30 yıl sonra Sabra ve Şatilla
Eylül 1982’de, Beyrut’un batısında bulunan Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kampları İsrail Ordusunun gerçekleştirdiği bir katliama sahne oldular. Binlerce insanın ölümüne neden olan bu olayları yeniden ele alıyoruz.
Katolik dünyasının önderi XVI.Benoit, Beyrut’a yeni geldi. Lübnan’ın başkentine ulaşmak için havalimanından ayrıldığında, bundan tam otuz yıl önce İsrail Ordusu tarafından Lübnanlı Falanjistlere üye milislere tahsis edilen araçların oluşturduğu konvoyun kullandığı yolu izledi.
Onların yaptığı gibi, tam yanında çatısından buraya komşu Sabra ve Şatilla kamplarını kuşatan İsrail Ordusunun ana karargahını yerleştirdiği 7 katlı bir binanın yer aldığı Kuveyt Elçiliğinin olduğu döner kavşaktan geçti. Yine onların yaptığı gibi, yüzlerce Filistinlinin bedenlerinin kefenlere sarıldığı spor sitesinin yanından geçti.
Papa’nın Beyrut ziyaretinin, Sabra ve Şatilla kamplarındaki yaşlı, kadın, çocuk binlerce Filistinlinin katliamının 30ncu yıldönümüne denk gelmesi karşısında basının tamamen sessiz kalması şaşırtıcıdır. Bu katliamı Hıristiyan milisler gerçekleştirdi. Bu katliam İsrail Ordusunun etkin suç ortaklığı sayesinde gerçekleştirilebildi. Bu durum, Filistinlilerin kaderinin Batılıların birçoğunun zihninde işgal ettiği değersizliği de ortaya koyuyor.
Filistinliler ve dostları için henüz geçmemiş olan bir geçmişin inkarı karşısında, kitlesel suçların cezasızlığına karşı kaçınılmaz olarak verilmesi gereken mücadele kapsamında, bundan otuz yıl önce yaşanan gelişmeleri olduğu gibi hatırlatmanın gerekli olacağı kanısındayım.
Bundan sonra anlatacaklarım, 1999 ve 2006 yılları arasında yapılan bir araştırmanın sonucudur. Dört kez Lübnan’a gittim. Katliamdan sağ kurtulanlarla ve başta Şatilla Hastanesinin tıp personeli olmak üzere olaylara tanıklık eden Batılılarla görüştüm. Lübnanlı ve Batılı üniversiteli araştırmacılar ve gazetecilerle bir araya geldim. Birçok Lübnan gazetesinin arşivlerine ve İsraillilere ait gizli belgelere erişim olanağı buldum. Jean Genet’in, olayların yaşanmasından birkaç saat sonra yazdığı içe dokunan anlatımını yeniden okudum. Lübnan’da, Fransa’da, ABD’de ve İran’da bu konu üzerine yazılmış her şeyi okudum. 1978’den beri kamuoyunun kullanımına açılan arşivleri inceleyen « İsrailli yeni tarihçiler » olarak adlandırılanların İsrail’in kökeni üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar da aynı şekilde çok aydınlatıcı oldu. MacBride Komisyonunun İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmesine ilişkin çalışmaları da keza öyle.
Tarihsel bağlamı hatırlatalım. 1947 yılında Filistin halkı ve Arap Devletleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kararlaştırılan ve yeni bir İsrail Devletinin kuruluşu yararına Filistin’in parçalanmasına olanak veren paylaşım planını kabul etmezler. Çünkü, Siyonist örgütler tarafından dünya çapında yapılan propagandanın aksine, Filistin « toprağı olmayan bir halk için halkı olmayan bir toprak » değildi. 1947 yılında bu topraklar üzerinde bir milyon yüz yirmi bin Filistinli yaşıyordu. İsrailli yeni tarihçilerden öğrendiğimize göre, ülkeleri, Filistinli halklarına yönelik birçok katliam sonrasında ortaya çıkan terörün yol açtığı korkunç bir etnik temizlik sayesinde doğmuştu. Sadece Kasım 1947’den Haziran 1968’e kadar olan dönem içerisinde, aralarında bir Filistin Oradour’u olan ünlü Deir Yasin Katliamı da dahil olmak üzere, Yahudi ordusunun ve Yahudi terörist grupların gerçekleştirdiği harekatlar sonrasında 400.000 Filistinli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. İsrail Devleti ilan edildikten sonra, bu devletin ordusu da, Daleth Planı adı verilen bir programın uygulamasıyla aynı sürgün politikasını sürdürecektir. Bir yıl sonra, İbrani Devletinin topraklarında sadece 160.000 Filistinli kalacaktır. Hillary Clinton dışında, bu trajediyi bir felaket (Arapça Nakba) olarak adlandırdıkları için kim suçlayabilir?
1948 yılında, Lübnan’a kaçanların sayısı 120.000’dir. 1967 yılındaki Arap-İsrail Savaşı ve Eylül 1970’te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün Ürdün’den kovulması sonrasında bunlara çok daha kalabalık bir katılım olacaktır. Sabra ve Şatilla katliamlarının gerçekleştirildiği 1982 yılında, 14 kampta yaşayan Filistinlilerin sayısı 250.000’dir. Şatilla Kampı 1948 yılı sonunda, Sabra ise 1949 yılında kuruldu. 1982 yılında bu kamplarda yaşayanların sayısı yaklaşık olaran 90.000’dir.
Lübnan’da iç savaş, 1975 yılından sonra şiddetlenir. Ülke kaos içerisindedir. Olağanüstü karmaşık bir durumu basitleştirmek gerekirse (beş Müslüman cemaati: halkın %59’unu oluşturan Şiiler, Sünniler, Dürziler, İsmaililer, Nusayriler; altı Katolik, üç Ortodoks cemaat, Süryaniler, Kıptiler ve Protestanlardan oluşan Lübnan halkının %39’unu oluşturan Hıristiyanlar), iki ayrı kampın birbiriyle çatıştığı söylenebilir: Filistinlilerin ve de FKÖ savaşçıları fedayin’lerin gitmesini isteyen Hıristiyanlar ve onları destekleyen Müslümanlar.
Hıristiyan kesimin en köktencileri arasında, 1936 yılında faşist örnek üzerinden Pierre Cemayel tarafından kurulan, çok askerileşmiş bir siyasal parti olan Falanjlar (Arapça Kataeb) dikkat çekiyor. Bunlar, Kataeb’lerin çevresinde bütün Hıristiyan milisleri bir araya getiren Pierre’in küçük oğlu Beşir’in yönetimindeydi. İç savaşın başlangıcından beri Filistinlilere yönelik birçok katliam gerçekleştirmişlerdir.
Lübnan’ın kuruluşunu hiçbir zaman kabullenemeyen Suriye, bazen bir tarafı, bazen diğer tarafı destekleyerek iç savaşa doğrudan müdahil oluyor. İsrail’de Ariel Şaron, Deir Yasin katliamının sorumlusu terörist grubun önderi Menahim Begin başkanlığındaki hükümetin Savunma Bakanıdır. Şaron’un askeri geçmişi katliamlarla taçlanmıştır: Ürdün’de Kibya’da, Sina’da Mitla geçidi, Gazze şeridi… Begin ve Şaron ortak bir düşü paylaşıyorlar: Komuta merkezi ve güçlerinin büyük bölümü Lübnan’da bulunan FKÖ’yü ortadan kaldırmak, Filistin halkını Lübnan’dan Ürdün’e kovmak (« Ürdün, Filistin’dir » sloganıyla birlikte), Lübnan’daki Hıristiyan siyasi ve askeri güçleri desteklemek. İsrail 1976’dan beri güney Lübnan’da Hıristiyan milisleri desteklerken, aynı zamanda Beyrut’un kuzeyindeki Falanjist milislere de silah ve cephane yardımı yaptı. İsrail topraklarında Falanjist birimleri ve zırhlı personelleri eğitildi. İsrail hava ve deniz kuvvetleri tarafından Lübnan’daki hedeflere birçok operasyon düzenlendi. Filistinlilerin Lübnan’dan hareket ederek gerçekleştirdikleri saldırıları tepki olarak, İsrail Mart 1978’de Güney Lübnan’ı işgal eder, ama uluslararası kamuoyunun baskısı karşısında üç ay sonra buradan geri çekilmek zorunda kalır.
Ağustos 1981’de Savunma Bakanı olarak görevlendirildiği andan itibaren Şaron Lübnan’ın işgaline yönelik bir plan hazırlatır. Planın 4 hedefe ulaşması gerekmektedir: FKÖ’nün siyasi ve askeri altyapısını yok etmeli, Suriyelilerin geri çekilmesine neden olmalı, İsrail’in kuzeyini her türlü saldırıdan korumalı ve İsrail ile barış imzalayacak bir Lübnan Hükümetinin oluşturulması amacıyla Hıristiyanlarla bir ittifak oluşturulmalı.
Şaron, Ocak 1982’den itibaren, Beşir Cemayel ile on kez görüşür. Filistin halkının Lübnan’dan kovulmasının gerekliliği konusunda mutabık kalırlar. Cemayel şu açıklamada bulunur: « birçok Deir Yasin’e ihtiyaç var ».
6 Haziran’da İsrail, Lübnan’ı işgal eder. Beyrut kenti ve Filistin kampları izleyen aylarda aralıksız olarak bombalanır. Haziran ortasında Beyrut kuşatılır ve ay sonunda kampların yer aldığı Batı Beyrut’un ülkenin geri kalanıyla bağlantısı kesilir.
7 Ağustos’ta, Amerikan Hükümetinin özel görevlisi Philip Habib, uzun ve zorlu müzakereler sonrasında tüm taraflar tarafından aşağıdaki konuları öngören bir planın kabul edilmesini sağlar:
- FKÖ savaşçılarının başka ülkelere tahliyesi,
- Lübnan’daki tüm milislerin silahlarını bırakması,
- İsrail güçlerinin Batı Beyrut’a girişinin yasaklanması,
- FKÖ savaşçılarının kenti terk etmesinden sonra Batı Beyrut’ta kalan Filistinli sivil halkın güvenliğinin Amerika’nın güvencesi altında olması,
- Planın uygulanmasını kolaylaştırmak için bir uluslararası gücün varlığı.
Philip Habib, Filistinli sivil halkın kaygılarını gidermek için yazılı olarak taahhütte buılunur.
21 Ağustos’ta, İsrail Ordusu Lübnan’ın üçte ikisini işgal ederken, Şaron ve Cemayel, Falanjistlerin Filistin kamplarını ‘temizlemeleri’ konusunda mutabakata varırlar.
23 Ağustos’ta Beşir Cemayel, İsrail Ordusu tarafından korunan bir binada toplanan Lübnan Parlamentosu tarafından Cumhurbaşkanı seçilir.
23 Ağustos’ta, uluslararası güce ait Fransız, Amerikan ve İtalyan birlikleri kentte konuşlanırken, FKÖ savaşçıları Beyrut’u denizyoluyla terk etmeye başlarlar.
30 Ağustos’ta, Yaser Arafat ve FKÖ’nün lider kadrosu da kentten ayrılırlar.
1 Eylül’de, 14 000 Filistinli askerin tahliyesi tamamlanır.
3 Eylül’de İsrail Ordusu, Habib Planını ihlal ederek Batı Beyrut’a girer. Uluslararası gücün 26 Eylül’e kadar kentte kalması gerekirken, Amerikalılar ayın 10’unda, İtalyanlar 11’inde ve Lübnanlı yetkililerin ısrarına karşın Fransızlar da 14’ü ülkeden ayrılır.
12 Eylül’de Şaron « kamplarda hala gizlenen 2 000 terörist var » açıklamasında bulunur. Aynı gün, Ocak ayından beri onuncu kez olmak üzere Cemayel ile görüşür. Falanjistlere kampları temizleme işinin verilmesi ve Filistinli sivil halkı Lübnan’dan kaçmaya zorlayacak koşulların yaratılması konusunda ilke anlaşmasına varılır. Bu mutabakata göre Falanjistler, Cumhurbaşkanlığı görevini devralır almaz harekete geçeceklerdir.
14 Eylül’de saat 16.00’da, Beşir Cemayel’in de bulunduğu Falanjistlerin ana karargahında büyük bir patlamayla yerle bir edilir. Saat 18.00’den itibaren İsrail denetimi altındaki Beyrut Havaalanında, asker ve malzeme getirmek için bir hava köprüsünün oluşturulduğu gözlemlenir. Saat 20.30’da, Şaron ve İsrail Genelkurmay Başkanı Rafael Eytan, önderlerini bombalı saldırıda kaybeden Falanjistlerin Batı Beyrut’a sokulmalarını karalaştırırlar. Katliamın başlangıcıdır bu.
90.000 sivilin yaşadığı Sabra ve Şatilla , İsrail’in 6 Haziran 1982’de Lübnan’ı işgalinden beri birçok kez bombalanmıştır. 1 ila 12 Ağustos arasından İsrail Hava Kuvvetleri kamplara misket bombaları atar. Evlerin %20’si tamamen yıkılmış ve %70’i ise ağır hasar almıştır. Buralarda iki hastane de hedef alınmıştır: Sabra’nın kuzey sınırındaki Gazze Hastanesi ve Şatilla ’nın güneyindeki Akka Hastanesi. Bu hastaneler daha çok acil merkezleri olarak hizmet vermektedirler. Hastane personeli arasında Filistinliler ve Ortadoğu ve Yakındoğu ülkeleri doktorları dışında, Almanya, Finlandiya, Fransa, İngiltere, İrlanda, Norveç, Hollanda, İsveç, İsviçre ve ABD’den gelen cerrahlar, doktorlar, hastabakıcılar ve görevliler de bulunmaktadır.
Olaylara ilişkin yaptığım hatırlatmanın birinci bölümü, Lübnan’daki Hıristiyan Falanjistlerin önderinin bombalı saldırıda öldürüldüğü ve Şaron’un Falanjistleri kampların bulunduğu Batı Beyrut’a girmeye davet ettiği 14 Eylül 1982’de sona ermektedir.
Katliamların birinci günü, Çarşamba 15 Eylül 1982
Gece yarısından az sonra: İsrail Başbakanı Menahim Begin ve Savunma Bakanı Ariel Şaron, İsrail Ordusunun Batı Beyrut’a girmesine karar verirler. Bu operasyona « demir kafa » (İbranice Moah Barzel) adı verilir. 15 Eylül saat 00.20 ila 03.00 arasında harekatla ilgili talimatları içeren 1 ila 5 sayılı emirler yayımlanır. Emirlerde « İsrail Savunma Güçlerinin (İSG) bölgede faaliyet gösteren kuvvetlerin tek yetkilisi » olduğu vurgulanır. Harekatın resmi amacı « daha fazla kan akmasını önlemek ve asayişi sağlamak »tır.
03.30 : İSG komutanı Eytan ve Drori (Lübnan’daki sefer güçlerine komuta eden İSG’nin Kuzey askeri bölge Komutanı), Falanjistlerin başkomutanı olarak Beşir Cemayel’in yerine geçen Fadi Frem ve Falanjistlerin istihbarat servisi şefi Eli Hobeika ile birlikte Falanjistler tarafından « kampların temizlenmesi » operasyonunun özel koşullarını belirlediler. Falanjistler hazırlık yapmaları için 24 saat zaman talep ettiler. Vardıkları mutabakata göre Falanjistler, Amos Yaron’un komutası altında olan İSG’nin Kuzey Komutanlığı ve 96ncı Bölüğünün komutası, yani sorumluluğu ve denetimi altında tek başına hareket edeceklerdir. Mutabakat, denetimin harekat planlarının sunumu ve onayı, iletişim hatları, telefon dinlemeleri ve sahadaki faaliyetlerin gözetimini öngörüyor. Eytan, Falanjistlere ait bir irtibat subayının Tuğgeneral Amos Yaron’un ileri komuta merkezinde hazır bulunmasını ister. İleri Komuta Merkezi, Kuveyt Elçiliğinin yanında, Sabra ve Şatilla kamplarına hakim 7 katlı bir binanın son çatısına yerleşmiş durumda.
05.00 : İSG’nin 96ncı Bölüğü, Sabra ve Şatilla kamplarının sağından ve solundan geçerek Batı Beyrut’a güneyden girer. İSG’nin Mordeşayi komutasındaki diğer bölüğü Beyrut’a kentin doğusundan girer ve Hamra ve Mazraa mahallelerinden geçerek denize doğru yönelir. Böylece İsrail 13 Ağustos tarihli ateşkesi ve Begin ve Şaron’un altına imza attığı Habib Planını ihlal etmiş olur. Avcı bombardıman uçakları düşük irtifada uçuş yaparlar. İSG’ler Müslüman milislerin ve Lübnanlı ilericilerin (Murabitun) zayıf direnişiyle karşılaşırlar ve Sabra ve Şatilla kamplarının kuşatılması için yaşamsal öneme sahip, havaalanı döner kavşağı, Kuveyt Elçiliği kavşağı (Şatilla kampının girişinden 200m uzağında bulunan), Cola döner kavşağı ve Şatilla döner kavşağı olmak üzere dört kavşağın denetimini hızlı bir şekilde ele geçirirler. İsrail’e ait avcı uçaklarının alçaktan uçuş yaptığı Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında hiçbir örgütlü direniş belirtisi yoktur. Sadece tek tük insanlar İSG’ye hafif silahlarla ateş etmektedirler. Var olduğu iddia edilen ve ağır silahlara sahip 2.000 « terörist » ortalıkta görünmemektedir.
08.00: Şaron Beyrut havaalanına gelir. Kuveyt Büyükelçiliği’ne doğru giden yoldan geçen Filistinli ve Lübnanlılarca tanınır.
09.00: Şaron, İsrail ileri komuta merkezinin çatısında, Eytan, yardımcısı Levi, Yaron, Saguy (askeri istihbarat örgütü AMAN’ın şefi) ve yaveri Avi Dudai ile birlikte toplanır. Falanjistlerin kamplara girmesi emri teyit edilir. Şaron, Begin’e telefon eder ve ona « silahlı kuvvetlerimiz hedeflerine doğru ilerliyorlar; onları gözlerimle görebiliyorum » der; İSG’nin basın sözcüsü « direniş olmadığını » açıklar. Yine de İsrail tankları kampları ara sıra ateşe tutar. Şaron, daha sonra Saguy, Navot (Mossad’ın 2 numarası) ve bir Şin Bet (İsrail FBI’ı) temsilcisiyle birlikte Falanjistlerin Karantineh Mahallesindeki ana karargahına gider. Burada, hala Beşir Cemayel’in öldürülmesinin şokunu yaşayan, halefi Fadi Frem ile görüşür. Fadi Frem daha sonra Şaron’un onlara « Neden kadınlar gibi ağlıyorsunuz? Erkekler gibi bunun intikamını almalısınız »diyerek söylev çektiğini anlatır. Falanjistlerin şefleri, Beşir Cemayel ile varılan mutabakatın gereğini yerine getirmeye hazır olduklarını beyan ederler. Şaron, az önce Eytan ile birlikte kararlaştırılanları teyit etti ve İSG saflarında hemen harekete geçmenin gerekliliği konusunda ısrarcı oldu. « Teröristlerden » söz eden Şaron, « bir tane dahi kalmasını istemiyorum » der. Muhataplarına Lübnan Ordusunun denetimini ele geçirmelerini tavsiye eder.
11.00: Şaron, yine aynı kişilerle birlikte Bikfaya’ya gider. Köyün üstünden F-16’lar uçarken, Pierre ve Emin Cemayel’e (Beşir’in Babası ve Kardeşi) kollarına girerek başsağlığı diler. Bu ziyaret sırasında, Falanjistlerin intikam alma arzusunu anlayışla karşıladığını belirtecektir. Beşir Cemayel ile vardıkları mutabakatın, özellikle de İSG’nin Batı Beyrut’a girmesiyle birlikte Falanjistlerin üstlenecekleri rol konusunda geçerliliğini korumasını ister. Emin Cemayel, 12 Eylül’de kardeşiyle mutabık kalınan konuları bildiğini doğrular. Şaron, « yeni olayların oluşmasını engellemek » için acilen hareket geçilmesi gereği üzerinde ısrarcı olur. Görüşmenin ardından Tel Aviv’e döner.
11.30: Tel Aviv’de, Begin ve Dışişleri Bakanı Şamir, Philip Habib’in yardımcısı Morris Drapper’i kabul ederler ve ona sınırlı bir önleyici harekat kapsamında İsrail birliklerinin Batı Beyrut’a girdiklerini bildirirler. Önderlerinin öldürülmesinden sonra Falanjistlerin intikam alma arzusunu engellemek ve bu amaçla kentin en stratejik noktalarının denetimini ele geçirmek söz konusudur. Bu sunum, Amerikalı diplomatları Lübnanlı yetkililere Lübnan Ordusunun İSG’nin harekatlarına katılmamasını tavsiye etmeye zorlar.
12.00: İlk yaralı Filistinli Gazze Hastanesine getirilir. Bu bir sivildir. Cumartesi sabahına kadar arkası kesilmeyecektir. Yaralıların % 80’i kadın ve çocuklardan oluşmakta, hemen hemen hepsi ya ateşli silahla ya da kesici silahla, çok az bir bölümü ise şarapnelle yaralanmıştır.
14.00: Şaron, Tel Aviv’de, Beşir Cemayel’in öldürülmesi hakkında, Associated Press muhabiri Marcus Eliason tarafından aktarılan bir basın toplantısı düzenler: « Savunma Bakanı Ariel Şaron, basın bildirisinde saldırıdan FKÖ’yü sorumlu tuttu: “FKÖ teröristleri ve taraftarlarının barıştan yana tüm insanları tehdit eden terörist suçluluğunu simgelemektedir ». Yaron, Batı Beyrut’taki kampların denetimini ele alınması sürecine Lübnan Ordusunun katılımını sağlamak konusunda Beyrut’ta zorlanır. Lübnan Ordusu teklifi reddeder. İSG’nin Batı Beyrut’a girmesi, ordunun konuşlanmasını sürdürmesini imkansız kılmaktadır. İsrail tankları Sabra ve Şatilla ’yı kuşatırlar ve namlularını kamplara çevirirler. Kampların batı sınırında yer alan Spor sitesi de aynı şekilde ele geçirilmiş ve kuşatılmıştır. Geçiş noktaları kontrol altındadır. Kentin içerisinde, Müslüman ve sol milisler silahsızlandırılırlar, sadece Falanjistler silah bırakmazlar bu da Lübnan’daki güçlerin geleneksel dengesini tamamen bozmaktadır ve Habib Planının ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Kuzeyden gelip Gazze Hastanesine yönelen bir ambülansa İsrail askerleri ateş açar.
17.00: İsrail tankları kampları top ateşine tutar. Bu bombardıman yaklaşık bir saat sürer. Ardından İsrail keskin nişancıların ateşi başlar. Kamp sakinleri evlerine ya da sığınaklara kapanmıştır. Gazze Hastanesine 25 yaralı getirilir. Kamplardan giriş çıkış yasaklanmıştır.
18.00: Bugüne kadar kimliği belirlenemeyen bir grup silahlı adam, bu saatten itibaren kampların içerisine girer ve birçok kişiyi öldürür. Bunların varlığı birçok tanık tarafından teyit edilmektedir. Gazze ve Akka Hastanelerindeki Lübnanlı personel, Çarşamba’yı Perşembe’ye bağlayan gece, Saad Haddad’a (tamamen İsraillilerin emrinde olan « Güney Lübnan Ordusu » adlı örgütün komutanı) bağlı milislerin Şatilla ’nın güneyinde görüldüğünü belirtirler.
Gece Akka Hastanesine yaklaşın 300 kişi sığınır
20.00: Drori, Lübnan Ordusunun Beyrut’taki birliklerinin komutanı Albay Mişel Aun’dan, Lübnan Ordusunun kamplarda yürütülen operasyona katılması için Lübnan Başbakanını ikna etmesini ister. Başbakan Şefik el-Vazzan talebi reddeder. Lübnan Hükümetinin ve Lübnan Ordusunun « İsrail politikasının araçları olarak kullanılmasını » istemez. Lübnan Ordusu daha yeni toparlanmıştır. İşgalci ile işbirliği yaparak Müslümanların güvenini yeniden kaybetmeyi göze alamaz. Drori, Lübnan Ordusunun kampların « temizliğine » katılmayacağını bildirmek ve Falanjistlerin yarından itibaren harekete geçeceğinden emin olmak için bir kez daha Falanjist şeflerle görüşür. Kamplardaki sivil halkın güvenliğini tehlikeye düşürecek disiplinli bir tutum izlenmesinin önemli olduğunun altını çizer.
24.00: Kampların üzerinde, İsrail Ordusu tarafından aralıklarla aydınlatma fişekleri atılır. Kampların içinden tek tük silah sesleri duyulur. Kampların kıyısında bulunan iki hastaneye ara sıra yaralılar getirilir.
16 Eylül 1982, Perşembe
05.30: İsrail savaş uçakları kampların üzerinden alçak uçuş yaparlar.
06.00: Sabra kampının içinden, Gazze Hastanesinin yakınlarından silah sesleri duyulur. Gazze Hastanesine yeni yaralılar getirilir. İsrail tankları, başta kampın Horş Tabet adı verilen ağaçlıklı güney doğu bölümünü olmak üzere Şatilla ’yı bombalar.
08.00: Kampların içinde olayların yatıştığı gözlenir, gece boyunca harekat yürütenler geri çekilmiş gibidir. Az sonra, İSG karargahı 6 numaralı emri yayınlar: « Mülteci kamplarına girmek yasaktır. Kampların aranması ve temizliği Falanjistler ve Lübnan Ordusu tarafından gerçekleştirilecektir ». İsrail radyosu, Beyrut Havaalanında bir Falanjist subayın İsrailli gazeteciye « teröristleri öldürmek » hedefiyle kamplara girecek adamlarının hangi güzergahı izleyeceklerini anlattığı önceki gün kaydedilen bir röportajı yayınlar.
08.30: Ellerinde beyaz bayrak bulunan yirmiye yakın kadın ve çocuk, Sabra’yı kuzeyden terk etmeyi denerler. İsrail askerleri tarafından geri çevrilirler.
10.00: Tel Aviv’de Eytan, Şaron’a Batı Beyrut’ta devam etmekte olan operasyonlarla ilgili rapor sunar: Kentin tamamı İSG’nin denetimi altındadır; kamplar kıstırılmış ve kuşatılmıştır. Batı Beyrut’ta düzen sağlanmıştır. Şaron, Falanjistlerin kamplara sokulması yolundaki kararını teyit eder.
11.20: Bir İSG sözcüsü şu açıklamayı yapar: « İSG, Batı Beyrut’un tüm can damarlarını denetimi altına almıştır. Terörist yoğunlukları barındıran mülteci kampları kuşatılmış ve kapatılmış durumdadır »; Batı Beyrut’un tamamı etkin bir şekilde tümüyle İSG’nin denetimi altındadır. İsrail birlikleri süresiz olarak sıkıyönetim ilan ederler. İsrail Ordusu tarihinde ilk kez bir Arap başkentini işgal etmektedir; işgalin gerekçesi değişmiştir: İsrail Ordusu sözcüsü, ordunun Batı Beyrut’a buraya gizlenen Filistinlilerden ve Lübnanlı solcu milislerden « temizlemek » için girdiğini açıklar. Önceki gün müze geçidinden Batı Beyrut’a giren İsrail birlikleri denize kadar tüm Mazraa kornişini denetimlerine almışlar, Fakhani mahallesini ve mülteci kamplarını Beyrut’un geri kalanından tecrit etmişlerdi. Falanjistler, Kuveyt Büyükelçiliğinin karşısında ve İSG’nin 96ncı Bölüğünün ileri komuta merkezine 150 m uzaklıkta olan bir BM binasında ve diğeri bir Üniversite (Ekonomi Bilimleri Fakültesi) binasında olmak üzere iki karargah kurdular. Tuğgeneral Amos Yarın ile eşgüdüm Falanjist irtibat subayı Jesse Sokar tarafından yürütülür. Kampları çevreleyen yüksek mevkilere yerleştirilen İsrailli keskin nişancılar, iki saattir hareket eden her şeyin üzerine ateş ederler.
Saat 13.00’ten itibaren: Kampların içerisinden hiçbir silahlı eylem gerçekleşmezken, beş saat boyunca, batı tarafından olduğu gibi doğu tarafında da kamplara hakim caddelerde bulunan İsrail topçusunun ve tanklarının yoğun bombardımanına maruz bırakılmaktadırlar. Kuveyt Büyükelçiliğinin karşısında, toprak ve çakıl yığınlarının arkasında ve bazıları da Spor sitesi boyunca konuşlanan tanklar, atışlarını Şatilla ’nın güney bölümünde yoğunlaştırarak (Horch Tabet’in mahallesi) kampları kesintisiz bir şekilde bombalamaktadırlar. Sabra ve Şatilla yönünden hiçbir silahlı karşılık verilmez.
14.00: Kampların saygı gören yaşlıların oluşan beş kişi bir araya gelerek bir heyet oluştururlar ve daha sonra bu heyet elinde beyaz bayrakla İsrail mevzilerine yönelirler. Toplantıya katılan bir tanığın ifadesine göre, bunların niyeti İsraillilere kamplarda ne savaşçı, ne de silah olmadığını anlatmaktı. Kuveyt Büyükelçiliğinin yanında Ebu Ahmet Sait (65 yaş), Ebu Sueyt (62 yaş), Ebu Muhammet el-Beruani (60 yaş) ve Ebu Muhammet Heşme’nin cansız bedenleri bulunur. Heyetteki beşinci kişi olan Ebu Kemal Saad ise o günden beri kayıp. Kampların kuşatılması İsrail birliklerince gerçekleştirilir. Bütün « kontrol noktaları » onların denetimindedir.
15.00: Tümüyle İsrail Ordusunun denetiminde olan Beyrut Havaalanında, Beyrut çevresinden ve aynı şekilde Damur, Saadiyat ve Nameh’ten (Filistinlilerin 1976 yılında sivilleri katlettikleri yerleşimler) getirilen milisler, Şueyfat’a götürülüp Özgür Lübnan Ordusu’nun komutanı Joseph Edde’nin emri altında toplanırlar. İsrail’e ait bir Hercules C130 uçağından milisler iner. Aynı zamanda, ülkenin güneyinden beri İSG ile birlikte hareket eden Güney Lübnan Ordusu’na ait bir birlik havaalanına ulaşır.
16.00: General Drori ve 3 İsrailli subay Falanjistlerin Karantineh Mahallesindeki ana karargahına giderler ve kamplardaki harekatlarının eşgüdümünü yapmak ve hazırlıkları tamamlamak için Fadi Frem ve Elie Hobeika ile görüşürler. Kamplara ait hava fotoğraflarını verirler. Frem ve Hobeika « kazaş » (Lübnan’da ezmek, tıraşlamak, kesmek anlamına gelen şifreli sözcük) olacağını söylerler. Drori’yi, harekatı Hobeika’nın yöneteceği konusunda bilgilendirirler. Az sonra, ciplere ve kamyonlara binen yüzlerce Falanjist, havaalanından kamplara doğru harekete geçerler. Onlara Güney Lübnan Ordusuna ait elliye yakın asker de eşlik eder. Bir dairenin çevrelediği üçgen içerisinde MP -« meeting point » (toplanma noktası –ç.n.)- harflerinden oluşan bir özel sinyalizasyon izleyecekleri güzergahı göstermektedir. İsrail’e ait zırhlı araçlar çevrelerini sarar. Akşam haberlerinde İsrail televizyonu, İsrail’e ait « check-point »lerden geçen konvoya ait görüntüleri yayınlayacaktır.
17.00: Tel Aviv’de, Habib’in yardımcısı Morris Drapper ve Lübnan’daki ABD Büyükelçisi Sam Lewis, Şaron, Eytan ve Saguy’u ziyaret ederler. İSG’nin Batı Beyrut’a girişini ve Habib Planının ihlal edilmesini üzüntüyle karşıladıklarını belirtirler. Falanjistlerin kamplara girmek üzere olduklarını öğrenirler ve bunu onaylamadıklarını ifade ederler. Şaron elinde Batı Beyrut’ta kalan « teröristlerin » isim listesinin olduğunu ve İSG’nin bunlarla bizzat ilgilenmesi gerektiğini söyler. Eytan, bir kan banyosunun oluşmasının önlenmesi gerektiğini hatırlatmak üzere sözünü keser. Sam Lewis de aynı şekilde Habib Planının ihlal edilmesini kınar. Görüşme çok şiddetli tartışmalara sahne olur.
18.00’e doğru: Lübnanlı ve Filistinli kadın ve çocuklardan oluşan bir grup, Şatilla sınırındaki Akka Hastanesinden çıkarlar ve İsraillilerde bombardımanlara ve keskin nişancı ateşine son vermelerini isterler. Askerler tarafından Şatilla ’ya geri gönderilirler. Askerler üstlerine bunu rapor ederlerse de herhangi bir gelişme olmaz.
18.00: Drori, Şaron’a telefon eder : « Dostlarımız kamplara giriyorlar. Şefleriyle birlikte girişlerinin eşgüdümünü yaptım ». Şaron şöyle yanıt verir: « Tebrikler. Dostlarımızın harekatına onay veriyorum ». Yaklaşık 150 Falanjist Şatilla kampının güney ve batı girişleri önüne gelir. İsrail askerleri onların geçişine izin verme emri almışlardır. Yanlarında Güney Lübnan Ordusu milisleri de vardır. Falanjistler, « Mişel », « Marun » ve « Paul » isimli üç komutanın emri altındadır. Ellerinde ateşli silahların yanı sıra balta ve bıçaklar da vardır. Katliamlar başlar. İleri Komuta Merkezinin tepesindeki İSG subayları, kamplardaki operasyonları takip etmektedirler. Bir süre sonra Akka Hastanesi’ne giden bir kadın şunları söyler: « İnsanları katletmek için Kataeb’ler kamplara girdi ». Gazze Hastanesine yaralılar akın eder. Birkaç Filistinli genç hafif silahlarla ve birkaç tanksavar roketler (RPG) direnmeyi dener.
19.00’dan biraz önce: Yani Hıristiyan milislerin kamplara girmesinden bir saat sonra, Yaron’un emir subaylarından biri olan teğmen Elul, Hobeika’nın ele geçirilen elli civarındaki kadın ve çocuğu ne yapmaları gerektiğini soran bir mesaj aldığına tanık olur. Hobeika şöyle cevap verir: « Bana bunu son kez soruyorsun. Ne yapman gerektiğini biliyorsun ». Elul tanık olduklarını Yaron’a rapor eder.
19.15 : Falanjistlerin irtibat subayı Jesse Sokar’ın talebi üzerine, İsrail Ordusu, 81 mm’lik IDS havan toplarını kullanarak dakikada 2 tane aralığıyla aydınlatma fişekleri atmaya başlar. Daha sonra geceleyin, kampların gece aydınlatmasına helikopterler de katkıda bulunur. Bütün tanıklar kamplarının içinin gündüz gibi aydınlatıldığını söylüyorlar. Bir grup kadın İsrailli nöbetçilere yönelirler ve içeride katliam yapıldığını anlatırlar. Geri gönderilirler. İsrail askerleri Ha’aretz muhabiri Michel Gerti’ye bu olayı ve yaşadıkları diğer benzer olayları anlatırlar. Olayları üstlerine rapor ettiklerini ve her seferinde kendilerine « her şey yolunda » yanıtının verildiğini söylüyorlar. Gazze Hastanesinde daha şimdiden birçok ölü vardır.
19.30-23.30: Kudüs’te, Bakanlar Kurulu toplanır. Operasyonların başlamasından otuz altı saat sonra, Şaron « Demir kafa » operasyonunu, İsrail güvenlik birimlerinin FKÖ’nün gitmesinden sonra Batı Beyrut’ta kalan 2.000 « teröristi » bulma gerekliliği ile meşrulaştırıyor. Operasyonun özünde, özellikle « terörist kamplarının » denetimi ele geçirmek için, Batı Beyrut’taki 16 stratejik noktanın kontrolünü hedeflediğini bildiriyor. Uygulamaya konulan operasyona bütün güvenlik birimlerinin unsurlarının katıldığına işaret ediyor. İSG’nin bu konudaki rolünü belirtmeden Falanjistlerin Şatilla ’ya girdiklerini duyuruyor. İsrail güvenlik birimlerinin Beyrut’ta « teröristleri » aramayı sürdürdüklerini belirtiyor. Lübnan Ordusunun, göreve gelmediği sürece Beşir Cemayel’e itaat etmek istemediğini ve kışlalarının dışına çıkmak için seçilecek yeni Cumhurbaşkanının emrini bekleyeceğini anlattı. Eytan, Lübnan başkentinin tamamen İsrail güçlerinin denetimi altında olduğunu teyit etti. Falanjistlerin eylemlerinin, tamamen onların görevlerini kararlaştıran, hareket tarzını belirleyen, teknik operasyonların parametrelerini ve operasyonun zamanlamasını düzenleyen İSG’nin kontrolünde olduğu garantisini verdi. Kamplarda harekat yürüten birimlerin ve aynı şekilde Falanjist irtibat subayının kullandığı hatlar üzerinde dinleme imkanları oluşturuldu. Beşir Cemayel’in öldürülmesinin yankıları konusunda görüşü sorulan Eytan, Falanjistler konusunda daha önce verdiği teminatlarla çeliştiğinin farkına varmadan şu açıklamayı yapar: « Daha önce hiç görmediğimiz bir kargaşa olacak. Ne yapmak niyetinde olduklarını daha şimdiden bakışlarından anlayabiliyorum ». Sadece Bakan David Levy, Falanjistlerin kamplara girmesi konusunda kaygılandığını dile getirir, ama alınan karara karşı çıkmaz. Bakanlar Kurulu ertesi gün Batı Beyrut’a girişine ilişkin gerekçesini şu şekilde açıklayacaktır: « Cumhurbaşkanı Beşir Cemayel’in öldürülmesi sonrasında, İSG, her tür şiddet, kan banyosu ve anarşi tehlikesini önlemek için Batı Beyrut’ta konuşlanırken, ağır ve modern silahlarla donanmış yaklaşık 2.000 terörist, tahliyeye ilişkin varılan mutabakatı çarpıcı bir şekilde ihlal ederek Batı Beyrut’ta kaldılar ».
20.00 ve 20.30 arasında: Kamplardan gelen bir mesajda, Falanjistlerin irtibat subayı Jesse Sokar’a ele geçirilen 45 kişiyle ne yapılacağı soruluyor. Sokar « Allahın emrini yerine getir ». Sokar daha sonra, ileri komuta merkezinin mesajında « şu ana kadar, 300 terörist ve sivil öldürüldü » diye anlatır. Kısa bir süre sonra verdiği sayıyı güncelleyecek ve kurban sayısının 120 olduğunu açıklayacaktır.
20.40: Yaron, subaylarıyla birlikte bir durum değerlendirmesi yapar. Bir AMAN subayı tarafından kendisine bir rapor sunulur: « Kampların içerisinde çatışmaların düzeyinin çok düşük olduğu izlenimine sahibiz »; « sadece iki hafif yaralıları var »; « bir yandan kamplarda terörist olmadığı açıkça ortada. Sabra boş ve diğer yandan kadınları, çocukları ve şüphesiz yaşlıları bir araya toplamış durumdalar ve onlarla ne yapacaklarını bilemiyorlar ». Bir istihbarat subayı siviller için tehlike olup olmadığını sorunca Yaron « bu onları tehlikeye atmayacaktır » yanıtını verir. Her iki hastanede de, saat 20.00’den beri yaralı akını kesilmez. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan yaralılar kafalarından, göğüslerinden ve midelerinden kurşunla yaralanmışlardır. Gelenlerin bir bölümü kesici aletlerle yaralanmıştır. Daha da nadir olmak üzere bazıları ise şarapnel parçalarıyla yaralanmıştır. Aynı zamanda, 1.000’den fazla insan Gazze Hastanesine ve çevresine sığınır. « Haddad, Kataeb, İsrail » diye bağırarak lanet okumaktadırlar. Akka Hastanesinde 500 kişi sığınaklara sığınır.
22.12: İSG radyosu, İSG’Nin Falanjistlere kampları « arındırma » görevini verdiğini duyurur. İSG her iki dakikada bir aydınlatma fişekleriyle kampların gece aydınlatmasını sürdürür.
22.30: Yaron’un yanındaki AMAN subayı, Drori’nin ileri karargahının bulunduğu Aley’e telefon eder ve Jesse Sokar’ın aktardığı görüşleri iletir. AMAN’daki meslektaşı ondan bazı doğrulamalar yapmasını ister.
23.10: Aley’deki AMAN subayı, Tel Aviv’deki AMAN karargahını bilgilendirir ve Saguy’un konudan haberdar edilmesini ister. Jerusalem Post kamplarda operasyon yürüten Falanjistlerin 300 sivili infaz ettiklerini duyuran bir telgraf alır.
17 Eylül 1982, Cuma
Geceleyin, sığınmacılar birçok kez kampların sınırında konuşlanan İsrail askerlerine yaklaşarak içeride neler yaşandığını anlatmaya çalışıyorlar. Hatta İsrail’e bir sağlık birimi, aralarında sırtından mermiyle yaralanan 9 aylık bir bebeğin de bulunduğu yaralıları kabul ediyor. İsrail askerleri kamplardan kurbanların bağırışlarını duyuyor. Her seferide İSG’nin üst düzey komutanlarına raporlar gönderiliyor. Gece boyunca kamplar öylesine yoğun bir şekilde aydınlatılıyor ki, İsrail Ordusunun sözcüsü bir gazetecinin bu konudaki sorularına yanıt vermekten kaçınıyor. Yine aynı gece boyunca, İsrail ileri komuta merkezinin bulunduğu binanın çatısında, bir yanda 96ncı Bölüğün operasyonlardan sorumlu subayı Yarbay Bezalel Treiber ve Jesse Sokar ve diğer yanda Amos Yaron ve Elie Hobeika arasında, Falanjistlerin Filistinli sivillere yönelik davranışları konusunda tartışmalar yaşanıyor.
05.30: Tel Aviv’deki AMAN karargahında, Saguy’un emir subayı Yarbay Moshe Hebroni kamplarda öldürülen 300 kişiye ilişkin rapordan haberdar oluyor. Rapor bir saat sonra kendisine teslim edilir.
06.00: Gündoğumunda, üst üste yığılan cesetlerin yığınakları, kampların çevresindeki İsrail saflarından açıkça görülebilmektedir.
07.30: Moshe Hebroni, öldürülen 300 kişiye ilişkin raporu, Şaron’un sekreteri Avi Dudai’ye iletir.
07.50: Tel Aviv’de, İsrail’in Ha’aretz gazetesinin askeri uzmanı Ze’ev Schiff, kamplarda katliam yapıldığı konusunda bilgilendirilir. Genelkurmay içerisindeki haber kaynaklarından aldığı bilgiyi doğrulatmaya çalışır ama sonuç elde edemez. İsrail-Filistin Barış Konseyş Başkanı Uri Avneri, Şaron’u askeri operasyon görüntüsü altında, Güney Lübnan’da Sur ve Sayda yakınlarında daha önce yapıldığı gibi, Batı Beyrut’taki sığınmacı kamplarını yıkmayı etmek istemekle suçlayan bir bildiri yayınladı.
08.00: Şatilla ’nın doğusundaki Şiyah Mahallesinin Lübnanlı sakinleri, Güney Lübnan Ordusu askerlerinin bütün kavşakları denetimleri altına aldığını bildirirler. Kampları kuşatan birçok İsrail askeri ve subayı sürmekte olan katliam konusunda bilgilendirilirler; katliama tanık olanlardan birçok kez uyarılmışlar ve bizzat kendileri kamplarda olan biteni ve üst üste yığılan cesetleri kolayca görebilirler. Teğmen Grabowski bir grup kadın ve çocuğun katline bizzat tanık olmuştur. Bir milise Hıristiyanların kadın ve çocukları neden öldürdüklerini sorduğunda, kendisine « kadınlar çocuk doğuruyor, çocuklar da daha sonra terörist oluyorlar » yanıtı verildi. Grabowski bunu rapor etmek istediğinde, benzer başka raporlara « biliyoruz, bu hoşunuza gitmiyor ama müdahale etmeyin » yanıtını veren birlik komutanını duyan askerleri tarafından vazgeçirilir.
İsrail askerleri kentin güvenlik bölgelerine ayrılması işlemini tamamlar ve bir insan avı başlatırlar. Lübnan solu militanları ve FKÖ üyesi olmakla suçlanan Filistinli sivillere yönelik baskınlar artar. Yakalanan 200 Filistinli, Falanjistlerin komşu kamplardan getirdikleriyle bir araya geldikleri Şatilla sınırındaki Spor Sitesine götürülür. Bunlar burada ayrıldıktan sonra, İsrailli askerlerin gözetiminde ya infaz ediliyor ya da esirlerini bilinmeyen noktalara götürüyorlardı.
09.00: Haddad Beyrut havaalanına gelir ve Bikfaya’ya gider. Beyrut’ta bulunan bir CİCR yetkilisi olan Peter Cume, İsrail Dışişleri Bakanlığının Beyrut’taki temsilcisine telefon eder ve önceki gece, bine yakın kişinin Gazze Hastanesine sığındığını bildirir. Akka Hastanesi önünde bir İsrail askeri, 19 yaşındaki bir genç Filistinli hemşire olan İntizar İsmail’e, hastaneyi işgal edenleri kontrol etmeye gelecek olan askerlere vermek üzere not yazılı bir kağıt verir.
10.20: Belirgin bir şekilde Güney Lübnan aksanıyla konuşan milisler, Akka Hastanesine yaklaşırlar. Bir Filistinli doktor olan Sami ve meslektaşları, ellerine aldıkları bir beyaz bayrakla hastaneden çıkarlar. Milisler topluluğa bir el bombası atarlar ve üç kişiyi öldürürler. İntizar, kısa bir süre önce İsrail askerinin kendisine verdiği notu milislere verir. Hemen Hastanenin bodrumuna götürülür ve sadece parmağındaki yüzükten kimliğinin belirlenebileceği şekilde şehit edilinceye kadar kendisine birçok kez tecavüz edilir.
10.45: Norveç Büyükelçiliğine ait bir araba Akka Hastanesine gelir ve buradaki Norveçli personeli, Batı Beyrut’un Hamra Caddesinde bulunan CİCR’ye götürür. Bu ekipte yer alan bir sosyal danışman, öğleden sonra Gazze Hastanesine ulaşmayı ve Lübnanlı ve Filistinli personelin tehlikede olduğunu anlatmayı başarır.
11.00: Schiff, bu bilgileri İletişim Bakanı Modechai Zipori’ye aktarır ve o da Dışişleri Bakanı İzak Şamir’e iletir. Ancak değişen bir şey olmaz. Beyrut’ta, İSG’nin ileri komuta karargahında Drori, Yaron’un Hıristiyan milislerin tutumu karşısında duyduğu « rahatsızlığı » (« an uneasy feeling ») dile getiren raporunu duyar. Her ikisi de Falanjistlere tüm faaliyetleri sonlandırmaları ve bulundukları yer kalmaları emrini verme kararı alırlar. Yaron, Falanjistlere operasyonlara son vermeleri ve ertesi sabah 05.00’te kampları terk etmeleri emrini iletir, ama eş zamanlı olarak, kamplarda harekat yürütmek üzere bir ikinci gücün de hazır olduğunu kendisine bildirmeye gelen operasyonlardan sorumlu Falanjist subay Fuat Ebu Nadir’e yeni harita ve hava fotoğraflarını verir. Drori, Falanjistlerin « çok aşırıya kaçtıkları » konusunda Eytan’ı bilgilendirir. Eytan, Beyrut’a geleceğini söyler. Bazı gazeteciler Şatilla ’ya girmek isterler ama Falanjistler tarafından geri çevrilirler.
13.00: Saat 11.00’deki emirlerini unutan Yaron’un onayıyla, 150 Falanjist, ciplerle havaalanından kamplara taşınır. Hemen hemen kampların Kuzey kuşatma sınırına kadar götürülürler. Tel Aviv’de, Savunma Bakanlığı Ulusal Güvenlik Dairesi Müdürü Yarbay Reouven Gay, Şaron’un özel kalemi Avi Dudai’ye telefon eder ve katliamlar hakkında bilgi verir. Bu saat itibariyle, Savunma Bakanlığının katliamlarda haberdar olduğu kesindir. Ancak hiçbir tepki gelmez.
15.00: Drori, kamplarda denetimi ele alması için bir kez daha Lübnan Ordusu nezdinde girişimde bulunur. Beyrut Havaalanında, Falanjist birliklerin hareketini gözlemleyen ve onların ağzından, bunu destekleyen birçok jestle birlikte kamplarda yaşayanları acımasızca öldürme isteğine tanık olan İsrail televizyonunun askeri muhabiri gazeteci Ron Ben-Yishai, bir İsrail subayından katliamların gerçekleştirildiğini öğrenir. Kamplara gitmek üzere hazırlanan iki Falanjist alayını filme alır. Bu görüntüler, Cumartesi akşamı İsrail televizyonunda yayınlanacaktır.
15.30: Eytan Beyrut havaalanına ulaşır ve Drori ile birlikte durum değerlendirmesi yapar. Yaron da onlara katılır. Eytan, kamplarda olan bitene ilişkin kendisine sunulan raporlar karşısında tepki göstermez.
16.00’ya doğru: Beyrut ve Tel Aviv’deki Amerikan diplomasisi, gazetecilerden Falanjistlerin kamplardaki varlığından haberdar edilirler. Bir süre sonra, Morris Drapper’in aradığı Emin Cemayel, Falanjistlerin yakında kamplardan çıkacağını teyit eder. Kuveyt Büyükelçiliği kavşağında, bir İsrail subayı Reuters haber ajansı muhabiri Paul Eddle’e, « İsrail Ordusuna buna bulaşmaması gerektiğini ama sonuçta kampların arındırılması gerektiğini » anlatır. Time Magazine gazetecisi Robert Suro, İsrail tanklarının ve askerlerinin ateşlerine kamplardan hiçbir karşılık verilmediğini tespitinde bulunur. İsrailli askerlerin Falanjist milislerin gıda tedarikini sağladığını gözlemler. Bir süre sonra bu gazeteciler, İSG askerlerince Kuveyt Büyükelçiliği kavşağından uzaklaştırılır. Fotoğraf makinelerindeki filmlere el konulur.
16.30: Falanjistlerin Karantineh’deki ana karargahında Eytan, Levi, Drori, ve Yaron, mutlu bir şekilde, Falanjistlerin komuta heyetiyle (Fadi Frem, Zahi Bustani, Joseph Ebu Halil ve Elie Hobeika) operasyonların değerlendirmesini yaparlar. Eytan « Falanjist güçlerin sahada tutumuna ilişkin olumlu izlenimlerini dile getirir » ve Hıristiyan milislerin taşkınlıkları konusunda kendisine rapor edilenleri dile getirmez. Aksine memnuniyetini ifade eder. Bazı kaynaklara göre hatta tebriklerini dahi sunmuştur. Her ne olursa olsun, Mossad’ın cesaretlendirmesiyle Eytan, Falanjistlere kamplarda ertesi gün saat 05.00’e kadar kalmalarına izin verir. Hatta daha da ileriye giderek, yeni Falanjist birliklerinin kamplara girmesine izin verdiğini bildirir ve takviye cip ve buldozer talebine yanıt verir. Aynı gün saat 11.00’de verilen emir artık söz konusu değildir.
17.45: Buldozerlerle takviye edilen iki Falanjist alayından oluşan birlik kamplara girer ve girer girmez karşılarına çıkan bir kadın ve çocuk grubunu katleder. Buldozerler evleri yıkmaya başlar; Akka Hastanesinden tahliye edilen sağlık personeli, dozerleri cesetleri sürüklerken görür. Aynı anda, Mazraa kornişi yakınlarındaki bir okula sığınan 400 ila 500 kişi, Haddad’a bağlı milislerin kendilerine doğru yaklaştığını öğrenir. Korkuya kapılan ve beyaz bayrak dalgalandıran bu kişiler İsrail hatlarına doğru yönelirler. Geçişleri yasaklandığı için bu durumu protesto ederler. İSG, tank desteğiyle ve onları silahlarıyla tehdit ederek Sabra’ya doğru geri gönderirler. Gazze Hastanesinin 5nci katında bulunan bir Pakistanlı hastabakıcı keskin nişancı ateşiyle vurulur. Sabah tahliye edilen Akka Hastanesindeki Norveçli sosyal danışmanın verdiği bilgilerle, Gazze Hastanesindeki Lübnanlı ve Filistinli personel en kısa zamanda bölgeyi terk etmeye davet edilir. Eytan Beyrut’tan ayrılır ve Musevi yeni yılını kutlayacağı Galile’deki çiftliğine gider.
18.00: Yaron, Paraşütçü Komando Tugayı Komutanı Albay Yair tarafından, kadın ve çocukların kampların kuzeyinden kaçtıkları ve katliam ve canice davranışlara maruz kaldıkları konusunda bilgilendirilir. Başka raporlar da Falanjistlerin kamyonlarla erkek, kadın ve çocukları kampların dışına götürdüklerini belirtir. Yaron, gidecekleri an olan ertesi sabah şafağa kadar Falanjistlerin kamplarda kalmaları emrini verir. Morris Drapper, İsrail Dışişleri Bakanlığının Beyrut’taki temsilcisini, Batı Beyrut’ta Falanjistler tarafından gerçekleştirilen zulüm konusunda Lübnan Başbakanı Şefik el-Vazzan’ın protesto ettiği konusunda bilgilendirir.
21.00: Negev’deki çiftliğine çekilen Şaron, Eytan tarafından telefonla aranır. Eytan kendisine Falanjistlerin « çok ileri gittiğini » söyler. Eytan’a göre sadece Falanjistlerin görevinin artık bittiğini belirtti. Her ikisi de Falanjistlerin ertesi gün sabah saat 05.00’te kamplardan ayrılması gerektiğini söylediği konusunda mutabıktırlar.
21.50: Şaron bu kez Savunma Bakanlığı nöbetçi subayı tarafından aranır. Kendisine Güney Lübnan Ordusu askerlerinin Batı Beyrut’ta oldukları ve bunlardan iki tanesinin Şatilla sınırında İSG askerleri tarafından öldürüldüklerini söyler, herhangi bir tepki göstermez. Aksine, İSG’nin müttefik askerlere karşı kararlılık gösterdiklerini, kaygılanacak bir şey olmadığını söyler.
23.30: Şaron’u Beyrut’tan, kendisine İsrailli subayların kamplardaki sivillerin katledilmesiyle ilişkin bağlantılarını rapor eden Ron Ben-Yishai arar. Herhangi bir tepki göstermez.
18 Eyül 1982, Cumartesi
Bu üçüncü terör gecesi boyunca, kamplarda, buldozerler daha önce katledilen ya da hayatta olan sakinleriyle birlikte evleri tıraşlamıştır. Olabildiğince evi oturulamaz hale getirmek için uğramışlardır. Şafakta, toplu mezarlar kazmaya başlamışlardır.
05.00: Yaron’un katliamı gerçekleştirenlere verdiği süreye uyulmuyor. İSG’ler herhangi bir tepki göstermiyor.
06.30: Hıristiyan milisler, kamplarda hala hayatta olanları boşaltmaya girişiyor; bir grup Falanjist ve Güney Lübnan Ordusu askeri Gazze Hastanesine giriyor; Şatilla ’ya yeni Falanjist askeri birlikleri giriyor.
07.30: Gazze Hastanesindeki sağlık personelinden 18 Batılı, bir Suriyeli ve iki Filistinli hastabakıcı yakalanıyorlar. Bir Filistinli hemen infaz ediliyor. Suriyeli doktor da bir süre sonra aynı şekilde öldürülüyor. Diğerleri iki kampın içinden götürülüyorlar. Yol üzerinde yüzlerce ceset görüyorlar. Aynı şekilde Hıristiyan milisler tarafından bir araya getirilen yüzlerce insana (erkek, kadın, çocuk, yaşlı) rastlıyorlar. Şatilla çıkışına yakın bir noktada, üzerinde İbrani alfabesinin ilk harfi olan Aleph işaretli buldozerler görüyorlar. Kampın dışında, başları siyah bereli milisler tarafından sert bir şekilde sorguya çekiliyorlar: “Hıristiyan mısınız, komünist misiniz? Hıristiyanlar Filistinlileri tedavi etmez… Sizler komünistsiniz, Bader-Meinhof çetesi üyelerisiniz”. 40 ile 50 Falanjistin İsrailli askerlerin gözetiminde kamplara girdiğine tanık oluyorlar. Kuveyt Büyükelçiliğinin yakınına götürülüyorlar. Falanjistler, İsrailli subayların onayıyla onların sağlık personeli olduğunu gösteren ve savaşçılardan ayırt eden beyaz önlükleri çıkarmaya zorluyor. Pasaportlarına el konulur. Ardından sıkı bir şekilde sorgulanırlar ve sonra İsrail ileri komuta merkezine gönderilirler. Bir doktor –Dr.David Grey-, Gazze Hastanesine geri dönebilmesi için, bir İsrailli subaydan önce İbranice ardından da Dr.Grey’in ısrarı üzerine Arapça yazılı bir geçiş belgesi alır. Bu sırada Falanjistler Norveçli bir hemşireye sarkıntılık yaparlar. Falanjistlerin yollarına devam etmesi için İsrailli subayın tek bir sözü yeterli olur ki bu da onların İsraillilerin emrinde olduklarını ortaya koyar. Falanjistler kamplardan çıkan yüzlerce kişi arasından sağlam erkekleri ayırdıktan sonra, bunların bir bölümünü ya kamp girişlerindeki kamyonlara, ya da Spor Sitesindeki stadyuma götürür. Bir İsrailli subayın müdahalesiyle, kadınlar ve çocuklar evlerine gönderilir. Hıristiyan milisler kısa bir süre sonra kampları terk etme emri alırlar. Akka Hastanesi ateşe verilmiştir.
08.00’den itibaren: Mutabık kalınan saatte göre üç saat gecikmeyle ve bu gecikme İsrail’in herhangi bir tepkisine neden olmaksızın Falanjistler kamplardan çıkmaya başlar.
08.30’dan itibaren: İlk gazeteci ve fotoğraf muhabirleri kamplara girmeye başlar. Önlerinde dehşet verici bir manzara vardır. Boğazlanmadan önce ellerinden bağlanmış, etekleri yukarı kaldırılmış ve bacakları ayrılmış kadın ve genç kız bedenleri görürler. Bazılarının göğüsleri kesilmiştir. Karınları deşilmiş, bebekleri boğulmuş hamile kadınlar, bir duvar önünde sıraya dizilerek infaz edilmiş genç erkekler, evlerinin kapısı önünde çocuk ve yaşlılar, televizyon izlerken ya da odalarında yemek yerken ya da kaçtıkları sığınaklarda öldürülmüş aileler vardır. Öldürülen bir kadın elinde hala Lübnan kimliğini tutmaktadır. Elleri bağlanmış bazı kadınların parmakları kesilmiş, bazılarının ise uzuvları öldürülmeden önce baltayla parçalanmış, erkekler hadım edilmiş, birçok kadavra parçalara ayrılmış; kafatasları baltayla yarılmıştır; kafatasları ezilmiş bebekler çöp yığınlarındaki US C tayın kutuları ve boş viski şişeleri arasına atılmıştır. Aileler –bazen 30 kişiden fazla- topyekun yok edilmiştir. Bazı durumlarda, kendisine söylendiği üzere « gördüklerini anlatması için » bir tanık bırakılmıştır. Bazı cesetlerin altına pimi çekilmiş el bombaları yerleştirilmiş ve hala hayatta kalan diğer aile üyelerini tehdit etmektedir. Buldozerler tarafından yıkılan evlerden, düzgün kapatılmayan toplu mezarlarda beden parçaları taşmaktadır. Atlar bile öldürülmüştür. Hayatta kalanların anlattıkları korkunçtur. Kadavraların durumu ilk kurbanların Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece verildiği ve sonuncuların ise Cumartesi sabahı öldürüldüklerini göstermektedir. Kampları ziyaret edenler, Sabra Cami yakınları hariç hiçbir çatışma iziyle karşılaşmazlar.
O sıralar Beyrut’ta bulunan Fransız Yazar Jean Genet, kamplara ilk gidenler arasındadır. « Şatilla ’da dört saat » başlığıyla ün kazanan metinde gördükleri karşısında düştüğü dehşeti anlatmıştır.
09.00’a doğru: Aralarında Fransa Büyükelçisi Paul-Marc Henri ve Amerikalı, CİCR’nin İsviçreli temsilcileri ve sayıları gittikçe artan gazetecilerle birlikte kamplara girer. Katliamların büyüklüğünü görürler. Bay Henri gözyaşlarını tutamaz.
10.00: Son milisler de kamplardan ayrılır. Morris Drapper, İsrail Dışişleri Bakanlığının Beyrut temsilcisi aracılıyla Şaron’a şu mesajı gönderir: « Katliamı durdurmalısınız. Bu dehşet bir durum. Kamplarda cesetleri sayan bir temsilcim bulunuyor. Utanmalısınız. Durum çok korkunç. Çocukları öldürüyorlar. Sahanın kontrolü tamamen sizde ve dolayısıyla bölgeden siz sorumlusunuz ».
12.00: Tel Aviv’de, bir İSG sözcüsü « iddia edilen katliamlardan hiç haberimiz yok. Kampların içinde hiçbir İsrail askeri bulunmuyor » açıklamasını yapar.
13.00: Şaron, Drapper’e Falanjistlerin kampların bulunduğu bölgeden ayrıldığı yanıtını verir. Bu bilgi doğru değildir çünkü Falanjist milisler ve Güney Lübnan Ordusu unsurları hala Spor Sitesinin içindedir ve İsrail askerleri ve istihbarat servisi elemanlarında sohbet etmektedirler. Günün bir bölümünde, İsrail askerlerince stadyumda sorgulanan ve Falanjistlerin eline geri vermekle tehdit edilen çok sayıda tutsak daha sonra kamyonlara bindirilerek bugüne kadar sır olarak kalan yerlere götürülürler. Spor Sitesinde daha sonra elleri bağlı tutsakların cesetleri bulunacaktır. Spor Sitesindeki sorgulardan sorumlu İsrailli subay Albay Naftali Bahiry, tümüyle İsrail Ordusunun denetiminde olan stadyumda Falanjist unsurların varlığını inkar etti. Falanjistlerin varlığı hayatta kalmayı başaran birçok kişi, buraya götürülen Gazze Hastanesi personeli, gazeteciler ve Batılı diplomatlar tarafından tespit edilmiştir.
19 Eylül 1982, Pazar
Önceki gün olduğu gibi İSG, Spor Sitesindeki stadyumda, kamplardan ve arama tarama operasyonlarının ve tutuklamaların devam ettiği Beyrut’tun diğer bölgelerinden buraya getirilen 14 ila 60 yaşları arasında olan tüm Filistinlilerin kimlik tespiti ve sorgulamasına devam ederler. Bu sorgulara bazen infaz simülakrları da eşlik etmektedir. Sorguların başlıca sonucu, İsrailli Albay Bahiry’nin de teyit ettiği gibi, Şaron’un Batı Beyrut’u işgal ederken sözünü ettiği « 2 000 terörist »e ait hiçbir izin bulunmamış olmamasıdır.
Bütün dünya katliamın boyutunu keşfederken ve bundan tiksinti duyarken, bütün İsrailli resmi sözcüler aynı söylemi kullanmaktadır: İsrail ve Güney Lübnan Ordusunun katliamlarla hiçbir ilgisi yoktur.
Beyrut’ta, Emin Cemayel Navot’a, İsrail Hükümetinin Falanjistleri neden suçladığını anlamadığını söyler. Eytan, Drori ve Navot, Fadi Frem’in yardımcısı Toto lakaplı An Tuan Baridi ile görüşürler ve ona kamplarda bulunan tüm silahların hızla toplanması gerektiğini söylerler. Falanjistlerin, katliamın birliklerinin kontrolünü yitirmeleri yüzünden gerçekleştiği şeklinde açıklamaları istenir. Falanjistler katliamların tüm sorumluluğunu üstlenmeyi reddederler. Bir basın toplantısı sırasında Eytan şu açıklamayı yapar: « Falanjistlere bu konuda bir emir vermedik ve onlardan sorumlu değiliz… Falanjistler kendi kurallarına göre kamplara çarpışmaya girdiler…»
Batı Beyrut’ta, Güney Lübnan Ordusu milisleri İlerici Sosyalist Parti’nin merkezini yağmalarlar
Tel Aviv’de, gün içerisinde Begin’in ve Şaron’un istifasını talep eden yüzlerce İsrailli pasifisti bir araya getiren iki gösteri düzenlenir. Amnon Kapeliouk, 80 yaşındaki Profesör Epstein’in gazetecilere şu demeci verdiğini bildirir: « Beyrut’ta olanlardan sonra İsrailli olmaktan utanç duyuyorum. Bu durumu bana Yahudileri katletmek için Ukraynalıları gettolara götüren Nazileri çok hatırlatıyor ». Göstericiler polisin sert müdahalesiyle dağıtılır.
Lübnan’ın işgalini savunup, İSG’nin Lübnan’daki faaliyetini meşru göstermek için bütün dünyayı dolaşmasına karşın, İşçi Partili ana muhalefetin lideri Şimon Peres, televizyon haberlerinde göstericilerin taleplerini desteklemek gerektiğini söyler.
22.00’de toplanan Begin Hükümeti, katliamın, « İSG saflarının uzağında bulunan bir girişten » kamplara sızan bir « Lübnan birimi » tarafından gerçekleştirdiğini açıklar. « İSG’nin kamplarda olan biten konusunda bilgilendirilmesinden sonra, masum sivillerin öldürülmesine son verildiğini ve Lübnan birimini kampları terk etmeye zorladıklarını » söyledi. İSG’nin bundan sorumlu olduğu yolundaki tüm düşünceleri reddetti ve basın bildirisine göre bu suçlamaların « Yahudi Devleti ve onun Hükümetine karşı kanlı bir iftira » olduğunu, bu suçlamaların temelsiz olarak değerlendirdiğini ve « şiddetle reddettiğini » bildirdi. Begin’e göre « Yahudi olmayanlar Yahudi olmayanları öldürmüşlerdir ve bu yüzden Yahudiler suçlanmaktadır » (« Goyim kill Goyim and they accuse the Jews »).
New York’ta, BM Güvenlik Konseyi « Beyrut’taki sivillere yönelik katliamı kınamaktadır ».
Kaynak: Jenna
Raoul-Marc Jennar
(Investig’Action sitesinde 28 Eylül 2016 günü Raoul-Marc Jennar imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir http://www.investigaction.net/sabra-et-chatila-trente-ans-apres/#sthash.c3st7eo6.dpuf)