
Fransa Afrika'ya muhtaç
Neymiş Afrika fakir ve tükenmekte olan bir kıtaymış. Yok sadece Batının hayırseverliği sayesinde ayakta kalabiliyormuş. Peki ya Afrika, GSYİH’larında süregelen güçlü bir artışla dünyanın ilk 10 ülkesi arasında 6'sının en müreffeh ülkeler arasında yer aldığı doğal kaynaklar açısından çok zengin bir kıtaysa? Bunu sayılar ortaya koyuyor. Peki ya kendisine 100 milyar dolar verildiğinde, elinden 500 milyar dolar ve daha fazlası alınıyorsa? Ya tersine Batı'ya asıl yardım eden Afrika ise? vs. Bütün bunları doğrulamaya çalışacağız.
1) CFA Frangı üzerinden Afrika'nın sırtından kazanılan para, « sömürge vergisi » ve döviz rezervi varlıkları?
14 Afrika ülkesi, sömürge anlaşması yoluyla Fransa tarafından, rezervlerinin % 85'ini Fransa Maliye Bakanlığı'nın denetimi altındaki Fransa Merkez Bankası'na yatırmak zorundadır. 2014'ten bugüne kadar, Togo ve diğer 13 Afrika ülkesi hala Fransa'daki sömürge borcunu ödeme yükümlülüğü altındadır. Bunu reddeden Afrikalı liderler ya öldürülüyor ya da darbelerin kurbanı oluyor. İtaat edenler ise Fransa tarafından cömert yaşam tarzları yoluyla desteklenip ödüllendirilirken, halkları sefalet ve umutsuzluk içerisindedir. Böylesine farklı Afrika ülkeleri grubunu yöneten Fransa’nın para politikası basittir, çünkü WAEMU veya CEMAC gibi merkezi vergi makamlarına bağlı olmaksızın Fransız Hazinesi tarafından yönetilmektedir.
CFA'nın merkez bankası tarafından yürürlüğe konan anlaşmanın şartlarına göre, her Afrika ülkesinin her bir merkez bankası, döviz rezervlerinin en az % 65'ini, ayrıca finansal yükümlülüklerini karşılamak için % 20’sini Fransa'da tutulan bir « operasyon hesabında » tutmakla yükümlüdür. Kısacası, bu Afrika ülkelerinin döviz rezervlerinin % 80'ninden fazlası Fransız Hazinesi’nin denetimi altındaki « operasyon hesaplarında » tutulmaktadır. İki CFA bankasının adında Afrika geçse de, bunların kendi para politikaları bulunmamaktadır. Ülkeler, Fransız Hazinesi'nin elinde bulundurduğu döviz rezervinin ne kadarının toplu veya bireysel olarak kendilerine ait olduğunu bilmemektedir ve bu konuda bilgilendirilmemektedir.
Bu Fransız Hazine fonlarının yatırımından elde edilen kazançların döviz rezervine eklenmesi gerekiyor, ancak bankalara veya ülkelere aktarıldıklarına ilişkin ne herhangi bir muhasebe kaydı ne, de bu değişikliklerin ayrıntıları bulunmuyor. « Yalnızca sınırlı sayıda üst düzey Fransız Hazine yetkilisi, bu fonların yatırıldığı “operasyon hesaplarındaki” tutarları biliyor; onların da bu yatırımlardan kar elde edilip edilmediği hakkındaki bilgileri CFA bankalarına veya Afrika devletlerinin merkez bankalarına açıklamaları yasaktır » diye yazıyor Dr. Gary K. Busch. Fransa'nın hazinesinde Afrika’ya ait yaklaşık 500 milyar tutarındaki parayı yönettiği ve eski imparatorluğun bu karanlık yönüne ışık tutacak hiçbir şey yapmadığı tahmin ediliyor.
Afrika ülkelerinden gelen bu döviz rezervi varlıklarının yıllık miktarının 500 milyar Euro olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamlar muhasebe uyumsuzluğu nedeniyle resmi belgelerde yayınlanmayacaktır. Yine de çok şüpheci yaklaşan bir başka kaynak, yıllık 148 milyar Euro rakamını kabul ediyor. Bu tutar, tüm Afrika'ya yapılan 10 milyar Euro'luk Fransız yardımı ile karşılaştırılabilir. Bir tarafın cimri yardım tutarı ile diğer tarafın gerçek zenginliklerine büyük oranda el konulması arasındaki çok, çok derin dengesizliğin şimdiden farkına varabiliyoruz. Ve sadece sömürge vergisi gibi savunulamaz gerekçelerle zimmete geçirilen paralar söz konusu. Doğal kaynaklar vs. henüz bu hesapta yer almıyor…
Buna, tasavvur etmesi daha zor olan bir kavram daha ekleniyor: Afrika bir tür mali kölelik boyunduruğu altında tutuluyor, çünkü serbest para birimiyle dünyanın en zengin kıtası haline gelecektir... Veya örneğin, ülkenin efektif altın rezervleri olmasına karşın, Batı ülkelerinden sadece bir birim almak için parasından 5000 birimini vermek zorunda kalmaktadır. Döviz kurlarının asimetrik adaletsizliği, Afrika'yı kalıcı bir küçüklük durumunda tutmaktadır. Egemen bir para politikasına sahip olamamaktadır. Kısacası, servetini özgürce yönetememektedir. Aynı zamanda, ekonomik olmayan –TİPP, TAFTA gibi ekonomik olmayan anlaşmalar– ticaret anlaşmaları da dayatılıyor. Son olarak, hukuki durum Afrika'nın yasal vesayet altına alındığı izlenimini veriyor. Dolayısıyla, bu kadar çok olgu, uluslararası finansörlerin hızlı bir şekilde yasal denetim altına alınması gerektiğini ortaya koyuyor!
Evet, TİPP-TAFTA'dan daha kötü bir ekonomik olmayan anlaşma mı? Onların adına daha ne kadar konuşacağız?
***
2) Sefil küçük yardım, uygun orana getirildi mi?
Bu soruya neredeyse hayır yanıtını verebiliriz! Afrika borcunu birkaç kez geri ödemiş olsa da, hala alçakça bu borcun azaltılmasından söz edilebilmektedir. « 1996'da İMF ve Dünya Bankası, bazı Üçüncü Dünya ülkelerinin borçlarını hafifletmeyi içeren Borçlu Fakir Ülkeler Girişimi'ni başlattı. Üçüncü Dünya ülkelerinin toplam borcunun […aslında vadesi gelmemiş…] sadece % 10'u iptal edildiği dikkate alınırsa, bu hafifletme girişimi tamamen gülünçtür. ». Çok az şey için çok fazla gürültü. Gerçekten, dünyanın geri kalanıyla birlikte parasal olan her şeyde, Batı her zaman köhneliğin ve cimriliğin doruğuna ulaşmıştır. Tamamıyla aşağılık bir tavırdır bu! İşte bu yüzden, bu kadar çok saptırmayı etkisiz hale getirmek ve anlatımın netliğini korumak için bu tarzda ilerlemek zorundayız!
« Yılda 10 milyar Euro ile (2011'de 9.348 milyar) Fransa, Resmi Kalkınma Yardımı'na (Official Development Assistance - ODA) dünyadaki dördüncü en büyük katkıyı sağlayan ülkedir. % 0,46 ile Gayri Safi Milli Hasılaya (GSMH) oranı ile ise ikinci en büyük katkıyı sunmaktadır. Afrika ve özellikle Sahra altı Afrika’sı (% 41) Fransız ODA'sının (% 55) ana yararlanıcısıdır. Fransa ayrıca AİDS, Tüberküloz ve Sıtma ile Mücadele için Küresel Fon'a en büyük ikinci (birinci Avrupa) katkıyı sunan ülkedir. Böylece Fransa, örneğin 4,2 milyon kişiye AİDS'e karşı tedavi, 9,7 milyon kişiye tüberküloz tedavisi sağlamaya ve sıtmayla mücadele için 310 milyondan fazla böcek ilaçlı cibinlik dağıtarak katkıda bulunmuş oluyor ». Az sayıda gerçek için sarf edilen çok abartılı sözcükler. Fransa, Afrika'ya yardım etmiyor, aksine büyük ölçüde bu kıtadan büyük oranda yardım alıyor!
Bu yetersiz 10 milyar Euro’yu, 500 milyar Euro’yla (hatta çok cimri bir hesapla 148 milyar Euro) karşılaştırmakta yarar vardır –sonunda faydalı bir vizyon değişikliğine sahibiz–. Tamamıyla yardım eden Afrika'dır ve asla bunun tersi söz konusu olamaz!
- Charity değil Sharity
Mallence Bart Williams, en doğru formülü iyi biliyor. Bu da sözlerini daha çarpıcı kılıyor. Sözde Batı tarzı charity’nin (yardım) bir tür porn charity (pornografik bir yardımdan ibaret) olduğunu söylüyor…
3) Hammaddelerin örgütlü olarak yağma edilmesi.
Bu konuyla ilgili en doğru görüntü, Batılı ülkelerin hiçbir uluslararası kurala saygı duymadan, kendi istekleriyle « bir self serviste olduğu gibi Afrika'da yararlanmaya geldikleri »dir. Hem de işgal ettikleri egemen halkları sürekli olarak hiçbir yasaya uymamakla aşağılayarak. Oysa gerçekte, yasalara çok fazla itaat etmektedirler, yoksa çoktan onları topraklarından kovarlardı!
Araştırmaları, toplantıları ve mülakatları bir araya getiren « The Looting Machine » (Nisan 2015’te İngilizce olarak yayınlanmaya başlayan Yağma Çarkı), titizlikle belgelenmiş bir kitaptır. Financial Times'ın Afrika temsilcisi olan Tom Burgis'in yılların birikiminin meyvesidir. İşte bu kitaptan bir mülakat.
Afrika'daki doğal kaynakların yağmalanması iddia ettiğiniz kadar « sistematik » mi?
Elbette. Yaklaşık yirmi yıldır ekonomistler, doğal kaynaklar açısından en zengin ulusların genellikle derin yoksulluk, kötü yönetişim ve çatışmalardan muzdarip olduğu gibi bir tezat olan bir « hammaddelerin laneti » teşhisi koydular. Afrika'da yaşadığım yıllar boyunca beni en çok etkileyen şey, bunun kesinlikle doğru olmasına rağmen, bunun bir tesadüf olmadığı, ekonominin bir tuhaflığı olmadığıydı. Bu bir örgütlü yağma sistemiydi.
Bu düzenek nasıl çalışıyor?
Bu yağma çarkının merkezinde, kamu görevinin özel kazanç için kötüye kullanılması vardır. Royal Dutch Shell ve KBR (Amerikan petrol hizmetleri şirketi Halliburton'un eski bir yan kuruluşu) gibi şirketler Afrikalı memurlara rüşvet verdiğinde, devletin temel şartını –kamu görevlilerinin kamu yararı için çalıştığı düşüncesini– baltalıyorlar. Ve hiçbir Anayasa, hükümetlerin yalnızca birkaç marjinal kapitalisti gayrimeşru bir şekilde zenginleştirmek için var olduğunu öngörmez.
Yani yağmacılar sadece Afrikalı liderler değil mi?
Afrika’nın egemen sınıfları birçok durumda kesinlikle suçlu olmakla birlikte, asıl suçlular her şeyden önce kendi çıkarlarına hizmet eden küresel ekonomiye bağlı ulusötesi şebekelerdir. Bu egemen sınıfların müttefikleri arasında, yerel yetkililerin sahip olduğu paravan şirketlerle ortaklaşa petrol ve madencilik sözleşmeleri imzalayan çok uluslu şirketler ile kişisel servetlerini denizaşırı ülkelere taşımalarına yardımcı olan uluslararası bankacılık sistemindeki şirketler yer almaktadır […çok büyük ölçekte küresel dolandırıcılık halkın gözleri önüne serilmemesi için hepsi çok iyi gizlenmiş!]
Dünya Bankası gibi küresel mali kurumlarının rolü de tartışmalı görünüyor…
Birçok Afrikalı, maden çıkarma endüstrilerinin onlara verdiği ıstırabı yaşadı. Gana'daki siyanür sızıntıları, Güney Afrika'da Marikana'da dehşete yol açan kötü çalışma koşulları, Çad'daki petrol destekli diktatörlük gibi. Ancak Dünya Bankası, her üç örnekte de yer alan projeleri destekledi. On yıl önce kendi servisleri tarafından yapılan bir araştırma, petrol ve madencilik endüstrilerinin yoksulluğu artırabileceğini öne sürdüğünde, banka yetkilileri bunu büyük ölçüde görmezden geldi.
Peki, yağma çarkı bir gün bozulur mu?
Bugün Nijerya gibi ülkeler gelirlerinin neredeyse % 70'i oranında petrole bağımlı ve gelirlerinin sadece % 4'ü vergi mükelleflerinden alınan vergilerden geliyor. Bu nedenle « yöneticiler, yönetilenlere karşı kendini borçlu hissetmez. Onların dertleri, kaynaklardan elde edilen rantlara el koymaktır. Daha çok büyük bir imalat sektörüne dayanan daha çeşitlendirilmiş bir ekonomi, daha kayıtlı işlere ve dolayısıyla daha fazla vergi mükellefinin devleti finanse etmesine ve hükümeti sorumlu tutmasına imkan verecektir. »
Peki ya bugünlerde?
Şubat 2021'in başlarında, Güney Afrika’nın Maverick Citizen of Africa gazetesi, Zimbabwe'deki yağmanın bağlantıları ve kartellerin ülke ekonomisi üzerinde yıkıcı etkisi olan yasadışı sınır ötesi mali operasyonlarının bağlantılarını ciddi bir şekilde ele alan Cartel Power Dynamics adlı sarsıcı bir rapor yayınladı.
Uluslararası alanda, kapitalizm haydutluktan ibarettir... Raporun ekindeki birçok belge ve videolar, hiçbir zaman öne sürülmeyen bir şeye genel bir bakış sunuyor: Afrika tüm uluslararası yasalar çiğnenerek yağmalanıyor. Kanada'nın Afrika'nın yağmalanması için bir güvenli liman gibi gösterildiği videoyu izleyin. Burada bir kolaylık sisteminin yürürlükte olduğu gayet açık: Küresel madencilik şirketlerinin % 70'i Kanada'da kayıtlı. Gerçekten de bunlara tüm hukuksal avantajlar sunulmaktadır. Oysa menşe ülkelerinin çok aleyhine madencilik yasaları dayatılıyor... istemeden de olsa Kanada dolaylı olarak Afrika'ya zarar veriyor!
Bu küçük sinerjik dokunuşlarla, gerçekliğin tutarlı bir görüntüsünü çizmeyi başardık. Bu, son bölümde (medya) daha da anlam kazanacaktır.
Yetmedi mi? Tarih hala bekliyor: bugün itibarıyla CFA Frangı hala geçerliliğini koruyor. Bunun farkına varabilmemiz için 2 adım gereklidir...
Afrika'nın sonunda gerçek para birimini oluşturacağını müjdeleyen yeni bir bağlantı ekliyoruz. Ve bu yeni para birimi dünyanın her yerinde değerli olmaya başlar. Bu yeni paranın geleceğini yayarak hayatımızı dönüştürmeye gerçekten yardım ediyorsunuz!
Ancak DİKKAT: Bu yalnızca « bir idari reformdur ve kesinlikle parasal değildir ».
Kanıtı mı? « BCEAO, CFA Frangı'nın “devalüasyonunu” yalanlıyor ».
Bu yüzden, Mart 2022 itibariyle parasal olarak CFA Frangı... hala var!
4) Medyalar tarafından yürütülen sürekli karalama kampanyası?
Burası, makalenin en önemli bölümünü oluşturur, çünkü inanılmaz olan buradadır. Tüm örgütlü yağmalama sistemi, yalnızca Batılı hayırseverler sayesinde ayakta kalabilen fakir ve ölmek üzere olan bir Afrika imajının, sürekli olarak Afrika’dan çalınan milyonlarca dolar sayesinde kafalara vurulmasıyla devam edebilir. Bu karalamadan daha da kötüsü mü? Bunun bazen cömert bağışçılar –evet, bu imajı güçlü bir şekilde taşıyan ya da bunun araçsallaştırılan STK’lar aracılığıyla– tarafından verilen bu dolarlar sayesinde gerçekleşmesidir. Dolayısıyla, Afrika en zengin kıta, gerçek bu. Bu yüzden bu kadar yağmalanmıştır. Aksi halde, gerçekten bu kadar yoksul bir kıtaysa bu kadar açgözlülük neden? Ama işin aslı hiç de öyle değil! Hayır, Batı, Afrika'ya son derecede bağımlıdır ve sömürgeciliğin oluşturduğu « karşılıksız yardımı » sürdürmek istemektedir. Bunu ancak yarattığı imaj aracılığıyla yapabilir. Medyanın karalayıcı imajı nasıl işler?
Peki, Afrika'da şiddet kasıtlı olarak nasıl örgütleniyor? Evet, bizzat onu yağmalayanlar tarafından. Afrika'nın Batı'nın silahlı « korumasına » ihtiyacı yoktur. Tek ihtiyacı tüm ülkelerinden bir daha geri gelmemek üzere defolup gitmeleridir. İnsanları topraklarından koparmak ve onları köleliğe, sömürgeciliğe ve dolayısıyla çok şiddetli post-kolonyalizme indirgemek için yaptığı yasadışı istilalardan o kadar aşikar ki, gereksiz Batı olmadan, Afrika kendini çok daha iyi hissedecektir. Doğru değil mi?
Böylece, ülkelerin istikrarsız olduğuna yönelik verilen yanlış imaj, Batı'nın bu yasadışı müdahalesine izin vermektedir. Afrika'nın kesinlikle onların korumasına değil, sadece bütün bu iftiracı parazitlerden kurtulmasına ihtiyacı vardır! Batı onun yalanlarla bezenmiş külfetinden başka bir şey değildir. Hiçbir batı ülkesi böylesi bir olumsuz yaşam tarzını sürdürmek için yeterli doğal kaynaklara sahip değildir. Bu kadar kaynaklardan yoksun bir Batı, diğer kıtalara gerçekten nasıl yardım edebilir? Ve neyle? Yanıt: Onlardan çok şey çalarak! Bu nedenle, her şey el çabukluğuyla gerçekleşmekte ve « vermiş gibi göründüğünden » sonsuz derecede daha fazlasını almaktadır. Örneğin, renkli kalemler verirken, yasadışı bir şekilde ceplerini altın ve pırlantalarla dolu bir şekilde geri dönmektedir. Oysa gerçekte bunların hiçbir şekilde sahibi değildir!
Devasa servetini piyasa fiyatlarına satabilecek bir Afrika anında tüm Batı ekonomilerini istikrarsızlaştıracaktır (halen her şey zararına « değiş tokuş edilmektedir », bu yasadışı bir uluslararası damping’tir!). Gerçekler Batı’nın tamamen karşısındadır. Ayrıca, bu durum (haberlerin sürekli olarak ortaya koyduğu) Afrika'nın ekonomik açıdan en mücadeleci ülkelerini –üstelik de yasal olmayan yollarla– istikrarsızlaştırmaktadır. İmaj artık olgunlaşmaktadır. Daha dün birbirinden bağımsız görünen yüzlerce olguyu artık daha iyi anlıyoruz. Somut olarak, Batı'ya asıl YARDIMCI OLAN Afrika'dır! Batı, Afrika'ya çok bağımlı durumdadır ve yalnızca tamamen oynanmış, tahrif edilmiş, birleştirilmiş, kaçınılmış, sahte, kesilmiş, çarpıtılmış bir imaj sayesinde ayakta kalmaktadır…
Neyse ki Afrika, bir zamanlar en zengin kıta olarak kabul edilen adil ve hakkaniyetli bir küresel ticaret istemektedir.
…Evet, neyse ki bize hiç benzememektedirler!
Gilbert GUİNGANT
(11.05.2022 tarihinde reseau international sitesinde Gilbert Guingant imzasıyla yayınlanan Fransızca makaleden Türkçeleştirilmiştir https://reseauinternational.net/sans-lafrique-la-france-serait-un-pays-pauvre/ )