Madentepe'yi kim kurtaracak?
1937 Ağustos’unda Mustafa Kemal’in hasta haliyle katıldığı ve çok önem verdiği, 15 000 askerin katıldığı büyük Ege Manevralarında iki gece Çamlık’ta kalarak bölgedeki bölümünü bizzat yönettiği, köy kahvesinde oturup köylülere buradaki topraklara badem ağacı dikmelerini salık verdiği tatbikat sırasında körfeze hakimiyeti nedeniyle Davut Dağı yerine “müstahkem yer” olarak tercih ettiği ve makineli tüfek yerleştirip emir komuta ile dost kuvvetleri yönlendirdiği KUŞADASI YENİKÖY Madentepe üzerindeki kirli emeller bir türlü bitmek bilmiyor.
Uzak tarih olduğu için Antik Yunan, Roma, Şeyh Bedreddin İsyanı döneminde tam da bu toprakların üzerinde olan biteni buraya ayrıntılı bir şekilde dökmek niyetinde değilim. Yakın dönemde yaşadıklarımız yeter de artar zaten.
Kuşadası’nın gelmiş geçmiş en hiperaktif belediye başkanı Berberoğlu devrinde, DYP’li bir ilçe yöneticisinin Amerika’daki oğlunu ziyareti sırasında eloğlunda görüp de aşık olduğu ve bir benzerini inşa etmek için Madentepe’nin Batı yamacındaki ormanlık araziyi seçip, koskocaman Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kocaman Turizm Bakanlığının KUŞADASI havzasının turistik altyapısının geliştirilmesi amacıyla hazırladığı KUŞ-ATAK projesi kapsamında, bir zamanlar Boşbayanın (döneminde olan biten tüm yasadışı uygulamaları görmezden gelen bugünkü yönetim ile arası çok iyi olan) çiftliğinin yanı başındaki mevcut yabani çöplük buraya ‘katı atık depolama tesisi’ adı altında taşınmak istenir. İller Bankasından alınan kredilerle belirlenen sahada kazıklar çakılır, zemin etütleri yapılır, köy muhtarının çekingen sorularına ‘çok ileride bir site inşa edilecek, onun için buradan elektrik çekilecek’ yanıtları verilir. ÇED süreci için kopyala yapıştır yöntemiyle kalın bir proje dosyası hazırlanır. İş Çevre Etki Değerlendirme sürecinde iken rastlantı sonucu köyden yeni toprak satın alan İstanbullu gencin bundan haberi olur ve İstanbul’dan sevgili Semra Somersan’ın yönlendirmesiyle Çerkez Çevre Avukatı Senih Özay ile temas kurar ve daha sonra olan biteni sahiplenmek için yapmadığını bırakmayanlar da dahil herkes derin uykudayken, ilmek ilmek direniş örgütlenir, herkesin küçümsediği köylüler, köydeki yüzyıllık kırgınlıklar sabırla alt edilerek mücadeleye katılır.
Önce ‘tepeden bakmadan’ ve ‘küçümsemeden’ köylüye sorun anlatılır, ikna edilir. Ardından davayı yürekten ve gönüllü olarak üstlenen avukatın önerisiyle üyeleri köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyelerinin de bulunduğu köylülerden oluşan “KUŞADASI YENİKÖY’de ÇÖP DEPOSUNU ENGELLEME HAREKETİ” kurulur, sahaya sahip çıkılır, köylüye sorulmadan masa başında alınan kararla yürürlüğe sokulan yıkım ‘proje’sinin levhası sökülüp atılır, daha çöplük taşınmadan şube tadilatından çıkan molozları buraya döken yeşil renkli “çevreci” bankanın müdürüne basın üzerinden afişe ederek banka genel müdürlüğü üzerinden “kariyeri” boyunca unutamayacağı bir ders verilir, 2911 sayılı yasa kapsamında eylemler örgütlenir, geniş bir kamuoyu desteği sağlanır, Dünya Bankası’na projeye verdiği krediyi kesmesi için İngilizce İadeli Taahhütlü mektuplar gönderilir, Belediye’nin bütçesiyle çalışan “medyatik” çember özel ilişkiler ve ısrarlı bir çabayla kırılıp atılır, düzenledikleri toplantılar “basılır”, ters teptirilir, ÇED sürecinde projeyle ilgili tüm devlet kurumlarına “izin verirseniz kanunu çiğnersiniz” uyarıları gönderilir, zeytinlikler bilirkişiye tespit ettirilir ve sonuç olarak Orman Bakanlığı nezdinde proje durdurulur.
Adını daha sonra başka felaketlerde de sık sık duyacağımız ABD komutası altındaki TAK, 2006 yazında Ege ve Akdeniz bölgesinde çıkan orman yangınlarını üstlenmiştir ve yangını rüyasında gören bir Trabzon Araklı’dan bir Allahın kulu, bir yıl önceki yangına çok feci üzülmüş ve söz konusu alanı kurtarmak ve Kuşadası’nda yeşil kalan son yerlerini gri betona dönüştürmek üzere milli ekonomiye –birazcık da kendi ekonomisine- katkı için hiç zaman kaybetmeden –yine yangına çok üzülen ve yaptığının yangın çıkarmayı özendirmek anlamına geleceğini gayet iyi bilen- T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan 14.08.2007 tarihinde Maden Tepe’deki 93,29 Ha’lık alan için 200700225 sayılı II. Grup Maden İşletme Ruhsatı satın almıştır.
O dönem de kimseye, hele söz konusu sahaya 500 metre uzaklıktaki Yeniköy sakinlerine hiç haber verilmeden bir “ÇED Gerekli değildir” kararı devşirilmiş olmasına karşın, olayı rastlantı sonucu haber alıp, TEMA dahil çeşitli kuruluşların imza kampanyalarıyla konunun kamuoyuna taşınması, oluşan baskı ve Orman Bölge’nin izin vermemesi sonucunda oyun bozulmuş ve 2007’de yapılan girişim başarısız olmuş, faaliyet yürütülememiştir. Allahın kulunun almayı başardığı 10 yıllık ruhsatın geçerliliği 14.08.2017’de sona ermeden önce uygun konjonktürün de teşvikiyle son bir girişim denenmiş ve AYDIN Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden sürekli olarak yer değiştiren ve nihayet Orman Bölge’nin izin yazısında SOSYAL PROBLEMLERE YOL AÇMAYACAĞI sonucuna vardığı 5,13 ha’lık, “YANGIN GÖRMÜŞ” vasıflı devlet ormanı üzerinde Patlatmalı Kalker Ocağı için izin verilmiştir.
Devir, kimileri için ileride çocuklarına kaçamak yanıtlarla yalan söylenecek, başını toprağa gömme, yani olağanüstü hale topyekun teslimiyet devridir. Halk örgütlenmeden, apar topar verilen ikili vaazlarla on sekiz kişiye dava için zar zor vekalet verdirtilmiş, önce birinci karara karşı açılan dava için harç parası bir türlü toplanamamış, ramazanda duyurusu on beş gün öncesinden yapılan, iftarla teravih namazı arasında gerçekleşen, önce 725 yerleşik nüfuslu yirmi kişinin rastlantı sonucu geniş katılımlı bir toplantı yapılmış (hatta bu olağanüstü eylemin fotoğrafı çekilerek avukata da gönderilmiş), nihai karar için açılan ikinci dava için ucu ucuna ancak para toplanabilmiştir.
KUŞADASI Belediyesi ile ayrı ayrı ilk açılan davalar birleştirilmiş ama proje değişikliği üzerine ormanın aldığı son 5,13 ha’lık yer için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce verilen otomatiğe alınmış ÇED Gerekli değildir kararına karşı açılan ikinci davalarda birleştirmeyle zaman kaybedilmeden köy halkı olarak tek başına hareket etme kararı alınmıştır.
Sahada aplikasyon yapılırken uyarılıp kahveye getirilen, beş dakikada bir eli beline giden proje sahibinin oğlu ve yeğeni sahada aplikasyonu tamamlamış ama Haziran ayının ilk haftasından beri sahadan elini eteğini çekmiştir. Bu arada Madentepe’de sahaya çaktığı L profillerin çoğunluğu geçen zamanla birlikte rüzgarın etkisiyle devrilmiş, makilerin arasında kaybolmuştur.
28 Temmuz’da mahkemenin nihayet 7 ay sonra bilirkişi tespiti yapacağı bilgisi alınmıştır. Başından beri olayla ilgili bilinçli bir şekilde hiçbir şekilde haber verilmeyerek özellikle bu sürecin dışında tutulmaya çalışılan arazi sahibi yirmi yıllık kayıtlı çiftçi İstanbullu eski genç, tespit sırasında köyün taş ocağını istemediğini mahkeme hakimine göstermek için eylem yapılmasının etkili olacağını düşünmüştür. Düşüncesini köy muhtarı ve diğer arkadaşlara iletmiş ve ilgisiz kalanların eyleme katılımını sağlamak için çaba harcamıştır.
Tespit edilen günde bilirkişi köye gelmiş ve öngördüğümüz şekilde sahada tespitini yapmıştır. Son on beş dakikada kan ter içerisinde evleri tek tek dolaşılarak davet edilen köy halkının bir bölümü eyleme zorla katılmış ve gereken mesaj medyada bulduğu yaygın yankıyla birlikte herkese verilmiştir.
Halen bilirkişi raporunun İdare Mahkemesi hakimliğine ulaşması ve sayın hakimin konuyla ilgili kararını vermesi beklenmektedir.
Damat beyin kayınpederine kendini kanıtlaması için mevzuattaki son “pürüz çıkaran” engellerin kaldırılması için “Madencilik Yönetmeliğinde” önümüzdeki Eylül ayında yapılacak kökten değişiklikler gibi yeni adımlar atılacağı şüphe götürmezken, daha mahkeme başkanı konu hakkındaki görüşünü belirtmeden, her zaman olduğu gibi konuyla ilgili olarak geniş bir “BEN YAPTIM” fırtınası esmektedir.
Nasıl başlasak? Protokol sırasına göre mi gitsek?
Daha önce aynı yer için Çöplük konusunda görünürdeki (asıl rakibin devletin ve bu düzenin bizzat kendisi olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmadık) rakibimiz olan, peşimize polisi ve mafyayı takan dönemin KUŞADASI BELEDİYE’si bugün bu konuyla ilgili çok şaşırtıcı bir şekilde OLUMLU bir tavır sergilemiştir. Sayın Başkan KAYALI hemen ilk karara karşı BELEDİYE olarak dava açmış ve fırsat bulduğu her yerde konuyu daima gündeme getirerek ne kadar ÇEVRECİ bir BELEDİYE olduğunu gösterme yolunda büyük ilerleme kaydetmiştir. Sağ olsunlar ilk açılan dava sonrasında iki adet “TAŞ OCAĞI İSTEMİYORUZ” pankartı yaptırmışlardır. İki ayrı davanın birleşmesi söz konusu olduğundan dava giderlerini paylaşmak üzere attığımız tüm adımlar “iletişim” engeline takılmıştır. Yüz adet cevapsız aramaya ve verdiği iki elektronik posta adresine gönderilen sayısız gönderilere karşın tek bir tane geri dönüş yapan, işi zaten başından aşkın olan sayın avukatla iletişim sorununu aşmak üzere Belediyenin hukuk ofisinden bir bayanın bu iletişim sekretaryasını yapması gibi bir çözüm düşündüğümüz günün hemen ertesinde, bu kez bu bayan telefonlarımızı açmaz olmuştur. “Amacımıza hizmet için her yol mubahtır” perspektifimiz doğrultusunda iletişim ve bilgi aktarımı konusunda her şeye rağmen ısrarcı olunmuş ve nihai proje için verilen ikinci “ÇED Gerekli Değildir” kararına yönelik bizim açtığımız dava kapsamında gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi bilgisi kendilerine aktarılmış ve “müdahil olma talebiyle” tespite katılımları sağlanmıştır. İki pankart dışında köylünün zorlukla karşılayabildiği giderlerin ve davayla ilgili bilgilerin paylaşımı, belediye olanaklarının yürüttüğümüz kısıtlı faaliyet kapsamında “kısmen” kullanımı konusunda ne yazık ki somut bir adım görülememiştir. Köy imamı günlük izinde olduğundan camiden anons yapılamadığı için, bilirkişi tespiti öncesinde bir anons aracının köye gönderilmesi talebine olumlu yanıt verilmesine rağmen hiçbir adım atılmamıştır ve 28 Temmuz’daki eylemin anonsu ancak tespit günü sabahı camiden yapılabilmiş ve nihayetinde çok da etkili olmadığı görülmüştür. Başkan’a ve yardımcılarına ve ulaşmakta zorlandığımız avukatlarına sorulsa Madentepe’deki proje belediye sayesinde engellenmiştir.
Köy Muhtarı haberin alındığı andan itibaren –her zaman olduğu gibi- tüm önerilerimize olumlu yaklaşmış ve bize ÖNKOŞULSUZ yardımcı olmuş, önerilerimizi kabul etmiştir. İhtiyar Heyetinden aldığı yardımla üç kez dava giderleri için başlattığı para toplama girişimi, “örgütlenememe” ve halka bilgi verilmemesi nedeniyle başarısız olmuş ve her defasında bizlerin fiili müdahalesine gereksinim olmuştur. Bilirkişi gününden bir gün önce aynı masada birlikte oyun oynadığı kişilerin dahi yapılacak olan eylemden habersiz olduğu gözlemse de, elinden geldiğince, yapabildiğini yapmıştır. Kendisine sorulsa “ben başardım” demeyeceğinden emin olsak da, yine de muhtarın bu işe engel olunmasında büyük rol oynadığı söylenebilecektir.
Son seçimlerde bilmem kaçıncı sıradan milletvekili adayı olup seçilemeyen hocamız da bu işi tek başına kendisinin kotardığını düşünmektedir. Haksız da değildir. Kuzeninin Kirazlı Köyündeki uyaroğlu arkadaşlarından aldığı bilgi sonrasında İzmir’deki avukatla bizzat o görüşmüş ve köydeki hareket tarzıyla ilgili talimatları kuzenine o vermiştir. Talimatlar arasında “ortalığı karıştırması ve yine olayı kendi adına üstlenmesi” kuvvetle muhtemel olan İstanbullu eski genç çiftçiye olayla ilgili bilgi verilmemesi de vardır. Ona göre devir “mevcut statünün” her ne pahasına olursa olsun korunması gerektiği OLAĞANÜSTÜ bir devirdir; köylünün örgütlenmesine, eylem yapılmasına, ortalığın velveleye verilmesine gerek yoktur. Sadece “on beş kişinin” vereceği vekaletle avukat davayı üstlenecektir ve daha önceki örneklerde –yanlış bir değerlendirme çünkü halkın eylemi olmadan ne dava, ne bilirkişi ne de sonuç alınır- gördüğümüz gibi sadece mahkemeyle KAZANILACAKTIR. Oysa alınan “ÇED Gerekli Değildir” kararının yürütmesinin durdurulması kesinlikle ama kesinlikle nihai ZAFER anlamına gelmemektedir. 1995 yılında çöplük girişiminde ve 2007 yılında 10 yıllık ruhsatı olan aynı proje sahibinin aynı saha için yaptığı girişimde olduğu gibi yine bu büyük kurtarıcılar “derin uykudayken” aynı sahaya ya da köy sınırları içerisinde bir başka yerde benzer bir adımın atılması ÇOK BÜYÜK OLASILIKTIR. Ama köylünün çoğunluğu yozdur, çaba harcamaya değmez, ilgisizdirler, onlar olmadan da elit insanların elit insanlarla milliyetçilik ya da başka tartışmalı ilkeler üzeriden kurduğu ilişkilerle bu iş hallolur diye yanlış düşünceler hakimdir. Köye geldiğince rakip olarak gördükleriyle görüşmekten özellikle kaçınır. Eylem yapılmaması, örgütlenilmemesi yönünde daha işin başından beri kararlı olan bu şahıs, bilirkişi günü coşkuyla İstanbullunun zoruyla toplanan şahısların fotoğraflarını çeker, bunları iktidara yakın bir gazetenin EGE ekindeki arkadaşlara ilettiğini ve tüm medyanın bunları kullandığını söyler (oysa medyaya ilişkin faaliyet tamamen İstanbullunun girişimiyle EKODOSD tarafından gerçekleştirilmiş ve elliye yakın internet sitesinde yapılan haberlerin %70’i DHA Kuşadası temsilcisinin geçtiği bilgi ve görüntüler kullanılarak haberleştirilmiştir). Masa başında sohbet ettiği arkadaşlarına çöplük işinde olduğu gibi bunu da ben hallettim diyor. O da çok haklı.
İşin başından beri olayı sahiplenen, davayı ücretsiz olarak üstlenen sabırlı ve becerikli ‘taş ocağı uzmanı’ avukatımızın bu davadaki katkısı aslidir. Davalılar daha birinci bilirkişinin parasının yarısını toplamakta zorlanınca bir ara haklı olarak iki davanın birleştiği ve proje sahibinin 5,13 ha’lık bir bölüm için nihai revizeye gittiği bilgilerinden bihaber olsa da, köylünün örgütlenmemesi, elli kafadan ses çıkması, bir ara KUŞADASI Belediye ile kurulamayan iletişim, paranın toplanamaması ya da son gün ulaştırılması gibi durumlarda köyü sahiplenmekten hiç vazgeçmeyen bu konunun uzmanı avukatın katkısı büyüktür. Konu hakkındaki becerisini geniş kapsamlı, Google Earth’ten görüntülerle ve içtihat bilgileriyle desteklenen dava dilekçesiyle ve bilgisiyle bir anlamda YÜRÜTMEYİ çoktan durdurmuştur.
Kişisel çabalarıyla bölgede çevrenin korunmasına büyük katkıları olan alçakgönüllü dernek başkanı olayı duyar duymaz köylülerden ilgisini ve yardımlarını esirgememiş ve elinden geleni yapmıştır. Hem de istisnasız “ben yaptım” listemizde sıraladığımız herkesten fazlasını yapmıştır. Başlangıçta Belediye ile koordinasyonun sağlanmasında, bölge kamuoyunun konu hakkında bilgilendirilmesinde, sahanın arkeolojik, botanik ve tarihsel varlığının dava sürecinde köylülerin lehine kullanılması konusunda her türlü iyi niyetli ve yaratıcı girişimi o yürütmüştür. Hem de kimseyle rekabet içerisine girmeden. Dernek iletişim kanallarından gerekli duyuruları yapmış, yine ÇARŞAMBA TOPLANTILARI sırasında dernekte bir sunum yapmamızı sağlamış ve davamıza büyün zaman ayırarak üzerinde kafa yormuştur. Hiçbir yardım talebimizi geri çevirmemiştir.
Kahvedeki toplantılar dahil hiçbir faaliyetimize katılmayan, hatta bu işin öncülerini “zehirlenmesi gereken böcekler” gibi gören Karadenizli komşumuz da bir arkadaşıyla yaptığı sohbette “o işi ben çoktan hallettim” demiştir. İktidar Partisi ilçe örgütü üzerinden temas kurulan Aydın Milletvekili, Sayın Bakan’la görüşmüş ve iki dudağının arasından çıkan tek bir tümceyle bu işi “bitirmiştir”.
Köyün mezkun merkezine çok yakın yerde yaptırdığı evi daha yeni tamamlanan Hollandalı, olayı duyduğundan beri çok ilgili davranmıştır. Bizim T.C. vatandaşı köy sakinleri elini cebine atmadan önce elli kere düşünürken o çıkarıp hemen on kişinin vereceği parayı vermiştir. Hatta bilirkişi ziyaretinin gerçekleştirileceği günle çakışan yurtdışı seyahatini ertelemiş ve eşiyle birlikte eyleme katılıp, bilim insanlarına patlatmalı taş ocağını istemeyenler arasında Hollandalıların da bulunduğunu ısrarla göstermiştir.
Milletin ağzı torba değil ki büzesin! Herkes ona MİT’çi diyor. Emeklilik konumunda da olsa normal şartlarda kimsenin bilmemesi gereken bir özelliğin herkesin ağzında sakız olması dolayısıyla bu durum bir dil sürçmesidir, muhtemelen Massasuchetts Institute of Technology’dir söz konusu olan diye düşünüyoruz. Zaten kimin daha önce hangi mesleğin erbabı olduğundan daha çok bizim işe bu verdiği katkı önemlidir. Sağ olsun sevgili ağabeyimiz de başından beri elinden gelen tüm katkıyı vermiştir. Ulaşabildiği herkese ulaşmıştır. Köylü -örgütlenemediği için- para toplayamadığı zaman, sürenin geçmesine yol açmaması için cebinden çıkarıp eksik olan kısmı tamamlamış ve avukata havale çıkarmıştır. Alçakgönüllülüğü ve samimiyetiyle bilirkişi eyleminde kullanılan pankartların tahtalarını dahi zaman ayırıp o çakmıştır. Tecrübesiyle, önerileriyle yol göstermiştir. Biz hiç duymasak ve yakıştırmasak da onun da “ben yaptım” demeye herkesten çok hakkı vardır.
Taş ocağı felaketini daha en başından beri duymasına rağmen hiç oralı olmayan, destek verecekleri dahi vazgeçiren, çöplük direnişi zamanında da nalbur dükkanı olmasından hareketle ‘belediye üzerime gelir’ bahanesiyle yine hiç destek vermeyen cüsseli ve gür sesinden ‘adam’ olmasını beklediğimiz şahıs, destek olacakları dahi “bulaşma, başına sorun alırsın” gibi cümlelerle yoldan döndürmüştür. Hem ona göre “Taş ocağına hayır” pankartının asıldığı evin duvarı da taştandır, taşa daima ihtiyaç olacaktır. Dinamitin sesi bülbülünkiyle yarışacaktır, öyle söylendiği gibi hiç sorun olmayacaktır. O hiçbir zaman katkıda bulunmasa da her zaman birileri çıkacak ve işi bitirecektir. Dolayısıyla en küçük bir yardıma gerek yoktur, Yeniköy’lü olmakla çok övünse de, her bir işe burnunu sokup anlamasa da illa ki bir yorumda bulunsa da, bu tür olaylarda hiç ‘oralı’ değildir. Kendi evine elektrik götüren elektrik direklerinin yol açtığı yangında dahi burnunun dibindeki yardım çağrılarına –duymasına karşın- yanıt vermemiş ve utanmadan olan biteni evinden izlemiştir. Biz duymadık ama bu yüce karakteriyle muhtemelen hiç kızarmayan yüzüyle eminin ki bir ara birilerine mutlaka “biz hallettik bu işi” demiştir.
Bizim Lidya’nın sahiplerinden izin almadan arazilerine ot yemeye ‘sızan’ gerilla eşeği de olur olmaz zamanda patlattığı anırmalarıyla köy halkını uyandırmakta çok etkili olmuştur. Köpek arkadaşlarına o da ben yaptım diyor gibi sanki.
Kendisine hiçbir zararı olmamış, hiçbir zaman hakkını yememiş olan komşusunun sulama hortumlarının üstüne, döşeli kangal borusunu da kesip arazisini sulamada kullanan genç, konuyu haberleştirmeye gelen basın mensuplarına proje sahasını gösterdiği ve bu esnada demeç verdiği için o da bu işi kendisinin bitirdiğini düşünüyor.
Taş ocağı felaketini komşusundan öğrenen mernis kaydı İstanbul’da olduğu için dava vekaletnamesi dahi vermemiş olan “tek dişi kalmış” İstanbullu da her şeyi kendisinin kotardığını zannediyor. Oysa bu işin dışında kalması, olaydan haberdar olmaması için her şey yapıldı. Daha başından beri “örgüt-le-nin” dedim, beni dinlemediler diyor. Para dahi toplayamadıklarında ben araya girdim diyor. Harç parası dahi gönderemediğimiz için haklı olarak artık bu işten vazgeçtiğimizi düşünen avukat ve “ben yaptım” diyen herkes derin uykuda iken Aydın’a bu işin danışmanlığını yürüten resmi kuruma gidip ikinci ve nihai projenin hazırlandığını öğrenen ve ikinci davanın açıldığı ikinci çed gerekli değildi kararının ortaya çıkmasını sağlayan benim diyor, proje sahibine, resmi kurumlara gereken mesajları veren benim diyor, tüm örgütsüzlüğe karşın bilirkişi ziyareti sırasındaki gösteriyi ben örgütledim diyor, şununla görüştüm, bununla görüştüm diyor da diyor.
“Ben yaptım, ben yaptım, ben yaptım…”
Keşke her mücadelemiz başarıyla sonuçlansa, iş sadece bunun kimin başardığını bilmeye, başarıyı sahiplenmeye kalsa. Olumlu ya da olumsuz her şey, herkes birbirini etkilemektedir. İşin özüne bakılacak olsa aslında herkes haklıdır. Her birey istediğini, istediği şekilde düşünebilir. Hem rekabet gelişmenin anasıdır demezler mi zaten? Yeter ki kendini beğenmiş ben merkezcilik nihai hedefe zarar verecek boyuta erişmesin, haber vermeme, gelişmeleri gizleme vs. şekline dönüşmesin.