Mayıs 1968
‘Diktatörlükleri yıkmanın kolay ama yeni bir toplum inşa etmenin zor’ olduğunu söyleyen Enternasyonalist ve Marksist devrimci Ernesto Che Guevara, yeni bir dünya uğruna verdiği savaşta 9 Ekim 1967’de Bolivya’da öldürülür.
31 Ocak 1968 şafağında, Vietnam Kurtuluş Cephesi’ne ait 80 000 komünist asker, işgalci emperyalist Amerikan birliklerine ve yerli işbirlikçi orduya karşı tarihin en kapsamlı askeri saldırısını, Tết taarruzunu başlatacaklardır. Bu saldırıyla birlikte, dünya yoğun bir şekilde Vietnam halkıyla dayanışma ve Amerikan emperyalizmini protesto eylemlerine tanık olacaktır.
« Gençlik ve Spor Bakanı M.Missoffe, Nanterre’deki fakültenin yeni spor merkezi inşaatını ziyaret ettikten sonra çıkışta elliye yakın öğrencinin sözlü sataşmasına maruz kalır. 8 Ocak 1968 saat 17.45. Bakan öğrencilere ses vermek niyetindedir. Alman asıllı bir öğrenci, Marc Daniel Cohn-Bendit cinsiyet sorununu tartışmak isteğiyle söz alır. Bakan önce kendisiyle dalga geçildiğini zanneder. Ancak öğrenci ısrarlıdır ve bir spor merkezi inşası düşüncesinin Hitler tarzı bir yaklaşım olduğunu, gençliği gerçek sorunlarla ilgilenmekten alıkoymak amacıyla spora yönetilmek istendiğini, halbuki her şeyden önce öğrencinin cinsel dengesinin sağlanması gerektiğini belirtir. »
Siyasi polis tarafından yukarıdaki şekilde not edilen bu gerçeküstü diyalogun yaklaşık dört ay sonra önce Fransa’yı ve ardından da dünyayı yerinden oynatacak olayların işareti olduğundan kimsenin şüphesi yoktur artık. General De Gaulle’ün bakanına meydan okuyan, Nanterre Üniversitesi’nin bu kızıl saçlı genç öğrencisi, 1968 “devriminin” simgesi haline gelecektir. Bakana karşı konuştuğu dönemde henüz Fransız halkı tarafından tanınmıyor olsa da, siyasi polisteki bilgi fişinde “15 Aralık 1966’da, Paris XVIncı bölgesinde bulunan Peru Büyükelçiliği önünde dün akşam köylü önderi Hugo Blanco’nun serbest bırakılması için gerçekleştirilen gösteri sırasında tutuklanan aşırı sol hareketlere mensup dokuz genç arasında” onun da bulunduğu yazılıdır. Bakanla yaşadığı maceradan sonra Fransız Polisi artık onun peşini bırakmayacaktır.
Uluslararası alanda Marksizm taraftarlarının o dönemde yaşadığı uluslararası kriz, gençliğin bağımsız girişiminin ortaya çıkışı, üniversitelerin demokratikleştirilmesiyle gündeme gelen yapısal sorunlar ve Vietnam Savaşına karşı çıkılması gibi gerekçelere bağlayabileceğimiz Mayıs 68 olayları, ulusal açıdan da Fransa’nın yirminci yüzyılda yaşadığı en büyük halk hareketi ve en kapsamlı genel grevle ifadesini bulmuştur.
Mayıs 68 olayları genel olarak üç aşamada değerlendirilir: 3 ila 13 Mayıs arasındaki « Öğrenci dönemi » (13 Mayıs, tüm sektörleri felce uğratan genel grevin tarihidir), 13 ila 27 Mayıs arasında « toplumsal dönem » (Grenelle Mutabakatlarının tarihi) ve 27 ila 30 Haziran arasındaki « siyasal dönem » (milletvekili seçimlerinin tarihi).
Hareketin kıvılcımını çakan 22 Mart Hareketi, anarşistler, situasyonist enternasyonalistler ve René Riesel’in Kudurmuşları gibi küçük grupların mücadele bayrağını yeniden yükseltiyordu. Hareket o gün Nanterre Üniversitesinin B Salonunda, Paris’teki American Express merkezine karşı düzenlenen gösteriye katılan genç militan Xavier Langlade’ın gözaltına alınmasını protesto etmek için, Vietnam Komitesinin davetiyle yaklaşık olarak 250 öğrencinin katıldığı bir gösteri düzenler. Karmaşa sırasında idari binanın birinci katı işgal edilir. Üniversite yöneticileri, Cohn-Bendit ve altı kadar arkadaşı hakkında soruşturma açar ve “bir saat önceden gelip dosyalarını almak üzere” 6 Mayıs günü saat 9’da disiplin kuruluna çağrılırlar.
2 Mayıs 1968’de Nanterre Üniversitesi’nde bir « anti-emperyalizm » günü ilan edilir. Dekan Fakülteyi idari olarak tatil edince, protesto hareketi ertesi günden itibaren Quartier Latin’e ve Sorbonne’a sıçrar; Mayıs 68 olayları başlamıştır artık. Yürütülen hareket, tüketim toplumunu, otoriterliği ve emperyalizmi hedef alan, çok özgürlükçü ve çok eleştirel bir siyasal idealin taşıyıcısıdır. Aynı zamanda gündelik yaşama ilişkin, erkeklerin de kız yurtlarına giriş hakkı gibi basit talepler de dile getirilmiştir. Merkezi örgütlenmesi olmayan ve çok biçimli kalan hareketin « dümenini elinde tutan » kişi ya da kişilerden söz etmek güç olsa da, Serge July, Daniel Cohn-Bendit gibi önderlerden bazılarının öne çıktığını söyleyebiliriz.
Kıvılcım Paris’e sıçrar
3 Mayıs Cuma günü, Sorbonne Üniversitesi’nin avlusu gösteri düzenleyen 400 öğrencinin işgali altındadır. Sözüm ona aşırı sağcı Occident hareketine üye faşist öğrencilerin karşı saldırısını bahane eden Paris Akademisi Rektörü emniyet güçlerini üniversiteye davet eder. Sorbonne Üniversitesi polisin sert müdahalesiyle boşaltılır.
Hiç içimizden gelmese de ilk başta yaptığımız gibi yine polis kayıtlarından o günkü olayları izlemeye çalışalım:
« 12 ila 12.40 arasında aralarında Cohn-Bendit’in de olduğu iki konuşmacı yaklaşık 200 öğrenciye hitap ederler.(…) Saat 15’e doğru, polis Sorbonne’un girişini tuttuğunda avluda, aralarında yaklaşık 20 tanesi kasklı ve sopalı 150’ye yakın genç görünmektedir. » Üniversite Konseyi Başkanı ve aynı zamanda Paris Akademisi Rektörü imzasıyla güvenlik güçleri Sorbonne Üniversitesi yerleşkesi içerisinde düzeni sağlamak üzere davet edilirler. Saat 16.40’ta, Polis Şefi Petit ve adamları Sorbonne Sokağına girerler ve söz konusu gençleri polis araçlarına ‘alırlar’. Gözaltına alınan öğrencilerin içerisinde bulunduğu üç polis minibüsünden oluşan ilk konvoy Sorbonne Üniversitesini saat 17.10’da herhangi bir sıkıntı olmadan terk eder. Ancak ilk ciddi olaylar Sorbonne Meydanında saat 17.15’te, ikinci polis aracı konvoyunun gidişi sırasında yaşanır. Öğrenciler araçların önünü kesince polis göz yaşartıcı bomba kullanır. Göstericiler araçlardan birinin lastiğini patlatınca karışıklık çıkar, gözaltına alınanlar başka bir araca aktarılır.
Öğrenciler ilk defa Paris sokaklarını işgal ederler ve komünarların hareket tarzını yeniden hayata geçirirler. Direnişin şiddeti polisleri şaşkına uğratır: « saat 17.16’da Champollion Sokağından Sorbonne’a doğru göstericiler gelir. Sayıları yaklaşık bin kadar. Kısa süreli ama şiddetli saldırılarda bulunuyorlar. Saat 20.25’te üç komiser, Stevenot, Quillichini ve Bailly komutası altındaki polisler güçlerini birleştirip, göz yaşartıcı bombalar kullanarak ve cesurca müdahale ederek Luxembourg Parkının çevresinde kontrolü ele alıyorlar. Bazı barikat girişimleri olsa da bunlar polislere saldırmak üzere terk ediliyor. (…) Aralarında 179 çocuk, 45 kadın ve 58 yabancının bulunduğu toplam 574 kişi gözaltına alınmıştır. » Bunlar arasında daha sonra siyaset ve medya sahnesinde rastlayacağımız Devrimci Komünist Gençlik’in (JCR) troçkist önderi Alain Krivine, UNEF (Fransa Ulusal Öğrenci Birliği)’in başkanı Jacques Sauvageot, Cohn-Bendit ve Henri Weber, Brice Lalonde ve José Rossi, Hervé Chabalier, Guy Hocquenghem ve Jacques Guetta gibi isimler bulunmaktadır.
Güvenlik güçlerinin rektör Jean Roche’un talebi üzerine, ihtar etmeden ve pazarlık dahi yapmadan Sorbonne’da gerçekleştirdiği bu sert müdahale, üniversite statüsü altında kendilerini güvencede hisseden öğrenciler tarafından şaşkınlıkla karşılandı. 4 Mayıs’tan itibaren Nanterre Dekanı Pierre Grapin, eski rektör Jean Capelle de üniversite dokunulmazlığının bu şekilde ihlal edilmesini eleştirirler.
5 Mayıs’ta Ecole Normale Supérieure’ün Vnci bölge, Ulm Sokağı 45 numarada bulunan merkez binasında, UNEF, JCR, CLER (Devrimci Öğrenci Birlik Komitesi) ve UJCML (Marksist-Leninist Komünist Gençlik Birliği) üyeleri 6 Mayıs Pazartesi günü Sorbonne’da gerçekleştirilecek eylemle ilgili olarak toplantı yaparlar.
6 Mayıs öğlen saatlerinde Cohn-Bendit ve René Riesel Sorbonne’a giderler. Nanterre Profesörleri Henri Lefevbre, Guy Michaud, Alain Touraine ve Paul Ricoeur onlara destek vermek üzere eşlik ederler. Önceki akşam “yoldaşlarımız serbest bırakılsın” şiarıyla gerçekleştirilen gösteri ve çatışmalarda 300’den fazla polis yaralanır, 422 kişi gözaltına alınır. Fransız polisi bu yeni ‘şehir gerillası’ tarzı mücadeleye karşı hazırlıksızdır. Polisin yaya ilerleyişinde siper, korunak ve destek görevi üstlenecek, lastiği patlamayan zırhlı araçlara, yetersiz olan telsiz iletişiminin güçlendirilmesine, çatışmalar sırasında düşmanı görmeye olanak vermeyen kalkanların yerine şeffaf kalkanların kullanılmasına, barikatları kaldırmak üzere küçük iş makinelerine gereksinim vardır. 68 deneyimi -ne yazık ki- emniyet güçlerine de çok şey öğretecektir.
SNEsup (Öğretim Üyeleri Sendikası) Başkanı Alain Geismar, göstericilere destek verir. Komünist Parti ve kimi radikal sol örgütler (UJC/ml’nin Robert Linhart önderliğindeki Maocuları, AJS) üyeleri başlangıçta biraz çekingen davranırlar: onlara göre devrimin öncüsü öğrenciler değil işçi sınıfıdır; üstelik 22 Mart Hareketi’nin talepleri onlara göre « çocukça » ve « küçük burjuva karakterlidir » ve özellikle de « goşisttir ». Bir süre kararsız kaldıktan sonra, hareketin kapsamının büyümesiyle, treni kaçırmamak için bu « isyana » işçileri kazandırmaya çalışırlar. CGT (Fransız Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve o dönemdeki genel sekreteri Georges Séguy ise öğrenci hareketinin daha çok uzağındadır. Medyalar önünde daha sonra « Cohn-Bendit de kim? Sanırım yoğun tanıtım desteğiyle piyasaya sürülen hareketten söz ediyorsunuz. Bize göre bunların tek amacı işçi sınıfını öğrencilerin peşinden maceraya sürüklemektir. » Ancak bu geleneksel sol örgütlerin tabanı, kendi idarecilerinden çok daha ileridedir.
7 Mayıs’ta, daha önce yayın organını Clarté olarak yenileyen UEC (Komünist Öğrenciler Birliği)’nin eski lideri Jean Schalit; Reiser, Siné, Wolinski, Gur Hocquenghem, André Glucksmann, Bernard Kouchner’in katılımıyla haftalık Action (Eylem) gazetesini kurar. Bu haftalık gazete kısa sürede günlük olarak yayınlanmaya ve 100 bin tirajla sokakta satılmaya başlar.
10 Mayıs Cuma günü öğleden sonrası, polis kayıtlarına göre 12000 kişi Denfert-Rochereau meydanında toplandıktan sonra Arago Bulvarından geçerek yürürler ve şehrin sağ yakasına geçişleri toplum polisi tarafından engellenir. Bu büyük gösteri sonrasında, çoğunluğu üniversite ve lise öğrencisi olan topluluk aynı gece, onlarca barikat kurarak (özellikle de Saint-Michel bulvarı ve Gay-Lussac sokağında) Quartier Latin’i işgal ederler. Milli Eğitim Bakanı Alain Peyrefitte’in denetiminde rektörlük, polis ve öğrenciler arasında başlatılan müzakereler gece 1.55’e dek sürer. Gördükleri karşısında küçük dilini yutan 9ncu bölgenin polis müdürü şunları söyler: « Yolun tüm taşları sökülmüştü, kompresör kullandıklarına, bir ağacın köklendiğine, trafik levhalarının söküldüğüne tanık oldum… »
Bu mevziler sabaha karşı 2’den itibaren toplam 6255 polisin yoğun saldırısına maruz kalacaktır.
Şafakla birlikte ortaya çıkan manzara korkunçtur: ortalık savaş alanına dönmüş, 65’i ateşe verilen toplam 200 araba harap edilmiş, şoselerin taşları sökülmüş, 247 polis ve sayısı tespit edilemeyecek kadar çok gösterici yaralanmıştır. Eşi görülmemiş şiddet olayları sırasında mucize eseri can kaybı olmamıştır. Toulouse’dan destek için gelen CRS 5 komiseri Journiac çatıdan atılan ve başına isabet eden bir kaldırım taşıyla ağır yaralanmıştır.
Ancak olaylar sırasında ölen olmadığı haberlerine kimse inanmamaktadır. 22 Mart Hareketi’ne yakın kaynaklar bin yaralı, üç ölüden söz etmektedirler. Ekim 1961’de olduğu gibi Sen Nehri’ne atılan cesetler olduğu dedikodusu hızla yayılmaktadır.
Polis şiddeti karşısında, öğretim üyeleri dahil halkın büyük çoğunluğu ilk günlerden itibaren öğrencilere yoğun sempati beslemiştir. Sabah erkenden sendikalar ve siyasal partiler iki gün sonrası için bir dayanışma gösterisine çağrı yaparlar.
11 Mayıs’ta Afganistan seyahati dönüşünde Başbakan Georges Pompidou SNEsup ve UNEF’in taleplerini kabul eder ve üniversitelerin yeniden açılmasını emreder.
13 Mayıs Pazartesi günü Paris’te görkemli bir gösteri düzenlenir. CFDT (Fransız Demokratik İşçi Sendikaları Konfederasyonu) bir milyona yakın göstericiden, Emniyet Müdürlüğü kaynakları ise ancak iki yüz bin kişiden söz etmektedir. Kitle sağ yakadaki République Meydanından sol yakadaki Denfert-Rochereau Meydanına kadar yürür. Gösteriye Mendès-France, Pierre Cot, François Mitterrand, Jacques Sauvageot, Daniel Cohn-Bendit, Georges Séguy, Eugène Deschamps, Alain Geismar, Waldeck-Rochet, Alain Krivine, Jeanette Vermeersch gibi ünlüler de katılır. Başbakan Pompidou tutukluların salınacağı ve Sorbonne’un açılacağı sözünü verir. Kitle dağılırken saat 19.45’te bir grup gösterici ile bir polis ekipleri arasında olaylar çıkar.
