Skip to main content

Captagon, Suriye savaşının iradesi

captagon ile ilgili görsel sonucu 

Suriye savaşının iradesi, petrol monarşilerinin cinayet bağımlısı zombilerinin güçlü sersemleştirme etkeni Captagon.

I- SAVAŞLARIN UYUŞTURUCU İLE FİNANSMANI

Her savaşın kendi uyuşturucusu vardır: 1970-1980 arasındaki on yılda Vietnam ve Afganistan’da afyon, 1980’den sonraki on yılda Latin Amerika’daki « kontraları » özellikle Nikaragua’daki Sandinist rejime karşı finanse etmek için Los Angeles’teki siyahi toplum içerisinde FBI tarafından piyasaya sürülen kokain, 1980’den sonraki on yılda Arap dünyasının XXInci yüzyıldaki ekonomik yıkım savaşları için ise nihayet Captagon

 

Antik dönemden beri her ne kadar André Malraux ya da General Raoul Salan kadar tutkunu olmasalar da, Fransız modacı Yves Saint Laurent ve büyük savaş senyörleri, çok sevdikleri ve hayal güçlerinin kaynağı olarak değil ama savaşçı çılgınlıklarının finansman kaynağı olarak gördükleri ipek ve baharat yolu afyon kokusunu hep üzerinde taşımış olan bu iksiri kullanmıştır.

Doğu’da uyuşturucu (psikotrop) madde kullanımı bir medeniyet olgusudur. Katmandu yollarından Hong Kong ve Macao’daki esrar tekkelerine kadar, Akdeniz çevresinde ve Sahra ve Sahel bölgesinde ister moda fenomeni, ister kar hevesi, ister yapısal işsizliğin kurumsallaşması gerçeğine yol açan toplumsal marjinalleşmeyle birlikte serbest zaman toplumu ve cezalandırma toplumunun karşılıklı gelişimiyle olsun bunların kullanımı genele yayılmıştır.    

Keyif ya da bağımlılık fenomeni olarak, Um Kalsum’un ezgileri eşliğinde Nil kıyılarında bolca, Riyad ve Cidde’nin alacakaranlıklarında büyük hayal kırıklıklarını telafi etmek için Suudilerin korkulu ahlak polisi « El Mutavva »dan gizlice tüketiliyordu. Ve tabi ki İsrail’de de umutsuzluğa kapılan keyif verici White Lady amatörlerini « GOA Karma Casher » suni cennetleri oluşturmaya götürüyordu.

İsrail’de uyuşturucu kullanımı Hizbullah’ın ortaya çıkışı ve Tel Aviv’e –Arapça kökeniyle “Tell el Rabih yani ilkbahar tepesi”- insanların yerleşmesinden çok daha öncesine dayanır ve bu ülke Şii oluşumun bunda payı olmaksızın psikotrop tüketiminde bölge rekorunu elinde bulundurmaktadır. Zaten İsrail Ordusunun 1982’de Beyrut’tan alelacele geri çekilmesinin nedenlerinden biri, zayıfın güçlüden intikamı yasasının sonucu İsrail askerlerinin ateş hattında Fedayinler eliyle yürütülen uyuşturucu trafiğinden uzak kalamamaları olmuştur.

Uyuşturucu, ürkütücü « US Food and Drug Administration »’nın varlığına rağmen Amerikan makamları tarafından olmak üzere, yurt içinde olduğu kadar dış harekat sahnelerinde de, kah Afro-Amerikanların güç kazanmasını önlemek, kah Vietnam savaşını finanse etmek için, gayrimeşru faaliyetlerin finansmanında yaygın olarak kullanılmıştır. Yine de bu konu tabu olmaya devam etmiştir. Özellikle de Kaliforniya’nın büyük metropolü Los Angeles’te bir siyahi belediye başkanının seçilmesini engellemek için Afro-Amerikalılar içerisinde CİA tarafından kokain pazarlanması olmak üzere, bu konuyu ele alma cesaretini gösteren 28 Amerikalı gazeteci cezalandırılmıştır.

Küresel karşı devrimin finansmanında uyuşturucu baronlarının, petro-monarşilerle ikamesiyle küreselleşen bir ekonominin boyutlarına uygun olarak cihat el altından küresel bir boyut kazanmıştır. 1990-2000 arasındaki on yılda, 2010 sonrasındaki gibi Arap Baharlarını engellemek için yapılmıştır bu.

Her ne kadar Vietnam Savaşı (1955-1975), Latin Amerika’daki karşı devrim, özellikle Kastro karşıtı baskı, aynı şekilde Afganistan’da Sovyetlere karşı yürütülen savaş (1980-1989) uyuşturucu ticaretiyle büyük ölçüde finanse edilebilmiş olsa da, Cezayir siyasi sahnesinde İslamcıların ortaya çıkışı, Arap ülkelerinde büyük çaplı halk muhalefetinin ilk kez petro-monarşiler tarafından somut olarak finanse edilmesine yol açmıştır.

II – CAPTAGON’UN HASSAS MERKEZİ LÜBNAN

Suriye Savaşının tali hasarı olarak bu çatışma Lübnan’ı Captagon üretiminin hassas merkezi ve dinçleştirici olarak kabul edilen bu maddeye yönelik petromonarşilerin artan ilgisi nedeniyle bu uyuşturucunun Körfez ülkelerine başlıca geçiş noktalarından biri haline getirdi.

Enerji sağlayan özelliğinin ötesinde Captagon tüm bölgesel, etnik ve dinsel karşıtlıkları ortadan kaldırıcı bir güce sahiptir. Şiilerle Sünniler, Suriyeliler ve Lübnanlılar gibi üretici ve petromonarşiler ise tüketici olarak işbirliği yapmaktadırlar. Uyuşturucu alanında gerçekleşen bu topyekun Arap birliği şaşırtıcı boyuttadır.

Öylesine arzulanan bir madde ki bu, tüketici, çok düşük maliyetli bir üretime karşılık (birkaç kuruş), hapın adedine yüksek bir bedel ödemektedir (5 ila 20 dolar arasında).

1963 yılında keşfedilen bu uyuşturucu UNODC (United Nations Office on Drugs and Crime) tarafından Amfetamin (ATS) türü uyuşturucular grubu altında sınıflandırılmaktadır. Fenetilin esaslı bir kimyasal bileşim ile Captagon, onların cenneti yeryüzünde aramasından yararlanan Amerikalı ve Suudi dostu cihatçıların çok rağbet ettiği bir enerji kaynağıdır.

Suriye Savaşı hizmetinde, Lübnan çok kısa bir sürede bu maddenin üretici ve ihracatçıları arasında ilk sıraya yükseldi. Suriye-Lübnan sınırında yer alan Bekaa Vadisinde kaçak üretim yerleri gizlenirken, Beyrut limanı ve havaalanı aracılığıyla Captagon’un en tüketim pazarı olan Körfez ülkelerine ihracatında en önemli ulaşım yolu payesini kazanmıştır.   

El Bahhar (gemici), Ebul Hilalyan (antrparantez’in babası), Lekrys (ünlü bir araba markasından türetilen) gibi farklı isimlere, farklı renklere (pembe, sarı, beyaz) ve farklı biçimlere sahip olan Captagon kuşkusuz Suriye’nin « Savaş Senyörleri » ve petro-monarşik destekçileri için çağdaş dönemin en ünlü tüketim ve kaçakçılık ürünüdür.

2014-2015 yılları arasında seksen milyon (80) hap ele geçirilmiştir. Bu çarpıcı sayı gümrüklerin ve uyuşturucuyla mücadele birimlerinin dikkatinden kaçan miktarın çok altındadır. Her ne kadar birçok uyuşturucu köprüsü adaletin kıskacına yakalansa da, asıl kaynak o kadar darbe yememiştir.

III – SİYASİ BÖLÜNMELERDEN GÜÇ ALAN BİR SANAYİ

A- Hizbullah yanlısı milletvekilin kardeşi olan kaçakçı

2012 başında, Suriye’de Şubat ayında Bab-ı Amr savaşıyla doruğa ulaşan cihatçıların büyük saldırılarının başlangıcında, Bekaa Vadisinde dini merkezlerin çevresinde, camilerin yakınlarında faaliyet gösteren birçok Captagon üretim laboratuarı imha edildi. Bunların birçoğu Hizbullah yanlısı milletvekili Hüseyin el Musavi’nin mülkiyetindeydi.

Kaçakçının bu milletvekili ile yakınlığı, Şii partinin siyasi rakiplerinin kendisine karşı kurallara uygun bir kampanya başlatmaları fırsatı tanıdı. Her türlü yanlış anlamayı önlemek için Hizbullah yasal soruşturmalara izin vererek bu kaçakçılıkla bağlantısı olmadığını gösterdi.

