Kanada’nın kuruluşunun 150. yıldönümü
Kanada’nın 150 kuruluş yıldönümünün kutlanması, Kızılderili soykırımının kutlanmasıdır. Büyük Kaplumbağa Adasının (Kuzey Amerika) yerli halkları için, şiddet yoluyla sömürgeleştirmenin son 150 yılını ve bugün Kanada (gerçekte “kraliyetin” ya da London City’nin ve İngiltere Merkez Bankasının ve Vatikan’ın sömürgeci şirketi olan) adıyla tanıdığımız şeyin kuruluşunu kutlarken “Kanada için yerli halklarıyla kurduğu ilişkiden daha önemli hiçbir ilişki yoktur” diyen Başbakan Justin Trudeau’yu anlamak çok zordur.
Federal Hükümet bu yıl Kanada’nın kuruluşunun 150 yıldönümü kutlamaları için bir buçuk milyar dolardan fazla harcama yapmayı planlamaktadır. Eş zamanlı olarak yerli halklarının içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik krizin yol açtığı ağır koşulları hafifletmek üzere asli topluluklar için sunulan yaşamsal öneme sahip sosyal hizmetler tarihte görülmemiş oranda maddi sıkıntılar içerisindedir. Kanada, korsanca el koyduğu topraklardan elde ettiği ganimeti paylaşmayı reddetmekle kalmıyor, ama aynı ganimeti yerli halkın zenginliklerini gasp edişini kutlamak için kullanıyor. Kanada’nın 150 kuruluş yıldönümü dolayısıyla gerçekleştirilecek olan her havai fişek atışı, yenilecek her hot dog ve her pasta diliminin bedeli abartmaksızın yerli halklarının ve kültürlerinin soykırımının kanıyla ödenmiş olacaktır.
Ulusun soykırımcı kökenlerinden çok sayıda kişi rahatsızlık duymakta ve buna karşı birçok yerde mücadele verilmektedir.
Halifax’ta eğitim kurulu, okula ismini veren Edward Cornwallis’in birçok kişinin ölümüne yol açacak şekilde Mik’mak milliyetine mensup yerlilere ait her bir kafa derisi için para ödülü öngören sistemi yürürlüğe sokan kişi olmasından hareketle Cornwallis Kolejinin isminin değiştirilmesini oylayarak kabul etti.
Aynı şekilde Toronto’da, on binlerce yerli çocuğunun vahşice ve şiddet altında öldürüldüğü yurtların sıkı bir savunucusu olan Egerteon Ryerson’dan aldığı ismi nedeniyle Ryerson Üniversitesi için de soruşturma yürütülmektedir.
Hatta kadın hakları savunucusu şampiyonları olarak uzun zamandan beri göklere çıkarılan çok “ünlü beş” kadının kahramanlık statülerinin, yerli kadınlarının kısırlaştırılmasını hararetle savundukları için gözden geçirildiğine tanık olundu. Soykırımı kutlamak modern Kanada’nın değeri olarak kabul edilebilecek bir şey değildir.
Kanada’nın yerli halklarına reva gördüğü uygulamayı tanımlamak için “soykırım” deyiminin kullanımı yaygın tartışmalara yol açarken, her ne kadar bireyler böylesi karanlık niyetleri kabul etmese de, Kanada’nın en azından “kültürel soykırım” uygulamaktan sorumlu olduğu her zaman kabul edilmiştir (İng.’den Fr.’ya çevirenin notu: Bu deyim uygun düşmemektedir çünkü bir soykırım ancak fiziksel olabilir; Fransız Antropolog ve Etnologu Robert Jaulin sömürgeci kültürel yok etme ya da asimilasyonu, kültürel olanla ilgili olarak daha uygun bir deyim olan etnikkırım olarak tanımlamıştır…).
Eski Kanada Başbakanı Paul Martin, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’na (Fransızca kısaltmasıyla CVR) yerliler için yurtlar oluşturulmasına ilişkin programın arkasında duran siyaseti “kültürel soykırım” [etnikkırım] olarak adlandırmanın zamanının geldiğini belirtti.
Kanada Yüksek Mahkemesi Hakimi Berverley McLachlin, kızılderililere yönelik yurt programının, yerli halklara karşı bir “kültürel soykırım” işleme girişimi olduğunu söyleyerek, Kanada’nın olumsuz İnsan Hakları bilançosuna dikkat çekti.
Bu yorumlar CVR’nin 2015 yılı sonunda raporunu yayınlamasından önce yapılırken, Holokost ya da Ruanda’daki soykırım gibi bir şey olmadığı zaman soykırımı nasıl tanıyabiliriz konusunun kamuoyunda tartışılmasına yol açmışlardır.
Soykırım deyiminin çok hassas doğasına karşın, CVR tarihi arşivleri inceledikten sonra, yerli halklara yönelik olarak yürütülen politikaların tamamının bir fiziksel, biyolojik ve kültürel (etnikkırım) soykırım anlamına geldiğini söyleyerek daha da ileriye gitmiştir.
Kanadalıların konuyla ilgili tüm verilere ve ayrıntılara sahip olmamaları, gerçekleştirilen soykırımı kabul eden halkın söylemi için en zor konudur.
Birçok kişi, soykırımın ancak toplama kamplarında milyonlarca kişinin katledilmesiyle oluştuğuna inanma hatasına hala düşmektedir. Zaman içerisinde milyonlarca kurbana neden olan, yerli halklarına karşı işlenen acımasız suçların gerçek öyküsü okullarda onlara öğretilmiyor. Bazı üniversitelerde, Kanada’daki ölümcül sömürgeleştirme sürecine hiçbir şekilde değinilmeksizin, soykırıma ilişkin araştırma ve incelemelerle ilgili dersler verilmektedir.
Bununla birlikte gerçek öykü, asli milliyetler ile anlaşmalar imzalanmasından sonra bile, Kanada’da yerli kadın, erkek ve çocuklara ait kafa derilerine ödül verilmesini öngören yasalar oylanmıştır. Anlaşma müzakerelerinin çoğu asli milliyetlere karşı aç bırakma ya da şiddet kullanma tehdidi koşulları altında gerçekleşmiş ve bunların Kanada’nın nasıl Kanada haline geldiğine ilişkin tarihsel olgular olduğu gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır.
“Kızılderili siyaseti”, bu halklara yönelik mali telafi yükümlülüklerini en aza indirerek yerlilere ait topraklara ve doğal kaynaklara el konulması üzerine kurulmuştur. Kullanılan başat yöntem, ya asimilasyon ya da yok etmedir. Bu eylemler yerli halklarının, avlanmaları, balık tutmaları ya da ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamaları yasaklanılarak, açlık ya da salgın hastalıklara yol açan bağışıklık sisteminin çöküşü nedeniyle çok sayıda ölüme neden olacak şekilde, yetersiz ve zayıf tayınlarla yaşamaya zorlanarak, küçük rezervlere kapatılmasını içeriyordu (Fr.’ya çevirenin notu: tüberküloz ve suçiçeği gibi hastalıklar, bağışıklık sistemleri beslenme yetersizliği yüzünden zaten önceden zayıf düşürülmüş topluluklara çoğu zaman kasten bulaştırılıyordu…).
Ama bu kadarla da yetinmezler. Yerli kadın ve kız çocuklarının zorla kısırlaştırılması ve büyük bir bölümü fiziksel ve cinsel tacize uğrayacak olan çok sayıda yerli çocuğunun kaçırılması, Kızılderililere yönelik yurtlarda işkence gören ve aç bırakılan insan kobaylar üzerinde yapılan ve aralarından on binlercesinin ölümüne yol açan tıbbi deneyler (Fr.’ya çevirenin notu: bu konuda bkz TIDC tarafından 2016 yılında yayınlanan “Meurtre par décret, le crime de génocide au Canada” (Kararnameyle cinayet, Kanada’da işlenen soykırım suçu) başlıklı CVR karşı raporu).
Kanada Hükümeti çiftlikler, madenler, petrol üretimi ve toprağın “geliştirilmesi” için sahayı böyle temizledi. Yerli halklar Kanada’nın zenginlik kaynaklarından uzaklaştırılmasaydı, Kanada bugünkü konumuna ve dünyada en iyi yaşanılacak zengin ülkelerden biri haline gelemezdi.
Asıl suç sadece Kanada’nın geçmişte (ve bugün de…) yaptığı hatalarla yüzleşme konusundaki beceriksizliği ve irade eksikliği değildir.
Bugün, Kızılderililer için yurtların oluşturulduğu acımasız dönemdeki gibi hala birçok yerli çocuğu ailelerinden zorla kopartılıp bakıcı ailelere yerleştirilmektedir. Kızılderili erkek, kadın ve çocuklara yönelik aşırı hapsetme eğilimi gün geçtikçe artmaktadır. Yerli halk toplam nüfusun sadece % 4’üne karşılık gelmesine rağmen, bazı cezaevlerindeki mahkumların yaklaşık olarak % 100’ünü yerliler oluşturmaktadır.
Federal Hükümet ve güvenlik güçleri (yerel, eyalet ve federal polis, GRC) yerli kadınların ve genç kızların kaybolması ve öldürülmeleri sorununa hiçbir müdahalede bulunmadan seyirci kalmaktadır, ki bu durum kaçınılmaz olarak bu kayıplarda ve şiddet sonucu ölümlerde bir çeşit suç ortaklığını da akla getirmektedir.
Başbakan, Kanada’nın yerli halkları ve ulusları ile ilişkileri konusundaki yaraları kapatmak için 2016 yılı Ulusal Yerli Günü kutlamaları süresince “uzlaşma ve hakikat süreci”nin öneminden söz etti.
Kadana geçmişte yaşananların onurlu bir şekilde telafisi için gerekli adımları atmadan hiçbir şekilde uzlaşmadan söz etme hakkına sahip değildir. Başbakan ve eyalet yetkilileri kendilerine bağlı kurumların yerli halklarına yaptıkları ve yapmaya devam ettiklerinin sorumluluğunu üstlenmeden, Kanada’nın aramızdan herhangi birinden adım atmasını istemeye hiçbir hakkı yoktur. Kanada’nın 150nci kuruluş yıldönümü kutlamaları sırasında düzenlenecek hiçbir yerli halkı sergisi, geleneksel şarkı ve dans gösterisi halklarımız içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılan acıyı ve sıkıntıyı, intiharları, polis tacizlerini, kötü tedavi koşullarını, yıkıntı halindeki lojmanları, sıhhi koşullara, içme suyuna ulaşım sıkıntısı ya da yerli dillerinin büyük çoğunluğunun ortadan kaldırılması gerçeğini ortadan kaldıramaz.
Belki de Kanada’nın daha mütevazı davranarak geri adım atması, geleceğe dönük planlarından vazgeçmesi ve geçmişiyle onurlu bir hesaplaşma için aşılması gereken zorlu yolu seçmesinin zamanı artık gelmiştir. Ancak bu şekilde atalarımızın karşılıklı saygı, mutluluk ve güvene dayalı başlangıçtaki anlaşmasının vizyonunu hep birlikte kutlayabiliriz. Bu gerçekleşene kadar, pastadaki hakkımdan feragat edeceğim…
Pamela PALMATER
Pamela Palmater, Eel river Bar First Nation’daki Mik’maq milliyetindendir. 18 yıldan uzun bir süredir yerli yasası üzerinde çalıştı ve halen Ontario’daki Ryerson Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde Yerli Yönetimi Kürsü Başkanı ve konuk profesördür.
(www.resistance71.wordpress.com sitesinde 1 Temmuz 2017 tarihinde Pamela Palmater imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir https://resistance71.wordpress.com/2017/07/01/150eme-anniversaire-du-canada-entreprise-coloniale-ou-la-celebration-du-genocide/ )
Özgün kaynak : https://warriorpublications.wordpress.com/2017/03/30/canada-150-is-a-celebration-of-indigenous-genocide/