14 Mayıs’ta, Concorde uçağının üretildiği Nantes’teki Bouguenais Sud-Aviation uçak fabrikası çalışanlarının başlayan direnişi yavaş yavaş tüm ülkeye yayılır. Söz konusu fabrika işgal edilir ve yöneticiler bürolarına hapsedilirler.
15 Mayıs’te Cléon’daki Renault işçileri aynı şekilde direnişe geçerler ve fabrikaya İnsan Cumhuriyetinin, Komünün Kızıl Bayrağı çekilir.
16 Mayıs’ta Sorbonne işgal komitesinin yaptığı ‘Fransa’daki tüm fabrikaların işgal edilmesi ve işçi komitelerinin oluşturulması’ çağrısının işçi sınıfında karşılık bulması yetkilileri korkutur (Başbakan Pompidou 19’da bir basın bildirisi yayınlar). Aynı gün elliye yakın fabrika, işçileri tarafından işgal edilir. 17 Mayıs’ta 200 bin kişi greve katılırken bu sayı 18 Mayıs’ta 2 milyona çıkar. Bir hafta sonra ise bu sayı ülkedeki işçilerin üçte birine yani 10 milyona ulaşır.
Saat 12.30’da Başbakan Pompidou’nun Orléans rıhtımındaki evinin önündeki polis koruması arttırılır.
Saat 16.32’de Louvre Müzesi Müdürü öğrenci işgalinden çekindiği için Flore Pavyonu ve Denon Kapısı hariç tüm kapıları kapattırır.
Bu arada Devlet Başkanı uzun burunlu General de Gaulle, 14 ila 19 Mayıs arasında planladığı Romanya ziyaretini sürdürmektedir ve bu gösterilere kayıtsız gibi görünmektedir. Konuyla Başbakan ilgilenecektir. Pompidou ise daha önce de belirttiğimiz gibi, gelişmeler üzerine Afganistan’da sürdürdüğü geziyi yarıda kesip 12’sinde yurda dönecektir. Polisi Sorbonne’dan geri çekince başta göstericilere karşı boyun eğdiği sanılacaktır, halbuki taktik olarak öğrenci eyleminin yoldan çıkmasıyla birlikte kamuoyu desteğinin azalacağını ummaktadır.
Enternasyonal Sitüasyonistler, işgal komitesi aracılığıyla tesis etmek istedikleri doğrudan demokrasi uygulamasının imkansızlığı karşısında 17 Mayıs’ta Sorbonne’dan geri çekilirler ve dışarıdan, Ulm Sokağında işçilerin fabrikalarda öz örgütlenmesini başlatmak üzere İşgali Destek Konseyi’ni kurarlar. Farklı Leninist gruplar (özellikle de JCR) Sorbonne’da hareketin yönetimini ele geçirirler.
Genel Grev
13 Mayıs’ta gerçekleştirilen genel grev, tüm tarafların öngöremeyeceği şekilde bu günle sınırlı kalmaz. Aksine hareket sonraki günlerde hızlı bir şekilde yayılır: bu tarihte kendiliğinden başlayan ilk genel grevdir (Fransızlar buna ‘yabani’ genel grev diyorlar). Grevler ve kendiliğinden fabrika işgalleri çoğalır. İlki 14 Mayıs’ta 2682 çalışanı olan Nantes’teki Sud-Aviation fabrikasında gerçekleşir. 22 Mayıs’ta on milyon emekçi çalışmamaktadır. Grevin başında devre dışı kalan sendika yönetimleri zamanla hareketin kontrolünü ele almaya başlamaktadırlar. Grevciler tarafından sendika yönetimlerinin kabulü grevi 30 Mayıs’a kadar mevcut durumun korunduğu bir konuma sokar. Aydınlarla işçilerin kutsal birliğini düşleyen “goşistlerin” önderliğinde Billancourt’da gösteri yapan öğrencilere fabrikaların kapıları kapatılır. İşçiler de bizzat sendikalarının başında bulunan yükselen sınıfa ait olduklarını düşündükleri bu öğrencilerden çekinmektedirler. Öte yandan sendikalar da kapıları kapatma kararıyla, işçileri öğrencilerin « küçük burjuva » etkilerinden tecrit etmekle kalmıyor, aynı zamanda diğer şirketlerde çalışan işçilerle temas kurmasını ve dolayısıyla da bu mücadelede ortak çıkarları olduğunu anlamalarını da engellemiş olur. Ne olursa olsun o an dile getirilen talepler CGT ya da CFDT tarafından gerçekleştirilen klasik grevlerdeki bildik taleplerle uyuşmuyordu. Ücret artışı, daha iyi çalışma koşulları gibi bazı talepler bu eksende değerlendirilebilse de, bağımsızlık, ücretlinin sorumlulukları, şirket yönetimine katılım gibi diğer talepler, o dönem için oldukça yeniydi.
İfade özgürlüğü
Ülke çapında bu dönemde ifade özgürlüğü doruğa ulaşır ve birkaç hafta boyunca Fransızların varoluş nedeni haline gelir. Sokakta, kuşak ayrımı olmadan birbirini tanımayan insanlar arasında diyaloglar gelişir. Özgür tartışma alanlarından biri de 1782 yılında inşa edilen ve 68 Mayıs’ında yaşanan bir aylık işgalden sonra onarımı aylar sürecek olan Paris’teki Odéon Tiyatrosudur. Tarihi yapıda Renault fabrikasındaki sendika delegeleri, mahallenin ev kadınları, öğrenciler, turist olarak ziyarete gelen sağcı öğrenciler, bir işçi banliyösünden gelen liseli öğrenci grubu, turistler, ünlü sanatçılar, profesörler, belediye danışmanları, sıkıntı halindeki bir iki şirketin idarecileri gibi aktörler kendiliğinden ve sınırsız tartışmalara girişmektedirler. Bu demokratik ortam havasında, bir başka aktör diğer yandan milletvekili Valéry Giscard d’Estaing, sabahın köründe Billancourt’da fabrikaları işgal eden işçilerle görüşmeye gider. Bu arada Pompidou, Jacques Chirac’ı sendikalarla gizli görüşmelerde bulunmak üzere görevlendirir.
Polis kayıtlarına göre 23 Mayıs saat 08.30’da İçişleri Bakanı Christian Fouchet’nin makamında bir ‘savaş toplantısı’ gerçekleştirilir: « Öğrenci kortejlerinin Quartier Latin mahallesi içerisinde tutulmaları, buradan özellikle de batı yönünde kuşatıldıkları alandan dışarıya çıkış yapmamaları, eski Montparnasse Garı, Rennes Sokağı, Saint-Germain-des-Prés Meydanı, Bonaparte sokağı ve Sen Nehri sınırları içerisinde tutulmaları gerektiği, dünkü gösterilerde yürüyüş kortejinin hükümet binalarına çok yaklaştığı » talimat ve uyarıları verilir. « Öncelikli güvenlik alanları Elysée Sarayı kompleksi, İçişleri Bakanlığı, ABD Elçiliğidir (VIIInci bölge). Her koşulda, personelin etkinliğinin dağılmasını önlemek açısından eylemlerin belli bir alanda sınırlandırılmasında yarar vardır. »
Ancak bu talimatlara uyulması çok zor olacaktır. Ertesi günden itibaren aksine devasa bir gösteri tüm Paris’i kuşatacaktır. Akşam durum daha da kötüleşir. Polis teşkilatının şefi durumu şöyle özetler: « Şiddet ve saldırganlık o kadar çok yoğunlaştı ki birçok bölgede müdahalede bulunmamız gerekecektir: Diderot Bulvarı, Ledru-Rollin Kavşağı, Lyon Sokağı, Diderot-Daumesnil, Reuilly-Diderot, Austerlitz Köprüsü. Göstericilerin saldırısına uğrayan XInci ve XIInci bölge merkez karakollarının yardımına gidilmesi gereklidir. Kurulan tüm barikatlar ateşe verilmiştir. Sistematik bir şekilde taşa tutulan polisler, göz yaşartıcı bombayla karşılık vermektedirler. Tomalar tam devir çalışmaktadırlar. (…) Lyon Garı çatışmalardan payını almaktadır. Borsa binasında bir yangın çıkartma girişimi olmuştur. Göstericilerin kaldırım taşlarına maruz kalan itfaiyeciler, buna rağmen kısa sürede yangını kontrol altına almışlardır. Borsa Meydanı ve Opera Meydanını boşaltmak için güvenlik güçleri elli dakika boyunca mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Göstericileri ‘serseri gençler’ olarak nitelemek yanlıştır; çok eğitimliler ve çok iyi yönlendirilmektedirler. Gece yarısı kumanda merkezine Vnci Bölge karakolundan bir yardım çağrısı gelir. Karakol, Soufflot Sokağından gelen kalabalık bir grubun saldırısı altındadır. Lyon-Bastille Garında bulunan iki operasyon birimine Panthéon’un arkasından yardıma gitmesi emri verilmiştir. » Polislerin karakol içerisinde canlı canlı yakılma tehlikesi atlattıkları bu olay, Mayıs olaylarının en trajik anlarından biri olabilecek iken son dakikada önlenebilmiştir.
Bu arada Lyon kentinde bu kez ilk defa bir polis memuru ölür. Tüm Öğrenciler Derneği ve CFDT’nin düzenlediği bir gösteri sırasında güvenlik güçleriyle göstericiler arasında çatışma çıkmış, polise göre öğrenciler geri çekildikten sonra ortaya çıkan ‘yabancı işçiler, serseri gençler ve hatta hayat kadınları’ Cordeliers Meydanına kadar geri çekilmiş, meydana çıkan yollar üzerine barikatlar kurulmuş ve göstericiler polislerin üzerine gaz pedalı sıkıştırılmış bir damperli kamyon göndermişler ve araç hızla polis komiseri Lacroix’ya çarparak ölümüne neden olmuştur. Aynı gece sabaha karşı Paris’teki Rue Des Ecoles barikatında Philippe Mathérion adında 26 yaşındaki bir gösterici de yaşamını yitirir. Uzun süre bıçaklama sonucu diye açıklanmış olmasına karşın, kimse bir türlü gerçeği öğrenemedi. Gizlenen otopsi raporunda el bombası şarapnelleri nedeniyle öldüğü yazılıdır.
