Skip to main content

İsrail Lübnan'da terör örgütü kurduğunda

İsrail, Lübnan’da kaos yaratmak için bir terör örgütü kurdu
1979-1982 yılları arasında İsrail Hükümeti Lübnan’da birçok terörist saldırı düzenleyen bir örgüt kurdu. “Rise and Kill First: The Secret History of İsrael’s Targeted Assassinations” adlı kitabında İsrailli askeri makale yazarı Ronen Bergman, başka konuların yanı sıra fazlasıyla gizlenen bu tarihsel olaya da yer vermektedir.

Şaron’un desteğiyle korkunç işler yapıldı. İsrail tarafından gerçekleştirilen suikast operasyonlarını destekledim ve bunlardan bazılarına bizzat katıldım. Ama burada, sadece öldürmek amaçlı ve siviller arasında kargaşa yaratmak ve korku yaymak için bir kitlesel yok edişten söz ediyoruz. Ne zamandan beri bomba yüklü eşekleri patlamaları için pazaryerlerine gönderiyoruz?

İsrailli gazeteci Ronen Bergman’ın Rise and Kill First: The Secret History of İsrael’s Targeten Assassinations adlı kitabında yer alan bir MOSSAD ajanı kendini böyle ifade ediyor.

1979 yılında Kudüs’te, İsrail Hükümetiyle çok yakın bağları olan ve İsrail güçlerinin Entebbe’ye yaptıkları ünlü baskında1 yaşamını yitiren Jonathan Netanyahu’nun adının verildiği Jonathan Institute tarafından « uluslararası terörizm » konulu bir konferans düzenlendi. Babası, Ze’ev Jabotinsky’nin (Siyonizmin ultra miliyetçi kolu olan revizyonist Siyonizmin kurucusu) eski özel sekreteri tarihçi Benzion Netanyahu, enstitünün kuruluşunda başat rol oynadı. Konferansın açış konuşmasını o yaptı. Etkinlik, « yeni bir sürecin –terörizmle mücadele ve yol açtığı tehlikelere demokrasilerin katılmasının » başlangıcının habercisiydi. Baba Netanyahu « uluslararası terörizm cephesine karşı » asıl hedefin « hükümetleri hareket etmeye itecek örgütlü bir kamuoyunun » seferber edilmesi olduğunu iddia ediyordu. 1979’daki konferansın konuşmacıları, başta İsrail ve ABD’li olmak üzere saygın muhafazakarların önde gelenlerinden oluşuyordu.  

Ötekinin « kötü ahlakı »

Benzion Netanyahu « hemen açık bir kavramsal çerçeve olduğunu söylemenin önemi » konusunda ısrarcı olur, terörizm « korku salmak için sivillerin bilerek ve sistematik bir şekilde öldürülmesidir » diye açıklar. Bu « cinayetleri işleyenleri ve aynı zamanda kötülükleri, ilgisizlikleri ya da sadece düşünmeyi reddettikleri için onları onaylayanlara da bulaşan » bir « kötü ahlaktır ».

Enstitü Haziran 1984’te Washington’da ikinci bir konferans düzenler. Bu faaliyetleri daha sonra Binyamin Netanyahu tarafından kaleme alınır ve Terrorism: How the West Can Win başlığıyla yayınlanır. Oğul Netanyahu’nun anlattığı gibi 1979 konferansı « Batılı nüfuzlu çevrelerin ilgisini terörist tehdidin gerçek doğasına odaklaştırmalarına hizmet etmişti ». Öte yandan bu « yeterli değildi » çünkü daha henüz « uyumlu ve birleşik bir uluslararası yanıt » oluşmamıştı. Böylesi bir birleşik siyaseti teşvik etmek, Jonathan Institute’ün « ikinci uluslararası toplantısının asıl amacıydı ». Dolayısıyla da Ronald Reagan’ın ilk görev süresinin sonunda, seçilmiş Amerikalılar, yıllardan beri İsrail’in « terörizme » ilişkin söyleminin merkezinde olan temel önerme ve hipotezleri kabul etme ve uygulama noktasına gelmişlerdi. « Terörist », Batılı olmayan « ötekidir ». Kötü ve ahlaksız amaçlar uğruna kötü ve ahlak dışı yöntemler kullanmaktadır. Bu anlamda « terörist » medeniyet öncesi ya da henüz medenileşmemiş dünyaya aittir. Buna karşın « biz » « tüm terörizmleri » kınıyor ve reddediyoruz. Güç kullanımlarımız meşrudur ve daima savunma amaçlıdır çünkü sadece « terörist tehdide » yanıt olarak oluşmaktadırlar.

Bu söylem sadece ideolojiden ibarettir. Çünkü 1979’dan 1983’e, özellikle de Kudüs ve Washington konferansları arasındaki dönem boyunca, üst düzey İsrailli yetkililer, çoğu sivil olmak üzer yüzlerce Filistinli ve Lübnanlının ölümüne yol açan geniş ölçekli bombalı araç saldırısı kampanyası düzenlediler. Daha da çarpıcı olanı, bu gizli operasyonun hedeflerinden biri özellikle İsrail’in Lübnan’ın işgalini meşrulaştırmak için Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nü « terörizme » başvurmaya itmekti. Bu iddialar komplocu bir ruh halinin ürünü değildir. Bu gizli operasyonun ana hatlarına ilişkin bir tanımlama, saygın İsrailli gazeteci Ronen Bergman tarafından 23 Ocak 2018’de New York Times Magazine’de yayınlandı. Bu satırlar yazarın o dönem operasyonun içerisinde bulunan ya da konuyla bilgili, bu işe bulaşmış olan İsrailli yetkililerle yapılan mülakatlara dayanan çok daha ayrıntılı bir incelemenin yer aldığı Rise and Kill First: The Secret History of İsrael’s Targeted Assassinations adlı kitabından uyarlandı.

İz bırakmadan

İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin askeri ve istihbarat konularında kıdemli makale yazarı Bergman New York Times’te, 22 Nisan 1979’da Filistin Kurtuluş Cephesi’ne bağlı bir « terörist timinin » Lübnan sınırına yakın bir İsrail kasabası olan Nahariye’de bir baba ve 4 ve 2 yaşlarındaki iki kızının nasıl önce rehin alınıp sonra vahşice katledildikleri anlatılıyor. Yazar, « bunun hemen ardından » o dönemler Genelkurmay Başkanı olan General Rafael Eytan’nın, Kuzey Bölgesi Komutanı General Avigdor Ben-Gal ile birlikte, görevi Lübnan topraklarında terörist operasyonlar yürütmek olan bir grubun oluşturulması sürecini başlatırlar. Eytan’ın onayıyla Ben-Gal, İsrail’in « özel harekatlar alanındaki en önemli uzmanı » (daha sonra MOSSAD’ın başına geçecek olan) General Meir Dagan’ı görevlendirir ve « üçü birlikte Lübnan’ın yabancılardan kurtuluşu cephesi’ni (Fransızca kısaltmasıyla FLLE) yürürlüğe sokarlar ».

Bergman, operasyonla ilgili olarak bilgilendirilen nadir insanlardan biri olan General David Agmon’ın hedefini şu şekilde açıkladığından söz etmektedir:

Amaç, İsrail’e ilişkin bir iz bırakmaksızın, onlara sürekli olarak saldırı altında oldukları izlemini vermek ve içlerinde bir güvensizlik duygusu yaratmak için Lübnan’daki Filistinliler ve Suriyeliler içerisinde kaosa neden olmaktı.

Bunun için Eytan, Ben-Gal ve Dagan « Filistinlileri sevmeyen ve Lübnan’ı terk etmelerini isteyen Lübnanlı yerel Dürzi, Hıristiyan ve Müslüman Şiileri devşirirler ».

Lübnan anlaşmazlığını bilenler için FLLE’ye yapılan gönderme olağanüstü anlamlıdır. Bu grup, 1980’lı yılların başında Filistinlileri ve Lübnanlı müttefiklerini hedef alan bombalı araçla düzenlenen onlarca yıkıcı saldırının sorumluluğunu üstlendi. Bu saldırılar dönemin Amerikan basını tarafından fazlasıyla gizlendi. Amerikalı gazeteciler çoğu zaman FLLE’yi « gizemli » ya da « bilinmeyen bir aşırı sağcı grup » olarak tanımladılar. Bu fırsatla Filistinliler ve Lübnanlı müttefiklerinin bu grubun İsrail’in üstlendiği görevi gizlemeye yarayan icadından ibaret olduğuna inandıklarını not ederler.

Buna karşın, Bergman’ın ifşaatlarının kapsam ve önemini anlamak için Lübnan sorununa dair önceden bir bilgi sahibi olmaya gereksinim yoktur. Başlangıçta, diye anlatıyor, operasyonda özellikle Ben-Gal’in ikamet ettiği Mahanayim kibutzunun sac atölyesinde üretilen « yağ bidonlarına ya da konserve kutularına gizlenmiş patlayıcılar » kullanılıyordu. Bu « küçük variller » ardından Lübnan’a geçiriliyordu. Sonra kısa süre içerisinde, diye sürdürüyor yazar, Güney-Lübnan’da içeride yaşayan tüm insanları öldürecek şekilde FKÖ ile işbirliği yapanların evlerinde ya da özellikle Sur, Sayda ve çevredeki Filistin mülteci kamplarındaki FKÖ bürolarında büyük hasara ve kitlesel ölümlere yol açan bombalar patladı.

Onay alınmadan gerçekleştirilen eylemler?

Operasyon büyük bir gizlilik içerisinde yürütülüyordu. Bergman’a göre hiçbir zaman bizzat hükümet tarafından onaylanmadı ve o dönem « bilmenin imkanı yoktu » diyen Savunma Bakanı olan Ezer Weizman bu konuda bilgilendirildi. Ancak çabalarına karşın Eytan, Ben-Gal ve Dagan operasyonu tamamen gizli tutmayı başaramadılar. Kısa süre içinde AMAN’daki (İsrail askeri istihbarat örgütü Agaf Ha-Modi’nin kısaltması) birçok üst düzey yetkili buna şiddetle karşı çıkarlar ancak başarı elde edemezler. Aynı zamanda hükümetin içinden de itiraz yükselir. İsrail Savunma Bakan Yardımcısı Modeşay Tzippori, Nisan 1980’de Güney Lübnan’da kadın ve çocukların da öldürüldüğü bombalı araçla gerçekleştirilen bir bombalı saldırı konusunda bilgilendirildi. Haziran ayında, Başbakan Menahim Begin’in ofisinde bir toplantı gerçekleştirildi. Tzippori, Ben-Gal’i « kadın ve çocukların yaşamını yitirdiği », « Lübnan’da izin verilmeyen faaliyetler yürütmekle » suçladı. « Doğru değil! diye yanıt verir Ben-Gal, dört ya da beş terörist öldürüldü. Lübnan’da sabahın 2’sinde bir Mercedes aracın içerisinde kim dolaşır ki? Sadece teröristler! » Begin, Ben-Gal’in verdiği teminatları kabul eder ve toplantıyı sonlandırır. Bu toplantı Eytan, Ben-Gal ve Dagan tarafından yürütülen operasyona karşı tüm itirazların sona ermesine neden olur.

16 Temmuz 1981’de Filistinlilerin fırlattığı Katyuşa roketleri Kiryat Şmonah kasabasında üç İsrailli sivilin ölümüne yol açar. Ertesi gün, İsrail Hava Kuvvetleri buna FKÖ’nün Beyrut merkezindeki karargahlarını ve Sayda çevresindeki birçok köprüyü hedef alan ve çoğu Lübnanlı siviller arasından olmak üzere 200 ila 300 kişinin ölmesine ve 800’den fazla yaralıya neden olan büyük bir bombardımanla karşılık verir. 5 Ağustos 1981’de Begin, kendi yerine Savunma Bakanlığı görevini üstlenmesi için Ariel Şaron’u seçer. Zeev, Schiff, Ehud Yaari, Benny Moris, Avi Şlaim ya da Zeev Maoz gibi İsrailli tarihçi ve köşe yazarlarının uzun zamandan beri belgelediği gibi, bundan sonraki on ay içerisinde, İsrail’in açık hedefi, Filistinlileri İsrail’in Lübnan’da büyük bir saldırıyı meşrulaştıracak bir « terörist » saldırı olarak kınayabileceği bir tür silahlı karşılığa kışkırtmak olan çok sayıda askeri operasyonlara girişir. Rise and Kill First bu tarihsel anı kavrayışımıza büyük katkıda bulunmaktadır, çünkü operasyona bulaşmış İsrailli sorumlular tarafından birinci elden verilen raporlardan hareketle, Şaron’un Savunma Bakanı olduğunda bombalı araçlı saldırı kampanyasının bu geniş kapsamlı stratejinin bir unsuru olarak algılanmalıdır.

Bergman’ın da anlattığı gibi « Eylül 1981 ortasından itibaren, Beyrut ve Lübnan’ın diğer kentlerindeki Filistinli mahallelerinde düzenli olarak bombalı araçlar patlamaktadır ». Yazar ardından Ekim ayı başında Beyrut ve Sayda’da gerçekleştirilen saldırılardan ayrıntılar vermektedir. « Yalnızca 1981 Aralık ayında, araç ya da motosiklet, bisiklet ve eşeklere tuzaklanmış on sekiz adet bomba FKÖ büroları ya da Filistinlilerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde patlatılmış ve çok sayıda insanın ölümüne neden olmuştu » diye altını çiziyor. « Lübnan’ın yabancılardan kurtuluşu cephesi (FLLE) adlı tanınmayan bir örgüt bütün bu olayların sorumluluğunu üstlenir » diyor.

[Şaron] bu operasyonların Yaser Arafat’ı İsrail’e saldırmaya yönelteceğini, bunun da İsrail’e yanıt olarak Lübnan’ı işgal etme imkanı vereceğini ya da en azdan FKÖ’yü Falanjistlere karşı misillemede bulunmaya sürükleyeceğini bunun de İsrail’e büyük bir güçle Hıristiyanların savunmasını üstlenme imkanı vereceğini düşünüyordu.

Böylece 1 Ekim’de « 100 kg TNT ve 75 litre benzinle tuzaklanmış » bir araç FKÖ bürolarının yakınında, United Press International gazetecisinin « Müslüman Batı Beyrut’un meyve ve sebze ve ev kadınlarının sabahları alışverişlerini yaptığı çok işlek bir caddesi » olarak tanımladığı yerde patlar. Bomba « binaların cephelerini yıkar, 50 aracı tahrip eder ve sokağı yıkıntılar ve uzuvları parçalanmış cesetler kaplar ». Patlamadan hemen sonra bu kez 150 kg ağırlığında olan ve aynı sokağa park edilen 150 kg TNT yüklü bir ikinci araç bulunur ve bomba imha uzmanları tarafından etkisiz hale getirilir. Aynı gün daha ileri saatlerde uluslararası haber ajansları, Filistinliler ve Lübnanlı sol milislere karşı sağcı teröristlerin yıkıcı bir baskın etkisi yaratmak olarak planlanan, Beyrut ve Sayda’da yüzlerce kilo patlayıcıyla tuzaklanmış başka araçların bulunduğunu ve etkisiz hale getirildiğini aktarırlar.

Barbara Slavin ve Milt Freudenheim’in New York Times’te yazdıkları gibi, FLLE adına aradığını belirten kimliği belirsiz bir kişi yabancı medya kuruluşlarına « saldırıların Lübnan’daki Filistinli ve Suriyeli hedeflere karşı düzenlendiğini ve eylemlerin ülkede hiçbir yabancı kalmayana dek süreceğini » açıklamıştı. İsrail’e gelince, diye yazarlar, « patlamayı FKÖ içerisindeki iç mücadelelere bağlıyordu »…

« HEPSİ FKÖ ÜYESİ! »

Bu arada Arafat, İsrail’in stratejisinin farkındadır ve FKÖ üyelerinin misillemede bulunmamalarını sağlar. Şaron sabırsızlanır. Bundan böyle, diye yazıyor Bergman, « Filistinlilerin soğukkanlılıkları karşısında, Cephe yöneticileri eylemleri bir kademe daha yükseltme kararı verirler. » 1974’te bir siyasi yüz olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla öldürülmemesi gerektiği sonucuna varan MOSSAD, Arafat’ı aranan kişiler listesinden çıkarmaya karar vermişti. Bir ara Savunma Bakanı Şaron FKÖ liderini yeniden listeye alır ve Ben-Gal ve Eytan ile birlikte « Ortadoğu’nun tarihi akışını değiştireceğini » umdukları Olympia Operasyonu’nu planlamaya başlar.

Planlarına göre, iki ton patlayıcı yüklenmiş birçok kamyon FKÖ yönetiminin Aralık ayında yemek vermeyi öngördüğü Beyrut’taki bir tiyatro yakınına park etmeliydiler. « Büyük bir patlama FKÖ yöneticilerinin tümünü ortadan kaldıracaktır » diye yazar Bergman. Ama bu düşünceden vazgeçilir (yazar bu konuda herhangi bir açıklama yapmamaktadır) ve onun yerine daha da çarpıcı bir proje konulur. « Olympia 2 » olarak adlandırılan bu proje, 1 Ocak 1982’de gerçekleştirilecektir. Hedef: FKÖ’nün kuruluşunun yıldönümünü kutlamayı öngördüğü Beyrut’taki bir stattır. Saldırıdan on gün önce, Dagan tarafından devşirilen ajanlar Filistinli yöneticilerin oturacağı şeref tribününün altına çok miktarda patlayıcı yerleştirirler. « Patlayıcılar uzaktan kumandalı idi ». Üstelik « sınıra 5 km mesafede, birliğin (İsrail) üslerinden birinde üç araç –bir buçuk ton patlayıcı yüklü bir kamyon ve her birinde 250 kg patlayıcı tuzaklanmış iki Mercedes araç önceden hazırlanmıştı ». Kutlama günü « Lübnan’ın yabancılardan Kurtuluşu Cephesi üyesi üç Şii » bu araçları sürecek ve stadın dışında park edeceklerdir. « Şeref tribünü altına yerleştirilen patlayıcılar patladıktan bir dakika sonra, panik doruktayken ve hayatta kalanlar kaçmaya çalışırken uzaktan kumanda ile patlatılacaklardır » diye not ediyor yazar. Ve şunları ekliyor:

Kuzey Komutanlığının en üst düzey sorumlularından birinin sözcükleriyle ölüm ve yıkım Lübnan’da dahi daha önce görülmemiş boyutta olmalıydı.

Şaron, Dagan ve Eytan operasyonlarını tamamen gizli tutmayı başaramadılar. Söylentiler Tzippori’ye ulaşır ve Bakan Yardımcısı olayı Olympia 2’nin uygulamaya sokulacağı tarih olan 31 Aralık’tan bir gün önce acil bir toplantı çağrısında bulunan Begin’e iletir. Eytan ve Dagan planlarını, Tzippori ise itirazlarını sunar. Begin özellikle Sovyet büyükelçisinin kutlamaya katılma olasılığı karşısında sarsılmıştı. Dagan « onun ya da herhangi bir yabancı diplomatın burada bulunması » olasılığının çok düşük olduğunu söyler. Ama Uri Saguy (o dönem Ordu Harekat Başkanı olan) olasılığın çok yüksek olduğunu ve « ve eğer başına bir iş gelirse SSCB ile oluşacak çok ciddi bir krizin sorumlusu olacakları » konusunda ısrar ediyordu. Bergman’ın yazdıklarına göre, Şaron, Dagan ve Eytan FKÖ yönetimini yok etmeye yönelik böylesi bir fırsatın belki de bir daha hiç ortaya çıkmayacağı konusunda Begin’i ikna etmeye çalışıyorlardı ama Başbakan Sovyet tehdidi olasılığını ciddiye alır ve onlara plandan vazgeçmelerini emreder.

3 Haziran 1982’de İsrail’in İngiltere Büyükelçisi Şlomo Argov Londra’da sokakta vurulur. Ağır yaralanmasına karşın hayatta kalacaktır ama Şaron ve Begin nihayet Lübnan’ı işgal etmek için aradıkları gerekçeyi bulmuşlardır. İsrail istihbarat servislerine göre saldırı talimatının, hedefi İsrail gibi FKÖ’nün ortadan kaldırılması olan Arafat’ın can düşmanı Ebu Nidal tarafından verildiği kesindir. İsrail’de kabine ertesi sabah toplanır ve çok sayıda İsrailli tarihçinin de belgelediği gibi ne Begin, ne de Eytan FKÖ’nün suikast girişiminden sorumlu olmadığı gerçeğini ortaya koymak için çok çaba harcamazlar. Begin’in terör danışmanı Gideo Mahanaimi, Ebu Nidal’in örgütünün yapısına ilişkin ayrıntılar vermeye başlayınca, şefi onu « Bunların hepsi FKÖ’lü » diyerek sözlerini yarıda keser. Bundan birkaç dakika önce, bir istihbarat sorumlusu saldırının arkasında Ebu Nidal’in adamlarının olduğunu söylediğinde de Eytan buna çok benzer bir şekilde tepki göstermişti: « Ebu Nidal, Ebu Şmidal » der Genelkurmay Başkanı, « FKÖ’yü vurmalıyız! ».

Hükümet FKÖ’nün Beyrut’taki mevzileri ve çevresine yönelik yoğun bir hava bombardımanı emrini verir, 45 kişi yaşamını yitirir. Bu kez Arafat karşılık verir ve Kuzey sınırı boyunca yer alan İsrail köyleri kısa süre sonra ağır topçu ateşine tutulur. 5 Haziran’da Şaron kabineye planını sunar: « Galile’ye Barış » Harekatı. Bergman harekat adının « zorunlu olarak yapılan bir öz savunma görevi izlenimi vermek için » tasarlandığını yazar. Birinci « Lübnan Savaşı » bu şekilde başlatılır.

SUÇ ÖRGÜTÜ FLLE

1980 ve 1983 yılları arasında FLLE tarafından üstlenilen ve hedeflerine —İsrail’e FKÖ’ye karşı Lübnan’a askeri müdahalede bulunma imkanı vermek— ulaşan saldırılara ilişkin yakın zamanda yapılan soruşturmalar, bu saldırıların 1979 tarihli Kudüs konferansı dahil « terörizme » ilişkin yapılan en genel tanımlara uyduğunu değerlendirmektedir: « Terörizm korku uyandırmak için sivillerin kasten ve sistematik olarak öldürülmesidir ». Benzer bir sonuç, tamamen sivil hedeflerin gözetildiği düşünüldüğünde Bergman’ın çok sayıda İsrail bombasının « mülteci kamplarında », « Filistinli mahallelerinde » ya da « Filistinlilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde » patlamasına ilişkin ifadesinden de çıkarılabilir. Bergman Rise and Kill First’te bu gizli operasyondan söz ettiğinde « terörizm » deyimini kullanmaz. Öte yandan önsözünde yer verdiği bir notta FLLE’yi bir « İsrail’in1980-1983 yılları arasında Lübnan’da örgütlediği ve çok sayıda FKÖ üyesi ve sivil Filistinliyi hedef alan terörist örgüt » olarak tanımlamaktadır.

MOSSAD yetkilileri tarafından anonim olarak Bergman’a yapılan açıklamalar da FLLE’nin düzenlediği birçok saldırının açıkça tamamen « terörizm » anlamına geldiğini teyit etmektedir. Bunlardan biri Bergman’a « uzaktan araçlardan birinin nasıl patladığını ve bir sokağın tamamını yok ettiğini gördüğünü » anlatır. Aynı kişi şunları da sözlerine ekler: « Lübnanlılara bombayla tuzaklanmış bir aracın ne kadar etkili olabileceğini öğretiyorduk. Daha sonra Hizbullah ile tanık olduğumuz her şey bu operasyonlar sonrasında oluşanlardan çıkarttıkları derslerden doğmuştur ».

Daha da belirgin bir şekilde, İsrailli yetkililerin ya da seçilmiş Amerikalıların, siyasi yorumcuların ya da « terörizm uzmanlarının », İsrail’de ya ABD’de yapılmadıkları ve Filistinliler ya da bölgenin diğer aktörleri tarafından gerçekleştirilmedikleri için bu saldırıları « terörizm » olarak nitelemelerini düşünmek çok zordur. Hepsi bir yana o dönem Sur’da konuşlanan İsrail askerlerine ve Beyrut’taki Amerikan deniz piyadelerine yönelik bombalı araç saldırılarının aynı hükümetler tarafından kalleşçe gerçekleştirilen terörist eylemler olarak açıkça kınandı. Sonuç olarak 1980 ve 1983 yılları arasında FLLE tarafından üstlenilen on bir ve on beş saldırı, « terörizme » ilişkin en geniş kapsamlı ve güvenilir veri bankalarından ikisi olan Rand Corporation ve Start’ta yer almaktadır.

Rand tarafından hazırlanan « uluslararası terörizmde yakın zamanlı eğilimler »’e ilişkin ve 1980 ve 1981 yıllarında düzenlenen saldırılara odaklanan Nisan 1983 tarihli bir notta FLLE’ye geniş yer ayrılmıştı. Giriş bölümünde yaptıkları yorumlarda Brian Michael Jenkins ve Gail Bass, her birinde çok sayıda ölünün olduğu 1980’de 24 ve 1981’de 25 olay gerçekleştiği, 1980’de 159 olan ölü sayısının hızla yükselerek 1981’de 295’e yükseldiğine dikkat çekiyorlardı. « Teröristler » başlıklı daha sonraki bir bölümde iki araştırmacı « Filistinli teröristlere » iki sayfa ayırmış, « İsrail ve yurtdışındaki İsrail hedeflerine karşı saldırılarını sürdürdüklerine » dikkat çekerek, 1980 ve 1981 arasında « el bombalı saldırılar ve pusulardan oluşan 19 saldırıda 16 kişinin yaşamını yitirdiği ve 136 kişinin yaralandığını » belirtmişlerdi. Ardından « 1980 yılında Lübnan’da ortaya çıkan yeni ve gizemli bir grup » olarak FLLE’ye bir sayfa ayırmışlar. 17 Eylül ve 1 Ekim 1981 tarihleri arasında gerçekleştirdikleri saldırıları ayrıntılı olarak anlatıyor ve bu saldırılar sonucunda 122 kişinin öldüğü ve yüzlerce kişinin yaralandığını belirtiyorlardı. Bu son iki hafta içerisinde FLLE’nin gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda önceki yılda dünya genelinde « terörizm » yüzünden ölenlerin % 40’ndan daha fazla ve önceki iki yılda « Filistinli teröristlerin » tüm saldırılarının yol açtığının 8 misli daha fazla insan ölmüştü.

ÇOK ŞEY ANLATAN BİR SESSİZLİK

Rise and Kill First’ün yayınlanmasından sonra Ronen Bergman, özellikle Fordham Üniversitesi’nin Centern on National Security’si olmak üzere birçok önemli davet aldı. ABD’de devlet radyosu ve televizyon kanalına ve aynı şekilde CBSN, MSNBC, CNN, GQMagazine ve Stratfor’un podcast’ına röportaj vermiştir. Bergman National Review’de bir makale, Newsweek’te bir anlatı yazmıştır. Foreign Policy kitabından alıntılanan uzun bir makale ve bir röportajını yayınlamıştır. Son olarak Washington Post’tan Newsweek’e birçok büyük Amerikan gazetesinde, Bloomberg News ve New Yorker’de ve aynı zamanda uluslararası hukuk ve güvenlik üzerine çok ünlü bir blog olan Lawfare’de kitabın tanıtımı yayınlanmıştır. Aynı şekilde Birleşik Krallık’ta da Guardian, London Times, Independent ve BBC’de de tanıtımlar yayınlanmıştı.

Rise and Kill First ile ilgili olarak yürütülen tartışmalar İsrail’in suikast programının tarihi, etkinliği, yasallığı ve ahlaksallığı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu program ve İsrail’in tüm güç kullanımları yalnızca bu ülkenin « terörizme » karşı mücadelesi bağlamında tartışılmıştır. Bu tartışmanın sanki FLLE’nin saldırı kampanyası hiçbir zaman yaşanmamış, Filistinlilerin de sanki geniş kapsamlı bir « terörizm » kampanyasının kurbanı olmamışlar ve bu kampanya bazı İsrailli en üst düzey yetkililer tarafından yönlendirilmemiş gibi, başka bir deyişle Rise and Kill First’te yer alan ifşaatlar sanki hiç yayınlanmamış gibi tamamen ve tek bir istisna olmaksızın gerçekleşmiş olması çok çarpıcı ve aydınlatıcıdır.

Bütün bu tanıtımlar, röportajlar ve kamuoyu önündeki konuşmalarda, Eytan, Ben-Gal, Dagan ve Şaron tarafından yürütülen gizli operasyona tek bir kez dahi değinilmemiştir. İsrailli yetkililerin 1980’li yılların başında « terörizme » bulaşmış olmaları düşüncesi en basit haliyle zırvalık ya da medya uzmanı Daniel Hallin’in terminolojisiyle halkın söylemine « ait olmayan », « yoldan çıkarıcı » bir düşünce olarak ele alındı. Son olarak çok sayıda ünlü « terörizm uzmanının », FLLE’nin bombalı araçla düzenlediği saldırılara ilişkin ifşaatlara ilişkin tamamen sessiz kalarak Rise and Kill First’ü övdüklerini not edelim. O dönem New York Times’in birinci sayfasında FLLE’nin saldırılarını ele alan Thomas Friedman, bugüne kadar Bergman’ın ifşaatlarına ilişkin tek bir söz dahi yazmadı.

Writing the War on Terrorism’de Richard Jakson, « terörizme » üzerine söylemi analiz etmenin « söylenebilen ya da söylenemeyenleri yönlendiren kurallara uymayı ve dahil edilen kadar dışarıda bırakılanları da bilmeyi » zorunlu kıldığını anlatıyor. « Bir metnin içerdiği sessizlikler » diye sürdürüyor, « kimi zaman dile getirilen içerikleri kadar önemlidir ». İsrailli yetkililer tarafından Lübnan’da 1980’li yıllarda gerçekleştirilen bombalı araç saldırısı gizli operasyonu, « terörizme » üzerine söylemi temel alan ve bazı şeylerin « söylenemeyeceğini », bazı olguların hiçbir zaman belirtilemeyeceğini temin eden, böylesi « sessizliklerin » ve « kuralların » çarpıcı bir tarihsel örneğini temsil etmektedir.

« Terörizme » mutlak karşı çıkışımız ilkeler üzerine kuruludur. « Biz », tanım olarak « terörizme » başvurmuyoruz. Aksine ilişkin bir kanıt sunulduğunda ise tepki: sessizliktir.             

Rémi BRULİN


NOTLAR:

    3 Temmuz’u 4 Temmuz 1976’ya bağlayan gece, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi üyeleri tarafından kaçırılan bir Air France uçağının yolcularını kurtarmak üzere bir İsrail komando birliği Uganda Entebbe’de müdahalede bulunur.


Özgün kaynak: OrientXXI


(İnvestig’Action sitesinde 22 Haziran 2018 tarihinde Rémi BRULİN imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir https://www.investigaction.net/fr/41036/ )