Skip to main content

İsrail'in atom bombaları

bombe atomique İsrail ile ilgili görsel sonucu İsrail’in atom silahı: herkesin bildiği sır ve küresel ölçekte bir tehdit

Kuzey Kore değil ama, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasını imzalamayı reddeden İsrail Devletinin gerçek bir tehdit oluşturduğunu akıldan çıkarmamamız gereklidir. 

İsrail söz konusu olduğunda üzerinde iki kez düşünmemizde yarar var.

2015 yılında yayınlanan aşağıdaki makale uluslararası kurumların ikiyüzlülüğünü ortaya koymak açısından anlamlıdır. Atom silahına sahip olmayan –ama sadece sivil amaçlı nükleer teknolojiye sahip olma özleminde olan- İran aşağılandı, tecrit edildi, yaptırım uygulandı ve ekonomik olarak kıskaca alındı. Atom silahlarına sahip olan İsrail Devleti ise hiçbir zaman hiçbir yaptırıma konu olmadı [Silvia Cattori].

İsrail’in nükleer programıyla suç ortaklığı, bütün sorunların üzerinde Batının çelişkisini ve ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, nükleer silaha sahip olabilecek –belki bir gün- bir İran’ın ortaya çıkarabileceği varoluşsal tehdit konusunda bir bardak suda fırtına koparmaya ve tepeden bakmaya devam ederken, İsrail, nükleer başlık taşıyabilen son teknoloji Alman denizaltılarının sonuncusunu teslim aldı.

Bu denizaltıların bedelinin ağırlıklı bölümü Almanya’nın İsrail’e istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü askeri yardım kapsamında Alman vergi mükellefleri tarafından karşılanmaktadır. Der Spiegel gazetesinin ortaya çıkardıklarına göre, Angela Merkel denizaltıların teslimatını « İsrail’in yayılmacı sömürgeci politikasına son vermesi ve Gazze Şeridinde kısmen Almanya tarafından finanse edilen bir arıtma istasyonunun tamamlanmasına izin vermesini içeren »çeşitli koşullara bağlamaya çalışmıştır. Bu koşulların hiçbiri yerine getirilmemiş olmasına rağmen teslimatlara devam edilmiştir.

Dünyanın en kötü saklanan sırrı

On yıllardan beri, İsrail nükleer silahlarının varlığı, kısmen cezaevinde on sekizinci yılını doldurmuş olmasına karşın hala özgürlüğünden mahrum bırakılan Mordechai Vanunu tarafından sağlanan bilgiler sayesinde herkesin malumudur.

Nükleer silahlarının yayılmasının önlenmesi araştırma merkez İsrail’in yaklaşık olarak 300’e yakın nükleer başlığa – hemen hemen Birleşik Krallık kadar –  sahip olduğunu rapor etti. Bunlar bir dizi kıtalararası menzilli termonükleer silah ve menzili arttırılmış taktik topçu silahları (« nötron bombalarını ») içermektedir.

İsrail’in nükleer tesisleri, Negev Çölünde bulunan ve Vanunu’nun da çalışmış olduğu Dimona nükleer reaktörünü, Tiber Gölü yakınlarındaki Eylabun’da bulunan nükleer depolama tesisleri ve Tel Aviv’in güneyindeki Sorek Ulusal silah deneme laboratuarından oluşmaktadır.

İsrail bunların varlığını teyit etmeyi ya da yalanlamayı her zaman reddetmiştir: Israil ve bomba kitabının yazarı Avner Cohen bunu « ne sorun, ne de söyleyin » politikası olarak adlandırmaktadır. Tabi ki bu tesislerin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından incelenmesine hiçbir şekilde izin verilmemiştir. ABD’nin, İsrail’in bir nükleer güç olmadığı (ya da öyleyse ABD’nin bundan haberdar olmadığı) kurgusunu korunmasında yararları bulunduğu sürece bu devam edecektir. Amerikan yasaları askeri amaçlı nükleer zenginleştirme teknolojisine sahip olan ülkelere ekonomik ve askeri yardımı kesin bir şekilde yasaklamaktadır. Öte yandan Başkanın ABD « yaşamsal çıkarı » söz konusu olduğunda böylesi bir yardıma izin verebileceğine dair bir istisna maddesi vardır.

İsrail’in çarpıcı silah varlığı, nükleer başlık taşıyabilen ve aynı zamanda hemen hemen tüm Avrupa’yı ve Asya’nın büyük bölümünü menzili içerisine alan Jericho III füzelerini de içermektedir. Shavit uzay fırlatma aracının menzili en az 4 500 kilometredir ve İsrail gemilere yönelik Gabriel 4 seyir füzesi ve denizaltılarda konuşlandırılabilen Popeye Turbo gibi belli sayıda seyir füzesi geliştirmiştir.

İsrail’in F-15 ve F-16 I avcı uçakları nükleer ve kimyasal başlıklarla uzun menzilli harekatlar yürütme yeteneğine sahiptir. Alman Dolphin sınıfı denizaltıların eklenmesi, İsrail’in elindeki nükleer başlıkların deniz, kara ve hava yeteneğini tamamlamaktadır.

Batı’nın desteği

İsrail’in gerçek nükleer kapasitesi hakkında bilgi vermekte gösterdiği çekingenlik, Batı’daki siyasi çevre ve medyalarda hiç sorgulanmadı.

Bu konuda az sayıda soru sorulmakla kalmadı, ama Batılı ülkeler on yıllar boyunca İsrail nükleer programıyla aktif bir şekilde işbirliği yapmışlardır. Fransa 1950’li yıllarda, İngiltere, Norveç ve daha sonra da ABD tarafından sağlanan ağır suyu (Ağır su (D2O) , nükleer reaktörlerde kullanılan hidrojen yerine ağır hidrojen izotopuna sahip yoğunluğu yüksek sudur – ç.n.) kullanarak Dimona nükleer reaktörünü inşa etti. İsrail, apartheid rejiminin yıkılmasına kadar, yıllardır nükleer silahların geliştirilmesi konusunda Güney Afrika rejimiyle sıkı bir işbirliği içerisindeydi.

1962’den 100 milyar dolara ulaşan ABD’nin İsrail’e yönelik askeri yardımı, silah satışından gelen milyarlar hariç artık yıllık ortalama 3 milyar dolara ulaşmaktadır. Bu yardımın büyük bir bölümü savaş uçakları ve karadan-havaya füzeler gibi konvansiyonel silah şeklini almaktadır; ancak bu silahların büyük kısmını nükleer füze fırlatma sistemi de oluşturabilmektedir. Örneğin, yakın tarihli yardım programları Alman denizaltılarının donatılacağı nükleer başlık taşıyabilen Harpoon füzelerini de içermektedir.  

ABD ve diğer ülkelerin nükleer teknolojisinin İsrail tarafından gayrimeşru bir şekilde ele geçirilmesi gazetelerde yayınlanan çeşitli ifşalara konu olmuştur. Ancak bu hükümetlerin söz konusu teknoloji transferleriyle ilgili suç ortaklığı ve gösterdikleri rıza muhtemelen hiçbir zaman bilinemeyecektir.

Bu topyekun destek Batının Irak’a yönelik tutumuyla çelişmektedir. Irak’ın kitlesel imha silahlarına sahip olduğuna ilişkin basit – ve tamamen uydurma – varsayım, bu ülke için felç edici yirmi yıl süren yaptırımlar ve bugün hala tanık olmaya devam ettiğimiz kanlı bir siyasi parçalanmayla sonuçlanan yoğun bombardımanlar anlamına gelmiştir. 

İsrail’in elinde çok miktarda nükleer ve kimyasal silah bulunmaktadır ama bundan hiçbir zaman hiçbir şekilde sorumlu tutulmamaktadır.

Nükleerden arınmış bir Ortadoğu düşü

Nükleer silahların yayılmasını önlemeyi ve nükleer devletleri bundan vazgeçmeye teşvik etmeyi hedefleyen bir çaba içerisinde, her beş yılda bir Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (İngilizce kısaltmasıyla NPT) kapsamında bir uluslararası konferans düzenleniyor. NPT İsrail hariç tüm Ortadoğu devletleri (İran dahil) tarafından imzalandı. 2010 yılındaki NPT Konferansı sırasında, Ortadoğu’yu kitlesel imha silahlarından arınmış bir bölge haline getirme olasılığını görüşmek üzere 2012 yılında bir bölgesel toplantı yapılması kararı alındı. Ban Ki Moon İsrail’i bu toplantıya katılmaya davet etti.

Bu ülke sürekli olarak ayak sürttü ve bu konferans fikri sonunda bir kenara konuldu – bu yıl (yani 2015 –ç.n.) 27 Nisan ila 22 Mayıs tarihleri arasında New York’taki BM merkezinde düzenlenecek olan NPT görüşmeleri sırasında yeniden gündeme getirilme olasılığı olsa da –. Belki de hayal kırıklığı sonucunda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2012’de İsrail’i nükleer programının denetime açmaya çağıran bir karar tasarısını çoğunluğun oylarıyla kabul etmişti. Tasarının aleyhinde oy kullanan olağan şüphelilerdi: İsrail, ABD, Kanada, Marshall Adaları, Mikronezya ve Palau.

Silahlanma yarışına kimler katılıyor?

İran’ın nükleer programı konusunda ABD ve İran arasında varılan ilke mutabakatı, ABD’deki köktenci Siyonistler dışında, uluslararası kamuoyu tarafından memnuniyetle karşılandı. Netanyahu, Kessandra kehanetleriyle bir kez daha kendini tecrit edilmiş halde buldu. Yadsınamaz ve içgüdüsel bir ironiyle, Ortadoğu’da « nükleer silahlanma yarışı » başlatan bir İran’ın hayaletini ortaya koydu.

Bu yarışın tek atı bugüne kadar İsrail’dir. Aynı şekilde, en yakın komşularına birçok kez saldıran, fetheden ve işgal eden, bazılarının topraklarını ilhak eden, bizzat İran da dahil olmak üzere bazılarının ise topraklarını bombalayan bölgenin en saldırgan devletidir. İsrail bu politikayı izlemekte ısrar ederken, komşularının kendi caydırıcı güçlerine sahip olmayı istemeleri anlaşılabilir bir durumdur.      

Hillary Wise

(28 Nisan 2015 - Middle East Eye)

Hillary Wise yazar, öğretim görevlisi ve militan. Aynı zamanda sekiz yıl boyunca Palestine News adına gazetecilik yapmıştır.

(www.arretsurinfo.ch sitesinde Hilaryı Wise imzasıyla 6 Eylül 2017 tarihinde yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir).