’da yüzlerce Suriyeli asker ve sivil katledildi. Bir aydır aynı şekilde Yemenlilerin kalbi de kanıyor. Arap Yarımadasının ucunda yer alan bu ülke de Suddi Arabistan’ın önderliğindeki “Sünni hava koalisyonu” ve El Kaide tarafından yönlendirilen “Sünni yer koalisyonu” arasında kıskaca alınmış durumda. Paris katliamının failleri, Kuaşi kardeşler de, Yemen’deki yurtsever güçlere karşı NATO’nun müttefiki olan Körfez İşbirliği Konseyi tarafından desteklenen terörist örgüt Yemen El Kaidesi üyesi olduklarını açıkça belirtmişlerdi.

Aynı anda, El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi önderliğindeki bir başka “Sünni koalisyonu”, geri üs haline getirdikleri Türk topraklarından hareketle Suriye’nin kuzeyine daha önce benzeri görülmemiş bir saldırı başlatıyordu.

Bir aydan kısa bir süre içerisinde, kendine “Fetih Ordusu” (Jaysh al Fath) adını veren bu ittifak, Türkiye’ye sadece birkaç kilometre uzaklıktaki iki stratejik kenti ele geçirdi: İdlib ve Cisr eş Şügur.

Binlerce Kuaşi kardeş Türk topraklarından Hatay’dan, Amerikan TOW tank ve MANPAD uçaksavar füzelerini kuşanarak İdlib’e akın ettiler.

Kitlesel intihar saldırılarıyla yolu üzerindeki her şeyi kırıp geçen bu terörist güruhun önünde hiçbir şey duramayacak gibi görünüyor.

İdlib’i kasıp kavuran çatışmalarda Erdoğan’ın suç ortaklığının derecesini, terörist militanları Türkiye’deki Antakya’ya tahliye eden Türk ambulans filoları açıkça tanıklık ediyor.

Ama ABD’nin lojistik yönden olduğu kadar stratejik açıdan da doğrudan müdahalesine dair açık kanıtlar var ortada. Suriye’nin kuzeyinin Türkiye’den hareketle El Nusra Cephesi tarafından işgali, Washington ve Ankara’nın, Türk jandarma kışlalarında “Suriyeli ılımlı isyancılar” için (yani “IŞİD’e göre ılımlı olan) özel ortak bir eğitim programını başlatmasıyla aynı zamana denk geliyor.

Türkçe “Eğit-Donat” (eğitim ve donatım) adı verilen bu program, Suriye bayrakları ve Esat resimleriyle geçen Cumartesi gösteri düzenleyen Antakya halkının yoğun tepkisine neden oldu. Askeri strateji uzmanları, El Kaide yanlısı “Fetih Ordusu”nun kuzey Suriye’deki başarısını Türk Padişahı Erdoğan, Suudi Kral Salman ve Katar Emiri Tamir arasındaki uzlaşmaya borçlu olduğu konusunda hemfikirler. Bu itiraf Bin Ladin’in örgütüyle Batı’nın “Sünni”* müttefikleri arasındaki var olan derin bağları açıkça ortaya koyuyor.   

Aynı yaklaşım 2001 yılında New York’ta İkiz Kuleleri vuran, 2004’te Madrid’i, 2005’te Londra’yı ve 2015’te Paris’i kana boğan barbar örgütün, Ortadoğu’da Suriye, İran, Yemen ve Hizbullah gibi bağlantısız ülke ve oluşumlara karşı Batı'nın müttefiki olduğu gerçeğini sıradanlaştırıyor.

El Kaide’yi Suriye’de kötünün iyisi olarak kabul eden dostlara basit bir hatırlatmada bulunmak isterim: Bugün Cisr Es Şugür’ü işgal eden teröristler İdlib kentinin bütününde toplu infaz ve vahşi katliamlar yapmaktadırlar.

Aynı terörist güruh 4 Ağustos 2013’te Suriye kıyılarını işgal etmiş ve Lazkiye şehrinde yüzlerce Alevi köylüyü rehin alarak vahşice katletmişti. HRW (İnsan Hakları İzleme Örgütü) bu konuda “bugün kanlarını hala görmek mümkün” başlıklı çarpıcı bir rapor yayınladı.

2014 ilkbaharında yine Lazkiye kırsalında Keseb Ermeni köyünü işgal edip yağmalamışlar ve ardından Suriye Ordusu ve Ulusal Savunma Güçleri (NDF) tarafından geri püskürtülmüşlerdi.

Bundan birkaç gün önce İdlib’teki İştibrak Köyü terörist bir saldırıya uğradı. Bugün terk edilmiş olan köyden geriye kalanlar, El Kaide’nin Suriye kolu EL Nusra Cephesinin aralarında çocuk ve yaşlılarında bulunduğu otuza yakın sivili katlettiğine tanıklık ediyorlar. Ölenlerin suçu mu neydi? Cellatlarının retoriğine göre sadece Alevi, “Nusayri günahkarlar” olmaktan başka bir şey değil. El Kaide’nin “özgürleştirdiği” Suriye’ye hoş geldiniz!      

(*) burada Sünni sözcüğünü iki nedenle tırnak içerisine alıyorum: Birincisi, Sünni devletlerin tümü kendilerini Suudi koalisyonun temsil ettiğine inanmıyor. Körfez İşbirliği Konseyi üyesi Sünni Cezayir ve Umman Sultanlığı Yemen’e karşı kurulan koalisyona katılmıyorlar. İkincisi, Suudi taraftarı farklı koalisyonların vurduğu hedefler de Sünniler: Suriye Ordusunun büyük bölümü Sünnilerden oluşuyor ve Yemen’deki Husi isyancıları da birçok Sünni aşiretle işbirliği içerisindeler.

           

(Inverstig’Action www.michelcollon.info sitesinde 28 Nisan 2015 tarihinde Bahar KİMYONGÜR imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir http://www.michelcollon.info/Des-milliers-de-Freres-Kouachi.html?lang=fr)