Zafer demokrasinin, meydan milletindir
Yenikapı’da toplanan milyonları görünce, geleceğe dair ümidimiz artıyor.
Hepimiz gördük o gece; sıkıcı bir dizinin bilmem kaç kere yinelenen eblek repliğinden bunalıp kanal değiştirdiğimizde, boğaz köprüsü üzerinde, köprüyü bir iki tankla kapatmış askerlerin olduğu taraftan değil de, bir anda örgütlerinin attığı mesajlarla harekete geçirilen ve sahada, her yerde ‘sivil halkın’ yer yer önüne ya da arkasına geçen silahlı polislerle eşgüdümlü olarak harekete geçen en ateşli “parti taraftarlarının” arasında, Hava Kuvvetlerine ait mavi bir Man servis otobüsü sıkışmıştı. Kamera çok uzaktan çektiği için orada tam olarak ne olduğunu anlayamamıştık, ama camları kırılıyordu otobüsün, bir ara ilerliyor gibi oluyor sonra da duruyordu. Halk çevresini sarıyor, sonra da uzaklaşıyordu.
İstanbul Yeşilköy’deki Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Murat Tekin, 12 Temmuz’da ailesiyle yaptığı son telefon görüşmesinde “Abla çok mutluyum, tek başına uçuşa seçildim” demişti coşkulu bir sesle.
Sonra 13 Temmuz’da yaz eğitim kampı için 700 arkadaşıyla birlikte götürüldüğü “2016 yılı Tatbiki Eğitim Kampı”na katılmak üzere törenler eşliğinde vapurla Yalova’nın Taşköprü Beldesi’nde bulunan Hava Meydan Komutanlığı’na gitti. Bu yıl, her zamanki gibi şehir içerisinde gerçekleştirilen yürüyüş de yapılmamıştı.
Sonra 15 Temmuz günü, çok önceden haber alınan ve “siyasi faydalar ve asıl darbe için” oluruna bırakılan trajikomik bir darbe girişimi sırasında, “halk ayaklandı, canlı bomba var” denilerek otobüse bindirilerek, uzun bir dönem bugünkü iktidarın bir numaralı ortağı olarak gerici cemaatin satılmış subaylarının kandırmasıyla, emir komuta zinciri altında ‘destek’ için Yalova’dan İstanbul’a getirilmiş.
Çocuklar otobüste daldıkları tatlı uykularından kırılan cam sesleriyle uyanıyorlar. Daha önce köprü üzerinde konuşlanan iki tank ve bir manga askerin açtığı ateş karşısında hiddetlenen parti taraftarları askeri öğrencilerin etrafını sarar. Polis bir bölümünü kurtarsa da Tekin ve iki arkadaşı kalabalığın içinde kalır. Darbe girişiminden haftalar sonra bölüm bölüm ortaya çıkacak kamera görüntülerinde Murat Tekin’in, öldürülmeden hemen önce kalabalık içinde şaşkın halde etrafına bakındığı, hemen sonra yardım etmek üzere bir arkadaşına doğru yürüdüğü görülüyor.
Ailesinin 27 Temmuz’da ulaştığı otopsi tutanağına göre, ‘vücutta yaygın darp, kesici delici alet yaraları ile boyun baskısı ve ağız burun kapanmasına bağlı boğulma’ gösteriliyor. Yani bu 21 yaşındaki genç ‘Demokrasi neferleri’ linçi sırasında, dövülmüş, bıçaklanmamış, yetmemiş boğularak öldürülmüş.
Demokrasimiz için, bize daha tanıdık gelen bir başka ümit verici gelişme daha.
Ümraniye Atatürk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Tarih Öğretmeni Gökhan Açıkkollu, cemaate karşı çok önceden beri hazırlanan ama darbeden hemen sonra başlatılan cadı avı kapsamında 23.07.2016 tarihinde Ümraniye’de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin TEM şube polisleri tarafından gözaltına alınır. Olağanüstü hal gözaltı koşulları altında ailesi ve avukatları ile görüştürülmediği bir dönemde 28.07.2016 tarihinde içeride rahatsızlanınca 112 Acil ile Haseki Hastanesine sevk edilir. 05.08.2016 tarihinde 04.45 tekrar rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığında yaşamını yitirir.
Eşine öldüğü telefonla haber verilir. Babasının daha önce oğluyla görüşmek için yaptığı birçok başvuru reddedilmiştir. Babanın morg’da görüştüğü polis yetkilileri kendisini rahatlatmak için oğlunun ‘Hainler Mezarlığı’na kefensiz ve yıkanmadan gömüleceğini söylerler. Baba gözaltı süresince, avukatıyla görüştürülmeyen, savcılığa çıkarılmayan, hakkında herhangi bir hüküm bulunmayan oğluna ne yapıldığını merak etmektedir. Annesi böyle Türklük olur mu diye sormaktadır.
