Skip to main content

İntikam için yol hiçbir zaman uzun değildir

monika ertl ile ilgili görsel sonucu Bolivyalı Albay Roberto Quintanilla, Ernesto « Che »’nin ölümünden kısa bir süre sonra onun ellerini kestirir. 9 Ekim 1967’de işlediği bu suç korkunç bir hakarettir. Albay, o dönem kitlesel ve radikal olan dünya solunun en çok nefret ettiği kişi haline gelir.

İki yıl sonra 9 Eylül 1969’da, öldürmeden önce Guido « İnti » Paredo adlı tutsağın omuriliğini dipçik darbeleriyle kırar. İnti bir gerilla lideri ve Che’nin Bolivya’daki gerillasından hayatta kalan beş kişiden biriydi.

Katilin yaşamından endişe duyan Bolivya Hükümeti, onu Almanya’nın Hamburg kentine konsolos olarak atar.

Albay, bir Nisan 1971’de, güpegündüz infaz edilir. Sarışın peruk ve gözlüklü, şık, narin bir kadın, üç el ateş ederek onu olay yerinde öldürür. Randevu alabilmek için kendini turistik bilgi almak isteyen bir Avustralyalı olarak tanıtmıştır. Artık dul olan eşiyle bir süre mücadele ettikten sonra, iz bırakmadan olay yerinden ayrılır. Binadan çıkmadan önce, peruk, silah ve çantasından kurtulur. Çantasının içindeki kağıt parçasında şu slogan yazılıdır:

« Ya zafer, ya ölüm. ELN ».

Olay dünyayı sarsar. Birçok kişi bunu kutlar. Dünyanın bir yerlerinde bir kadın « İntikam için, yol hiçbir zaman uzun değildir » der.

Alman Polisi şüphe üzerine olayla ilgili olarak Monika Ertl’i suçlar. Her zamanki gibi gazeteler haberin üzerine atlar. Av başlamıştır artık.

Monika Bolivya’ya 1953 yılında, 15 yaşındayken gelmiştir. Annesi ve kardeşleriyle birlikte Babası Hans’ın yanına gelmişlerdir. Hans, üç yıl önce Santa Cruz’a yüz kilometre uzaklıktaki Chiquitania’ya yerleşmiştir. Brezilya sınırında, neredeyse bakir olan platolarda, kendilerini conquistadors’lar (Amerikayı keşfetmeye giden İspanyol serüvencisi-ç.n.) gibi hissederler.

Aslında Hans burayı özellikle gizlenmek için seçmişti. Kaçaktı. Fotoğrafçı olarak, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Nazizm’in en büyük propagandacıları arasındaydı. Üçüncü Reich’in en güçlü adamlarından biri olan Mareşale uzun süre hizmet ettiği için « Rommel’in fotoğrafçısı » olarak ün yapmıştı.

Sovyet birlikleri Nazileri bozguna uğratarak 2 Mayıs 1945’te Berlin’e girdiklerinde, Hans, ABD’li askeri istihbarat servisleri ve Vatikan’ın yardımı sayesinde kaçmayı başarmıştı. Bunun karşılığında, sahip olduğu bilgileri karşı tarafa aktardı.

Bolivya’ya geldiğinde üzerindeki ceketinden başka bir varlığı olmamasına rağmen, buradaki üç bin hektar araziye nasıl sahip olabildiğini bilmiyoruz. Bu ceket, Nazi subaylarının giydiği ve dünya çapında ün kazanacak olan Hugo Boss tarafından tasarımı yapılan ve üretilenlerle aynıydı. Boss’un makinelerini çalıştıranlar çoğunlukla Fransız tutsaklardı.

Böylece Monika, çocukluğunu Nazizm coşkusunun bizzat içinde geçirdi. O dönemlerde, bir yeniyetme olarak Bolivya’da tamamen farklı bir dünyası olmalıydı. Ama toplumsal olarak pek de öyle olmadı, çünkü evi, her ne kadar ABD tarafından korunuyor olsalar da, kaçak Nazilerin sürekli olarak gidip geldikleri bir duraktı.

Monika, 1958’de bir Almanla evlenir ve birlikte bakır madenlerine yakın bir bölgede Şili’nin kuzeyinde yaşamaya başlarlar. Yaklaşık on yıl süresince ev kadını yaşamına katlanır. Madencilerin çektikleri acılara tanıklık etmesi, onun dünyaya ve insanoğluna bakışını değiştirir. Çocukluğu ırkçıların arasında geçmişti ve şimdi yerlilerle dolu topluluklarda yaşıyordu.

