Skip to main content

Nükleersiz yaşamı savunurken

 

B61-12 ile ilgili görsel sonucu Sermayenin daha fazla kar hırsıyla el uzatmadık bakir alan bırakmadığı ülkemizde, 2023 ve 2071 perspektifi içerisinde nükleer enerji santrali kurma macerası, Akkuyu’da Çernobil’in mimarı bir dost, bir düşman olan Rusya’yla, Sinop’ta Fukuşima’nın mimarı ileri teknoloji ülkesi Japonya’yla ve güzelim İğneada’da uyaroğlu Fransa’yla sürdürülmektedir. Hem de nasıl oluyorsa nükleer teknolojiyle çok da ilgisi olmayan, hurdacıda parçalanan tıbbi aletlerin içerisindeki radyoaktif maddelere dahi sahip çıkamayan ev sahibi ülkeyle ortaklaşa olarak!

 

Akkuyu maceramızda yakıttan atık yönetimine kadar tüm işletme, kurulan Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin % 51 hissesinin sahibi can dostumuz Ruslara “emanet” edilmiştir. Kwh (kilovat saat başına) 12.35 ila 15.5 sent satın alım garantisi verilmiştir. Kullanılacak VVER1200 model reaktör bugüne kadar hiç kullanılmamıştır, yani topraklarımızda ilk kez denenecektir.

Süper liberal Özal “radyoaktif çay daha lezzetli” derken, Çernobil faciasında ölüm kusan bulutlar tepemizdeyken gerçekleri hasıraltı eden ve yurttaşlarından gizleyen, “çayda tehlike yok ama dışsatımı yasaklıyoruz” diyen Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Türk halkı ve devleti adına tüm süreci yakından izleyecek ve tüm şeffaflığıyla halkı bilgilendirerek denetleyecektir. İçimizi ferah tutuyoruz.

Hem Çernobil’de hem de Fukuşima’da etkileri hala süren radyoaktif kirlilik ve bunun insan evladı için doğurduğu sonuçları, insanların nükleer santrallerin neden olacağı ölümcül etkilerden korunabilmelerinin tek yolunun yeryüzündeki bütün santrallerin kapatılmasından geçtiğini gösteriyor. Dolayısıyla “Türkiye’yi kıskanan dış güçlerin ülkemizin enerji alanındaki dış bağımlılığının sürmesi için” nükleer enerji atılımımızı engellemeye çalıştığını ve bunun için toplumdan, örf ve adetlerimizden uzak yaşayan zavallı çevrecileri kullandığı varsayımı aptal kulaklara hoş gelse de, nükleer karşıtlarının felakete sebep olan aç gözlü küresel enerji tekellerine ve yeryüzündeki tüm iktidarlara seslendiği unutulmamalı.

Küresel ve yerel çevre mücadelesinin, birinin diğerine önceliği söz konusu olmadan yine küresel ve yerel politik mücadele perspektifinden bağımsız olmadığını daima akılda tutmuş biri olarak, özellikle ülkemiz yerelinde, nükleer karşıtlarının soğuk savaş döneminde ülkemizde konuşlandırılan ABD nükleer bombalarını gündeme getirmeyi “unuttuğunu” ya da daha iyimser bir yaklaşımla öne çıkarmaktan kaçındığını söyleyebilirim.

Oysa ulusal sınırlarımız dahilinde bunca uyumsuzluğa rağman halen 50’ye yakın nükleer bomba başlık bulunduğu tahmin ediliyor. Ankara’daki ünlü Akıncı Hava Üssü’nde (4ncü Ana Jet Üssü) ve Balıkesir’deki hava üssündeki 30’a yakın başlık daha önce İncirlik’e kaydırılmıştı (bu üslerdeki nükleer silah depo yerleri hala muhafaza ediliyor). Halen İncirlik’teki nükleer bomba deposunda (WS3 WSVs) bulunan başlıkların 10 kadarının Türkiye’nin elindeki F16 A/B savaş uçakları tarafından fırlatılabilecek nitelikte olduğu, geri kalanının ise ancak olası bir kriz anında ABD’nin üsse kaydıracağı uçaklardan atılabilecek nitelikte olduğu söyleniyor.

ABD’nin Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de stokladığı B61 bombasının yerini alması beklenen yeni nükleer bomba B61-12’nin artık seri üretime yönelik mühendislik aşamasına geldiğini biliniyor. B61-12’nin birçok bileşeni, Los Alamos ve Albuquerque (New Mexico), Livermore’daki (Kaliforniya) ulusal laboratuarlarda tasarlanıp test ediliyor ve Missouri, Texas, Güney Carolina ve Tennessee’deki tesislerde üretiliyor. Bütün bunlara, Boeing tarafından tedarik edilen, hassas yönlendirmeyi sağlayan kuyruk kısmı da ekleniyor.

B61-12 önceki modelin basit bir güncellemesinden, modernleştirilmiş halinden ibaret değildir. Ortada vurulacak hedefe göre tercih edilebilir dört güç seçeneğine; hedefin üzerine dikey olarak bırakılmak zorunda bırakmadan uzak mesafeden atılmasını sağlayan bir yönlendirme sistemine ve vurulacak bir ilke nükleer darbede komuta merkezlerinin sığınaklarını imha etmek üzere toprağın altına girme yeteneğine sahip bir nükleer başlık taşıyan yepyeni bir silah vardır.

Yakın zamanda gerçekleştirilen denemeler yeni nükleer bombanın, halen 50 adet B61 (Amerikan Bilim insanları Federasyonu FAS’ın tahmini) bombasıyla nükleer saldırıya hazır olan, İtalya Aviano’da (Pordenone) bulunan ABD avcı bombardıman uçağı filosu 31st Fighter Wing’e bağlı F-16 (C/D tipi) avcı uçakları tarafından atılabileceğini teyit etmektedir. Yeni bombanın halen 20 adet B61 bombasıyla nükleer saldırıya hazır olan, İtalyan Hava Kuvvetlerinin Ghedi (Brescia)’da konuşlu 6ncı Avcı Filosunda yer alan Tornado PA-200 avcı bombardıman uçakları tarafından da atılabileceği vurgulanmaktadır.

İtalyan pilotlarının ABD komutası altında nükleer saldırı eğitimi almaları –FAS’ın yazdığına göre [1]-, « ABD nükleer silahlarının ev sahibi ülke uçakları tarafından fırlatılmasına yönelik olduğu » US Air Force’un Avrupa’daki (İtalya’nın dışında, Almanya, Belçika ve Hollanda) üslerde konuşlandırılan dört biriminden biri olan 704th Munitions Supports Squadron’un Ghedi’deki varlığıyla kanıtlanmaktadır. Dört Avrupa ülkesi ve Türkiye’nin pilotları, NATO’nun yıllık nükleer savaş tatbikatı Steadfast Noon’da B-61 ve şimdi de B61-12’nin kullanımı konusunda eğitilmektedir. Söz konusu tatbikat 2013’te Aviano’da ve 2014’te ise Ghedi’de gerçekleştirildi.

Programa göre, 480 bomba için bedeli 8 ila 10 milyar dolar olarak öngörülen B61-12’lerin 2020’de seri üretimine geçilmesi bekleniyor. Yeni bombalar üretildikten sonra İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde B-61’lerin yerini alacaklar. FAS tarafından yayınlanan uydu görüntüleri, Aviano ve Ghedi üslerinde ve Avrupa ve Türkiye’de bulunan diğer üslerde bu amaçla daha şimdiden değişiklikler yapıldığını ortaya koyuyor.

2020’de (daha önce olma olasılığı da söz konusu), Pentagon tarafından « ABD nükleer üçlüsünün temel unsuru » (kara, deniz ve hava) olarak tanımlanan B61-12’nin Avrupa’da konuşlandırılmasıyla birlikte, resmi olarak nükleer olmayan bir ülke olan Türkiye, daha kapsamlı bir ABD/NATO-Rusya çatışmasında ön cephe hattına dönüşmüş olacak. ABD Stratejik Komutanlığının eski şefi General James Cartwright, bizzat « B61-12’ler gibi daha düşük güce sahip (0,3 ila 50 kiloton arasında) ve daha hassas nükleer silahlar, bunların kullanılması ve hatta misillemeden daha çok ilk olarak kullanılması olasılığını arttırıyor » uyarısında bulunuyor. [2]

Ülkemiz topraklarında, ulusal egemenlik sahamızda yer alan ABD komutası altındaki nükleer silahların, nükleer karşıtı platformlarının ya da ülkedeki anti-emperyalist unsurların mücadelesiyle değil, son dönemde kopma noktasına gelen ABD-Türk ilişkileri nedeniyle nihayet ülke topraklarımızı terk etmesi de söz konusu olabilir. Romanya’nın Karakal kenti yakınlarında bulunan ve halen aktif olan Amerikan füze kalkanı sisteminin bileşenlerinin de konuşlandırıldığı NATO’ya ait Devesulu Askeri Üssü (AEGIS Ashore Missile Defense Complex), Türkiye’deki nükleer silahların kaydırılması için en uygun mekandır.

Tam bağımsız Türkiye’nin hala önündeki en büyük engel olan küresel sermayenin jandarması ortak düşmana karşı bitmek bilmeyen savaşta, yabancı üslerin kapatılması, NATO’dan çıkılması kadar, ülke topraklarımızda konuşlu bize ait olmayan nükleer silahlara karşı mücadelenin da hedefe alınması önemlidir.

Ülkemizde kaç adet nükleer bomba olduğu, B61-12’lerle modernleştirme sürecine yönelik Türkiye’nin, pilotların eğitiminden tesislere kadar hangi altyapı hazırlıklarını gerçekleştirdiği sorusu “ey” diye sorulmalıdır. Hele yaklaşan seçimlerde, insan hakları ve çevre mücadelesiyle ilgili acil ve yaşamsal taleplerin olduğu kadar bu konunun da, yani “nükleer silahların ülke toprakları dışına çıkarılması” talebinin de sol ve “sosyal demokrat” partilerin seçim programlarına dahil edilmesi gerekmez mi?

Kaynakça:

[1] Status of World Nuclear Forces”, Hans M. Kristensen and Robert S. Norris, Federation of American Scientists.

[2] “Escalade nucléaire en Europe : la bombe B61-12 est testée ”, Manlio Dinucci, Voltaire İletişim Ağı, 18 Nisan 2017.