Skip to main content

Ali Rıza'yı kim durduracak?

Ali Rıza nemli havanın öğlen sıcağıyla buluştuğu, yaprağın dahi kımıldamadığı buğulu saatte olur olmaz bir anda daldığı uykuda bir sağa bir sola döndü, kıvrandı durdu. Bir şeyler olacaktı. Yerin yüz metrelerce derinliklerinden gelen ağulu, büyülü bir akışkan, bağların, incir ve zeytin bahçelerinin tam orta yerinden volkan olup patlıyor ve havaya yemyeşil uçuşan küller saçıyordu. Bir süre sonra savrulan parçacıklardan biri önüne iniş yapınca, bunun ülkenin çok da hasret kaldığı yeşil dolar banknotları olduğunu anladı.

 

Her şeyden önce, 2012 yılında, halka değmeyen bir kalkınma hayaliyle, ülkenin hemen hemen her yerini “arama ve işletme ruhsat sahası halinde” bölük bölük parçalayarak ihaleye çıkaran devletten bal gibi para ödeyerek satın aldığı kapı gibi belgeyi (3290482 Erişim ve 2012- 30 Numaralı Ruhsat) ele geçirdikten sonra Gökçealan, Çınar, Kirazlı, Yeniköy mahalleleri topraklarını içeren arazide elektromanyetik yöntemle bir taşeron şirkete yeraltı jeotermal kaynak araması yaptırarak, JES faaliyetinde kullanılacak akışkanın nerede kaç metre derinlikte olduğunu saptadı. Köylüler, ellerindeki uzun kabloyu dere boylarında bir hat şeklinde gezdirmek suretiyle, yerin altına elektromanyetik dalgalar gönderip bunların yansımalarını kaydeden adamların ne yaptıklarını tam olarak anlayamadılar. Meraklıların sorularına devletin, MTA’nın yeraltı su kaynağı için arama yaptığı masalı anlatıldı, köy kahvesinde bunlara çaylar ikram edildi, muhtarlar da ellerinden gelen yardımı gösterdi. Ne de olsa “devlet” hizmet için ayaklarına kadar gelmişti, bunda bir kötülük olamazdı.  

Sonra, alelacele hazırlanan bir proje tanıtım dosyası ışığında, dolaylı olarak vergi ödediğimiz devletin çevreyi korumakla görevli bakanlığının resmi memurların danışmanlığında, kar hırsı uğruna on yıllardır bereketli Aydın ovasını sarı kırmızı mahşeri bir lav kraterine dönüştürmek için çabalayan teşvik avcısı “yatırımcılar”, Tarım, Orman, DSİ, Karayolları, yerel yönetimler ve ilgili kurumlardan bu ulvi tesis için “izin” talebinde bulundu. Kırsala yerleşmek niyetinde olan emekli görüntüsü altında, köy merkezine 180 metre uzaklıkta santralin tesis edileceği bir arazi satın alındı. Devir çılgınca yatırım, demokrasinin altın devri tabi, ilçe, il müdürü, teknisyen olarak bu yerli ve milli projelere sıkıysa bir ayak diret, yasa de, hukuk de, olmaz, hayır de. Adamı Sudan’a kadar bile sürerler. Koca koca makamları işgal eden koca koca şerefli adamlar tabi ki bu projeye hayır demediler. Kurullar kuruldu, resmi belgelerin altına müdürler, şefler, mühendisler imzalarını bastılar. Hatta kimileri daha hızlı terfi edebilmek için kendilerini tutamayıp, muhtemelen Ankara ile bağları olduğunu hayal ettikleri cesur girişimcilere önerilerde dahi bulundu. Bu hayırlı işin kazara mahkemeden dönmemesi için, zaten uyulmayan yasaları ne şekilde, nereden daha iyi delebileceklerini anlattılar.  

Daha önce 7 adet öngörülen üretim kuyusu “şimdilik” 4’e düşürüldü, çok maliyetli olduğu için hiçbir zaman kullanılmayacak, muhtemelen üretim kuyusuna dönüştürülecek olan 3 adet re-enjeksiyon kuyusu ve hepsinden önemlisi, dünyanın biricik incir ovasını “serada muz cenneti”ne dönüştürmeye niyetli merkezi iktidarın izinden giderek, bu cehennem projesini insanları besleyecek olan bir tarım projesine dönüştürmek üzere cümlenin sonuna “sera” da eklendi.

Sessiz sedasız devletin derin ve bereketli bürokratik koridorlarında ÇED dosyasını hazırlayan Ankaralı danışman firma tarafından sürdürülen, uzun soluklu ÇED süreci nihayet sonuçlanma aşamasına vardı ve sadece basit bir formaliteden ibaret olan “halkın katılımı” sürecine gelindi. Bir ay sonra ÇED dosyasının bakanlıkta değerlendirilmesi için düzenlenecek olan İDK toplantısı öncesi yapılacak toplantının tutanağı illa ki dosyada yerini alacaktı. Bölgede yaşayan köylünün görüşleri, projeyi isteyip istememesi, halkın katılımı toplantısının yaptırılmaması, burada tutulan tutanak, itirazlar vs. bunların hiçbir öneminin olmadığını, şeklen dahi olsa dikkate dahi alınmadığını bugüne kadarki uygulamalardan açıkça gördük.  

« 4 Adet Üretim Kuyusu; 3 Adet Reenjeksiyon Kuyusu; 13,7 MWe JES; 999 KWe GES; Jeotermal Sera)" projesi ile ilgili olarak, ÇED Yönetmeliğin 9. Maddesi gereğince ÇED sürecine halkın katılımını sağlamak, halkı proje hakkında bilgilendirmek, görüş ve önerilerini almak amacıyla 06.07.2021 tarihinde  İlimiz Selçuk İlçesi Gökçealan Mahallesi'nde yer alan Hasan Fatma Önal Orta Okulunda Saat:14:00’da Halkın Katılımı Toplantısı yapılacaktır ». 

Doğa buluşması

JES direnişlerini mesleki müşteri kaynağı haline getiren, son olarak vekalet ücreti olarak köylülerden 35.000.- Türk Lirası talep eden (en azından açık sözlü imiş, ben çevreci avukatım hiç para almıyorum diyerek kazandığı davanın masraflarını karşı taraftan alıp da köylülere iade etmemezlik yapmıyor), biz zar zor söz alıp, olabildiğince daha çok köylüyü vekalet sürecine katalım, herkes 5-10 neyse para vererek sürece katılsın, süreci daha çok sahiplenir dediğimizde, ulvi tecrübeleri ışığında, daha kolay yönlendirebilmesi için, “kalabalığa gerek yok, 2-3 kişi artı muhtar yeter” diyen, kara gözlüklü yeşilin ve JES’in profesyoneli avukatın, olayın öznesi köylüler tarafından devre dışı bırakıldığı Rama Enerji’nin Havutçulu ve Naipli’deki JES girişimine karşı köylülerin dava açması sürecinde avukatı ve her türlü desteğiyle sürecin başından beri içinde olan Selçuk Belediyesi’nin (yani Filiz Ceritoğlu Şengel) burada sahneye daha da belirgin olarak çıktığını, hatta köylülere bir dirsek darbesi atıp “çalışanlarıyla birlikte” sahneyi ele geçirdiğini söyleyebiliriz (köylünün ilgisizliği karşısında hiç yoktan iyidir mi desek acaba?) Kuşkusuz yöre halkının dahi kendi geleceğine sahip çıkmadığı, derin uyku ortamında olduğu bir durumda, yerel yönetimin sermaye karşısında yeşili savunması övülecek bir durumdur.

Tabi ki yine iyi niyetle halkı bir saat önce yani saat 13.00’te “Doğa Buluşması” adıyla okul bahçesine toplama girişiminin, genel başkan yardımcısı ve milletvekilleri düzeyinde katılım sağlayan CHP’nin şovuyla sonuçlandığına tanık olduk. Toplantının “inisiyatifi” belediyede değilken, heyecanlı ve gedikli partililer, bir ara köylülerin avukatını dahi dinlememe eğiliminde oldular. Oysa ortada bir CHP organizasyonu, CHP’nin örgütlediği köylülerin etkinliği değil, devletin ve proje sahibi şirketin yöre halkını bilgilendirmeye yönelik düzenlediği bir bilgilendirme toplantısı söz konusu idi. Dolayısıyla eğer söz konusu edilecek ise “inisiyatif” CHP’de değil, yöre köylülerindedir (ve hatta sadece Gökçealan değil, başta arama ve işletme ruhsat sahasına konu olan Çınar, Yeniköy, Kirazlı da dahil yörede yaşayan tüm köylülerde).

Selçuk Belediyesi’nin kurduğu ses düzeninden “yaptırmayacağız, ettirmeyeceğiz” vurgularıyla seçim naraları atan halkçı partinin şu anda ismini dahi anımsamadığımız yüce milletvekillerinin, sayın başkan vekilinin sesi ne yazık ki konuşmasına izin verilen tek köylü Fadime kadının sesini bastırdı. Halka söz hakkı tanımayan, ona tepeden bakan, “ben bilirim, sen bilmezsin, fazla konuşma” tavırlı bu seçkinci siyasi yaklaşım, on yıllardır yaşadığımız ve bir türlü kurtulamadığımız karabasanın da en büyük sorumlusu değil mi? İstanbul’dan başlayarak zamanla tüm Türkiye’yi böylesi yaklaşımlarla, halkı küçümseyerek, söz hakkı tanımayarak karşı tarafa teslim etmedik mi? 

Neyse ki Gökçealan muhtarlığının avukatı Cem Altıparmak’a konuşma fırsatı verildi de işin aslı, burada bir seçim toplantısının değil, halkın ÇED sürecine katılımı toplantısının protesto edilmesinin söz konusu edildiğini anladık. Kendi koyduğu yasayı dahi çiğneyerek hukuku hegemonyalarının başat aracı haline getirmekten çekinmeyen bir iktidarın yönetiminde, hukukun terazisinin sermayenin kirli ellerine terk edildiği bir ortamda, çok sevgili avukatın toplantının yapılmasını engelleyeceğimizi söylediğimizde “yasalara uyulması” konusundaki uyarılarını çok da ciddiye alma niyetinde olmasak da, çevre il müdürlüğü yetkililerinin toplantıyı açma ve illa da konuşma konusunda çok ısrarcı olmaması “fiili” bir müdahalenin önüne geçti. Biz yine de ÇED’i hazırlayan firmanın getirdiği panoya “SERMAYE DEFOL! BİZ HALKIZ” yazılı dövizimizi astık. “Halkız, Haklıyız, Kazanacağız” sloganları altında, avukatın hazırladığı imzalardan ve daha önce yöre için alınmış mahkeme kararlarından oluşan dosya yetkililere verildi, tutanak tutuldu.

Gökçealan, Kirazlı, Çamlık, Yeniköy, Çınar mahalleleri Kuşadası’nın nefes aldığı, gıdasını temin ettiği biricik yeşil alanlar, yaşamsal havzalardır. Buraların kaybedilmesi, bir şekilde JES intiharına terk edilmesi, zaten on yıllardır kıyı şeridi betona teslim edilmiş (hem de mafya ile işbirliği yapan eski bir CHP’li belediye başkanı eliyle) Kuşadası’nın tamamen ölümü anlamına gelecektir. Bu gerçeğe rağmen Kuşadası halkının, çok çevreci belediye başkanının etkinliğe ilgisiz kalması de dikkat çekicidir. Deniz kaplumbağaları, tehlike altında olan endemik bitkiler, asırlık ağaçlar konusunda çok duyarlı derneklerin, para karşılığı düzenlediği turlara katılımcı sağlamak için harcadığı en azından bir iki kişiyi aracına alarak buraya getirmesini beklemek çok abartılı olmasa gerek.  

Aynı şekilde 900’e yaklaşan nüfusuna karşın, 180 metre yakınında bir cehennem tesisi kurulacak olan Gökçealan’dan katılımcıların sayısının da 100-150 dolayında kalması da şaşırtıcıdır. Anlaşılan eylemin örgütlenmesinde CHP’li milletvekillerin çağırılmasına harcanan çaba, diğer partilere oy veren yöre halkının katılımını sağlanması için harcanmamış. Aynı şekilde çevre köylerin de haberdar edilmesi, etkinliğe katılması için de facebook’taki bir iki duyurunun dışında çok bir şey yapılmamış. Kimseye haber verilmeden köyde bir gün önce düzenlenen toplantı da buna dahil.   

Şimdi ne olacak?

İDK, bir iki ay içerisinde Ankaralı şirketin abrakadabra marifetiyle resmi kurumlardan onaylarını aldığı kopyala/yapıştır ÇED’i kabul edecek. Köylüler ÇED olumlu kararının iptali için idare mahkemesinde dava açacak. Bu davanın sonuçlanması beklenirken (ki en az 1-2 yılı bulur) şirket, köylülerin itirazını, CHP’li başkan vekilinin ateşli söylevini, ÇED iptali dava açmalarını v.s. hiç dikkate almaksızın sahaya inecek. Yani önce konteynerler gelecek, sonra da sondaj makineleri. Arkasına koskocaman devleti alan Ali Rıza tabi ki bugüne kadar harcadığı paraların karşılığını almak isteyecek. Ne avukatın sükunet önerileri, ne seçim naraları, ne belediyenin ses düzeni işitilecek.

Sahada yaşamı ve geleceği için direnecek olan sadece ve sadece Fadime kadın ve köylüler olacak.