Olay, cezasızlık cennetinde harikalar yaratan kolluk kuvvetlerince soruşturulma aşamasında; tek gerçek var o da gözaltında, devletin elinde ölmüş bir genç.
AKP talimatıyla sokağa inen ve yaşanan çatışmalar sırasında, ABD'nin kolları arasında, sık sık kendinden geçen manyak bir dini cemaat liderinin yönlendirmesiyle harekete geçen darbeciler tarafından acımasızca öldürülen yurttaşları da akılda çıkarmadan, işkenceye sıfır tolerans politikası şekilden şekle giriyor.
Daha darbenin ertesi günü, kalabalığın gazına gelip, zaten içindeki ağaçları dibine zehir dökerek birer birer ortadan kaldırdıkları Taksim Gezi Parkına topçu kışlasını da yapacağız, şunu da yapacağız, bunu da yapacağız diyen, nefes alırken dahi halkın %26'sını, % 11’ni yok sayan bir anlayışın, halkın genelini uzlaştıracak bir politikayı, hem de iktidarını böylesine pekiştirdikten sonra izlemesi beklenebilir mi? Olan biteni daha iyi anlamanız için daha ne olmasını bekliyorsunuz?
Ortak düşman Amerika’ya uşaklık yarışında
AKP iktidarı bir kez daha ‘yanılarak’ bal gibi suç ortaklığı yaptığı Fethullah Hocaefendi dini cemaati ile yaptığı işbirliğini ‘iç çekişme ve iktidarın nimetlerinin paylaşımı’ nedeniyle sonlandırmış, sonra da ‘ortaklar arası’ karşılıklı bir kanlı savaş çıkmıştır. 15 Temmuz’da yaşanan darbe bu savaşın vardığı son aşamadır. Bir bölümünü canlı izlediğimiz öykünün bize açıklanan sürümündeki anakronik çelişkilerden (darbeden ilk olarak kim, ne zaman haberdar olmuştur, darbeciler neden bir tane hükümet üyesini yakalanmamıştır) hareketle, darbenin kim tarafından nasıl planlandığını, kimin ne kadar önce haberdar olduğu, bunu iktidarını son aşamada konsolide etmek için kullanmaya çalışıp çalışmadığı konusu kuşkusuz, gerçekleştirilen askeri eylemi ve polisin silahlı gücüyle birlikte hareket AKP kadrolarının çok kısa sürede bunun karşısında örgütlediği yarı sivil direnişin görmezden gelinmesi için gerekçe olamaz. Gezi direnişinde ‘evlerinde tutulmakta zorlanılan %50’nin kemik kadroları, hala körlükte ısrar eden dosta düşmana neyle karşı karşıya olduklarını bir kez daha çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
O sırada mecliste olan ya da kendi iradesiyle Meclise giden birkaç milletvekili dışında, ‘bizim hiçbir şekilde ümit bağlamadığımız’ CHP ve sosyal demokratların büyük çoğunluğu darbe gecesi ‘aslanlar gibi direnmek’ yerine darbe girişiminin neyle sonuçlanacağını bekleme yolunu seçmiştir. Darbeye karşı sokakta direnen AKP’li kadroların yanında MHP’lilerin de olduğu gözlemlense de, meraktan ne olup bittiğini izlemek için dışarıya çıkanlar dışında, CHP’lilerin ya da kazara HDP’lilerin olduğunu kimse söyleyemez. Belki sokağa çıkmaları ve olan bitene kayıtsız kalmamaları daha iyi olurdu ama zaten belki de bir tür dost kavgası karşısında daha neyin ne olduğunu bilmeden, önderlerinden net bir tavır, bir talimat almadan doğrudan tankların önüne yatmaları da beklenemezdi.
Ama sular durulduktan sonra, darbenin başarısız olduğu kesin olduktan sonra, daha işin başından beri ‘direndiğini’ iddia eden bir genel başkan ne kadar ciddiye alınabilir? Oynanan oyunu sorgulamayan, olan bitene karşı çıkmayan, sahneye konulan bu oyunu bozmak yerine kıyıda köşede yer kapmaya çalışan ‘kişilikli’ bir duruşla nereye kadar yol alınabilir? Tanık olunanı tanımlayan tek söz, tam da yakıştığı gibi bu asıl darbeyi indiren bu güç karşısında yaşanan topyekun teslimiyettir.
Gazamız mübarek olsun!