Skip to main content

Filistinliler neden isyan ediyorlar?

Filistin’de onlarca ölü ve yaralıya yol açan huzursuzluk gün geçtikçe artıyor. Peki, Filistinlileri motive eden nedir ve « ağır çekimde » gerçekleşen bu etnik temizliğe bir son verilebilir mi? Marc Vandepitte bu soruları yanıtlamayı deniyor.
İşgal altındaki Filistin topraklarında hiçbir zaman sükunet olmadı ama özellikle son haftalarda huzursuzluk doruk noktasına ulaştı. Onlarca ölü ve yüzlerce yaralıya yol açan olay ve gösterilerin yaşanmadığı tek bir gün geçmiyor. Hoşnutsuzluk Kudüs’ten geri kalan Filistin topraklarına ve İsrail’in diğer kentlerine yayılıyor.

 
 

Olayların kökeninde Mescidi El Aksa sorunu kaynaklı gerilimler ve Yahudi tarafının gerçekleştirdiği bazı kışkırtmalar yer alıyor. Nedenler de, Filistinlilerin isyanı da gerçekten de çok yeni bir gelişme sayılmaz.

Birinci İntifada 1987 Aralık’ında başladı ve altı yıl kadar sürdü. İkinci İntifada 2000 yılında patlak verdi ve 2005 yılında sona erdi. Peki, Filistinlileri bıkıp usanmadan isyana teşvik eden nedir?

Ulussuz bir ülke

XIXncu yüzyılın sonundan itibaren Siyonistler, “ülkesiz bir ulus” için “ulussuz bir ülke” arayışındaydılar. “Vaat edilen topraklar”, yani Filistin belki her şey olabilirdi ama ulussuz bir ülke asla. İkinci Dünya Savaşından sonra, Filistinliler buradaki yerli nüfusun yaklaşık olarak %70’ini temsil ediyordu. Ama talihsizdiler. Kanlı bir savaş ve 1948-1949 yıllarında yaşanan birkaç terörist dalga Avrupalı Yahudilere ihtiyaç duydukları Lebensraum’u (Yaşam Alanı) sunacaktı.

Yüzlerce köy yok edildi, sakinleri göçe zorlandı. Göç eden milyonlarca Filistinli o günlerden beri Lübnan, Suriye ve Ürdün’deki kamplarda yaşıyor. Bugün sayıları toplam yedi milyona ulaştı.

Topraklarını terk etmeyen insanlar iki yerleşim bölgesine sürüldüler: Gazze ve Batı Şeria. Gazze, yüzölçümü150 kilometre kareye ancak ulaşan ve balık istifi yaşayan 1,8 milyon nüfusa sahip tamamen kapalı bir büyük mülteci kampına dönüştürülmüştür. Batı Şeria ise tamamen paramparça vaziyettedir ve bu topraklar sürekli olarak Yahudi yerleşimciler tarafından parça parça kemirilmektedir (1).

Belçika vaat edilen toprak olsaydı neler olurdu?

Bunun ne anlama geleceğini tahmin etmemiz çok zor. Bir fikir verebilmek için “vaat edilen toprak” seçilseydi Belçika haritası üzerinde neler olacağını göstermeye çalıştık. Belçika’nın geri kalanında 1,4 milyon yurttaş ikinci dereceden yurttaşlar olarak yaşayacaktı.

Ülkemizin denize açılan limanı, muhtemelen havalimanı da olmaz ve yolların birçoğu da bloke edilmiş olurdu. Kendimize ait bir para birimimiz olmaz, ekonomimiz ve mali gelirlerimiz üzerinde söz sahibi olamazdık.

Su yönetimi ve enerji kaynaklarımız ve hatta nüfus kayıtları üzerinde denetimimiz de olmazdı.

Ekonominin militarize edilmesi

Son yirmi yıl içerisinde Filistinlilerin durumu genel olarak kötüleşti. Bu durum asli olarak İsrail’in ekonomik yönelimlerine getirdiği değişiklikler ve ardından Sovyetler Birliği’nden yaşanan göçe bağlıdır.

80 ve 90’lı yıllarda, İsrail ekonomisi temel değişiklikler yaşadı: harcanan çabalar geleneksel sanayi ve tarımdan, iletişim, internet teknolojileri (2) v.b. gibi ileri teknolojilere doğru yöneldi. « İnternet balonunun 2000 yılında patlamasından sonra ve bundan bir yıl sonra, on bir Eylülde ikinci bir dalga, ekonominin “ileri teknoloji” militarizasyonu süreci yaşandı.

Birçok işletme iç güvenlik alanında uzmanlaştılar. Dünya ölçeğinde, İsrail şirketleri liderliğe yerleşti ve bugün bile hala bu sektörde üstün konumlarını korumaya devam etmektedirler. Bu süreç içerisinde, İsrail silahlı kuvvetleri kuluçka makinesi işlevi gördü (3). »

Halk için gerçek bir kan banyosu etkisi yaratan Sovyetler Birliğinin çöküşü, 90’lı yıllarda yaklaşık bir milyon Yahudi’nin İsrail’e göç etmesi sonucunu yarattı. Bu da yaklaşık olarak o dönemdeki İsrail nüfusunun beşte birinden daha fazlasına denk geliyordu. Bunun üzerine Asya ve Afrika kaynaklı önemli bir göç dalgası daha yaşandı. Bu gittikçe artan göç emek piyasasını alt üst etti.

Önceleri İsrail ekonomisinin ucuz Filistinli işgücüne ihtiyacı vardı. Her gün, düşük ücretli kısıtlı sayıda işlerde çalışmak üzere binlerce Filistinli işgal altındaki topraklardan İsrail’e gelip gidiyordu. Yeni göçmen dalgasıyla birlikte artık bu Filistinli ucuz işgücüne gerek kalmadı, Filistinlilerin yerini Sovyetler Birliğinden ve Asya’dan gelen göçmenler aldı. Üstelik Sovyetler Birliğinden göç eden yüz binlerin arasında üst düzey bilim insanları bulunuyordu ki bunlar doğal olarak İsrail’in ileri teknoloji sanayisinde doğrudan yerlerini aldılar.

İsrail’in ucuz emek olduğu kadar aynı zamanda « ayak bağı » olan Filistinli işçilere birden ihtiyacı kalmadı (ya da daha doğrusu ihtiyacı azaldı) ve bunlar giderek fazlalık olan ve hatta marjinalleşen bir halk haline gelerek gözden düştüler (4). Bu durumun bir « tecrit » siyasetine dönüşmesi gerekiyordu: 1993 yılından beri, İsrail düzenli bir şekilde, Filistinlilerin işyerlerine gitmelerini engelleyerek işgal altındaki toprakları kilit altında tuttu. 2002’den beri bu « tecrit » hali, İsrail sermayesinin ilgisiz kaldığı ve hakkında Dünya çapında, Naomi Klein’e göre güvenlik sanayi için ücretsiz reklam anlamına gelen bir yaygara olarak nitelenen bir protesto dalgasının geliştiği yaklaşık on metre yüksekliğinde gerçek bir duvarla pekiştirildi (5).

Bu tecrit siyaseti sonrasında işsizlik doruk noktasına ulaşırken Filistin ekonomisi çöktü. Bugün Filistinli gençlerin %40’ı işsiz ve gelecekte iş bulma konusunda ümidini kaybetmiş durumdadır (6).

Filistinliler ucuz emek gücü olarak artık işe yaramıyorlarsa da güvenlik sanayi için çok uygun bir deneme alanı oluşturmaktadırlar. Güvenlik alanındaki son keşifler ya da yeni saldırı teknikleri doğrudan Filistin halkı üzerinde denenmektedir. Gazze’ye yönelik sürdürülen son savaşlar, İsrail silah endüstrisinin yeni silahları ve insansız hava araçları için mükemmel  « deneysel uygulama alanları » oluşturmuşlardır. Üstelik bu uygulamalar sayesinde söz konusu şirketler yeni sözleşmeler imzalamışlardır (7). Büyük İsrail şirketleri, Filistin ve bölgedeki savaşlara ve çatışmalara gittikçe daha bağımlı hale gelmişlerdir. Başkalarının kötülüğü pahasına…

Nihai bir çözüme doğru mu?

Siyonist tasarı başlangıçta da şimdi de ulussuz bir devlet öngörmektedir ki bu da Filistin’de topyekun bir temizlik anlamına gelmektedir. Bu tasarının gerçekleşmesini bugüne kadar üç etken engellemekteydi: 1) Ucuz işgücüne bağımlılık, 2) İsrail tarafının kayıplarını hızla arttıran şiddetli ve güçlü bir Filistin direnişi, 3) Uluslararası kamuoyunun baskısı ve başta ekonomik olmak üzere olası dış yaptırımlar.   

Birinci etken ortadan kalktı. Filistin halkı artık İsrail’in işine yaramıyor ve hatta ayak bağı sayılır ve aşırı kalabalık. 1948 yılında Filistin halkının önemli bir bölümü ortadan kaldırılmıştı, İsrail için artık işi tamamlamanın ve tüm toprakları temizlemenin zamanı geldi. Ben Gurion Üniversitesinde tarihçi Benny Moris, 2004 yılında söylediği gibi (8) « büyük Amerikan demokrasisi bile Kızılderililer yok edilmeden var olamazdı ».

İçişleri Bakanı Lieberman Mayıs 2015’e kadar bu konuda çözüm olarak, günümüzde IŞİD tarafından kullanılan yöntemleri düşünmekteydi: « Bizim tarafımızda olan herkesin her şeyi yapma hakkı olması lazım, ama bize karşı olanlar için başka seçenek yoktur. Elimizdeki baltayla kafalarını uçurmamız lazım. Bu topraklarda hayatta kalabilmemizin başka yolu yok (9) ».

Ancak son iki etken bugün hala nihai çözümü engelliyor. Birinci Gazze Savaşı sırasında Filistin halkının gösterdiği direniş, İsrail tarafının önemli kayıplar vermeksizin boşaltılabilmesinin imkansız olduğunu göstermiştir (10).

Aynı durumun Batı Şeria için de geçerlidir. Üçüncü etkene gelince, zamanın Siyonistlerin aleyhine işlediğini söyleyebiliriz. İsrail’in sert politik tavırlarına karşı dünya çapında bir direnişe ve aynı zamanda da artan boykot kampanyalarına tanık olmaktayız.

Batı finansmanlı “ağır çekim” etnik temizlik

Bu koşullar altında kapsamlı bir etnik temizlik yapılması düşünülemez. Bu yüzden, adım adım ve dolaylı ve iki koldan işleyen bir yaklaşım tercih edilmektedir. İlki Yahudi yerleşimcilerin sürekli olarak gelmeye devam etmesini gerektirmektedir. 1990’da Batı Şeria ve Kudüs’te sayıları 200.000’e ulaşıyordu. Bugün bu sayı 600.000, yani burada yaşayan Filistin halkının dörtte birine kadar ulaşmış durumdadır (11). Beytüllahim gibi şehirler yeni yerleşimciler tarafından tamamen kuşatılmıştır ve gün geçtikçe Filistin topraklarının geri kalanından tecrit edilmişlerdir.

İkinci yaklaşım Filistinlilerin var oluşlarını, yaşamlarını olabildiğince sürdürülemez kılmak ve bu topraklarda yaşayanları kendiliğinden göç etmelerini sağlamak için olabildiğince terörize etmektir. Yoğun taciz ve kesintisiz terör uygulamasıyla birleşen bir tür bezdirme stratejisi uygulanmaktadır. Yedi yılda, aşırı nüfusa sahip bu toprak parçası, üç kez haftalar sürecek şekilde bombalandı, hastaneler, okullar, şirketler, tarımsal araziler ve elektrik tesisleri ayrım gözetilmeden tahrip edildi (12).

Birleşmiş Milletlere göre, Gazze’yi yeniden inşa etmek için en az yirmi yıla ihtiyaç vardır (13) ki tabii o da İsrail izin verirse. Bombardımanlar son bulduktan sonra, arazinin neredeyse dünyanın geri kalanıyla ilişkisi kesildiğinden yeniden inşa hemen hemen imkansız hale getirildi. Bugün halkın %70’i sefalet içerisinde ve %50’sinden fazlası ise yetersiz beslenmektedir (14). Filistin’de beslenme koşulları Sahra altı Afrika’sından daha da kötü durumdadır (15). Burada asıl amaç Gazze’yi kısa vadede yaşanamaz hale getirmektir (16).

Batı Şeria’da durum farklı değil. Birkaç örnek verelim. Su kaynaklarının %83’ü, nüfusun %17’sini oluşturan Yahudi yerleşimcilerin ve bizzat İsrail’in kullanımındadır (17). Zeytin hasadı ekonomik yönden Batı Şeria için çok önemlidir. Son elli yıl içerisinde, 800.000 zeytin ağacı Yahudi yerleşimciler eliyle yok edilmiştir (18). Burada yaşayanlar, işlerine ulaşmak ya da aile üyelerini ziyaret etmek için arama noktalarında saatlerce bekletilmektedirler. Bu arada bu arama noktalarının Avrupa’daki Yahudi cemaatlerince bağışlanan paralarla inşa edildiklerini de vurgulamamız gerekir. Liste buraya sığdırılamayacak kadar uzun.

İsrail Hükümeti, aileleri üzerinde baskı kurmak ve onları göçe zorlamak için özellikle doğrudam Filistinli çocukları hedef almaktadır. Son 15 yıl içerisinde, İsrail güvenlik güçlerince toplam 2.600 çocuk öldürüldü ve 22.000’i ise yaralandı ya da sakat bırakıldı (19). Sadece geçen yıl, 1.300’e yakın çocuk kaçırıldı, sorgulandı ve işkence gördü (20). Aslında, bu koşullar altında Filistin’de kalmak ve oturmak zaten kendi başına kahramanca bir direniş anlamına gelmektedir. Ama dayanma eşiğinin sürekli olarak aşılıp burada yaşayanların, bu « ağır çekim » etnik temizliğe karşı bireysel ya da kolektif olarak isyan etmeleri karşısında şaşkınlığa düşülmemelidir.

En kötüsü, AB ve ABD bu katil rejimi meşrulaştırmayı ve desteklemeyi sürdürüyor. Onların desteği olmasa, Siyonist süreç hızlı bir şekilde çöker. Çözüm için Apartheid rejimleri için olduğu gibi aynı zamanda bize de çok rol düşüyor. Şimdi eyleme geçme zamanı.

MARC VANDEPITTE

KAYNAKÇA:

Klein N., De Shockdoctrine. De opkomst van rampenkapitalisme, Breda 2009.

Nitzan J. & Bichler S., The Global Political Economy of Israel, Londen 2002,http://bnarchives.yorku.ca/8/2/2002....

Robinson, W., ‘The Political Economy of Israeli Apartheid and the Specter of Genocide’,http://www.truth-out.org/news/item/....

NotLAR

[1] http://972mag.com/space-control-and....

2 Nitzan J. & Bichler S., The Global Political Economy of Israel,http://bnarchives.yorku.ca/8/2/2002..., s. 274v.

3 Klein N., De Shockdoctrine. De opkomst van rampenkapitalisme, Breda 2009, s. 534 ve 542.

4 Robinson, W., ‘The Political Economy of Israeli Apartheid and the Specter of Genocide’,http://www.truth-out.org/news/item/....

5 Klein N., a.g.e., s. 547.

http://www.pcbs.gov.ps/site/512/def....

http://www.globalresearch.ca/the-be....

8 Haaretz’e yapılan bir açıklama, http://www.haaretz.com/survival-of-... ; Robinson, W., art. cit.

9 ‘Israeli foreign minister says disloyal Arabs should be beheaded’,https://www.washingtonpost.com/news....

10 Vandepitte M., ‘Gaza : malgré leur absolue supériorité militaire, Israël est en train de perdre la guerre, http://www.dewereldmorgen.be/artike....

11 http://www.bloombergview.com/quickt... ; http://www.imemc.org/article/73058 ;http://en.wikipedia.org/wiki/Israel....

12 Vandepitte M., Catastrofe Gaza cartographié,  http://www.dewereldmorgen.be/artike....

13 http://mondoweiss.net/2015/02/israe....

14 http://www.juancole.com/2015/10/per... ; http://reliefweb.int/report/occupie...

15 Yetersiz beslenme endeksi (kişi/gün başına kcal) 211, halbuki Sahra altı Afrika’sında 149. http://knoema.com/HDR2014/human-dev....

16 http://unctad.org/en/pages/newsdeta....

17 La photo de la piscine est du New York Time qui excuse le vol de l’eau avec légèreté.http://www.nytimes.com/2015/05/30/w.... Cfr. http://timeswarp.org/2015/05/30/ny-....

18 http://mondoweiss.net/2015/04/settl....

19 https://www.4palkids.org/petition-t....

20 http://mondoweiss.net/2015/06/pales....

21 Nitzan J. & Bichler S., The Global Political Economy of Israel,http://bnarchives.yorku.ca/8/2/2002..., p. 274v.

22 Klein N., De Shockdoctrine. De opkomst van rampenkapitalisme, Breda 2009, p. 534 en 542.

23 Robinson, W., ‘The Political Economy of Israeli Apartheid and the Specter of Genocide’,http://www.truth-out.org/news/item/...

( Investig’Action www.michelcollon.info sitesinde Marc Vandepitte imzasıyla 22 Ekim 2015 tarihinde yazılan makaleden Türkçeleştirilmiştir http://www.michelcollon.info/Pourquoi-les-Palestiniens-se.html?lang=fr )