Diên Biên Phu
Fransız devletinin bozgunu mu yoksa Fransız halkının zaferi mi?
Fransız sömürgeci devletinin 7 Mayıs 1954’te Diên Biên Phu’da yaşadığı askeri bozgun bir tarihsel dönemden diğerine geçişe damgasını vuran tarihi anlardan biridir.
56 gün süren kanlı çarpışmalardan sonra Fransız saflarında bir araya gelen kampın uğradığı bozgunu sadece askeri açıdan inceleyebilmek mümkün değildir. Fransız İmparatorluğu içerisinde bir kurtuluş mücadelesinin kazandığı ilk zafer olarak, imparatorluğun yas çanını çalan bir ulusal kurtuluş sürecinin başlamasına neden olmuştur. Diğer Fransız sömürgelerindeki yerli halkın gözünde hemen kendi zaferleri olarak algılanan Vietnamlıların kazandığı zaferin nedenlerini, zorluklarını ve sonuçlarını daha iyi kavrayabilmek için üç aşamalı bir yol izlememizi öneriyorum. İlk aşamada olayın 1945 yılında meydana gelen tarihsel süreç içerisinde ele alınması söz konusu olacaktır. İkinci aşamada Diên Biên Phu’nun sömürgeleştirilen diğer halklar üzerindeki anlık etkilerini, ama Fransız sömürgeci stratejisinin yenilenmesi süreci içerisinde anımsatacağız. Üçüncü aşama ise yazının başlığında sorulan soruya ayrılmıştır: Diên Biên Phu’da kim kazandı ve kim kaybetti?
1. Sömürgeciliğin temelinin çatlaması
İkinci Dünya Savaşı sömürgecilik karşıtı özlemin güçlü tohumlarını eker. Sömürgeciliğin temellerini derinden çatlatır. İlk çatlaklar askeri değil ideolojik, kültürel ve psikolojik alanda yaşanır. İdeolojik alanda o güne kadar egemen olan biyolojik ırkçılık Avrupalıların gözünde dahi artık savunulamaz bir hal alır. Nazizm deneyimi mevcut durumu tamamen değiştirir. « Nazizm » ile birlikte ilk kez Beyazlar başka Beyazlara karşı bugüne kadar sömürgecilere özgü olan bir ırkçı hiyerarşi uygularlar. Avrupalı ülkeler sömürgeleştirilir ve buradaki halklar kendi ülkelerinin yüzyıllardan beri milyonlarca sömürgeleştirilene yaptıklarına maruz kalır. Diên Biên Phu’nun yaşandığı yıl Aimé Césaire bu alt üst oluşu şu şekilde özetler:
« Hitler ilk kez üstün ırka ilişkin iğrençliklerini kustuğunda, Avrupa halkları nihayet şaşkına dönebildiler. Bizler, sömürgeci halklar, o kadar da şaşırmadık çünkü Hitler’in ağzından olmasa da efendilerimizin, büyük sömürgecilerin ağzından bu dili daha önce de duymuştuk […]; belki de Hitler’in asıl özgünlüğü sadece Avrupa’nın bugüne kadar büyük çıkarları için Avrupalı olmayan milletlere gözünü kırpmadan uyguladığı sömürgeci yöntemleri bizzat Avrupalı halklara uygulamak olmuştur. » (Aimé Césaire, Sömürgecilik ölmedi).
Sömürgeleştirilenler yönünden Nazizm ile mücadeleye kitlesel katılım, sömürgeciliğin temel efsanelerinden biri olan bir deneyim olarak « beyaz adamın yenilmezliği » efsanesini yıkmaktadır. Çeşitli sömürgelerdeki milliyetçi örgütler böylece sömürgecilere 1941 tarihli Atlantik Sözleşmesi, 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve 1948 tarihli Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde ortaya konulan idealleri anımsatmaktadır. Sömürgeleştirilenlerin taleplerine Fransızların verdiği yanıt askeri şiddet ve katliam olacaktır: Cezayir’de Mayıs 1945 katliamlarıyla, Hindiçini’nde 1946 yeniden fetih savaşıyla ve Madagaskar’da 1947’deki bir başka kitlesel katliamla.
1949’da Çin Devriminin kazandığı zafer ve 1953’te Kore Savaşının sona ermesi, Diên Biên Phu zaferine götüren etkenlerin bir araya gelişi sürecini tamamlar. Fransız Devleti Vietnam’da olan bitenden iyi ders almıştır. Sadece bir sömürgenin bağımsızlığı değil ama Fransız Sömürge İmparatorluğunun geleceği söz konusudur. Savaşa katılan askeri güçlerin büyüklüğü bunun kanıtıdır (Fransız sefer güçleri 100 000 askerden fazladır).
Fransız Ordusu, imparatorluğunun örneğidir. Fransızlar personelinin sadece % 25’ine karşılık gelmekte ve askerlerin geri kalanı 17 sömürgeden gelmektedir. Bu birliklerin çatışmalar sırasında gösterdiği tutum, İkinci Dünya Savaşı deneyiminden sonra sömürgeleştirilenlerin tanık olduğu değişimlerin bir başka göstergesidir. Cezayirli ve Faslı piyade erlerinin büyük bir bölümü firar eder ve bunların bazıları Vietnamlı savaşçıların saflarına katılır. Bu şekilde broşür ve sesli mesajlarında zalimler topluluğuna dikkat çeken Vietnamlıların olduğu kadar Afrikalı milliyetçi lider Abdelkrim El Katabi’nin aşağıdaki çağrısına da yanıt vermiş oluyorlardı:
« Faslı askerler! Hindiçini’nde emperyalist güçlere vermiş olduğunuz desteğin, din ve ahlaka aykırı olmasının ötesinde, anavatanlarınızdaki Fransız varlığının süresini de uzatmaktadır […] Fransız emperyalistlerini yenmeleri için onlara yardım etmek üzere Vietnamlıların saflarına geçmenin yollarını aramalısınız, çünkü onların bozguna uğraması Mağrip bölgesinin özgürlük ve bağımsızlığı davasının da zaferi olacaktır. » (Mısır’ın Savt el-Umma gazetesi, 21 Mart 1948)
2. Deprem etkisi
Her ne kadar Diên Biên Phu’da Vietnamlıların kazandığı zafer 1945’te başlayan yeni silsilenin bir sonucuysa da, aynı zamanda bu yeni döneme damgasını vuran derin dönüşümlerin de hızlandırıcısıdır. Sömürgecilerin tepkileri bunu kanıtlamaktadır. Dönemin milliyetçi militanlarının bu konuda söylediklerine kulak verelim:
* Ferhat Abbas Diên Biên Phu’nun kısa sürede simgesel bir nitelik kazandığının altını çiziyor: « Diên Biên Phu sadece bir askeri zaferden ibaret değildir. Bu savaş bir simge olmayı sürdürmektedir. Sömürgeleştirilen halkların Valmy’sidir. Asyalı ve Afrikalı insanın, Avrupalı karşısındaki ifadesidir. Evrensel ölçekte insan haklarının onaylanmasıdır. Fransa, Diên Biên Phu’da varlığının tek meşru dayanağını yani güçlünün kanununu kaybetmiştir. » (Ferhat Abbas, Guerre et révolution d’Algérie: la nuit coloniale / Cezayir Savaşı ve Devrimi: sömürgeciliğin zifiri karanlığı, s.16)
* Yusuf Benkeda, Diên Biên Phu’nun Cezayir’de silahlı mücadeleye geçiş kararı üzerindeki etkisini hatırlatıyor: « Fransız sefer birliklerinin yaşadığı aşağılayıcı Diên Biên Phu bozgunu, krizi aşabilmenin tek mümkün stratejisi olarak kısa vadede isyan seçeneğinin artık tek yol olduğunu düşünenler üzerinde fünye etkisi yarattı […] ». Diên Biên Phu « öncü olarak hareket etme acelesi içerisindeki militanların kararlılığını arttırdı. Doğrudan eylem diğer tüm değerlendirmelerinin önüne geçmiş ve önceliklerin önceliği haline gelmiştir. » (« Les origines du 1er Novembre » /« 1 Kasım 1954’ün kökenleri » s.245).
* Ruben Um Nyobe ise Vietnam’da kazanılan zaferin « düşmanı kınamanın etkili bir çözüm olduğuna inanlar için ders olması » gerektiğini düşünmektedir. (« Comment faire pour gagner la bataille du référendum pour l’unification du Camroun » / « Kamerun’un birliği için referandum savaşını kazanmak için ne yapmalı? »).
Nekrumah ya da Mandela, Nyerere veya Fanon’dan, Sekou Touré’den v.s. söz edebilirdik, Afrika bağımsızlıklarının tüm milliyetçi militanları Vietnam zaferinden yaklaşmakta olan bir bağımsızlık vaadi olarak söz etmektedirler.
Halklar açısından da benzer bir tepki söz konusudur. « Diên Biên Phu’nun 7 Mayıs 1954’te düşmesi Tunus’ta büyük yankı uyandırmıştır »; tarihçi Juliette Bessis’in (Mouvement ouvrier, communisme et nationalisme dans le monde Arabe / Arap dünyasında işçi hareketi, komünizm ve milliyetçilik, s.272) de anımsattığı gibi yoksul mahallelerde “tajine Dien Bien Phu” olarak adlandırılan bir yemek yapılarak kutlanmaktadır. « Sömürgeleştirilenler, onlar bu konuda yanılmadılar. Döneme ilişkin çeşitli tanıklıklar o zamanlar Fransa’nın egemenliği altındaki diğer sömürgelerde, zaferle birlikte büyük bir coşku selinin patladığını doğrulamaktadır » diye tanımlıyor tarihçi Alain Ruscio (Diên Biên Phu, le Valmy des Peuples colonisés/Diên Biên Phu, sömürge halklarının Valmy’si, L’humanité Gazetesi, 9 Mayıs 2014).
Sömürgeci yetkililer de zaferin sömürgecilerin ilişkileri üzerindeki etkilerinin farkındadırlar. Örneğin Cezayir’in Batna kenti Valisi « Diên Biên Phu, Aurès bölgesindeki Müslümanların ruh hali üzerinde önemli bir değişikliğe yol açmıştır […] Şaui’ler yenildikleri için artık Fransızları şefleri olarak kabul etmiyordu » (Daniel Guérin, Ci-git le colonialisme, s.25).
Diên Biên Phu’yle simgeleşen tarihin hızlanması süreci kısa sürede somut adım ve girişimlere dönüşür. Savaş henüz tamamen sona ermemiş, ancak sonucu belirmeye başlamışken, 28 Nisan ila 2 Mayıs tarihleri arasında, Asya’da bağımsızlığını yeni kazanan beş ülke, Afrika ve Asya’nın bağımsız ülkelerinin katılımına yönelik Bandung’ta bir konferans düzenlemeye karar verir. Bundan birkaç ay sonra, Hindiçini savaşına katılmış çok sayıda Cezayirli piyadenin de katılacağı Cezayir Kurtuluş Savaşı başlar. Ardından 1955’teki Bandung Konferansında Vietnamlı temsilciler kahraman olarak karşılanır ve 1956’da Süveyş Kanalı millileştirilmesiyle Bandung’ta ilan edilen dayanışma ilk kez somutlaşır. Birbirini izleyen bu olaylar silsilesi Vietnam’ın zaferinin deprem etkisini ortaya koymaktadır. Diên Biên Phu’da gerçekten de ölümcül bir krize giren sömürgeci dönemin bizzat kendisidir.
Fransız devleti ise strateji değişikliğine gitmek zorunda kalır. « Vietnam virüsünün » bulaşma kaygısı Fransa’yı « Afrika’yı elde tutabilmek için Asya’yı feda etmek » mantığı içerisinde Asya’daki sömürgelerinin bağımsızlığını kabul etmeye yöneltir. Cezayir ve Kamerun savaşları bu stratejinin somut tercümeleri olacaktır. Afrika üzerindeki hakimiyeti muhafaza etmek Diên Biên Phu’dan sonraki başat çaba olmuştur. Eski sömürgelerden sorumlu bakan, François Mitterrand adlı biri bu çabayı şöyle özetlemektedir: « Afrika’yı anmadan, XXInci yüzyıl Fransa tarihinden söz etmemiz mümkün değildir » (F.Mitterrand, Présence Française et abandon / Fransız varlığı ve terk ediş, 1957, s.237).
Ama Diên Biên Phu, Bandung ve Suez’in birikmiş etkisi ve Sahra altı Afrika’sında yeni silahlı mücadelelerin başlatılması kaygısı hızla bir strateji değişikliğine gidilmesine yol açar. 1956 tarihli çerçeve yasasını savunmak üzere « Fransa’nın ancak kan aktığı zaman reformlara giriştiği izlenimini vermeyelim » (Cumhurbaşkanlığı Konseyindeki konuşma, 1957), diyor Denizaşırı Bölgeler Bakanı Gaston Deferre. Geniş bir özerklik tanımakla yetinen bu yasa, acil bağımsızlık özleminin güçlenmesiyle kısa sürede aşılır. Bağımsızlıklara artık karşı koyamayan Fransız devleti bunları yeni oluşan ulusal egemenliği özünden boşaltarak işbirliği anlaşmaları, para birimi mutabakatları ve savunma anlaşmalarıyla çerçeveleyerek hızlandırır. Yeni sömürgecilik ve Fransız Afrikası dönemi başlamaktadır.
3. Kazananlar ve yenilenler
Diên Biên Phu öylesine bir deprem etkisi yaratmıştır ki sömürgeci imparatorluğun tamamı sarsılır. Fransız devleti sömürgeciliğini yeni-sömürgeciliğe dönüştürmek zorunda kalır. Bu tespit bir tahakküm sisteminin hiçbir zaman kendiliğinden ortadan kalkmayacağını, ne de kendiliğinden dönüşmeyeceğinin altını çizmektedir. Ya ortadan kalkışını belirleyecek olan güçler dengesiyle dönüşmekte, ya da yeni bir görüntüye bürünmektedir. Bu nedenle 60’lı yıllarda kazanılan bağımsızlıklar, aynı zamanda hem bir kesin bir tarihsel ilerleme, hem de tahakkümün muhafazasının işaretidir.
Diên Biên Phu’nun kazananı ve yenilenleri sorusu sahte bir saydamlık niteliği taşımaktadır. Özcü ve iki öğeli bir tarzda sorulan bu soru, belirgin bir yanıta varmaktadır: Vietnam kazanmış, Fransa kaybetmiştir. Vietnam açısından Fransız Ordusunu askeri açıdan yenebilmek için gerekli olan ortak fedakarlık dikkate alındığında bu yanıt bütünsel olarak memnun edici olarak kabul edilebilir. Böylesi bir zafer General Giap’ın sadece Diên Biên Phu savaşı için aşağıdaki şekilde özetlediği topyekun bir halkın seferberliğini gerektirmektedir.
« Cephedeki askerlere bir kilo pirinç taşımak için, ulaşım süresince dört kilo tüketmek gerekmiyor mu? Düşünebiliyor musunuz? Bunun için 200 000 hamal, 20 000 bisiklet, 11 800 sal, 400 kamyon ve 500 at kullandık. Toplara gelince insanların kollarında tepelerden aşırıldı ». (Le Monde, 4 Ekim 2013)
Böylesi bir çaba ve fedakarlık bağımsızlık için geniş bir halk seferberliğinin göstergesidir ve bunu Vietnam halkı için yadsınamaz bir zafere dönüştürmektedir. Diên Biên Phu’nun etkisiyle sömürgecilik karşıtı tarihin hız kazanması, Fransız İmparatorluğunun diğer sömürge halklarını Vietnam halkının zaferinin kazançlıları haline getirmektedir.
Buna karşın kimin yenildiği sorusunun yanıtı ise o kadar belli değildir. Dönemin farklı aktörleri tarafından verilen yanıtlar bu açıdan önemlidir. Toplumbilimci ve coğrafyacı André Siegfried 1950 yılında, yani Hindiçini Savaşının ilk askeri bozgunlarının yaşandığı sırada, bu savaşın meydan okumalarını anlatmaktadır: « Söz konusu olan, bizzat sömürgeci statünün kendisi değil, beyaz ırkın ve onunla birlikte Batı uygarlığının garantörü, tek garantörü olduğu yeryüzündeki kaderidir ». (Le Figaro, 3 Ocak 1950) 34 yıl sonra, Diên Biên Phu’nun otuzuncu yıldönümü sırasında Bigeard bunu kısaca şöyle özetler: « Yenilen beyaz ırktır ». (Libération, 8 Mayıs 1984) Diên Biên Phu’nun kaybedenleri arasında, hiç kuşkusuz tüm sömürgeci dönem boyunca tavırlarını açıkça ortaya koya beyaz üstünlükçüler bulunmaktadır.
Diên Biên Phu’nun deprem etkisi ikinci bir kaybedeni de ortaya çıkarmaktadır: Fransız devletinin bizzat kendisi ve çıkarlarını koruduğu toplumsal sınıflar. Hindiçini Savaşının başından sonuna medyatik aktarımı bu sömürgenin Fransız devleti için taşıdığı önemi ortaya koymaktadır. Yazılı ve radyo basını olduğu kadar sinemadaki « haberler »in de çabası tüm savaş boyunca, « Kızıl tehlike » ve Fransız İmparatorluğunun savunulması ikili gerekçesiyle bir savaşçı uzlaşmayı pekiştirmek olmuştur.
Fransız halkına gelince bu savaşı hiçbir zaman desteklememiştir. Bu savaş hiçbir zaman halkın savaşı olmamıştır. Vietnam Savaşına karşı gelişen hareket özellikle « Temps modernes » dergisinin, FKP’nin (Fransız Komünist Partisi) ve aşırı sol gruplarının güçlü seferberliği, Vietnam birlikleri saflarına katılan birkaç yüz firari, liman ve demiryolu işçilerinin Vietnam’a gönderilen askeri malzemeyi yüklemeyi ve taşımayı reddetmesi, güvenlik güçleriyle sık sık çatışmaya dönüşen savaş karşıtı gösterilerle v.s. ciddi bir boyut kazanmıştır. Örneğin General Revers’in raporuna göre 1949’da Hindiçini’ne varan malzemenin % 40’ının sabotaja uğradığı tahmin edilmektedir. Aynı şekilde Şubat 1954’te Fransızların sadece % 8’i savaşı onayladıklarını belirtmektedirler (Alain Ruscio, L’opinion Français et la Guerre d’Indochine / Fransız kamuoyu ve Hindiçini Savaşı, 1945-1954, Histoire Dergisi sayı 29, s.40) Bu somut olguların boyutu Fransız halkının Diên Biên Phu’da kaybeden taraf olarak kabul edilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Peki Diên Biên Phu’yu Fransız halkının kazandığı bir zafer olarak kabul edebilir miyiz? Üçüncü Cumhuriyetten beri sömürgeci aklın ürettiklerinin, yeniden ürettiklerinin ve yayınladıklarının Fransız toplumunda yer alan sınıfların arasındaki çatlakların bilincine varılmasını frenlediğini dikkate alırsak, sömürgeci zihni alanda gedik açan tüm etkenlerin Fransız halkının somut bir zaferi sayılması gerekir. Burada sorun savaşın Fransız halkı için ortaya çıkardığı bedel değil, ama öncelikle gerçek bir ilerici perspektifi engelleyen sömürgeci ideolojinin prangasıdır. Marx’ın da daha o dönemler altını çizdiği gibi « Başka ulusu ezen bir ulus özgür olamaz ».
Çoğunlukla dile getirilenin aksine Fransız devleti yaşadığı bozgundan ders çıkarmasını bilir. Cezayir Savaşının ideolojik tanıklığı, Hindiçini Savaşı ve olabildiğince Fransızı müdahil etmek için birliklerin gönderilmesi sırasında yaşanandan daha güçlü olmuştur. Ne yazık ki dönemin bu ikinci sömürgeci savaşına karşı geliştirilen muhalefet birincisiyle karşılaştırılamaz boyutta olmuştur..
Bu geriye gidiş Diên Biên Phu Savaşının niteliğinden hiçbir şey eksiltmemektedir: Sömürgeciliğin, ırkçılığın ve Fransız devletinin bozgunu ve eş zamanlı olarak Fransız ve Vietnam halklarının açık bir zaferidir söz konusu olan. Son olarak tarihin bu sayfasından çıkardığımız bir dersin altını çizmek isteriz: günümüzde giderek çoğalan her türlü yeni-sömürgeci maceraya muhalefet eden bir savaş karşıtı hareketin gerekliliği.
Saïd BOUAMAMA
Yazar (http://www.editionsladecouverte.fr/catalogue/index-Figures_de_la_revolution_africaine-9782355220371.html">Figures de la Révolution africaine, La Tricontinentale, les peuples du Tiers monde à l’assaut du ciel, Algérie, les Racines de l’intégrisme), sosyolog ve militan.
Yukarıdaki metin yazarın 4 ila 6 Mayıs 2018 tarihleri arasında Paris Emek Borsasında gerçekleştirilen http://bandungdunord.webflow.io/">Kuzey Bandung Konferansında yaptığı konuşmadan alınmıştır.
(www.investigaction.net sitesinde 10 Mayıs 2018 tarihinde Saïd BOUAMAMA imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir).