Skip to main content

İmtiyaz

ottoman railway company ile ilgili görsel sonucu Biz daha önce Allah’ın dağında el oğlunun hararetle akçeli işler çevirmesi karşısında,

her şey bir yangınla başladı...

20 Ağustos 2006’da Selçuk’ta bir Şeftali bahçesinin kıyısında başlayan orman yangını sert esen rüzgarın da etkisiyle hızla yamacı sararak Meryemana Kilisesinin olduğu tarafa yönelmiş, ilk müdahaleyi yapan uçak ve helikopterler Meryemana’yı kurtarmaya yoğunlaşınca, hızlanan rüzgarın etkisiyle bu kez daha gerilerdeki ormanlık bölgeye yayılarak, eski Kuşadası çöplüğüne varıncaya kadar toplam 270 Ha’lık ormanlık alanın yanıp kül olmasına yol açmıştır.

diyerek KUŞADASI MADEN TEPE ile ilgili makus kaderin başlangıcını on iki yıl öncesine bağlamıştık. Oysa konu üzerinde biraz daha yoğunlaşınca, şanssızlığını namından alan Allah’ın bu biricik tepeciğiyle ilgili asıl dönüm noktasının çok daha geçmişte gizlendiği anlaşılıyor.

Ucuz hammadde ihtiyacı arayışında olan ve Osmanlı topraklarında bulunan bol pamuğa ve önemli stratejik madene (Zımpara taşı, Manganez, Antimuan, Krom, Cıva ve Fosfat gibi) göz koyan İngiliz sömürgeciler, Aydın havzasından İzmir limanına çeşitli maden ve tarımsal ürünlerin daha hızlı taşınıp ithal edilebilmesi için 1856 yılında 1,2 milyon Pound sermayeyle Ottoman Railway Company (ORC) yani Osmanlı Demiryolu Şirketi’ni kurarlar.

Son dönemlerde “yurtseverlikleri” ısrarla Atatürk’ün önüne geçirilmeye çalışılan Tanzimat devrinin şimdikiler gibi bir ayağı dışarıda gayri-milli devlet adamları ne de olsa devrin “Tesla”sı şimendifere çok sıcak bakıyordu. Sultan Abdülmecid saraylarının duvarlarına lokomotif resimleri astırıp “ülkemde bu trenlerden bulunması en büyük arzumdur” derken, Sultan Abdülaziz tren hattının birinin saray bahçesinden geçmesi söz konusu olunca “memleketime demiryolu yapılsın da, isterse sırtımdan geçsin” demiştir. Nitekim esirgemediği çabalarıyla çok istediği olmuş, sömürgeci gavurun demiryolu rayları, bu çok sevgili gayri-milli sultanların bağışladığı imtiyazlarla arkamızdan duhul ederek bağrımızı delmiştir.

22 Eylül 1856'da İzmir-Aydın arasındaki demiryolu hattını inşa etme ve 50 yıllığına işletme imtiyazı ORC'ye verilmiş. Üstelik bizim büyük eserler diye övündüğümüz son köprülerdeki geçiş garantisi gibi kilometre başına kar güvencesi ve de en önemlisi demiryolunun 20 kilometre (sağından ve solundan itibaren) çevresindeki maden ocaklarının bedelsiz olarak işletilmesi hakkıyla birlikte imtiyazın 1 Ekim 1860'tan itibaren başlatılması ve başlangıçta hattın bu tarihte hizmete girmesi üzerinde anlaşılmış.

Ancak inşaat süresi ve yapım maliyeti göz ardı edilmesi yüzünden ve 1.2 milyon Pound olan başlangıç sermayesinin yetersiz kalmasından dolayı hattın hizmete girmesi ancak 1866 yılında mümkün olabilmiş. İzmir-Aydın demiryolunda diğerlerinden farklı bir sistem göze çarpmakta. Bu demiryolunda kilometre garantisi verilmezken, 50 yıl süreyle şirket sermayesinin % 6’sı kadar bir kar garanti edilmiştir ki bu oran daha sonra % 8’e çıkarılmıştır. Demiryolu imtiyazları kilometre garantisi ile sınırlı değildi, Kilometre garantisi yanında hattın geçeceği devlet arazisi şirkete bedelsiz devrediliyordu. Şirket hat boyundaki devlet ormanlarını ve taş ocaklarını hiç bir bedel ödemeden kullanabiliyordu. Yine demiryolu yapımı, bakımı ve işletilmesi için gereken malzeme gümrüksüz olarak ithal ediliyordu. Demiryolunun kenarlarında bazen 40, bazen 45 kilometrelik şeritler içindeki petrol de dahil bütün madenlerin işletme hakkına sahip olabiliyordu. Görüldüğü gibi Osmanlı Devletinden demiryolu imtiyazı almak çok karlı ve avantajlı bir iş olmanın da ötesinde sömürgeciliğin, iliğimize kadar işleyen emperyalist sömürünün ulaşım sisteminin bizzat devlet eliyle kurumlaştırılmasıdır. 

İzmir Sancağı’nda çıkarılan zımpara madeni XX. Yüzyıla girerken dünya pazarlarında önemli bir paya sahipti. XX. Yüzyıl boyunca Kuşadası kazası dahilinde en yaygın olarak çıkarılan maden zımparaymış. Osmanlı Devletinin 1905-1908 yılları arasında düzenlenen Orman ve Maden ve Ziraat Nezareti İstatistik İdaresi’nin yayınladığı sonuçlarda; Kuşadası kazasına bağlı köy ve mevkilerden 4 fermanlı 2 ruhsatlı olmak üzere verilen izinler sonucu elde edilen madenlerin hepsinin zımpara madeni olduğu görülmektedir. Gümüşdağ, Arvalya, Çirkince ve Ayasuluğ mevkilerinde yer alan bu zımpara madenleri yabancılar tarafından işletilmekteydi.

28 Mayıs 1861’de yürürlüğe giren Osmanlı Devleti’nin ilk Maden Nizannamesinde Meradd-ı Madeniye olarak ilk grup madenler arasında sayılan zımpara madeninin taş kesme ve metal parlatma-cilalama, taş yüzeylerinin açılması, parlatılması ve ayna camının kaba öğütülmesi, zımpara kağıdı veya zımpara kumaşının aşındırıcı kaplamalarında kullanılageldiğini, bu madenin günümüzde yerini özellikle aşındırıcı madde pazarında sentetik ürünlere bıraktığını ve Türkiye’nin de dünyadaki en büyük zımpara taşı rezervini elinde bulundurduğunu hatırlatalım.

Bütün bunları niye mi anlattım? Elin oğlu İngilizler İzmir-Aydın demiryolu imtiyazı çerçevesinde bölgede yaptıkları araştırmalarda Yeniköy’ün 750 güney batısında yer alan tepenin kuzey yamacında açtıkları on metrelik galeriyle zımpara taşı bulmuşlar ama bölgede yukarıda saydığımız zaten işletilmekte olan zımpara taşı madenlerinden dolayı burayı işletmeye bir türlü fırsat bulamamışlar. Bu on metrelik galeriden dolayı da Davut Dağı’nın karşısında yer alan yaklaşık 400 metre rakımlı bu kayalık yükseltiye büyük bir talihsizlik sonucunda Maden Tepe adı verilmiş.

Daha önce de anlatmıştık, Mustafa Kemal hasta olmasına rağmen yanında İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Başbakan Celal Bayar ile birlikte 10- 11 Ekim 1937’de Söke- Kuşadası bölgesinde 15 000 askerin katılımıyla gerçekleştirilen Ege Manevraları zamanında bölgeye gelmiş ve manevraları iki gün izlemiş. 9 Ekim günü Ankara’dan trenle Nazilli’ye gelen heyet 9 Ekim 1937’de Nazilli- Sümerbank Basma Fabrikası’nın açılışını yapmış. Buradan ünlü “Gıdı Gıdı Treni”ne binerek 10 Ekim’de Çamlık Köyü’ne gelen Atatürk, tatbikatı izlemesi için kendisine Yeniköy’deki Davut Dağı önerilmesine karşın, bugün Atatürk Yolu olarak adlandırılan yoldan yürüyerek, “bu tepeyi elinde tutan tüm ovaya hakim olur” diye Maden Tepe’yi tercih etmiş ve burada oluşturulan mevzilerden (ki bugün hala ayaktadır) Kuşadası- Karaova (Plaka) bölgesindeki çıkartmayı izlemiş ve aynı gün Kuşadası’na gelerek süvari birliğine tatbikat yaptırmış. Heyet,10 Ekim’i 11 Ekim’e bağlayan gece Çamlık’ta 1922 öncesinde bir Rum vatandaşa ait olduğu söylenen evde konaklamış.

Atatürk o zamanlar adı Kurfalı olan Yeniköy kahvesinde Çerkez vatandaşlarla sohbet etmiş ve onlara badem ağacı dikmeleri nasihatinde bulunmuş. İmtiyazların ne anlama geldiğini hepimizden daha iyi bilmesine karşın İngiliz madenini, güzelim topraklara koskocaman devletin bizzat doğayı korumakla görevli bakanlıklarını, bürokratlarını, il ilçe örgütlerini arkasına alarak göz koyacak sermayenin gelecekte yapacaklarını bilse mutlaka “geri adım atmayın, buraya canınız pahasına sahip çıkın” da derdi.   

Hatırlatalım, ülkenin işbirlikçi sermayeye verilen başka tür imtiyazlarla yuvarlanıp geldiği 1994 yılında, adı Maden olan tepeyi CHP’li KUŞADASI Belediye Başkanı BERBEROĞLU Turizm Bakanlığının KUŞADASI havzasını korumaya yönelik KUŞ-ATAK projesi kapsamında ÇÖPLÜK tepesine çevirmeye çalışmış, köylünün kısa sürede örgütlenen kararlı ve yaratıcı direnişi karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Bizim “imtiyaz sahibi”nin Enerji Bakanlığı’ndan satın aldığı on yıllık II. Grup Maden İşletme Ruhsatı ile ilgili yurttaşlık haklarımızı kullanarak BİMER üzerinden

SAYIN YETKİLİ,

AYDIN İLİ KUŞADASI İLÇESİ YENİKÖY MADEN TEPE MEVKİİNDE …. TC KİMLİK NUMARALI İSMAİL HAKKI BEĞEN 200700225 RUHSAT NUMARASIYLA 93,29 HA İÇİN VERİLEN II.GRUP MADEN İŞLETME RUHSATININ (ek dosyada bir kopyası sunulmuştur) SÜRESİ 14.08.2017 TARİHİ İTİBARİYLE SONA ERMİŞTİR. SÖZ KONUSU SAHANIN AYDIN 1. İDARE MAHKEMESİNDE DERDEST OLUNAN “Çed Gerekli Değildir” KARARININ İPTALİNE KARŞI AÇTIĞIMIZ DAVA KONUSU OLMASINDAN HAREKETLE,

-RUHSATIN YENİLENİP YENİLENMEDİĞİ,

-YENİLENMEDİ İSE AYNI SAHA İÇİN BİR BAŞKA ŞAHSA RUHSAT VERİLİP VERİLMEDİĞİ KONUSUNDA BİLGİ VERİLMESİ

sorusunu yönelttiğimiz çok enerjik devlet kurumu

genel müdürlüğümüz sistem kayıtlarında yapılan inceleme neticesinde ruhsat sahasının iptal edildiği ve ihalelik saha olduğu tespit edilmiştir

demektedir.

Biz her zamanki gibi konuyu en iyi niyetli yaklaşımımızla ele alarak verilen bu yanıtı daha düzgün bir ifadeyle söz konusu ruhsat iptal edilmiş ama saha İhale Yönetmeliğine göre ihaleye çıkartılacak, iki kez uygun ALICI çıkmazsa yeni hazırlanan TORBA YASA uyarınca talep edene İHALESİZ olarak verilebilecek şeklinde yorumluyoruz.  

Adli süreç her zaman olduğu gibi kafa karıştırıcı bir şekilde işlemeye devam etmektedir. YENİKÖY HALKI ve KUŞADASI BELEDİYESİ’nin faaliyet sahibinin 7,33 ha’lık alan için OCAK 2017 tarihli “200700225 RUHSAT NUMARALI KALKER OCAĞI VE KIRMA ELEME TESİSİ KAPASİTE ARTIŞI”na ilişkin AYDIN Çevre İl Müdürlüğünün 30.12.2016 tarihli “ÇED Gerekli Değildir” kararına karşı AYDIN 1.İDARE MAHKEMESİNDE 2017/121 E. Numarasıyla açtıkları ve YÜRÜTMEYİ DURDURMA davasında Yürütmeyi Durdurma kararı verilmiştir.

Faaliyet sahibinin son bir manevrayla Mayıs 2017’de Ormanın uzun “müzakereler” sonucunda izin verdiği 5,13 ha’lık alan için sunduğu “200700225 RUHSAT NUMARALI KALKER OCAĞI VE KIRMA ELEME TESİSİ REVİZE PROJESİ”ne ilişkin AYDIN Çevre İl Md.lüğünün 16.05.2017 tarihli “ÇED Gerekli değildir” kararına ilişkin ikinci Yürütmeyi Durdurma kararı için ise karar beklenmektedir.

Her iki dava ile ilgili olarak mahkeme tarafından oluşturulan bilirkişi Zıraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü, Ziraat Fakültesi Orman Mühendisi, Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü, Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümünden çok değerli bilim insanları 27 Temmuz 2017 tarihinde proje sahasında bilirkişi incelemesi yapmışlar ve mahkemeye 22 Kasım 2017 tarihinde sundukları raporla  

Jeolojik ve Hidrojeolojik açıdan: Dava konusu faaliyetle ilgili Proje Tanıtım Dosyasında jeolojik, hidrojeolojik ve jeokimyasal açıdan anlatımlar, değerlendirmeler yeterli düzeyde olmayıp eksiktir. Eksik ve yetersiz jeolojik değerlendirme nedeniyle jeolojik birimlerin özellikleri, yeraltı suyu durumları, kaynaklar, kuyular, su depoları v.b. birçok konu bilinmediğinden oluşturabileceği çevresel etkileri de yeterli düzeyde anlatılmamıştır.

Tarım faaliyetleri açısından: (…) Dava konusu proje alanının kuzey yönünde 400 m ve güney yönünde 300 m mesafede zeytinlik alanlar bulunmaktadır. PTD belirtildiği üzere bölgedeki hakim rüzgar yönü etkisi ile üretim ve patlatmadan kaynaklı havada asılı ve çöken PM emisyonlarından en çok NNW (Kuzey-Kuzeybatı), N (Kuzey), NNE (Kuzey-Kuzeydoğu), NE (Kuzeydoğu), ENE (Doğu-Kuzeydoğu), E (Doğu) ve ESE (Doğu-Güneydoğu) yönleri etkilenecektir.

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanileri Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. Maddesine göre dava konusu proje alanının işletilmesi uygun değildir.

Dava konusu proje alanının çevresinde bölgeye özgü ürün olan zeytin yanı sıra tahıl ve sebze gibi yoğun tarım yapılan alanlar mevcuttur. Toz emisyonu açısından Proje Tanıtım Dosyasında öngörülmeyen zararlar söz konusu olacağından dava konusu proje alanı için Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir kararı uygun değildir.

Orman ve Ormancılık açısından: Dava konusu sahada madencilik faaliyetlerinin gerçekleşmesinin orman köylüsüne olan etkilerinin tam olarak belirlenmesi, alternatif geçim kaynaklarının ortaya konulması açısından Proje Tanıtım Dosyasının yeterli olmadığı, ÇED sürecindeki geniş kapsamlı çalışmalar ve Halkın Katılımı Toplantısı ile bu durumun detaylı değerlendirilmesi gerektiği,

Çevresel etkiler açısından: Proje Tanıtım Dosyası kapsamında sunulan toz modelleme çalışmalarının dava konusu sahaya en yakın meteoroloji istasyonu olan Kuşadası Mİ (7,5 km mesafe) verileri değil, 45 km mesafedeki AYDIN Mİ verileri kullanılarak yapılması sebebi ile Proje Tanıtım Dosyasına dayanarak verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararının uygun olmadığı sonuçlarına ulaşmıştır.

Bilirkişi heyetimiz bu tespit ve değerlendirmeler ışığında; AYDIN ili Kuşadası İlçesi Yeniköy çevresinde Maden Tepe mevkiinde yapılması planlanan faaliyetle ilgili olarak verilmiş olan “ÇED gerekli değildir” kararının iptalinin uygun olduğu kanaatine varmıştır.

demişlerdir.

Köylüler kamuoyuna açıklama yapmak için söz konusu bilirkişi raporunun “nihai proje” için açılan iki dava için de geçerli sayılarak ikinci ve nihai projeye ilişkin “ÇED Gerekli değildir”in yürütmesinin durdurulması kararının verilmesini beklemektedirler.

Uzun sözün kısası her şeye karşın hala tek sığınağımız olmaya devam eden HUKUK, “Maden” adını imtiyaz sahibi İngilizlerin lanet olası Zımpara Madeni “girişiminden” alan tepede doğayı katledecek, hemen yanı başındaki Yeniköy yerleşimi sakinleri için felakete yol açacak bir faaliyete BİR KEZ DAHA DUR DEMİŞTİR/DEMEK ÜZEREDİR.

Ancak İşletme Ruhsatıyla ilgili sorumuza verilen yanıttan da çok açık bir şekilde anlaşıldığı üzere kökünü şimdilik 1850’li yıllara dayandırmayı başardığımız bu öykü (gelecek yazıda daha da gerilere gitmek umudundayım) pek bitmeyecekmiş gibi görünüyor.

Müesses nizam mekanizmalarıyla öncekilerden daha güçlü bağlara sahip bir İMTİYAZ SAHİBİ yepyeni bir “düşmanın” aynı alan için ihaleli ya da ihalesiz yeniden ruhsat alması, yeniden sahaya müdahaleye kalkışması çok uzak olasılık görünmemektedir. Kendi özgücünden başka hiçbir şeye güvenmemeyi öğrenen köy halkı olarak her zaman tetikte olmakta ve teyakkuz halini düşürmemekte yarar var.