Skip to main content

İklim değişikliği ve Arap isyanları

 Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan halk hareketleri dalgası ve iklim değişikliği arasında bir neden-sonuç ilişkisi var mıdır? Konuya ilişkin gittikçe genişleyen edebiyat bunu teyit eder niteliktedir.

Küresel ısınmayı tetikleyen karbondioksit ve sera etkisine neden olan diğer gazların atmosferde çoğalması olgusu hızla artmaktadır. Bu durumun ana nedeni hidrokarbür yakıtlar, ormansızlaşma ve yoğun tarımsal faaliyetlerdir ki bunun sonucunda kuraklık, sel baskınları ve tayfunlar oluşmaktadır (yakın zamanda yaşadığımız son örnek olan batı yarım kürede bugüne kadar yaşananların en şiddetlisi olan Patricia Tayfunudur ). (1)

 

Öte yandan, yapılan birçok araştırmada iklim ve sivil çatışmalar arasında bir bağıntı olduğu anlaşılmıştır (2-4). Bu istatistiksel çalışmalar, sivil çatışmalara ilişkin ölçülebilir parametrelerle (örneğin ölü sayısı) ve yağış miktarı ve ısı gibi iklim değişkenleri arasındaki bağlantıyı incelemektedirler.

Suriye’nin durumu

2007-2010 yılları arasında Suriye bugüne dek kaydedilmemiş bir kuraklık yaşadı (5). Arap Çorak Bölge ve Arazileri İnceleme Merkezi ve Birleşmiş Milletlerin 2011 yılında ortak olarak yayınladığı bir rapora göre, en çok etkilenen dört eyalet de (Haseke, Rakka, Halep ve Deyr ezzor) başlıca buğday üreticileriydiler ve bu dört eyalet Suriye’nin toplam buğday üretiminin %75’ini karşılıyordu. Toplam işgücünün %40’ının tarım sektöründe istihdam edildiği ve bunun da GSYİH’nın %25’ine karşılık geldiği bir ülkede, böylesi bir felaketin sonuçları çok yıkıcıydı (6).

Tarım arazilerinin bozulması ve toprakların çölleşmesi sonucunda 1,5 milyon Suriyeli kırsal tarımsal bölgelerden kent merkezlerine göç etmek zorunda kaldı (7). Etkilenen köylerde 2011 yılında gerçekleştirilen bir alan araştırmasına göre, evlerin çoğu boşalmıştı ve bunların %10’undan azında ise sadece yaşlı ve çocuklar yaşıyordu. Kadınlar ülkenin batısında iş bulmaya çalışırken, genç erkekler, Suriye’de ve hatta Lübnan ya da Ürdün’de iş bulma umuduyla binlerce kilometre kat etmek zorunda kalıyorlardı (7).

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nun temsilcisi Bay Bin Yahia’ya göre, Suriyeli yetkililer yaşanan bu felakete çözüm bulabilmek için “kayda değer” çabalar gösterdiler (etkilenen insanlara gıda paketlerinin dağıtılması, kredi borç faizi muafiyeti ya da borç geri ödeme taksitlerinde kolaylık) (9).  Ne yazık ki bu geçici çözümler durumun vahameti karşısında yetersiz kalıyordu.

2010 yılı sonunda, doğal kaynakların (çok su gerektiren buğday ve pamuğun desteklenmesi ya da işe yaramayan sulama tekniklerinin teşviki gibi sürdürülebilir olmayan tarımsal uygulamaların desteklenmesi) ve demografik değişimlerin (2003’teki Amerikan işgali sonrasında çok sayıdaki Iraklı mültecinin sorunlarının ele alınmasındaki başarısızlık) hükümetçe hatalı yönetilmesi sonucunda toplumsal gerilimler doruğa çıkmıştı (10).

Kaliforniya Üniversitesi’nden araştırmacı Kelley C.R. ve arkadaşlarının 2015 yılında yayınladıkları bir incelemede, Suriye’yi 2007 ve 2010 yılları aralığında etkileyen kuraklıkla Suriye halkının isyanları arasındaki doğrudan bağ ortaya koyulmaktadır. Başka bir deyişle, analiz bize bu üç yıl içerisinde, doğal değişkenlikle karşılaştırıldığında iklim değişikliğine insan müdahalesi nedeniyle büyük olasılıkla bir kuraklık oluştuğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla iklim değişikliğinin Suriye halkının isyanıyla bağlantılı olmasının yanı sıra, insan eliyle oluşan bir iklim değişikliği de söz konusudur.

Dünya bağlamında

“The Center of Climate & Security” (11) tarafından yayınlanan bir rapora göre, buğdayın Temmuz 2010’da 4 USD olan kile fiyatı, dünya çapındaki olumsuz hava koşulları nedeniyle Şubat 2011’de 8,50-9 USD’ye kadar ulaşmıştı. Birkaç örnek verelim: Dünyanın en büyük buğday üreticisi ve tüketicisi olan Çin 2011 yılında büyük kuraklık dönemleri yaşadı. Hububat hasadının kötü gerçekleşeceği kaygısıyla Çin hükümetince birçok önlem alındı. Bu önlemler arasında, uluslararası pazarda buğday alımı da bulunuyordu.

ABD’den sonra dünyadaki en büyük buğday ihracatçısı olan Kanada’da, 2010 baharında kaydedilen aşırı yağışlardan sonra buğday rekoltesi her zamanki miktarın yaklaşık olarak dörtte birine düştü. Bir süre sonra, 2009’daki 97 milyon tona karşılık yıllık rekoltesini 60 milyon tona düşüren Rusya’yı (4ncü buğday ihracatçısı, dünya ticaretinin %14’üne eşdeğer) etkileyen aşırı kuraklığa, çalılık yangınları da eklendi. Rusya, bölgesel yaptırımlar ve fiyatların yükselmesi kaygısıyla buğday, arpa ve çavdar ihracatına kısıtlamalar getirmişti. Ocak 2011’den itibaren Amerika’daki buğday rekolteleri de yaşanan birden fazla fırtınadan etkilendi.

Diğer Arap isyanlarıyla bağlantısı

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri dünyada gıda ithalatına en çok bağımlı olan ülkeler. Haftalık İngiliz dergisi “The Economist”e göre (13), Arap ülkelerinin büyük bir çoğunluğu tükettiği gıdanın yarısını dışarıdan ithal ediyor ve sadece 2007-2010 yılları arasında hububat ithalatı %13 kadar artış gösterdi.

Böylesi bir bağımlılıkla, ihracatlardaki düşüşün sonucunda (özellikle de ABD ve Rusya’nın) dünya arzında yaşanan her azalma ve Çin’in ithalatında yaşanan her artış fiyatların hızla artışını zorunlu kılıyor ve bu ülkelerin ekonomisi üzerinde ağır etkileri oluyor. Öte yandan, gerçekleştirilen birçok araştırma, gıda fiyatlarındaki yükselişle siyasal istikrarsızlık arasında doğrudan bir bağ olduğunu ortaya koyuyor (14, 15).

Dünyanın en büyük buğday ithalatçısı Mısır’da, 2008 ve 2010 yılları arasında yerel gıda maddeleri fiyatı %37 arttı (13). 2010 yılının son altı ayı boyunca bu ülke, aynı dönemde 2009’da 2,8 milyon tona karşılık Rusya’dan sadece 1,8 milyon ton alabildi (16). Böylece, kuraklık ya da sel baskınları her ne kadar başka ülkeleri vursa da, ithal temel gıda maddelerine ihtiyacı olan Mısır halkı fiyat artışlarına maruz kalıyor ve beslenemeyecek duruma düşüyor.

Mısırlılar sadece açıkla değil, iklim değişikliği nedeniyle tarım arazilerinin ve hayvancılığın yok olması felaketiyle de karşı karşıya kalıyorlar. Deniz seviyesinin Nil deltası seviyesi üzerine çıkması durumu, çiftçi ailelerini birçok kez evlerini terk etmeye zorlamıştır (17).

Dolayısıyla da 2011’de Mısır devrimindeki sloganın "عيش حرية عدالة اجتماعية"  ekmek, özgürlük, sosyal adalet olması şaşırtıcı olmamalıdır. Zaten bu ülke daha önce 1977 yılında, temel gıda maddeleri fiyatlarının artışı sonrasında bir “ekmek intifadası” yaşamıştı. 2008’de Ürdün, Bahreyn, Yemen ve Fas gıdayla bağlantılı protesto gösterilerine sahne oldu. Cezayir ve Tunus da bundan kaçamadılar. İşsizlik ve gıda fiyatlarında yaşanan artışı protesto eden göstericilere karşı polisin sert tepkisi sonucunda birçok kişi öldü (18).

Mısır gibi bu iki ülke de, geçmişte aynı gerekçelerle protesto gösterilerinin yaşanmasına tanık oldu (resmi sayılara göre Ekim 1988’de Cezayir’de 159 ve Tunus’ta ise 1983-1984 yılları arasında 89 kişi yaşamını yitirdi) (19, 20).

Mısır Ekonomik Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı Omneia Helmy’ye göre ülkesinde yaşanmış olan, basit bir “Bread riots” (ekmek isyanı) değildi, ama aynı zamanda adalet, demokrasi ve siyasal özgürlük talepleri de söz konusuydu. “İklim merkezci” tek yönlü bir analizin tuzağına düşmemek için, durumu her ülkeye özel kötü yönetim, yoksulluk ve diğer sosyoekonomik başka etkenler gibi genel bir bağlamda ele almakta yarar vardır. Bütün bu etkenlerin istatistiksel araştırmalarda hesaba katılması imkansızdır. Gerçekleştirilen çalışmalara yönelik temel eleştiri bu yöndedir.

Bu konuda bilim insanları ikiye bölünmüş durumdadır (21). Bir tarafta, her bir anlaşmazlığı ayrıntılı olarak inceleyen ve “nitelikçi” olarak isimlendirilen bir grup ve diğer tarafta ise “nicelikçi” olarak adlandırılan iklim ve çatışmalar arasındaki bağıntıyı incelemek için istatistiksel yöntemleri kullanan grup vardır. İlk gruba dahil olanlar bu anlaşmazlıkların çok karmaşık yapıda oldukları ve niceliksel yöntemlerin araştırma modelleri içerisinde tüm etkenleri kapsayamayacağı olgusunda ısrar etmektedirler.

İklim değişikliğinin nedenleri

Bu eleştiri “iklim-şüpheci” olanları mutlu edecektir, ama dünya daha ne kadar devekuşu politikasını yürütmeyi sürdürecektir? İklim değişikliğine uyum ve onunla mücadelede hükümetlerin uğradığı başarısızlığın ötesinde, ABD ve AB gibi sanayileşmiş ülkeler de üzerilerine düşen pay oranında sorumludurlar çünkü en çok fosil yakıt tüketen ülkeler bunlardır. Dünya nüfusunun ancak %20’sine karşılık gelmelerine rağmen, gelişmiş ülkeler 1850 yılından beri gaz salınımlarının %70’ten fazlasını üretmektedirler (22). Peki, bunun bedelini kim ödüyor? Tabi ki zengin ülkeler değil. Güney ülkelerinin yerli ve köylü toplulukları ve aynı zamanda yoksul halkları bedel ödemede daima ön saflardadırlar.

İklim değişikliğine beşeri etkenlerin katkısı bugün Hükümetlerarası İklim Değişikliği Uzmanlar Grubunun (GIEC) raporlarında artık açıkça kabul edilmektedir ve bilim dünyası dünyadaki ortalama sıcaklık artışının 1,5-2 ºC’ı aşması durumunda 2020’de sera gazı etkisi yaratan gaz salınımlarının %80 oranında düşürmek zorunda kalınacağı konusunda fikir birliğine varmış durumdadır.

Birleşmiş Milletlerin iklim değişikliği üzerine her yıl düzenlediği toplantılara karşın, zorlayıcı anlaşmaların imzalanması ve yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmesi yönünde gerçek bir siyasal irade olmaması halinde, çevreyi kirleten kirletmeye devam edecek ve hükümetler ilgisizliklerini sürdüreceklerdir. “İklim değişikliği: tüm eylemler uygun çözümler getirmez”(23) başlıklı makalesinde, eski iklim toplantıları katılımcısı ve Bolivya’nın BM daimi temsilcisi Pablo Solón Romero bu konuda şu açıklamaları yapmaktadır:

İklim zirvesi büyük bir tanıtım hamlesidir, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşmasının resmi pazarlık görüşmelerine dahil bile edilmemiştir. İklim “liderlerine” gerçekleştirilmesi gereken eylemlere ilişkin şirin söylevler vermeleri için küresel bir platform sunma yönteminden başka bir şey değildir. Sadece bu da değil, bu zirve gezegene iyilikten çok daha zarar verecek pazar ekonomisini temel alan teknolojik çözümlerde önermektedir… Bu sahte çözümler, iklim değişikliğiyle mücadele etmek için tasarlanmamışlardır. Şirketlerin karlarının devamını garanti altına almayı hedeflemektedirler. Daha da kötüsü, doğanın metalaştırılması ve özelleştirilmesine, gezegenimiz için yaşamsal öneme sahip orman, toprak, sulu alan, ırmak, mangrov, okyanus gibi ekosistemleri de yok etmektedirler…”

Hintli aktivist Vandana Shiva’ya göre, çevreyi kirleten ekonomiden kar elde edenler, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşmasını sabote etmek için ellerinden geleni yaptılar (23). Kopenhag Konferansı boyunca, sürekli olarak yeni bir küresel düzenden söz edildi. Ama bu düzeni belirleyen Birleşmiş Milletler İklim Sözleşmesi değil çok uluslu şirketler ve Dünya Ticaret Örgütüdür. Bu küresel düzen, çevreyi kirletenleri koruyan ve karlarının devamlılığını garanti eden piyasa ekonomisini temel almaktadır.

“Gezegenin ateşinin yükselmesini engellemek için harekete geçmek ve örgütlenmek!”

İklim değişikliği sivil çatışmaların temel nedeni olmasa da, bunları ağırlaştıran bir etken olmaya devam ediyor. Amerikan Başkanı Barak Obama dahil siyasi karar alıcılar bunun bilincindeler (24). Arap dünyasında yaşanan iklimsel felaketlerin boyutu, bunlarla baş edebilecek anayasal yapıların kapasitesini fazlasıyla aşıyor. Bu nedenle iklim krizinin temelde yatan nedenlerine çözüm bulmak üzere uluslararası dayanışma şarttır.

Dünyada 200 milyondan fazla insanı temsil eden 330’un üzerindeki sivil toplum hareketi ve örgütü Aralık 2014’te yayınladıkları bir bildiride, iklimsel kaosu önlemek için acil çağrıda bulunarak 10 hedeften oluşan bir plan önerisinde bulundular:

à Toplam sıcaklık artışının 1,5 ºC’nin üzerine çıkmamasını sağlamak üzere acil zorlayıcı önlemler alınması;

à Bilinen fosil enerji rezervlerinin %80‘inden fazlasını yer altında bırakılması;

à Yeni petrol ve gaz aramalarını ve yer altı kaynaklarının çıkarılmasını girişimlerinin durdurulması;

à Kolektif ve yurttaş denetimini temel alan alternatif enerjilere geçişi hızlandırılması;

à Yerel ve sürdürülebilir ürünlerin üretim ve tüketiminin desteklenmesi;

à Sanayileştirilmiş ve ihracata yönelik tarımın, gıda hükümranlığını temel alan yerel gıda ihtiyacına yanıt veren tarımsal üretimlere dönüştürülmesi;

à Toplu ulaşımı yaygınlaştırması ve geliştirilmesi;

à Sera gazı salınımını azaltmak üzere Dünya sisteminin dengesini düzeltecek yeni istihdamlar yaratılması;

à Savaşın neden olduğu sera gazı salınımını azaltmak ve gerçek barışı desteklemek yolunda askeri bütçelerden yararlanmak üzere silah endüstrisinin ve askeri altyapının yok edilmesi (25).

àİklim değişikliği konusunda Aralık ayında Paris’te düzenlenecek konferans arifesinde, aralarında Noam Chomsky ve Naomi Klein’in de bulunduğu bir grup ünlü kişi tarafından kitlesel gösteri çağrısında bulunulmuştur (26). Bildiride şunlar yazıyor:

“İklimsel cinayetlere son verme yeteneğimize inanıyoruz. Geçmişte, kadın erkek kararlı insanlar köleliğe, totalitarizme, sömürgeciliğe ya da apartheid’e karşı direndiler ve alt etmeyi başardılar. Adalet ve dayanışma uğruna mücadele etmeye karar verdiler ve bunu kendilerinden başka kimsenin yapmayacağının bilincindeydiler. İklim değişikliği buna benzer bir meydan okumadır ve benzer bir ayağa kalkışı desteklemekteyiz.”

Böylece, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da iklim değişikliğine karşı mücadele, gelecekteki hükümetler için temel bir iddia konusunu oluşturmaktadır; hükümetlerin meşrulukları ve bu bölgelerin istikrarı buna bağlıdır. Sanayileşmiş Batı’nın küresel ısınmadaki sorumluluğunu tanımasıyla vücut bulacak iklimsel adalet olmadan asla barış da olmayacaktır. İklimsel adalet büyük şaşaalarla düzenlenen konferans ve zirveler tarafından önerilen ve nihayetinde sadece çevreyi kirletenleri korumaya hizmet eden sahte çözüm ve ılımlı söylemle topyekun kopuşu zorunlu kılmaktadır. Kopuş aynı zamanda fosil yakıtların tüketimi üzerinde yükselen modası geçmiş ekonomik modelle de yapılmalıdır. Bunun için, doğanın yasalarına itaat eden ve lobilerin değil yurttaşın haklarını temin eden gerçekten demokratik bir sürece ihtiyaç vardır.     

ASMA MECHAKRA

KAYNAKÇA :

1. Patricia devient l’ouragan le plus intense jamais observé dans l’est Pacifique - KERAUNOS. at

2. Miguel, E., Satyanath, S. & Sergenti, E. Economic Shocks and Civil Conflict : An Instrumental Variables Approach. J. Polit. Econ. 112, 725–753 (2004).

3. Burke, M. B., Miguel, E., Satyanath, S., Dykema, J. A. & Lobell, D. B. Warming increases the risk of civil war in Africa. Proc. Natl. Acad. Sci. 106, 20670–20674 (2009).

4. Hsiang, S. M., Meng, K. C. & Cane, M. A. Civil conflicts are associated with the global climate. Nature 476, 438–441 (2011).

5. The intense 2007-2009 drought in the Fertile Crescent : impacts and associated atmospheric circulation - E-Prints Complutense. at

6. Drought vulnerability in the Arab region : case study - Drought in Syria, ten years of scarce water (2000-2010) - UNISDR. at

7. Kelley, C. P., Mohtadi, S., Cane, M. A., Seager, R. & Kushnir, Y. Climate change in the Fertile Crescent and implications of the recent Syrian drought. Proc. Natl. Acad. Sci. 112, 3241–3246 (2015).

8. IRIN Français | SYRIE : La réponse à la sécheresse confrontée à un manque de financements | Syrie | Environnement | Sécurité alimentaire | Politique. at 9. Aux origines climatiques des conflits. Le Monde diplomatique at

10. Werrell, C. & Femia, F. Report Release : The Arab Spring and Climate Change with Tom Friedman and Anne-Marie Slaughter. The Center for Climate & Security at

11. Hendrik J. Bruins, F. B. Food Security in China and Contingency Planning : the Significance of Grain Reserves. J. Contingencies Crisis Manag. 14, 114 – 124 (2006).

12. Let them eat baklava. The Economist (2012). at

13. Rising Food Prices, Food Price Volatility, and Political Unrest by Marc F. Bellemare  :: SSRN. at

14. Arezki, R. & Brückner, M. Food Prices, Conflict, and Democratic Change Rabah Arezki and Markus BrücknerFood Prices, Conflict, and Democratic Change. (2010).

15. Johnstone, S. & Mazo, J. Global Warming and the Arab Spring. Survival 53, 11–17 (2011).

16. The Violence of Climate Change in Egypt. at

17. Up to 20 shot dead by police in Tunisian and Algerian food riots | The Times. at

18. MacQueen, B. An Introduction to Middle East Politics. (SAGE, 2013).

19. Reuters. Tunisia Report Places Blame for Bread Riots. The New York Times (1984). at

20. Solow, A. R. Global warming : A call for peace on climate and conflict. Nature 497, 179–180 (2013).

21. RLS - The coming revolution : the fight for Climate Justice & survival. at

22. Climate Change : Not Just Any Action Will Do | Pablo Solon. at

23. Democracy - Vandana Shiva. Center for Humans & Nature at

24. Remarks by the President at the United States Coast Guard Academy Commencement. whitehouse.gov at

25. Admin. Se mobiliser et s’organiser pour eviter et stopper la fièvre de la planète  ! Climate Space at

26. Freeze fossil fuel extraction to stop climate crimes. 350.org at 

(Investig’Action www.michelcollon.info sitesinde 30.10.2015 tarihinde Asma Mechakba imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir http://www.michelcollon.info/L-implication-du-changement.html?lang=fr )