Skip to main content

Netanyahu'nun İran'a karşı savaşı


Netanyahu’yu iktidarda tutmak için İran’a karşı savaş

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İran’a karşı bir önleyici savaş ilan etti ve İsrail’in « İran’a karşı savaşta » olduğunu siyasi olarak kanıtlamak için belirlenen İran hedeflerinin vurulmasını emrini verdi. Netanyahu, daha önce ABD Başkanı George W. Bush’un « terörizme karşı savaşı » sırasında tüm ABD’yi seferber ederek bir savaş ortamı yaratma siyasetini izlemektedir.

 

İsrail Başbakanı halk içerisinde her zaman çıkması olası bir savaş korkusunu zerk etmeyi tercih ederek, İran’ın ortaya koyduğu ağırbaşlılığa ve Netanyahu’nun dahi başlatmakta tereddüt ettiği bir savaşa sürüklenmeyi reddetmesine güvenerek uçurumun kenarına doğru yürümektedir.

Netanyahu, Suriye’deki İran hedeflerini (önce İranlılar tarafından kullanılan T-4 askeri havalimanını, ardından da birkaç gün sonra başka İran ve Suriye askeri üslerini) vurarak yaptığı kışkırtmayı, Tahran’ı doğrudan bir çatışmaya çekecek şekilde kullanmaktadır. Kendi topraklarında olmayan İran birlikleri, asıl öncelik Şam çevresindeki kalan yerleri ve Humus ve Hama kırsalını kurtarmak iken, koşulları ve zamanı İsrail tarafından belirlenen bir savaşa girişerek Suriye Hükümetini zor durumda bırakmak istememektedirler.  

Netanyahu şüphesiz ABD Başkanı Donald Trump ile olan « özel ilişkisi »nden ve onun İslam Cumhuriyeti’ne yönelik düşmanlığından yararlanmaktadır. Trump, İran’ı daima vurmaya hazır olan ve Suriye topraklarında ve İran çevresindeki askeri üslerde kalmalarını sağlaması koşuluyla ABD güçlerinin her savaş girişiminde keyiflenen şahinleri çevresine toplamıştır.

Netanyahu aynı şekilde İsrail’in bugüne kadar tanık olmadığı bir ilişki düzeyinin kurulmasına yol açan bazı Ortadoğu ülkeleriyle (özellikle de Suudi Arabistan ile) olan ayrıcalıklı ilişkisinden de yararlanmaktadır. İsrail de Suudi Arabistan da, İran’ın ve müttefiklerinin (yani Lübnan Hizbullah’ının) imhasını ya da zayıflatılmasını istemektedir.

Öte yandan, İran’la gerilimin tırmandığı bir dönemde İran güçlerinin Suriye’de Rus güçleriyle aynı saflarda savaşıyor olmasına karşın, Kremlin’in müdahil olmama tavrını memnuniyetle karşılayan tüm taraflar Rusya’yı olası her türlü çatışmanın uzağında tutmaya çalışmaktadır.

ABD bugün itibariyle, iktidara gelir gelmez İran’a karşı düşmanlığını açıkça ilan eden ve ABD’nin Trump’ın iktidara gelmesinden beri üzerinde anlaşmaya varılan maddelere uymamasına karşın, İran ile varılan nükleer mutabakatı sonlandırmak isteyen biri tarafından yönetilmektedir.

Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki güvenilir kaynaklara göre Trump Beyaz Saray’a gelişinden beri bu konuda herhangi bir girişimde bulunmamış olsa da İran hala ABD’nin nükleer mutabakatı feshetmeyeceğine inanmaktadır. Ama bunun aksine Trump, Avrupa’yı İran ile alım-satım yapmamaya zorlayarak, yolcu uçaklarının yedek parçalarını tedarik etmeyi reddederek (diğer ihlallerin dışında) ve eski Başkan Obama’nın onayladığı (İsrail’in yoğun itirazına karşın) bir Airbus uçağının satın alımına verilen onayı engelleyerek birçok fırsatta nükleer mutabakatı çiğnemiştir.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, sadece Suriye’de bulunan İran güçlerini vurursa (az hasar vererek) bu işten karlı çıkacağının bilincindedir. İran’ı ülke olarak vurmak birçok cepheyi içeren, İran’ın müttefiklerinin bulunduğu ülkelerin (Lübnan, Suriye ve Irak cephesinde) katılımına da yol açacak geniş kapsamlı bir savaşa neden olacaktır. Gerçekleşmesi zayıf olasılık olan böylesi bir savaş, sivillerin yaşamını tehlikeye atacak şekilde, iki tarafın fırlatacağı dört bir yöne uçacak füzelerin « yoğunluğu » nedeniyle tüm Ortadoğu’da sivil hava trafiğini durduracaktır. Petrol tankerleri de dahil olmak üzere gemiler denizde seyredemez hale gelecek ve Ortadoğu’daki petrol platformları bombalanıp imha edilebilecektir. İran, İsrail, Suriye ve Lübnan’daki askeri üsler olduğu gibi ABD’nin Ortadoğu’daki diğer üsleri de hedef alınabilecektir.

Böyle bir senaryo gerçekleşirse Ortadoğu faaliyete geçen bir yanardağ kraterinin içine doğru kayacaktır. İran ve müttefikleri belki ağır hasarlar alacaktır, ancak bugünkü İran artık 5 ya da 10 yıl önceki İran değildir ve ülkenin askeri gücü belirgin bir şekilde artmıştır, bu da rakiplerine vereceği zararın çok daha önemli olması olasılığını arttırmaktadır.

Suriye’de İran hedeflerini vurarak Netanyahu’nun İsrail’e bir bardak suda koparttığı fırtınanın, Suriye Ordusunun gerilimi azaltmak için vereceği bir tepkiye yol açması beklenebilir. Teoride İran’ın değil ama Suriye’nin İsrail hava saldırılarına tepki vermesi gerekir çünkü bu saldırılar Suriye topraklarında bulunan merkezi Suriye hükümetinin selefi-cihatçı-vahabi ittifakını bozguna uğratmak üzere destek olarak davet ettiği güçlere (İran, Hizbullah, Rusya) yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.

Ruslar Suriye’de itfaiyeci rolünü üstlenmişlerdir ve bunu İsrail’e olan sevgileri ve bu ülkeyle dayanışmak için yapmadıkları kesindir. Tel-Aviv ve Moskova arasında « karşıtlığın bulunmamasına » karşın, İsrail’in sürekli olarak yaptığı kışkırtmaların çatışmayı yayma olasılığı Rusya’yı kaygılandırmaktadır. Kremlin Suriye’deki çatışmanın topyekun bir savaşa dönüşmeye yönelen bir seyir izlemesini istememektedir. Suriye’de savaşarak geçirdiği geçmiş tüm yıllar boyunca Rusya ihtiyatla hareket etmiş ve Suriye’deki savaşı topyekun bir çatışmaya dönüştürmeye yönelik tüm kışkırtmaları görmezden gelmiştir.

2015 sonunda savaş uçaklarından birini düşüren Türkiye’nin vurduğu ilk darbeyle karşılaştığında Rusya Türkler adına vekalet savaşı yürütenleri vurmakla ve Ankara’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulamakla yetindi. Aynı şekilde ABD’nin Deyrizor’da Rus girişimcilere yönelik saldırısını, Güneyde el-Tanf’taki (Irak ve Suriye’nin bu kilit öneme sahip sınır kapısından yeniden ticaret yapmaya başlamasını engelleyen) ve Haseke ve Deyrizor’un Kuzey-doğusundaki (Rusya’nın müttefiklerinin IŞİD’le savaşmak ve Kuzeydeki enerji kaynaklarına yeniden erişmek üzere Fırat’ı geçmesini engelleyen) Amerikan varlığına karşı da tepki göstermedi. Rusya kendine hakim olarak ve ABD’nin Suriye’deki kışkırtmalarına yanıt vermekten kaçınarak yapılan her şeyi yuttu ve sindirdi.

Trump da aynı şekilde Şayrat’taki Suriye askeri havaalanına seyir füzeleri fırlattı, ardından daha sonra bu yıl çeşitli hedeflere karşı bir başka füze saldırısı düzenledi ve buna rağmen savunma tepkisi dışında bir Rus misillemesine yol açmadı. Bu da Devlet Başkanı Vladimir Putin’in siyasetinin, Trump ve Netanyahu tarafından aranan « büyük savaşın » herkese çok bedel ödeteceğini ve ateşin Ortadoğu’yu da aşacağının bilincinde olarak kendini dizginlemeye dayandığını ortaya koyuyor.

Putin bu şekilde davranarak, niyetlerinin olası yıkıcı sonuçlarını dikkate almadan savaş çağrılarını sürdüren Başkan Trump ve Başbakan Netanyahu’nun aksine uluslararası sahnede bilgeliğini ve ölçülülüğünü ortaya koymaktadır.

Trump, Netanyahu ve Suudi Arabistan bugün aşağıdaki dinamiklerle hareket etmektedirler:

- Trump, Suudi Arabistan’a şantaj yapmaktadır ve monarşiyi kendisine karşı koruması, Suriye’deki ABD güçlerinin bedelini ödemesi ve daha da çok silah satın alarak Amerikan ekonomisine destek olması için daha çok para istemektedir.

- Suudi Arabistan, ABD’nin şantajına boyun eğmeyi kabul etmekte, onun kurallarına uymakta ve Trump’ın istediği on milyarlarca doları ödemektedir. Üstelik Suudi Arabistan İsrail’e kollarını açmakta ve İran’ı (ve müttefiklerini) İsrail’e yönelik açık düşmanlığında daha çok yalnız bırakmak için diğer tüm Arap ülkelerini aynı şekilde hareket etmeye cesaretlendirecek şekilde açık ilişkiler geliştirmektedir.

- Suudi Arabistan, İran’a duyduğu nefretin etkisiyle Tahran ve Suriye ve Yemen’deki müttefiklerini (ve zamanı geldiğinde Lübnan’da da) ortadan kaldırabileceği sürece ABD’nin şantajını ve himayesini kabul etmektedir. Bunun karşılığında ABD, İran’ın nükleer mutabakatına karşı « savaş ilan etmekte » ve İsrail de Suriye’de İran’a karşı savaş ilan etmektedir.

- İsrail sahnede boy göstermekte ve Suriye’deki İran askeri üslerini hedef alarak, İran ve Hizbullah’a karşı bir psikolojik savaş hali yaratmak için baskı yapmaktadır. Netanyahu medyatik sanatçı rolünü üstlenmektedir.

- Suudi Arabistan, İran ile mutabakat içerisinde, petrol fiyatındaki yükselişin İran ve Rusya’nın da petrol gelirlerini artışına yol açacak olması pahasına, gelirlerini arttırmak ve ABD’nin monarşiye dayattığı mali yükü dengelemek için petrol fiyatlarını yükseltmektedir.

Her ne kadar İran’a karşı bir savaş olasılık dışı olsa da, İsrail’in Suriye’de bu ülkeye yönelik kışkırtmalarının sürmesi ihtimali yüksektir. Bu durum, Levant bölgesindeki müttefikler arasında güncel ve daimi bir tartışma konusudur. İran, son yıllarda Irak, Suriye ve Lübnan’da kazandığı zaferler ve Yemen’deki Husi’lere verdiği desteğin karşılığında ödenecek bir bedelin olduğunu bilmektedir. İranlıların kazandığı bu zaferler Suudi Arabistan ve yeni müttefiklerinin bozgunu anlamına gelmektedir: Suudi Arabistan, ABD ve İsrail büyük öfke duymaktadırlar ve intikam arayışı içerisindedirler.

Ama hepsi bu kadar da değil: İran, Washington’un tek taraflı olarak yürürlükten kaldıramayacağı nükleer mutabakatından çekilme ya da çekilmeme özgürlüğüne sahiptir. İran, Rusya ve Çin’in desteğini arkasına almış durumdadır. Bu ülkeler Tahran’ı Birleşmiş Milletler’de destekleyecek ve Güvenlik Konseyinde aleyhinde alınacak her türlü kararı engelleyecektir. İran nükleer mutabakatı konusunda Avrupa ve ABD arasındaki görüş farklılıklarının bilincindedir ama aynı zamanda Washington’un kendi iradesini dayatmak için henüz Avrupa’ya kırmızı kart göstermediğinin de farkındadır. Zamanı geldiğinde AB’yi arkasına alabilir (ya da alamayabilir).

Böylece İsrail Başbakanı içeride işleri yoluna koyabilmek için, Tahran’ın olası tepkilerini hesaba katmadan hassas bir bölgede tehlikeli bir oyun oynamaktadır. İsrail’in Levant bölgesini Tahran’ın tepkisiz kalacağı gerçek bir çatışmaya sürükleyebileceğini mi sanmaktadır? Putin ve Seyid Ali Hamaney’in zamanı geldiğinde kendi koşullarını dayatarak ona sert bir darbe indirmeksizin oynamasına izin vereceklerini mi düşünmektedir? İsrail’in içişleri ile dış politikasını birbirine karıştıran Netanyahu’nun ödeyebileceği bedel bir hayli yüksek olabilir.

Elijah J.MAGNIER

(Elijah J.Magnier tarafından 04 Mayıs 2018 tarihinde yazılan Fransızca yazıdan Türkçeleştirmiştir https://ejmagnier.com/2018/05/04/une-guerre-contre-liran-pour-maintenir-netanyahou-au-pouvoir/ )