Skip to main content

CİA, ABD’nin kanayan yarası

Başkan Biden'ın Philadelphia'daki İndependance Hall'ın basamaklarını tırmanıp, muhalif siyasetinin merkezi hizbinin « Cumhuriyetimizin temellerini tehdit eden » aşırılık yanlılarından oluştuğunu hepimizin anlamasını sağlamanın görevi olduğunu ilan etmesinin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Ordusunun üniformalı ikonları ile çevrili ve Leni Riefenstahl'daki bir sahnede boy gösteren lider, geleceği « korkunun, bölünmenin ve karanlıkların » güçlerinden korumak gerektiğini vurgulamak için yumruklarını sıktı. Prompter’den düşen, « yalanların gölgesinden » türeyen « boğazdaki hançer » gibi sözler şiddet dili açısından zengindi.

 

Başkan, « Ülkemizde olup bitenler normal değil » dedi

Böyle düşünürken yanılıyor mu? Konuşmasında asıl dile getirmek istediği –ki bu aşağılık düzenek içerisinde gözden kaybolan– sorun, demokrasi ve yasalarla yönlendirilen bir ulus olmaya devam edip etmeyeceğimiz ve buna nasıl devam edeceğimiz konusudur. Biden'ın önerileri hakkında Twitter'da sürdürülen tüm tartışmalara rağmen, öngörüleri çok az ilgi gördü.

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarına, Amerikan siyasetinin alameti farikasının bir parçası olarak o kadar sık ​​başvurulmuştur ki, bunun her ikisine de sahip olduğunu varsayıyoruz.

Böyle düşünmekte haksız mıyız?

Hukukun üstünlüğü ilkesi üzerine kurulmuş ulusumuz bu yıl iki yıldönümünü kutluyor: Daha önce sözünü ettiğim National Security Agency'nin 70. ve Central İntelligence Agency’nin 75. Yıldönümü.

CİA, 1947 tarihli Ulusal Güvenlik Yasası'nın ardından kuruldu. Bu yasa, mahkemelerin ve Kongre'nin salt bir bilgi toplama tesisini denetlemesine gerek olmadığının altını çiziyor ve dolayısıyla denetimi altındaki Milli Güvenlik Kurulu aracılığıyla sadece başkana tabi kılıyordu.

Yeni kurulan teşkilat, bir yıl içinde, sadece istihbarat toplama ve bunu analiz etmekten ibaret olan işlevini aşarak,  bir gizli operasyonlar bölümü oluşturdu. On yıl içerisinde CİA, Amerikan medyasında yer alan haberleri yönetiyor, demokratik olarak seçilmiş hükümetleri deviriyor (kimi zaman sadece tercih ettiği bir şirket yararına), kamuoyunu yönlendirmek için propaganda ekipleri kuruyor, gönüllü olmayan insan denekler üzerinde birçok zihin kontrolü deneyi yürütüyor (Unabomber'ın yaratılmasına yardımcı olan) ve ne yazık ki yabancı ülkelerdeki seçimlere müdahale ediyordu. Bu aşamadan sonra, muhabirleri dinlemesi ve yürüttüğü savaşlara karşı çıkan Amerikalılar hakkında dosyalar oluşturması için sadece küçük bir adım atması gerekiyordu.

Henüz 1963 yılında, eski Başkan Harry Truman, yasasını bizzat imzaladığı teşkilatın başlangıçta öngördüğünden çok farklı bir şeye dönüştüğünü itiraf ediyordu:

« Bir süredir CİA'in asli görev alanından saptırılması beni rahatsız ediyor. Hükümetin operasyonel ve bazen de siyasi bir kolu haline geldi. Bu sorunlara yol açtı…»

Bugün pek çok kişi, Teşkilat'ın reformdan geçirildiğini ve bu suistimallerin uzak geçmişin kalıntıları olduğunu hayaliyle kendini avutuyor, ancak demokrasimizin gerçekleştirdiği az sayıda reform sulandırıldı veya baltalandı. Nihayetinde halkı memnun etmek için Kongre'ye verilen sınırlı « gözetim » rolü, ne komisyonun –soruşturmaktan çok alkışlamayı tercih eden– çoğunluğu tarafından, ne de siyaseten hassas operasyonları bunları en rahat sergileyebilecek grubun ardında gizlemeye devam eden teşkilatın kendisi tarafından asla ciddiye alınmadı.

[Senatör] Dianne Feinstein, « Kongre bilgilendirilmeliydi » dedi. «Bu tür bir hassas program başlatılmadan önce bilgilendirilmeliydik. CİA Başkanı Panetta, başkan yardımcısının programın Kongre'ye açıklanmamasını emrettiği konusunda bilgilendirildi.»

İzleme ve reformların nihai etkililiğini nasıl değerlendirebiliriz? CİA, arkadaşım, 1972'de bilgi sızdıran Amerikalı Daniel Ellsberg'e yönelik suikastı planladı ve aynı şekilde yaklaşık elli yıldan beri sürdürülen « reformlar », CİA'nin yakın zamanda Julian Assange'ı hedef alan bir diğer siyasi cinayetin taslağını hazırlamasına engel olmadı. Bunu perspektif içerisinde değerlendirirsek, muhtemelen CİA'nın bir muhalife yönelik son, ya da daha doğrusu haberdar olduğumuz son suikast planından daha eski ayakkabılara sahipsiniz diyebiliriz…

Assange olayının tarihi bir garabet, Trump’ın Beyaz Saray'ına özgü bir sapkınlık olduğunu düşünüyorsanız, CİA cinayetlerinin çeşitli yönetimler boyunca süre geldiğini akıldan çıkartmayalım. Obama, herhangi bir savaş alanından uzakta bir Amerikalının öldürülmesini emretti ve birkaç hafta sonra onun 16 yaşındaki Amerikalı oğlunu öldürdü, ancak Obama iktidardan ayrıldığında bu adamın Amerikalı kızı hala hayattaydı.

Beyaz Saray'a girişinden bir aydan kısa bir süre sonra, onu da Trump öldürdü.

Ama yapılanlar, suikastların de ötesine geçiyor. Yakın geçmişte CİA, El Kaide üyesi olmadığını bildiğimiz, ancak geleceğin (ABD yanlısı) Afgan başkanının hayatını kurtarmış gibi görünen Kul Rahman'ı yakaladı. Rahman, Teşkilatın « zindan » olarak tanımladığı yere yerleştirildi ve işkenceyle öldürüldü.

Onu soydular, değiştiremeyeceği bir çocuk bezi dışında üzerinde hiçbir şey bırakmadılar;  hava öylesine soğuktu ki muhafızları sıcak giysiler içinde olmalarına karşın kendileri için ısıtıcıları çalıştırdılar. Mutlak karanlıkta, ellerini ve ayaklarını çok kısa bir zincirle yerde tek bir noktaya bağladılar, böylece ayağa kalkması veya yatması imkansızdı –« kısa zincirleme » denilen bir uygulama– ve ölümünden sonra bunun onun kendi güvenliği için olduğunu iddia ettiler. Onu dövdüklerini itiraf ettiler, hatta « sert yumruk darbeleri »nden söz ettiler. Ölüm anında burnundan ve ağzından kan geldiğini anlattılar.

Sayfalar sonra, resmi olarak vardığı sonuçta Teşkilat, herhangi bir darbe vurulduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını belirtiyor. İşkenceye dair hiçbir kanıt yoktu. CİA, ölümünün sorumluluğunu, son gecesinde onu öldüren adamlar tarafından sunulan bir yemeği reddetme suçundan dolayı kendisine atfettiği hipotermiye bağlıyor. CİA, ölümüne işkence ettiği bir adamın temel haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikayetlerinin « üst düzeyde bir direniş eğitimi » aldığının kanıtı olduğunu iddia ediyor.

Daha sonra Teşkilat, Kul Rahman'ın ölümünü ailesinden gizledi. Bugün bile, cesedine ne olduğunu açıklamayı reddetmekte, onun ardında kalanları bir cenaze töreninden, hatta bir yas mekanından mahrum bırakmaktadır.

Soruşturma, ifşa ve işkence programının sona ermesinden on yıl sonra, hiç kimse bu suçlardaki rollerinden dolayı suçlanmadı. Rahman'ın ölümünden sorumlu olan adama, « istikrarlı nitelikli faaliyetleri » için 2500 dolar nakit ödül verilmesi önerisinde bulunuldu.

Başka bir işkenceci teşkilatta başkanlık görevine yükseltildi.

Bu yaz, CİA'in 75. yıldönümü münasebetiyle yaptığı ve Philadelphia’dakinden oldukça farklı olan konuşmada Başkan Biden, CİA'nin tüm başkanlara öğrettiği şeyi hatırlattı: Kurumun ruhunun iktidara doğruyu söylemekte yattığı gerçeği.

Biden, « En büyük soruları sormak üzere yüzümüzü size dönüyoruz » dedi, « en zor sorular. Ve bize mevcut durumla ilgili allayıp pullamadan en iyi değerlendirmenizi sunacağınıza inanıyoruz. “Allayıp pullamadan ” sözcüklerinin özellikle altını çizmek isterim.»

Ama bu kendi içinde bir tür yüz gerdirme, kendini temize çıkartmadır.

Adaleti tesis etmek için değilse, neden hukukla yönetilen bir ulusu ayakta tutmayı –ya da elde etmeyi– arzuluyoruz?

Varsayalım ki parlak ve saf bir demokrasimiz var. Halk veya bizim durumumuzda halkın bir alt kümesi, hükümetin ve yurttaşların uyması gereken makul yasalar tesis eder. Böylesi bir toplumda ortaya çıkan adalet duygusu, zalim ve kaprisli olabilen yasanın, hatta kendi sorunları olan seçimlerin salt varlığından daha çok aklın ve bunun sonucunda ortaya çıkan sistemin hakkaniyetinden kaynaklanır. &

Bu güzel, yasalarla yönetilen ulusa, halk tarafından değil, tek bir kişi tarafından yönetilen hukuk dışı bir varlığı, Başkanı yerleştirirsek ne olur? Ülkenin güvenliğini mi korumuş mu oluruz, yoksa onu tehlikeye mi atmış oluruz?

Kesin gerçek şudur: Hukuka dayalı bir ulus içinde hukuku çiğnemek için bir kurumun yaratılması, kuruluş ilkesini ölümcül şekilde yaralamıştır.

Kuruluşundan bu yana, başkanlar ve yönetici kadroları, haklı gösterilemeyen ve bu nedenle gizlenmesi, yani gizli olarak tasnif edilmesi gereken nedenlerle CİA’ya düzenli olarak yasaları çiğnemeyi emrettiler. Tasnif sisteminin temel sonucu, ulusal güvenliğin pekiştirilmesi değil, şeffaflığın azalmasıdır. Anlamlı bir şeffaflık olmadan hesap verebilirlik olmaz ve hesap verebilirlik olmadan öğrenme olmaz.

Sonuçlar hem Amerikalılar hem de kurbanlarımız için ölümcül oldu. CİA, Mücahidleri Sovyet Afganistan'a savaş açmaları için silahlandırdığında, El Kaide'li Usame Bin Ladin'i biz yarattık. On yıl sonra, CİA, o zamanki Başkan Yardımcısı Joe Biden'in sözleriyle « El Nusra, El Kaide ve dünyanın diğer bölgelerinden gelen aşırı cihatçı unsurlar »ı silahlandırır. CİA, küçük bir vekalet savaşını körükleyerek Sovyetler Birliği için hayatı zorlaştırmak için bir dezenformasyon operasyonu yürüttükten sonra, savaş, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden çok sonra, yirmi altı yıl boyunca devam eder.

Bugünün CİA'sının –her türlü sonuçtan ve sorumluluktan arınmış bir CİA– benzer faaliyetlerde bulunmadığına inanıyor musunuz? Manşetlerde dile getirildiği gibi dünyada yaşanan olaylarda parmak izlerinin bulunmasını endişe kaynağı olarak görüyor musunuz? Oysa “naif” olarak etiketlenenler, paramiliter bir örgütü mahkemelerimizin ulaşamayacağı bir konuma yerleştirmenin bilgeliğini sorgulayanlar, « saflıkla » nitelemektedir.

Amerikan halkı, 75 yıldır CİA'yı yasalara boyun eğdirmeyi başaramadı ve dolayısıyla da yasalar, CİA'ya uyacak şekilde büküldü. Biden, Bağımsızlık Bildirgesi'nin ve Anayasa'nın tartışıldığı ve kabul edildiği kırmızıya bürünmüş sahnede dururken, sözleri bir Özgürlük Çanı'nın çığlığı gibi çınladı: « Ülkemizde olup bitenler normal değil ».

Keşke, her şey bundan ibaret olsaydı.

Edward SNOWDEN

(Edward Snowden’in 24 Eylül 2022 tarihinde www.arretsurinfo.ch sitesinde yayınlanan yazısının Fransızca çevirisinden Türkçeleştirilmiştir  https://arretsurinfo.ch/la-cia-la-plaie-ouverte-des-etats-unis/ )

Özgün kaynak: https://edwardsnowden.substack.com/p/americas-open-wound