B- 2015’te Suudi Arabistan sanık iskemlesinde

Hizbullah aleyhine çıkartılan şamata uzun sürmeyecektir. 2015’te İslamın ikinci kutsal mekanı Medine’nin eski valisinin oğlunun uyuşturucu kaçakçılığına bulaşmasıyla, sanık sandalyesine oturma sırası Suudi Arabistan’a geçecektir.

Prens Abdül Muhsin bin Velid bin Abdülaziz 27 Ekim 2015’te, Suudi Krallığına ait bir uçağa 40 diplomatik valiz içerisinde 2 ton Captagon ve bol miktarda kokain yüklemek üzereyken Beyrut Havalimanında 4 suç ortağıyla birlikte yakalanır. Bundan bir yıl önce de, Nisan 2014’te Beyrut Limanında 15 milyon hap ele geçirilmiştir.

à Arapça bilen okuyucular için bu hikayenin devamı için bkz http://www.raialyoum.com/?p=335225.

C- Captagon prensi için « Altın Kafes »

Çok saygın Captagon Prensi, Beyrut’ta « Mahfar Hubeyş » olarak adlandırılan mevkide uyuşturucuyla mücadele birimlerine ev sahipliği yapan bina içerisindeki « altın kafes »’te ağırlandı. Kendisine klimalı, televizyonlu ferah bir oda özel olarak tahsis edildi, dışarısıyla iletişim kurması için bir cep telefonu verildi ve hademe işini yapmak üzere ayrılan gardiyanlar arasından seçilen bir özel koruma görevlendirildi. Ayrıca giysilerinin temizlenmesi için günlük kuru temizleme (aklama değil gerçekten temizlik) ile gündelik iki öğünü için bir « Free Delivry » aboneliği sağlandı.

Vatandaşın yasalar önünde eşit olduğu ilkesinin uygulamasının kanıtı olarak bir kraliyet gangsterine krallara layık muamele için bkz http://www.al-akhbar.com/node/261685.

D- Şüpheli bir alışveriş

Suudi Arabistan’ın öngörülü Beyrut Büyükelçisi dosyanın kapatılacağını önceden sezmişti: « Prens masumdur, gitmesine izin verin ve çevresindekileri affedin ».

Vahhabbi Krallığı gerçekten de Prensin havluluğunu bu kaçakçılığın tüm sorumluluğunu üstlenmeye ikna etmeyi başardı.

Ocak 2017’de seçilmesinden beri bir Lübnan Cumhurbaşkanının ilk ziyareti olan General Mişel Aun’un Riyad yolculuğunun gölgesinde, bir Suudi temsilci Beyrut’ta kaçakçıyla görüşmeden önce Adalet Bakanlığından bir üst düzey yetkiliyle görüştü.

Kendisine şu pazarlık teklifinde bulunuldu: Ya suç ortağı yüklü para karşılığında, doğduğu ülkeye geri dönüşünde en küçük bir takibattan muaf olmasını sağlayacak olan Suudi Arabistan’a yönelik bir geçiş belgesi garantisiyle olayla ilgili tüm sorumluluğu ve bu tür kaçakçılıklar için öngörülen azami beş yıl hapis cezasını tamamen kabullenecek. Ya da çifte ceza çekme perspektifi, yani önce işsiz, gelirsiz, kilit altında bir hayatla birlikte Lübnan’da, ardından da Suudi Arabistan’da tutuklanma.

Prense gelince, bir yıl önce Lübnan’da tutuklanmasından beri artık tüketmediği  uyuşturucuyu kullanmaktan hafif bir ceza alacaktır.

Tutukluluğu sırasında suç ortağı Yahya el Şammari uyuşturucuyla mücadele bürosunun tıklım tıklım dolu ofislerinde tutuluyordu ve Prens, Abdül Muhsin el Suud, büro müdürünün ofisinden daha geniş olan kendine özel bağımsız bir mekandan yararlanıyordu.

Bu ideal ama güçlüleri rezilliklerinden muaf tuttuğu ve basit insanları efendilerinin rezilliklerinden sorumlu tutmadığı için güvenilirlikten yoksun bir çözümdü. Ünlü Fransız tarzı « sigorta » teorisinin yerel illüstrasyonu. Peki ama prens adına damgalanmış ve Suudi Kraliyet havayollarına ait bir uçağa yüklenen 24 sandık ve sekiz valizden oluşan bir yükün varlığı nasıl açıklanabilir? Kuşkusuz bunlar « tamamen Emir’in iradesi dışındadır ».

IV- SAUDİ CONNECTİON: UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI VE BAĞIMLILIĞI ARASINDA SIKIŞIP KALAN SUUDİ MAHKEMESİ  

Batılı güçlerin şımarık çocuğu ve saldırgan bir İslam dogmasının sert buyurganı Suudi Kraliyet Ailesi, aktif bir şekilde katıldığı kaçakçılığın bedelini de düzenli olarak bir o kadar ödemektedir. Fransa’da Kraliyet Ailesiyle ilgili olarak üst üste uyuşturucu ele geçirilmesi, eski bir polis memurunun açıkça « Saudi Connection » adlı bir kitabın yazılmasına neden oldu.

Gerçekten de 2010 yılında Neuilly Sur Seine (Paris)’teki bir dairede, bir Suudi prensesine ait 25 milyon Euro değerinde 111 kg kokain ele geçirildi. Lyon’lu komiser Michel Neyret’nin Mayıs 2016’da adalete sevk ettiği karanlık bir dosyadır bu.

Daha önce, 1999’da Prens Nayif el Şaalan aracılığıyla Kolombiya ve Avrupa arasında büyük bir kokain kaçakçılığı ağı çökertilmişti. Suudi Arabistan tahtının veliahtlığıyla doğrudan ilgili olmayan Prens, Kolombiya’dan Avrupa piyasasına yönelik iki ton Kolombiya menşeli kokainin nakli için özel uçağını tahsis etmekle suçlanmıştı. Olay, 6 Haziran 1999’da Noisy-le-Sec’teki (Seine-Saint-Denis) bir köşkte 800 kg’dan fazla kokainin bulunmasıyla ortaya çıkmıştı.

Soruşturma sırasında önce Fransız, sonra da Amerikan polisi kaçakçılığın Suudi Arabistan’a kadar bağlantılarının olduğunu keşfetmişti. 30 milyon dolar değerindeki esrar Fransa’ya Mayıs 1999’da Paris yakınlarındaki Bourget’ye inen prense ait bir özel uçağın içerisinde getirilmişti. Uyuşturucunun İspanya ve İtalya’da piyasa sürülmesi planlanıyordu.

Daha da iyisi, Krallığın en yaman yaygaracısı tweeter hesabı “Moujtahed” uyuşturucunun Suudi toplumunun geniş katmanlarına yayıldığını savunmaktadır.

« Türk » adlı şebekenin çökertilmesi dolayısıyla yayınlanan bir mesajda, Vahabbi hanedanının temel direğinin Avrupa’da ortaya koyduğu onurlu farklılıktan söz ederek, uyuşturucunun yarattığı yıkımın, kimi üyeleri düzenli olarak bağımlılıktan kurtulma kürlerine konu olan iktidar çevrelerine kadar ulaştığını belirtiyor.

V- SUUDİLERİN MİSSİLLEMELERİ

Bu alanda ele geçirilen en gösterişli ganimetlerden biri olan, Suudi prensin yakalanışı Lübnan için kaygı kaynağı oluşturur. Hariri çetesi aracılığıyla uzun süredir sultası altında olan bir ülkede, Suudi kraliyet ailesinin işlediği haltların gün yüzüne çıkmasına hiddetlenen Arabistan 19 Şubat 2016’da Lübnan’ı cezalandırmaya karar verir. Kraliyet, Suriye için yürütülen Cenevre III görüşmeleri öncesinde Lübnan Ordusuna yapacağı üç milyar dolarlık yardımı kesti ve Lübnan güvenlik güçlerine yönelik bir milyar dolarlık finansman bakiyesini askıya aldı.

Resmi gerekçe « Lübnan Hizbullah’ının kendisine yönelik saldırgan tutumu protesto etmek » idi. Ama asıl amaç sürmekte olan müzakerelerde ağırlığını koymak ve Amerikan yönetiminin Suudi taleplerini daha çok hesaba katmasını sağlamak için ABD üzerinde bir baskı oluşturmaktı.

11 Eylül 2001 saldırılarındaki suç ortaklığına ilişkin ifşaatlar ve Amerikan kongresinin Amerikalı kurban ailelerinin tazminat amaçlı yasal takibatlarına izin veren kararı onaylaması sonrasında Suriye ve Yemen’deki başarısızlıklarıyla aşağılanan Vahabbi hanedanlığı, kendini savunmak amacıyla, İran ile yaşadığı anlaşmazlığın toz dumanı içerisinde, yaşadığı tüm askeri felaketlerin sorumlusu olarak gördüğü Hizbullah’a yüklendi.

Suudi’lere ayak uyduran diğer petromonarşiler, topraklarında bulunan Şii mezhebinden göçmen işçileri sınırdışı ettiler ve Beyrut’a yönelik uçuşları askıya aldılar. Bütün yalvarmaların ve Lübnanlı siyasetçilerin Suudi Kralı ve Lübnanlı silahşorları karşısında utanç verici bir şekilde diz çökmesinin de işe yaramadığı anlaşıldı. Beyrut’taki çok sayıda gözlemci Suudi « Captagon Prensi »’nin serbest bırakılmasının Suudi Arabistan-Lübnan ilişkilerinde bir rahatlamaya neden olabileceğini düşünmeye başladı.

VI- SİYASETÇİLERİN KORUMASI ALTINDA, MAFYA ŞEBEKELERİYLE DİRSEK TEMASI İÇERİSİNDEKİ GÜMRÜKLER

Gümrükler, limanlar, hastaneler, zehirli atık kaçakçılığı, kimyasal silah geçişi, taklit ürünler, yasadışı ticaret, bozuk ilaç ve gıda maddesi karaborsası, uyuşturucu ticareti. Her şey kolayca geçiyor ve açgözlü yöneticilerin genel ilgisizliği içerisinde Lübnanlılar can veriyor.

Bizzat Lübnan Maliye Bakanı Ali Hasan Halil’in görüşüne göre, Lübnan gümrüklerindeki yolsuzluk devlete yıllık 1,2 milyar dolara mal olmaktadır. Siyasilerin desteğini arkasına alan birçok grup, ister Beyrut limanında, ister Beyrut-Kalde Havalimanında olsun, mafya şebekeleriyle dirsek teması içerisinde, Dubai üzerinden Hindistan ya da Çin’den gelen malların Lübnan’a girişini kolaylaştırarak tam bir cezasızlık içerisinde hareket etmektedirler.

On yedi gümrük memuru daha önce adalete sevk edildi. Mafya şebekelerinin yol açtığı kangren öylesine ilerlemiş ki, gümrük idaresi bu 36 müfettiş, 34 yönetici ve 845 memurdan oluşan bu birimin yeniden yapılanması emrini verdi. (bkz http://libnanews.com/liban-la-corruption-des-douanes-un-cout-de-12-milliards-selon-ali-hassan-khalil/ )

VII- LÜBNAN: ZEHİRLİ MADDE ÇÖPLÜĞÜNDEN CAPTAGON ÜRETİM LABORATUARINA.

Her ne kadar Lübnan savaşı (1975-1990) Lübnan’ı Seveso tipi bir zehirli madde çöplüğüne dönüştürmek için gerekçe işlevi görse de, Suriye savaşı, yirmi yıl sonra (2011-2017) Lübnan’ı büyük bir Captagon üretim laboratuarına dönüştürmüştür.

Lübnan savaşının en yoğun döneminde, Lübnan’da Suriye’nin konsüllüğü söz konusu iken, varsayılan rakipler –Lübnanlı Hıristiyan milisler ve Baas’çı kaçak Abdülhalim Haddam arasında 80 milyon dolar tutarında bir alışveriş yapıldı. Bu karlı alışveriş, halk içerisinde kanserimsi bir yayılmaya yol açarak Lübnan topraklarını, özellikle Lübnan sıradağlarını etkiledi.

Tabi ki ekoloji, Lübnan iktidarını oluşturan parazit tabakanın en önemli meşgalesi değildir. Bu karlı kaçakçılık görüldüğü kadarıyla, büyük bir gizlilik içerisinde, doğaya ve çevreye verilen zararlardan ayrı olarak savaş sonrası dönemde de sürdürüldü.  

René NABA          

Özgün kaynak: madaniya.info

(www.arretsurinfo.ch sitesinde 20 Ağustos 2017 tarihinde René Naba imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir