Abrakadavra
‘Masal gibi’ derler ya, şu kısa olduğu kadar bitmek bilmeyen insan ömrü de aynı şekilde. İçinde boğuşup debelendiğin şimdiki zamanın sıkıntıları, mücadeleleri, yengi ve yenilgileriyle birlikte, nasıl geçtiğini fark etmediğin yıllar sonrasında unutulmaya yüz tutmuş, ders alınmamış bir geçmişin uzak kırıntılarına dönüşüverirken, yeni sıkıntılar mantar gibi türeyip boşluk bırakmaksızın yetişiveriyor. Gavurlar deja vu diyorlar buna, yani bir ankamda ‘biz bu filmi daha önce de görmüştük’.
Bir var, bir yok olan bizim masal için ise biraz geçmişe, rekor sayıdaki orman yangınlarının ülkeyi kasıp kavurduğu o kara yıla gidelim.
her şey bir yangınla başladı...
20 Ağustos 2006’da Selçuk’ta bir Şeftali bahçesinin kıyısında başlayan orman yangını sert esen rüzgarın da etkisiyle hızla yamacı sararak Meryemana Kilisesinin olduğu tarafa yönelmiş, ilk müdahaleyi yapan uçak ve helikopterler Meryemana’yı kurtarmaya yoğunlaşınca, hızlanan rüzgarın etkisiyle bu kez daha gerilerdeki ormanlık bölgeye yayılarak, eski Kuşadası çöplüğüne varıncaya kadar toplam 270 Ha’lık ormanlık alanın yanıp kül olmasına yol açmıştır.
Yangın afeti, olaydan yaklaşık on yıl kadar önce yani 1995’te Yeniköy halkının, köylünün işi ciddiye alıp, 2911 sayılı yasa kapsamında örgütlenip KUŞADASI YENİKÖY’DE ÇÖP DEPOSUNU ENGELLEME HAREKETİ’ni kurarak engellediği, Berberoğlu Belediyesinin ormanlık alana Kuşadası havzası çöplüğünü taşıma girişimine konu olan Maden Tepe’nin yamacındaki ağaçların bir bölümünün yanmasına neden olmuştur.
Bakanlığın alt birimleri daha o yıl yanan sahalar için yapılan maden ruhsat başvurularına OLUMLU görüş bildirirken, dönemin Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe yangın sonrasında DEVLET adına konuşarak şunları söylemiştir: "Rahatlıkla söyleyebilirim ki, yangını kontrolümüz altına aldık. Yangın, sadece bir noktada, ancak kontrolümüz altında dar alanda devam ediyor. 250-300 hektarlık orman alanı yandı. Çıkış nedeniyle ilgili her ihtimali araştırıyoruz. Senesi içinde, yanan bölgede ağaçlandırma çalışmalarına başlayacağız." Yani kuşaklar boyunca gözbebekleri gibi korudukları orman için kaygılanan köylülere, çevrecilere, Devletin Bakanı Devlet adına SÖZ VERMİŞTİR. Hem ormancı deyimiyle ‘yangın görmüş’ alanlarda ormancılık dışında herhangi bir başka faaliyet için izin vermek, kasıtlı olarak yangın çıkarılmasını açıkça özendirmek anlamına gelirdi, bazı kötü niyetli insanlar bu durumdan cesaret alıp daha sonra çeşitli faaliyetler için ruhsatlar alacakları sahalar üzerindeki ya da çevresindeki ormanları yakabilir.
Adını daha sonra başka felaketlerde de sık sık duyacağımız TAK, 2006 yazında Ege ve Akdeniz bölgesinde çıkan orman yangınlarını her kadar üstlense de, yangını rüyasında gören Manisa Kula’lı bir Allahın kulu, bir yıl önceki yangına çok feci üzülmüş ve söz konusu alanı kurtarmak ve dört bir yanı betona dönüştürmek üzere milli ekonomiye –birazcık da kendi ekonomisine- kazandırmak için hiç zaman kaybetmeden T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan 14.08.2007 tarihinde, Maden Tepesindeki 93,29 Ha’lık alan için 200700225 sayılı II. Grup Maden İşletme Ruhsatı satını almıştır. O dönem de kimseye hele söz konusu sahaya 500 metre uzaklıktaki Yeniköy sakinlerine hiç haber verilmeden bir ÇED Gerekli değildir kararı devşirilmiş olmasına karşın, olaydan haber alıp, TEMA dahil çeşitli kuruluşların imza kampanyalarıyla konuyu kamuoyuna taşımaları sonucunda oyun bozulmuş ve faaliyet yürütülememiştir. Kula’lı kulun almayı başardığı 10 YILLIK RUHSATIN GEÇERLİLİĞİ 14.08.2017’DE SONA ERMEKTEDİR.
Bu kez yangından on yıl, yani çöplük girişiminin ve köylünün kazandığı zaferin üzerinden yirmi yıldan fazla bir süre sonra her şey yine Manisa Kula’dan yine Allahın çok sevgili aynı kulunun, bir gece gördüğü bir başka rüyasında Atatürk’ün hasta haliyle 1937 manevrasını yönetirken Maden Tepe’sinden Yeniköy’e (o zamanlar Kurfalı) düşünceli bakışını görmüş ve on yıl önce yangından sonra ikramiye gibi ‘elde ettiği’ ruhsatın geçerlilik süresinin sona ereceğini hatırlayarak, 2006’de yanıp kül olan bu biricik ormanın içindeki dağın taşını küçük parçalara ufalayarak satıp para kazanayım demiş.
Uygun konjonktürde, 2023 yolunda her ne pahasına olursa olsun değeri dolar bazında ölçülen “milli” ekonomiyi geliştirelim denirken, hazır ÇED MED dikkate alınmazken şansımı bir kez daha deneyim demiştir.
Orman ve Karayollarının ‘OLUMSUZ’ görüşüne rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı AYDIN İl Müdürlüğü ilk talep edilen 7,33 Ha’lık alan için ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR kararı vermiş. Yani çevre için çok uzun sürecek bir “Çevre Etki Değerlendirme” süreciyle zaman ve para kaybetmene gerek yok kafadan sahaya girip işine bakabilirsin demiş.
Bizim Kulu’lu ruhsat sahibi bu kez dersini daha iyi çalışmış, son dönemde ağacın börtü böceğin aleyhine, sermayenin lehine değişen mevzuatı iyi aratırmış, ÇED süreci için zorunlu olan 25 Ha’lık sınırı aşmayacak, ama Orman ve Karayollarının ilk saha hakkında verdikleri olumsuz görüşü aşacak şekilde bu kez sahanın batısında bulunan 9,34 Ha’lık bir bölüm için ‘Kapasite Arttırımı’ talebinde bulunmuş ve toplam alan böylece 16,48 Ha’a çıkmış.
Oysa kapasite artırımı filan değil, ‘Bitkisel Toprak Döküm Alanı’, ‘Üretim Malzemesi Stok Alanı’ ve ‘Kırma Eleme Tesisi’nin yerleri birazcık kaydırılmış. Daha üretime başlamamış bir tesis için neyin kapasite artırımı bu böyle dediğimiz ve büyük olasılıkla resmi yetkililer de olan bitende bir karışıklık olduğunu gördükleri için, köylünün imza kampanyaları ve açtığı ‘yürütme’yi durdurma davası ortalığı karıştırdığı için ‘ÇED gerekli değildir’ kararı ve “Kapasite Artırımı” talebi duyuruları ilgili kurumum sitesinden şimdilik kaldırılmış görünüyor. Zaten başından beri burunların dibinde bir deprem yaratacak olan projeyle ilgili hiçbir konuda bilgilendirilmeyen, girişimi şans eseri öğrenen köylüler, kendilerini bu kez hangi sürprizin beklediğini ve bunu hangi mucizevi yolla öğreneceklerini merak ediyorlar.
Ağacı sev, yeşili koru, ayıyı öp, domuzu okşa diyen, ama Ormanı ‘istihsal’ eden, ağacı ‘emval’ olarak gören belki de en sevdiğimiz koskocaman devlet teşkilatının yerel birimleri konuyu ayrıntılı bir şekilde incelemiş. Orman Genel Müdürlüğü, Muğla Orman Bölge Müdürlüğü, İzin ve İrtifak Şube Müdürlüğü, 10.10.2016 gün 41964787-255.03-E.2211133-934-2330 sayılı yazısıyla, “proje sahasının bir kısmında Bakanlığımızın 2014/1 Sayılı Genelgesi kapsamında izin verilmesi mümkün olmayan ormanlık alan bulunması sebebiyle proje hakkında OLUMSUZ görüş verilmiştir” demiştir. Yazı ekindeki birinci ‘ÇED İnceleme Değerlendirme Formu’nu okuduğumuzda, proje sahasının 18,96 Ha’lık bölümünün ‘Orman sayılan alan’ olduğunu, ‘saha içerisinde ne kadar orman emvalinin değerlendirileceğinin tespit edilmediği’ YANİ NE KADAR AĞACIN KESİLECEĞİNİN TESPİT EDİLMEDİĞİ, ‘sahanın Yeniköy Köyüne 1 Km mesafede olduğu, köyün nüfusunun 725 olduğu’ ve en önemlisi de sonuç bölümünde ‘Tesis başvurusu için yapılan incelemede Kuşadası Orman Şefliği 37 nolu bölmesi içinde Yangın Görmüş Çza meşçere yapısı ve 2014/1 sayılı genelgenin 5. Maddesinin c bendinin 7.Maddesine göre (Tepe Kapalılık Oranı %71’den fazla olan orman alanlarında) değerlendirmeye alınmayacak alanlarda kaldığı tespit edilmiştir (…) faaliyetin ormanlar ve ormancılık çalışmaları üzerinde olumsuz etkisi bulunduğu’ denilmektedir. Bu yazılanları Türkçeye çevirelim. Ormancılıkta ‘kapalılık’ ağaç tepelerinin yeri örtme derecesidir. Bir anlamda sahada bulunan orman vasfına sahip ağaçların (mevcut sahada sarıçamların) sıklık derecesidir. 0,41-0,70 orta, 0,71’den fazlası ise normal ya da daha doğrusu ‘sık’ orman sayılmaktadır. 25 Ha sınırın altında kalmak ya da yasanın arkasına dolanmak için küçük parçalara bölünen projenin başvurusu yapılan ilk bölümü ORMAN BAKANLIĞI tarafından reddedilmiş durumdadır.
Sonra, yani 10 Ekim 2016’dan tam 44 (yazıyla kırk dört) gün sonra Abrakadavra Maden Tepe’sine sihirli değneğini değdirmiş, çok stabil olmadığı ve ihtiyaca göre hareket ettiği anlaşılan proje sahası, alınan ilk ruhsat sahası içinde elli metre kadar yer değiştirmiş ya da başvuruda kullanılan yanlış deyimle “Kapasite Arttırılmış” ve 23 Kasım 2016’da aynı teşkilat, aynı yer için hazırladığı ÇED İnceleme ve Değerlendirme Formunda bu kez farklılaşan şu görüşlere yer vermiştir: İlk formda boş bırakılan, “tesisin kurulması durumunda, yöredeki istihdam durumun etkisi bölümüne ‘OLUMLU ETKİSİ OLACAKTIR’ eklenmiş –altı kamyon şoförü ve iki makine operatörü dışında bir bekçi ve bir maden mühendisinin çalışacağı tesis için konuyla çok ilgili bir kurumdan biraz abartılı bir tespit bu bizce-, rapora konu 7,34 Ha’lık alanın 6831 Sayılı Orman Kanunu ve 2014/1 sayılı genelge kapsamında yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda faaliyetin ormanlar ve ormancılık çalışmaları üzerinde OLUMSUZ ETKİSİ BULUNMAMAKTADIR” denmiştir. Bir sihirli değnek darbesiyle, küçük parçalara bölünmüş ve daimi olarak yer değiştiren mobil proje sahası formülüyle ‘Tepe Kapalılık Oranı’ sorunun aşıldığı, ağaçların aralarının iyice açıldığı, hatta Maden Dağının işletmeye açılması uygun görülen bu bölümünün birden ‘kelleştiği’ anlaşılıyor.
Oysa 25 Ha’ın altında kalmak için küçük parçalara bölünse de, bu küçük parçaların bir bölümü Orman Bakanlığının ileri sürdüğü itirazları, Karayollarının ana yoldan 300 metre uzaklıkta olma koşulunu aşmak için yine aynı proje sahası içerisinde yer değiştirse de, Maden Tepe’nin bu kesiminde bir taş ocağının açılacağı, bunun zamanla 2007 yılında alınan asıl ruhsat alanı olan 93,29 Ha’ın tamamına yayılacağı (ve hatta gerektiğinde aşacağı, hemen kuzey yönünde karşısındaki aynı vasıftaki küçük tepeye de sıçrayacağı) gün gibi ortadadır. Bu alan içerisinde bir kısmı ‘yangın görmüş’, yani PKK tarafından yakıldığı için 'tepe kapalılığını' yitirmiş, bir bölümü ise ‘tepe kapalılık oranı %71’in üstünde’ olan Orman olduğu AŞİKARDIR. Son “Kapasite Arttırımı”na konu olan saha yirmi metre farkla sınırı aşsa da, tesisin geneli itibariyle Kuşadası-Aydın Karayoluna 300 metreden yakın olduğu GERÇEĞİ YADSINAMAZ.
BAŞIMIZA TAŞ YAĞDIRACAK tesisin ana ruhsat sahası içerisinde mevzuatı aşma ihtiyacına göre yer değiştiren küçük parçalar halinde düzenlenmesi BU GERÇEĞİ DEĞİŞTİRMEZ.
Proje Tanıtım Dosyasında yazdığına göre 100.000 Türk Lirası maliyetle Danışmanlık şirketine hazırlatılan ve fotoğraf ve özgün belgeler hariç % 90’i başka projelerde ‘kes yapıştır’ yöntemiyle hazırlanan ‘Proje Tanıtım Dosyası’na göre; HER ÜÇ GÜNDE BİR 36 (otuz altı) deliğe yerleştirilecek (46 Kg x 36) 1 656 kg ANFO patlayıcı 72 (yetmiş iki) adet dinamitle gecikmeli olarak ateşlenerek PATLATILACAKTIR. ANFO’nun bir çizgi film kahramanının adını çağrıştırmasına aldanmayın. Zaten köylünün parasızlıktan kullanmayı unuttuğu, ama son dönemde terör olaylarında yaygın bir şekilde kullanılmasından ve yasaklanmasından dolayı tarlasına atamadığı Amonyum Nitrat gübresi ve mazotla üretilen güçlü bir patlayıcıdır bu. Karbon Monoksit ve Nitrojen Oksit gibi zehirleyici gazların ortaya çıkmasına neden olur.
Aynı kes yapıştır rakamlarla süslenen 'tanıtım doyasında', sahanın Kuzey ve Güney yönünde koruma sınırının içinde bulunan iki yapıdan (ki bu evlerden birinin ağılında inekler, koyunlar ve keçiler huzur içerisinde yaşamaktadır) başlayarak 750 yurttaşın yaşadığı Yeniköy yerleşimin bu patlatmalardan (GÜRÜLTÜ, TAŞ FIRLATMA ve TİRTREŞİM), Kırma Eleme Tesisinden ve faaliyet sırasında çıkacak Kireçtaşı Tozundan (Si02) ve yine kamyonların ve iş makinelerinin yaratacağı tozdan etkilenmeyeceği, yeterince uzakta olduğu, her patlamadan önce bir güvenlik görevlisinin ev halklarını bir tutanak imzalatarak “bilgilendireceği” belirtilmektedir.
Aynı proje tanıtım dosyasında tesisin “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkındaki Kanunda belirtilen alanlar ve Mera Kanununda belirtilen alanlar içerisinde kalmadığı” belirtiliyor. Doğrudur, yapımı planlanan tesis ‘Orman arazisi’ üzerine oturuyor ama hemen sınırında, yani her iki ÇED başvurusuna konu alanlara yaklaşık elli metre uzaklıktan itibaren, daha önce fundalık statüsünde olan ama köylünün hayvanlarının mera ihtiyacı için yakın zaman Mera statüsüne alınan toplam 250 dönüme yakın mera ve proje sahasından itibaren 3 km’lik yarıçap içerisinde bilirkişiyle tespit edilmiş yüzlerce dönüm zeytinlik tarım alanı mevcuttur. Tesisin faaliyete geçmesiyle birlikte koruma altında olması gereken bu alanlarda oluşacak SiO2 tozunun toprağa ve döneminde çiçeklere çökmesinin etkisiyle HİÇBİR TARIM VE HAYVANCILIK FAALİYETİNİN YÜRÜTÜLEMEYECEĞİ kesindir. Projenin 'yörenin istihdamına katkısından' söz eden resmi makamların sözünü dinleyen Yeniköy'lüler projenin tek bekçisinin öldükten sonra yerini alabilmek için İŞKUR'a yazılıp sıralarını bekleyeceklerdir.
Biz yıllar boyu uğraşıp didinip bir şey elde edemezken, tüm kurallara harfiyen uymamıza rağmen resmi süreçlerin bir noktasında hep bir noktaya kadar gelip tıkanırken, elin oğlu elini şöyle bir sallıyor, tılsımlı sözcük İbranice ‘söylediğimi yaratacağım’ anlamında abrakadabra’yı savuruyor, ölüme uzanan şimşek çakıveriyor ve sihirle tüm kapılar açılıveriyor.
Şapkadan tavşanın canlı çıkması beklenir ya genelde, bu kez boz tavşanın (yani Proje Tanıtım Dosyasına göre Latince Lepus Europaeus) kadavrası çıkacakmış gibi görünüyor.
not : kırmızı karakterler ilgili linklerdir. Üzerine tıklayınca sizi bir başka masala taşırlar...