Hareketin yön değiştirmesi
PCF (Fransız Komünist Partisi)’ye göre, özellikle de 24’ünde hareketin toplu ayaklanma hali almasıyla birlikte durum gerçekten de çok tehlikelidir. Parti, Pompidou’nun, sendikalar aracılığıyla ne pahasına olursa olsun en kısa zamanda işçilerin işbaşı yapmaya ikna edilmesine yönelik istişare önerisini olumlu karşıladı. Georges Pompidou, işverenler ve sendika arasında müzakere edilen Grenelle Mutabakatları birçok toplumsal kazanım karşılığında işbaşı yapıldığı görünümünü vermektedir. Söz konusu kazanımlar İkinci Dünya Savaşından beri ve hatta 7 Haziran 1936’daki Matignon Mutabakatlarından beri elde edilen en güçlü kazanımlardır.
Hareketin yön değiştirmesi tam da Grenelle Mutabakatlarının Séguy tarafından Boulogne-Billancourt işçilerine ilanı ile başlar. Boulogne-Billancourt işçilerinin alınan kararları reddetmesiyle birlikte taban da mutabakatları reddeder ve iktidar cephesinde işbaşı yapılmasına yönelik hiçbir umut kalmaz.
Grev hareketi derinleşir ve siyasal bir nitelik kazanır.
Yaşanan benzin sıkıntısı nedeniyle 20 Mayıs akşamı Paris’in benzin tedarikini karşılayan 30 büyük deponun korunma altına alınması kararı alınır.
Grevler artık kente gıda sevkiyatını etkilemeye başlar.
24 Mayıs’ta televizyonda yaptığı konuşmayla referandum öneren ama aynı gece halk tarafından daha öncekinden daha da şiddetli bir ‘Paris barikatları’ deneyimiyle reddedilen bu girişimi sonucunda solun da karşı çıkmayacağı bir başka seçenek oluşmaya başlar. Aralarında François Mitterrand’ın da bulunduğu bazı kesimler Pierre Mendès France yönetiminde bir geçici hükümet çözümünden söz etmeye başlarlar. Bazı sağcılar ve 27 Mayıs’taki Charléty Stadyumu toplantısını düzenleyenler de (CFDT, FEN, UNEF) bu öneriye sıcak bakarlar.
PCF öneriyi şüpheyle karşılar ancak yerine önereceği başka bir çözüm olmadığı için gönülsüzce hazırlık yapar. 29 Mayıs’ta bomboş Paris sokaklarında üyelerini « halkçı bir hükümetin » kurulmasını talep etmek üzere yürütür.
De Gaulle sürprizi
29 Mayıs’ta anlaşmazlık ve karmaşanın doruğa ulaştığı anda, de Gaulle sürpriz yaparak birkaç saat süreyle ortadan kaybolur. O gün toplanması öngörülen Bakanlar Kurulu toplantısı ertelenir. Helikoptere binerek gizlice Paris’i terk eder.
Nihayet PCF ve sendikalar 200 bin kişiyi Paris sokaklarına dökmeyi başarabilmiştir. Pompidou ve orta kesimlerin oluşturduğu çoğunluk kaygıya kapılır. De Gaulle, herkese duyurulduğu gibi Colombey’deki kır evine gitmek yerine kimseye haber vermeden, eski siper arkadaşı General Massu’yü görmeye Almanya’ya gidecektir. Baden-Baden kentindeki Fransız askeri üssünde yaptığı görüşmede ordunun desteğini alır. Hareketin perspektiften yoksun oluşu nedeniyle kamuoyunun tavır değiştirmeye başladığı bir anda rakibin dikkatini dağıtmak niyetinde midir?
7 Haziran 1968 tarihinde Michel Droit ile yaptığı röportajda de Gaulle şunları söyler: « 29 Mayıs’ta geri çekilmeyi düşündüm. Ve aynı zamanda eğer gidersem yükselen tehdit kabaracak ve Cumhuriyeti de beraberinde sürükleyip götürecekti. Dolayısıyla bir kez daha, direnmeye karar verdim. »
Ertesi gün 30 Mayıs günü Paris’e geri döndüğünde de Gaulle, Georges Pompidou’nun seçime gitmek üzere Meclisi feshetme önerisini kabul eder. CGT sendikası önderliğinde beş yüz bin gösterici Paris'te yürüyerek "Elveda De Gaulle" sloganları atar. Rüzgar hala isyandan yana esmektedir ama Fransız Komünist Partisi öğrencilerin önderliğindeki sokak temelli harekete istenen desteği vermez, kamu binaları işgal edilmez ve hazır durumda tutulan ordunun kullanılmasına gerek kalmaz.
30 Mayıs’ta, yani aynı gün öğleden sonra Champs-Elysées’de General de Gaulle’e destek yürüyüşü vardır. Göstericiler « Mitterand, başaramadın! », « Komünistler Mao’ya! », « Giscard bizimle! », « seninleyiz de Gaulle! » diye slogan atmaktadırlar. Saat 17.50’de 300.000 ila 400.000 kişinin varlığından söz edilmektedir. Saat 19.30’da Etoile Meydanındaki kitle sayılamayacak kadar kalabalıktır. De Gaulle taraftarları General’e yeniden meşruluk kazandırırken, iktidar ORTF’de muhalifleri temizleyerek medyadaki denetimini güçlendirir. Europe no1 ve Radio Luxembourg radyoları da söylemlerinde geri adım atmanın ötesinde, stüdyolarını ve antenlerini elden geçireceklerini gerekçe göstererek yayınlarını gece 1’de sonlandırmaya başlamışlardır.
Ancak tüm bunlara rağmen iki önemli mevki hala öğrencilerin elindedir: Quartier Latin ve Odéon Tiyatrosu. Siyasi Polis işgal altındaki üniversiteye birçok köstebek yerleştirmiştir. Polisin notlarına göre « Üniversitede yönetimi iki öğrenci örgütü paylaşmaktadır, bunlardan biri Felsefe Enstitüsünün yanında A Merdivenindeki Öğrenci Komiteleri Koordinasyon Komitesi ve yine A Merdiveni birinci kattaki CLEOP (İşçi-köylü-öğrenci İrtibat Komitesi ». Her türden ve her yerden bağışların yağdığı Sorbonne’da para sorunu yaşanmadığı kesindir. Yine Siyasi Polisin raporlarına göre « Gece 2’den sonra Sorbonne’da öğrenciler dışında toplumun her kesimi vardır. Buraları hippilerin, sokak serserilerinin ve polisten kaçan birçok kişinin barınağı olmuştur. »
« İletişim imkanı olarak üniversitenin telefon santrali asayiş birliklerinin denetimindedir. 7 ila 19 arasında asayiş birliklerinin sorumlusu Claude Géraud’nun emrinde bir komando birliği vardır: hiçbiri öğrenci olmayan, ellerinde demir çubuk ve eski silahlar olan on beşe yakın genç. Bu gruba kimileri Katangalılar (bir şehir efsanesine göre, bunlar Katanga’da görev yapmış paralı askerlerdi!), kimileri ise korkunç yüzlüler adını vermişti. Önderleri önce paraşütçü komando sonra da devrimci solcu olan Jimmy adlı biriydi?? Şefleri ise Sorbonne’a müdahale ederlerse burayı ateşe vereceklerini söylemişti! »
Öğleden sonra, André Malraux ve Michel Debré önderliğinde Champs-Elysées’de, de Gaulle taraftarlarına göre bir milyon, polis kaynaklarına göre ise üç yüz bin kişinin katıldığı hükümete destek gösterisi yapılırken de Gaulle saldırgan bir konuşma yapar: Geri çekilmeyeceğini ve Başbakanı değiştirmeyeceğini belirtir. Erken genel seçimleri düzenler. De Gaulle söylevinde Komünist Partiyle taraftarları arasındaki eski rekabeti de ortaya koyarak, hareketi bölmeyi hedefler. PCF, daha sonra bu karardan dolayı ödeyeceği bedel ne olursa olsun General de Gaulle’ün ilan ettiği erken seçimi kabul eder.
23 ve 30 Haziran seçimleri, mecliste mutlak çoğunluğu elde eden de Gaulle’cuların ezici zaferiyle sonuçlanır.
Hareketin sona ermesi
31 Mayıs’ta benzin istasyonlarına yeniden benzin dağıtılır ve basında Paris’e doğru tankların yöneldiği ve Versailles tarafındaki Frileuse kışlasında silahlı birliklerin yığınak yaptığı bilgileri yer alır. Ordu ve polis işgal edilen ORTF vericilerini geri alır ya da başka bir deyişle bu kez bizzat kendisi işgal eder.
27 Mayıs’tan beri emekçiler tabanda Grenelles Mutabakatlarını oy birliğiyle reddetmişken, şirketlerde düzenlenen ve çoğunlukla hile yapılan seçimlerde, işkollarında teker teker işbaşı yapma kararları alınır ve sendikalar kalan son direnişçilerin işyerlerinden kovulması için CRS (Fransız polis çevik kuvveti)’lerin önünü açarlar.
Bu arada, burjuvazinin desteğini arkasına alan düzen güçlerinin yoğun şiddetli karşı saldırısı sonucunda, 7 ve 10 Haziran’da Renault-Flins’de ve 11 Haziran’da Peugeot-Montbéliard-Sochaux’da meydana gelen şiddetli çatışmalarda ölümler yaşanır. 17 yaşında Gilles Tautin adlı genç liseli Renault Fabrikası yakınlarında seyyar jandarmaların saldırısından kaçmaya çalışırken Sen nehrinde boğularak, 24 yaşındaki işçi Pierre Baylot Sochaux’daki Peugeot Fabrikasında dokuz milimetrelik bir polis kurşunuyla ve aynı yerde 49 yaşındaki işçi Henri Blanchet el bombası patlaması sonucu çatıdan düşerek ölür.
Grevler de yavaş yavaş sonlandırılmaya başlanır.
Quartier Latin’de 11 ve 12 Haziran’da gerçekleşen bir üçüncü « barikat gecesi »ne polise göre sadece “ıslah olmayanlar” katılır. 12 Haziran’da birçok “goşist” oluşum dağıtılır. 14 ve 16 Haziran’da Odéon Tiyatrosu ve Sorbonne herhangi bir zorluk yaşanmadan polis tarafından tahliye edilir. ORTF’te greve katılan birçok gazetecinin işine son verilir. Alman vatandaşı Daniel Cohn-Bendit sınırdışı edilecektir.
12 Haziran’da yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, özel savaş ve milis gruplarına dair 10 Ocak 1936 tarihli yasanın uygulanmasıyla, radikal olarak değerlendirilen on bir örgütün yasadışı ilan edilmesine karar verecektir. Bunlar:
- Devrimci Gençlik Öğrenci Federasyonu (Lambert taraftarları)
- JCR ve Enternasyonalist Komünist Parti (Alain Krivine Temmuz 1968’dan sonbahara kadar hapse atılır. Fesih kararına rağmen her iki hareket de Komünist Birlik adı altında Almanya’da birleşme kararı alırlar).
- 22 Mart Hareketi.
- Fransız Marksist-Leninist Komünist Partisi (Maocu) ki karar sonrası illegal olarak faaliyetlerini sürdürür.
- Enternasyonalist Komünistler Örgütü (OCI).
- Marksist-Leninist Komünist Öğrenci Birliği (Louis Althusser’e bağlı ki bir süre sonra Proleter Sol adında faaliyetlerine devam edecektir).
- « İşçinin Sesi ».
Nedense kararname aşırı sağcı Occident (Batı) örgütünü kapsamayacaktır.
68 Mayıs hareketinin değerlendirmesi
Mayıs 68 il ilgili olarak birçok yorum yapıldı. En kapsamlı genel grevlerden biri olduğu için işçi hareketi için çok önemli görenler olurken, kimileri bu hareketi otoriterliğe ve kurulu hiyerarşilere karşı çıkan bir öğrenci hareketi olarak değerlendi. Bir başka kanat ise Mayıs 68’i geleneklerin özgürleşmesini hedefleyen, post-modern bireyciliğin fermanı olarak analiz etti.
Sonradan yazılanların aksine, Mayıs 68 « kendiliğindenci bir kuşağın » eseri olarak değerlendirilemez, çünkü hareketin tüm aktörlerinin Cezayir Savaşı’na muhalefetten 60’lı yıllardaki Stalin karşıtı goşizmin yükselişine kadar zengin bir militan deneyimine sahip olduğu gerçektir.
Olaylarda etkin kişilik Alain Geismar’a göre Mayıs 68, öğrencilerin her yıl okunan ve tekrar edilen geleneksel ustalık derslerini reddettiği anti otoriter bir hareketti.
Sosyolog Alain Touraine’e göre ise « Daniel Cohn-Bendit ile simgeleşen anti otoriter hareketin Mayıs 68’in en önemli aktörü olarak kabul edilmesi için otuz yıl geçmesi gerekti. Halbuki o sıralarda ve on yıllardır, yaygın olarak toçkistlerin ve Maocuların uvriyerist devrimciliğinin, öğrenci ve halk hareketinin temel unsuru olduğuna inanılıyordu. »
Mayıs 68 olayları İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında Avrupa’da ilk kez bir devrimci durumun oluşumuna da işaret etmektedir.
"Devrimin olabilmesi için sömürülen ve ezilen yığınların, eskiden olduğu gibi yaşamanın olanaksız olduğu bilincine varmaları ve değişiklik istemeleri yetmez. Devrimin olması için, sömürücülerin eskiden olduğu gibi nefes alamaz ve hükümeti yürütemez duruma düşmeleri gerekir." Lenin’in tanımıyla Mayıs 68’de devrimci durum ortaya çıkmış ancak revizyonist ve pasifist PCF’nin isteksizliği ve mücadeleyi sürdürme perspektifi olan diğer örgütlerin halkın direniş potansiyelini yönetebilecek örgütlülük düzeyinde olmamaları nedeniyle ‘son darbe’ indirilememiştir.
Ülkemizde ise bu dönemde, Mayıs 68’in öncesinde, Che ile koşut olarak 1967’den başlayarak halkın direnişini, suni dengeyi öncü silahlı mücadele ile örgütlemeye çalışan devrimcilerin doğrudan Fransa’daki Mayıs 68 eylemlerinden etkilendiği ve sonrasında yola çıktıkları gibi bir yanlışa düşülmektedir. Ülkemizin o dönem gelişen devrimci mücadele ve öğrenci hareketleri Avrupa ve ABD’de 68’de gelişen olaylar ertesinde ortaya çıkmamıştır.
Deniz’i bile idam sehpasında haykırdığı iradi Marksist-Leninist özü yerine, 'eline hiç silah almadı v.b. efsanelerle' kendi pasifizmlerinin bahanesi olacak edilgen bir hümanizme hapsetme çabası içerisinde olan 68 tacirlerinin tuzağına da düşülmemesi gereklidir.
THKP-C ve THKO’ya giden yola, 68’in çok daha öncesinde, 1965 yılında kurulan öğrenci örgütlenmeleri ve ertesinde gerçekleştirilen öğrenci eylemleriyle çıkılmıştır.
Kendiliğinden oluşan 2013’teki Gezi isyanında de acı bir şekilde gördüğümüz gibi, halkın örgütlü gücüyle bütünleşmemiş, merkezi hareket imkanlarından yoksun, sınıfsallıktan arındırılmış bir direnişin nihai sonuca ulaşması, yani devrime dönüşmesi imkansızdır.
(Yukarıdaki metin internetteki çeşitli kaynaklardan derlenerek Türkçeleştirilmiştir. Kullanılan dilden ve değerlendirmelerden de kolayca anlaşılacağı gibi olayların zaman dizimsel anlatımı polis kaynaklarından ve egemenlerin bakış açısına göre, değiştirilmeden yapılmıştır. Derinlik arz etmeyen bu yazıyı bu döneme, bu başlığa ilişkin ‘yüzeysel bir değinme’ olarak okumakta yarar var.)