Skip to main content

3000 Gece

3000 nuits ile ilgili görsel sonucu « 3000 gece » : İsrail zindanlarındaki kadınların direnişi

4 Ocak 2017’de Fransa’da gösterime giren Filistinli yönetmen Mai Masri’nin 3000 gece filmi, Filistinli kadın tutukluların sesini güçlü bir şekilde yansıtmaktadır.

Marsilya ve Akdeniz’deki Arap Sinemaları Tanıtım ve Dağıtım Derneği girişimiyle Avrupa ve Akdeniz Medeniyetleri Müzesinde (MUCEM) gerçekleştirilen, dördüncü Arap Sinemaları Uluslararası buluşması kapsamında bu filmi izleme imkanı bulduk.

 

Bardaktan boşanır gibi yağan feci bir yağmur. Cezaevi arabasında elleri kelepçeli tutsaklar. Birbirini izleyen kararmış gölgeler, görüntüler, Layal Asfur’un kana bulanan yüzünü donduruyor. Ramallah’lı genç öğretmen yanlış zamanda burada bulunuyordu. Yaralanan çok genç bir Filistinliye yardım etmek için müdahalede bulunur. Genç terörizm suçlamasıyla takip edilmektedir. Otomatik olarak Layal’a bu yafta yapıştırılacaktır. Cehenneme giriştir bu. Yüksek güvenlikli İsrail cezaevi. Senaryo 1980’li yıllarda, İsrailli ve Filistinli siyasi ve adli tutukluların birlikte hapsedildiği dönemde geçmektedir.

Gücünü gerçekten alan bu çarpıcı kurgusal eser, çoğunlukla arkadaşı Jean Chamoun ile ortak gerçekleştirdiği belgesel çalışmalarıyla tanıdığımız Mai Masri’nin son filmidir. Her ikisi de Filistin ve Lübnan direnişinin arşivini tutarlar. Mai Masri, savaş ve tutsaklık konusunu ve özellikle de bunların kadın ve çocuklar üzerindeki etkilerini ele almaktadır. Bağımsız olarak çekilen (Nour Films, Orjouane Productions, Les Films d’ici) film Ocak 2017’de gösterime girmeden, gerçekleştirdiği bu ilk kurgu, yedisi Fransa’da olmak üzere yirmiye yakın ödüle ve Oscar adaylığına layık görülmüştür.

Gecenin içindeki nur (ışık)

Layal Asfur hapsedilince 735 sicil numarasını alır. Önce Araplara ve Arapçaya karşı kin kusan İsraillilerle birlikte aynı hücreye konulur. Burada işgale karşı direnen tüm kuşaklardan ve yüzlerce kadın arasından Cemile, Uma Ali ve kolunu kaybeden Lübnanlı direnişçi Sana ile karşılaşır. Layal Asfur şaşkınlık içerisinde önce hamile olduğunu, ardından da sevdiği adamın, kocasının Kanada’ya gitmek için talep ettikleri vizeden vazgeçmeyi reddederek kendisini terk etmekten çekinmeyeceğini öğrenecektir. Kürtaj ve ihbar şantajı karşısında, yardım ettiği genç Filistinliyi kurtarabilmek için bir saniye dahi tereddüt etmeyecek ve kocasına sırtını ve kalbini dönecektir. Mai Masri için gerçeğin bu yüzünü de göstermek gerekir. Hakkında çok az belgeye sahip olduğumuz tutuklu kadınlar hakkında konuşurken, tutsaklar her zaman ve her koşulda kadınlar ve aileleri tarafından desteklenirken, bunların erkekler tarafından terk edilişlerine –bir büyük evrensel klasik- de değinmek gerekir.

Sekiz yıl ağır hapis cezası, yani üç bin gece, karabasan gibi çöktüğünde Layal Asfur yıkılır. Cezaevinde, başka birine dönüşecektir. Önce, eli kelepçeli doğurduğu oğlu Nur dünyaya gelir ve dünyaya bakışını ve diğer tutuklu kadınlarla ilişkisini değiştirir. Çocuk içerideki kadınlar için korumaları ve büyütmeleri gereken bir yaşam ateşine dönüşür. Mai Masri’nin ve görüntü yönetmeni Gilles Porte’un görüntüleri, Hüseyin Baydun’un dekorlar üzerindeki emeğiyle mükemmel biçimde onarılan, yaşamı ve sevinci, hukuksuzluk ve terör dünyasında boy veren çılgın otlar gibi kavrayan ender güzelliktedir.

Baş eğmezliğin ödülü

Mai Masri, kadın gardiyanların sapık ve sadist ilişkilerinin, itiraf elde etmeye ve işbirlikçiğe yönelik sürekli olarak yapılan şantajın, tutsaklar arasındaki ilişkilerin karmaşıklığın derinliklerine iniyor. Filistinli kadınlar temizlik ve mutfak işlerinde kullanılmaktadırlar. Her gün isyan sahneleri yaşanmaktadır ve kimi zaman İsrailli ve Filistinli tutuklular arasında destansı yiyecek savaşlarıyla sonuçlanmaktadır. Ama gerçekten de mutlak baş eğmezlik haline gelecek olan, Sabra ve Şatilla katliamlarının haberleri cezaevinin içine ulaştığında yaşanır. Kadın tutukluların öfkesini ve açlık grevlerini hiçbir şey engelleyemez artık ve olaylar komşu binadaki tutuklu erkekler tarafından da duyulur. Olaylar vahşice bastırılır. Bir gardiyan « nefes aldıklarını dahi duymak istemiyorum artık » diye haykırır.

Kuşatma, gaz, dayak. Layal  Asfur, isyanının bedelini ağır ödeyecektir. İki yaşına gelen oğlu elinden koparılacaktır ve ancak baş eğerek onu biraz daha yanında tutabilecektir.

Mai Masri’nin bu güçlü ve rahatsız edici filmi, Ürdün’de artık kullanılmayan bir cezaevinde, tanıklıkların toplanmasına yönelik uzun süren çalışma sonrasında bütün rolleri yorumlayan Filistinli eski tutuklularla birlikte çekmiştir. İsrailli sorgucu, İsrail’de beş yıl tutsak kalmış bir Filistinlidir. Aktrislerden biri on beş yıl süresince cezaevindeki kardeşini ziyaret eder ve bu samimi ve kolektif öykünün şiddetini oynarken keşfedilir. Ekranları üzüntüye boğan ve burada siyasi açıdan ilk kez böylesine taraf olan Maisa Abd Elhadi, bir genç Filistinli annenin gerçek öyküsünden esinlenerek yazılan ve onurla üstlendiği Layal Asfur rolünü özünden yaşayarak oynamaktadır.

Dünyanın yüzüne tutulan ayna 

1948’den beri, 700 000’den fazla Filistinli İsrail zindanlarında hapsedildi. Bugün burada 7 000’a yakın erkek, kadın ve çocuk çürümeye terk edilmiştir. Peki bugün aynı durum yaşanmaya devam ederken filmi neden 1980’li yıllara yerleştirme gereği duyuldu? Belgeseli çekene göre bu dönem, özellikle açıklayıcıdır ve kazanımları ve kayıplarıyla birlikte bir siyasi mücadele izleğinin daha etkili bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır.

Bugün İsrailli ve Filistinli siyasi ve adli tutuklular ayrılmış durumdadırlar. Cezaevi içerisinde tutsaklara getirilen iletişim yasaklarını delme imkanları daha da zorlaşmıştır. Tutsaklık koşulları tüm aileleri etkilemektedir. Ağustos 2015 ila Nisan 2016 arasında, hapsedilen çocukların sayısı üç misli artmıştır. Dolayısıyla kendi kaderini tayin etme hakkı mücadelesinde tutsaklar sorunu simgesel ve belirleyici önemini taşımaya devam etektedir ve tutsakların özgürlüklerine kavuşturulması sorunu ulusal tarihin ayrılmaz bir parçasıdır.

Filmin göndermede bulunduğu 1983’teki esir değişimi sırasında, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün elinde bulunan altı İsrailli esirin 4 700 Filistinli ve Lübnanlı tutsakla değiştirilmesindeki gibi. Sabra ve Şatilla’nın da anılmasında olduğu, tarihe damgasını vuran bu olay da Mai Masri tarafından filme arşiv görüntüleriyle birlikte katılmıştır. Burada gördüğümüz her şeyin doğru olduğunu biliyoruz. Öyküler iç içe giriyor ve birbirine karışıyor olsa da, bunların hepsi yaşanmıştır. Ve yaşanmaya devam ediyor.  

Film birçok Arap ülkesinde gösterildi, Kartaca’da ödül aldı ve aynı zamanda İsrail, Batı Şeria ve Gazze’de yayınlandı. Dünyanın yüzüne tutulan ayna bayrak gibi yükselmektedir.            

Kaynak: Orient XXI

(Investig’Action www.investigaction.net sitesinde 6 Şubat 2017 tarihinde Marina da Silva imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir http://www.investigaction.net/3000-nuits-la-resistance-des-femmes-dans-les-prisons-israeliennes/