Yine aynı dönem içerisinde, Bolivya soluyla ilk ilişkileri gelişmeye başladı. Projesi için mali destek toplamak için seyahat ederken, başta Almanya olmak üzere Avrupa soluyla çok sıkı ilişkiler kurdu. Kız kardeşi Beatrix’e göre Monika « çok canlı, adrenalin dolu ve çok geniş bir arkadaş çevresine sahip bir kadın » idi.

Kız kardeşine göre, onun için Che Guevara « bir Tanrı gibiydi ». Che’nin öldürülmesi onu çok sarsmıştı ve acılara boğmuştu.

Dolayısıyla Che’nin gerillası Ulusal Kurtuluş Ordusu ELN’ye girişi onun için doğal bir şeydi. Aslında bir savaşçıdan daha çok lojistik destekle görevli bir milis görevi üstleniyordu. Aldığı bu sorumluluk, dağdakilerden daha çok risk almasını gerektiriyordu. Kod adı, Aymara dilinde « küçük yerli kızı » anlamına gelen « İmilla » idi.

Kızkardeşi onun « Dünyayı değiştirmeye kararlı » olduğunu söylüyordu.

Daha en başından beri, siyasi eğilimleri Babasıyla aralarını bozdu. Ancak her şeye rağmen, kızına ailenin başkentte sahip olduğu büyük evi kullanmasına izin verdi. Tabi ki Monika burayı silahları saklamak ve gerillaları barındırmak için kullanıyordu. Ancak Monika, babasından kendisine burada bir eğitim kampı yapmasına izin vermesini istemek için hacienda’ya (konak–ç.n.) verdikleri adla « La Dolorosa »’ya gittiğinde, Hans onu bir daha geri gelmemek üzere buradan kovdu. Gizlilik içerisinde geçen dört yıl boyunca, ailesine yılda sadece bir kez mektup gönderdi. Her seferinde onlara işlerin yolunda olduğunu söylüyordu. 1969’da onlara son bir mektup gönderdi: « Elveda, gidiyorum ve beni bir daha hiç göremeyeceksiniz ». Ve dediği gibi de oldu.

La Paz’daki ev, İnti Paredo için gizlenecek mekan oldu. Ev aynı zamanda Monika’yı gerillaya bağlayan tertemiz, tutkulu sevginin de tanıklık etti. İnti, Monika’nın büyük aşkıydı artık.

Quintanilla’nın infazından beri, başta Küba ve Fransa olmak üzere, Bolivya’nın dışında daha çok kalıyordu. Sahte bir Arjantin pasaportuna sahipti. Özellikle Almanlar ve CİA olmak üzere birçok istihbarat servisi peşinde olsa da, her şeye rağmen kolayca yer değiştirebiliyordu.

İçişleri Bakanlığı Monika’yı yakalatana, Che Guevara için söz verilenden daha yüksek bir para ödülü koydu. Babası, bir gün, en çok aranan « teröristlerin » fotoğraflarının ve ödül tutarlarının bulunduğu afişi gördü. Monika da onların arasındaydı. Söylediklerine göre, Babası bundan büyük bir utanç duymuştu.

Çok iyi tanıdığı bir adam vardı: o « Klaus Amcaydı ». Tüccar olduğunu söyleyen ve Altmann isimli bu adamı bu şekilde çağırmasını Babası öğretmişti. Monika bu adamın gerçek adının bir « savaş suçlusu » olan Klaus Barbie olduğunu ancak çok sonraları öğrenebilecekti.

Barbie, 1943 yılında, İkinci Dünya Savaşı devam ederken, Hitler’in karanlık Gestapo’sunun Fransa’nın Lyon kenti şefiydi. Dört bin kişiye işkence yapmış, öldürmüş ya da toplama kamplarına göndermişti. Acımasızlığından ötürü ona « Lyon Kasabı » deniliyordu. Savaşın sonunda, Fransız güvenlik kuvvetleri onu yakalamak istemiş ama birden ortadan kaybolmuştu. Çok güçlü bir koruyucusu vardı: ABD Ordusunun kontrespiyonaj servisi (Counter Intelligence Corps-CIC). Suçlu, Sovyet casusluk faaliyetleri ve Fransız Komünist Partisinin örgütlediği direniş konusunda bildikleri nedeniyle çok değerliydi. CIC, « savaş eylemleri » olduklarını söyleyerek Barbie’nin suçlarını meşrulaştırdı.

Vatikan’ın yardımıyla, 1951’de Arjantin’e gönderild, ve oradan da Bolivya’ya geçer. Burada Bolivya vatandaşlığı hakkını elde ederek CİA’nın sağ kolu haline geldi ve diktatörlüklere danışmanlık yaptı. Evet, Monika’ya söylendiği gibi gerçekten de o bir « tüccar »dı, ama kokain ve silah sektöründe.

« Barbie, ablamın tüm yer değişikliklerinden haberdardı, onları iyi araştırmıştı » diye anlatıyor Beatrix. Bağlantıları nedeniyle bundan normal bir şey olamazdı. Bu arada, Barbie’nin Alman gizli polisi ile de işbirliği yaptığı söyleniyor. Monika, Bolivya’ya girmek için Avrupa’yı son kez terk ettiği günden beri takip ediliyordu.

Anlaşıldığı kadarıyla, Barbie birkaç gün boyunca, şehir merkezinde onu yeniden fark edinceye kadar La Paz’da izini kaybetti. Bir hippi ya da roman gibi giyinmişti. Barbie onu ince ve narin bacakları ve uzun kulak memeleriyle tanıdı. Gereğini yapmaları için hemen İçişleri Bakanlığı’nı aradı. Böylece « negros »lar, yani kirli işlere bakan katiller gönderildi.

Monika’nın yanında bir Arjantinli de vardır. Babasının evinin yakınlarına geldiklerinde, bir sokak satıcısı bayan onları bekleyen tehlike konusunda uyarır: eve karakol kurulmuş ve bölge askerler tarafından sarılmıştır.

Üç gün sonra, Başkentin kıyısındaki bir ilçe olan Alto’da izleri bulunur. Tarih 12 Mayıs 1973’tür. Söz konusu olan sözümona illegal, güvenli bir evdi, ama buna rağmen polis evi saptadı. Gerilla ve arkadaşı, cephaneleri tükenince kadar çatışarak saldırıya direnişle cevap verirler. Polis çatışmada öldüklerini açıklar. Ama yıllar sonra, Babası, kızına öldürülmeden önce işkence yapıldığını söyler.

Aile haberi basından öğrenir çünkü yaşanan olay bütün gazetelerde ve radyo frekanslarındadır. Kız kardeşleri cenazesini almak için Alman Büyükelçiliğiyle temas kurarlar; ancak yetkililer çok isteksiz hareket ederler. İçişleri Bakanlığının verdiği cevabı aktarmakla yetinirler: « Hıristiyan adetlerine göre gömüldü ». Babası, olan biten karşısında parmağını dahi oynatmaz.

Cenazesinin nerede olduğu hiçbir zaman bilinemedi. La Paz mezarlığının girişinde, sadece « Monika Ertl, burada gömülüdür » yazan basit bir plaket yer almaktadır.                     

Beatrix, bir gün Barbie ile yolda karşılaştıklarını anlatır, « beni kibarca selamladı ve “Ablanızın başına gelenler için çok üzgünüm” dedi. Ona karşı herhangi bir kızgınlık hissetmedim. Biz sadece Ablamızın cenazesini almak istiyorduk (…) Ablamı onun mu öldürttüğünü hiçbir zaman bilemedim ».

Şubat 1983’te, Klaus Barbie nihayet Fransa’ya iade edilir. 25 Eylül 1991’de cezaevinde ölür.

Monika, kendisinin de kahramanları olan büyük devrimciler Che ve İnti’nin alçakça öldürülmesinin intikamını aldı. Hamburg Savcısı ise, Monika Ertl hakkında bir iddianame hazırladı ama olayı çözemeden dosyayı kapattı.

Savaşçı Monika Ertl öldürüldüğünde, Bolivya’yı diktatör Hugo Banzer yönetiyordu. Tuhaf rastlantı, o da Ertl Ailesinin haciendasının komşusuydu. Baba, göz bebeği olan kızının cenazesini almak için ondan hiç yardım istemedi. Konu nadiren gündeme geldiğinde sadece « eğer onun öldürülmesi emrini verdiyse, mutlaka kendine göre gerekçeleri vardır » demekle yetiniyordu.

HERNANDO CALVO OSPINA 

Bu metin Ospina’nın Latines, belles et rebelles, Le Temps des cerises éditeurs, Paris 2015 adlı kitabından alıntılanmıştır.   

Bibliyografya

  • Jurgen Schreiber, La mujer que vengó al Che. La historia de Monika Ertl, Editorial Capital Intelectual, Buenos Aires, 2010.
  • Peter McFarren et Fadrique Iglesias, « Klaus Barbie, un novio de la muerte », La Razón Digital, La Paz, 12 Ocak 2014.
  • Erhard Dabringhaus, L’Agent américain Klaus Barbie, Editions Pygmalion, Ocak 1986.
  • Christian Baudissin’in « Se busca : Monika Ertl » belgeseli, 1988.  

(Investig’Action www.michelcollon.info sitesinde 8 Ekim 2016 tarihinde Hernando Calvo Ospina imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir)