Skip to main content

Kızıl Bayrağa adanmış bir yaşam: Blanqui

Bir devrimcinin görevi her zaman savaşmak, her şeye rağmen savaşmak, yok edilene kadar savaşmaktır.

 

 

BLANQUİ’NİN SİYASAL VE TOPLUMSAL DÜŞÜNCELERİ

Blanqui, yarım asırdan fazlası devrim davasına adanmış uzun bir ömür yaşadı. Son siyasi faaliyetlerini 1880'de yürüttü, ancak dünya görüşü, devrimci eylemine rehberlik eden siyasi düşünceler, Louis-Philippe döneminde şekillendi ve nihai halini 1848 devrimi sırasında aldı. Ne zamanla proletaryanın sınıf mücadelesinin daha fazla gelişmesi, ne de bilimsel komünizmin ortaya çıkışı, onun devrimci düşüncelerine temel değişiklikler getirmedi.

Engels 1874’te, « Blanqui, geçmiş kuşağın devrimcisidir » diye yazar. İdeolojik gelişimini 1848'de ulaştığı düzeyde durdurdu. Marx'ın faaliyetini ve bazı eserlerini bilmesine rağmen, bilimsel komünizm teorisini ne anlayabildi, ne de özümseyebildi. Bununla birlikte, Marksizm öncesi ütopik komünizmin bir temsilcisi olarak, toplumsal düşünce tarihçilerinden büyük ilgi görmeyi hak etmektedir.

1830-1848 dönemi, Fransa'da kapitalist büyük sanayinin gelişmesi ve işçi hareketinin yükselişiyle damgasını vurdu; bu hareket kendisini 1831 ve 1834 Lyon’lu tekstil işçilerinin ayaklanmalarında ve çok sayıda grevde gösterdi (1832-1833'te grevin Paris'teki hemen hemen tüm sanayileri kuşattığı zamanlar oldu; 1840'ta grevler tüm ülkeye yayıldı). Kapitalist sanayinin ve işçi hareketinin gelişimiyle birlikte proletaryanın sınıf bilinci de gelişiyordu. İşçi sınıfında kendi siyasi görevlerinin bilinci ve bu görevlerin yerine getirilmesi için kendi örgütlenmesini kurmayı başarması gerektiği düşüncesi uyanıyordu. Ancak proletarya, bu örgütü kurmanın yollarını el yordamıyla aramış, hataları ona ders olmuştur.

Proletaryanın sınıf mücadelesi somut bir şekilde olumlanır hale geldikçe, sosyalizmin ütopik sistemleri ilerici anlamlarını yitiriyorlardı. Ütopik sosyalizmin « okulları », « hizipler » halinde yozlaştı; bunların her biri, toplumsal kötülüğü ortadan kaldırmak ve sınıf çelişkilerini uzlaştırmak için kendi yöntemlerini önerdi. Ütopik sosyalizm düşünceleri giderek küçük burjuvazinin malı haline geldi.

Her bir ütopyacı sisteme özgü, değişen derecelerde burjuva ve küçük-burjuva özellikler böylece tam olarak bu dönemde ortaya çıktı. Kendilerini büyük ütopyacıların mirasçıları olarak görenler, eğitimli sınıflardan yardım isteme eğilimindeydiler. İşçi sınıfı ise aksine giderek daha fazla komünizme meylediyordu.

Engels, o dönemin ilişkilerini karakterize ederken, sosyalizmin 1847'de bir burjuva hareketi, komünizmin ise bir işçi hareketi anlamına geldiğini söyledi.

Ancak işçi sınıfı, sınıf çıkarlarına yabancı etkilerden birdenbire ve tümüyle kurtulabilecek durumda değildi. Fransız işçileri, büyük oranda içinden geldikleri ve büyük ölçekli sanayinin yükselişine karşın, hâlâ Fransa'daki çalışan nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan küçük-burjuva çevrelere hâlâ sıkı sıkıya bağlıydılar. İşçilerin psikolojisinde hala pek çok küçük burjuva kalıntısı vardı. Bu koşullar altında, komünizmin temellerini atmaya çalışan teorisyenler, bilimsel bir komünizm teorisi yaratmaktan aciz kaldılar. En iyi ihtimalle, sistemlerinin felsefi temeli olarak kalan on sekizinci yüzyılın mekanik materyalizmiydi. Dolayısıyla, ne on sekizinci yüzyıla özgü akılcı toplum teorisinin (toplumsal ilişkilerin « doğal ve makul düzeni » teorisi) ötesine geçebildiler, ne de tarihsel olarak komünizmi tesis edebildiler. Komünizme giden bir aydınlanma yolunu izlemeye yönelik tüm girişimlerinde Babouvist geleneğin ötesine geçmediler. Komünizmleri, devrimci dürtülerine ve komünizmi işçi mücadelesine bağlama arzularına rağmen, ütopik bir komünizm olarak kaldı. Tüm bu ütopik komünistler arasında Blanqui, toplumun devrimci dönüşümü davasına olan sınırsız bağlılığıyla, çağdaşlarının gözünde tartışmasız ilk sırayı aldı.

Marx, « Fransa'da Sınıf Mücadeleleri »nde, « proletarya, giderek daha çok devrimci sosyalizm etrafında, burjuvazinin kendisine Blanqui adını verdiği komünizm çevresinde gruplaşıyor » diye yazmıştı.

***

Louis-Auguste Blanqui, 1 Şubat 1805'te Nice'den yaklaşık elli kilometre uzaklıktaki küçük Puget-Théniers (Alpes-Maritimes) kasabasında doğdu. Babası Dominique Blanqui, Fransız Devrimi sırasında oluşturulan meclis olan Ulusal Konvansiyon’un Jironden üyesiydi. Bonaparte'ın darbesini onayladı ve 1800'de Puget-Théniers'de kaymakam olarak atandı. Louis-Auguste'nin Picardy'li annesi Sophie Brionville, muhteşem güzelliği ve yüksek ahlaki nitelikleriyle dikkat çekiyordu. Blanqui, kararlı ve uzlaşmaz karakterini ondan miras aldı. Blanqui'nin annesi, ölümüne kadar oğluna büyük bir sevgi gösterdi. Altmış yaşında, Blanqui ve yoldaşlarının Mont Saint-Michel hapishanesinden kaçışının hazırlanmasına fiilen katkıda bulundu; yetmiş beş yaşında, onun ve arkadaşı Cazavan'ın Belle-İle hapishanesinden kaçışını örgütlemesine bir kez daha yardım etti. Auguste'ün ağabeyi, ünlü ekonomist Adolphe Blanqui, gençliğinde ona çok yakındı.

Blanqui’nin hayatında önemli bir rol oynayan kız kardeşleri Antoine ve Barrelier ile arası çok iyiydi. Her ikisi de onun devrimci faaliyetlerine sıcak bakmış, hapishanedeyken onunla ilgilenmiş, ona maddi ve manevi olarak yardım etmiş ve Paris'te yaşarken onu saklamışlardı.

Blanqui, on üç yaşındayken, o sırada Massin enstitüsünde profesör olan ağabeyi Adolphe’un yanına, Paris'e gitti. Genç Blanqui, altı yıl boyunca (1818'den 1824'e kadar ) önce Massin kurumunda, ardından Lycée Charlemagne'de okudu. Kendini tutkuyla ve olağanüstü bir titizlikle çalışmaya adadı ve yetenekleriyle çevresindekileri şaşırttı. Kardeşi Adolphe babasına yazdığı bir mektupta şöyle yazmıştı: « Bu çocuk dünyayı hayrete düşürecek! ».

Blanqui, lise eğitimini on dokuz yaşında başarıyla tamamladı. Daha sonra, önce General Compans'ın ailesinde, ardından iki yıl sonra Massin kurumunda öğretmenlik yaptı. 1824'te gizli devrimci bir topluluk olan Carbonari örgütüne girdi. 1827'de tüm öğrenci gösterilerine katıldı ve üç kez, iki kez kılıç darbeleriyle, daha sonra 19 Kasım'da Rue aux Ours barikatında bir kurşunla yaralandı.

1828 yılını ve 1829 yılının bir bölümünü Güney Avrupa’da seyahat ederek geçirdi. İtalya ve İspanya'yı ziyaret etti ve Ağustos 1829'da Paris'e döndü. Orada birkaç ay Le Globe gazetesinde stenograf olarak çalıştı. Bu dönemde Saint-Simon ve Fourier’nin görüşleriyle tanıştı.

Temmuz 1830'da, X. Charles’ın Saint-Cloud Kararnamelerine karşı ilk protestolar ortaya çıktığında, Blanqui Le Globe'un yazı işleri ekibinden ayrıldı ve kendi deyimiyle « silaha sarılıp üç renkli sancağı dalgalandırmak » için acele etti. Devrim günlerinde X. Charles'ın birliklerine karşı Paris halkıyla birlikte saf tuttu. Mücadelenin sarhoşluğu içinde, halkın galip geleceğine ve monarşinin ve boyunduruğunun sonsuza dek sona ereceğine inanmıştı. Devrimin ulaştığı sonuç karşısında hayal kırıklığına uğradı: monarşi yeni bir biçimde diriliyor, tahttaki X. Charles’ın yerine « burjuva kral » Louis-Philippe getiriliyordu.

Devrimden hemen sonra Blanqui, Godefroy Cavaignac'ın yönettiği Halkın Dostları Derneği'ne katıldı. Bu örgüt yoğun bir biçimde cumhuriyetçi düşüncelerin propagandasını yapıyordu. Blanqui örgüt toplantılarında sık sık söz alıyordu. Henri Heine, tesadüfen 2 Şubat 1832'de burjuvaziyle ilgili « özlü, dürüst ve öfke dolu bir konuşma » olarak nitelediği konuşmasına tanık oldu. Bu konuşma, bin beş yüz kişinin huzurunda, 1793'ü anımsatan bir atmosferde yapılmıştı.

1831'in başında öğrenci gösterilerinde aktif rol alan Blanqui, polis tarafından tutuklandı ve üç hafta sonra serbest bırakıldığı La Force Hapishanesine kapatıldı. La Force, Blanqui'nin hayatının yarısını geçirdiği çok sayıda hapishaneden ilkiydi.

1832'de Halkın Dostları Derneği'ni kapatmak ve liderlerini tutuklamak isteyen Louis-Philippe hükümetinin İçişleri Bakanı Casimir Périer, örgütün basın yoluyla kanunları ihlal etmek ve devlet güvenliğine karşı komplo düzenlemek suçlamasıyla yargılanmasını sağladı. Ocak 1832'de Blanqui, Raspail, Thouret, Huber ve diğerleri tutuklandı. Seine Ağır Ceza Mahkemesi'nde 10-12 Ocak tarihleri ​​arasında ünlü On beşler Davası görüldü. Ağır Ceza Mahkemesi sanıkları beraat ettirdi, ancak Blanqui'nin yaptığı savunma, savcı tarafından kamu huzurunu tehlikeye atmakla suçlanmasına neden oldu. Blanqui, bir yıl hapis ve 200 frank para cezasına çarptırıldı. Cezasını önce Versailles hapishanesinde, ardından Paris'teki Sainte-Pélagie hapishanesinde çekti.

Ancak bu çetin sınavlar Blanqui'yi güçlendirmekten başka bir işe yaramadı. Hapisten çıktıktan sonra, devrimci düşünceleri yaymak için daha da çok çaba harcamaya başladı. Aynı zamanda toplumsal ve siyasal konulardaki bilgisini genişletti ve derinleştirdi. Bu dönemde Blanqui, Babeuf'un şanlı « Eşitler » geleneğini aktaran ve yayan arkadaşı Buonarroti'nin etkisi altına girdi. Blanqui, bir dereceye kadar bir bilim adamı ve devrimci olan Raspail'den de etkilenmişti. Temmuz Monarşisinin ilk yıllarında önemli hareketlere tanık olundu. Eylül 1831'de yaşanan Paris olayları, Kasım 1831'de Lyon işçilerinin ayaklanması, Haziran 1832'de Paris'teki cumhuriyetçi ayaklanma, Nisan 1834'te Lyon işçilerinin ikinci ayaklanması ve bunun diğer Fransız şehirlerine yansımaları ve trajik bir şekilde sonuçlanmaları (13 ve Nisan günlerinde Paris’te yaşanan üzücü olaylar ve Transnonain Sokağı'ndaki katliamlar), bu tarihsel olaylar dizisi Blanqui'nin devrimci inançlarını pekiştirdi.

1832'de Blanqui, Suzanne-Amélie Serre ile evlendi. Ancak mutlu aile hayatı onu toplumsal faaliyetlerden uzaklaştırmadı. 1835'te, programında yalnızca siyasal değil, aynı zamanda toplumsal hedefler de olan gizli Aileler Cemiyeti onun yardımıyla kuruldu.

Dernek üyeleri ayaklanmaya hazırlanıyorlardı ve Rue de Lourcine 113 numarada barut üretiyorlardı. Mart 1836'da, bir ihbarın ardından polis, Aileler Cemiyeti’nin varlığından haberdar oldu ve Blanqui dahil 24 üyesini tutukladı. Barut Olayı olarak adlandırılan bu komplodaki rolü nedeniyle iki yıl hapis ve 2.000 frank para cezasına çarptırıldı. Fontevrault (Maine-et-Loire) hapishanesine kapatıldı.

8 Mayıs 1837'de Orléans Dükü'nün evliliği vesilesiyle bir genel af ilan edildi. Blanqui serbest bırakıldı, ancak tutukluluk hali yerini Pontoise bölgesinde ev hapsine bıraktı. Ailesiyle birlikte Oise'ın göz alıcı kıyısındaki Jancy köyüne yerleşti. Jancy dönemi, Blanqui'nin kişisel hayatının en dingin dönemiydi. Bununla birlikte, sürekli olarak güncel olaylar ve halkın iktidarını kurmanın yolları üzerine kafa yoruyordu. Başarının temel etkeninin, sıkı sıkıya kenetlenmiş ve disiplinli bir ihtilalcı çekirdeğinin örgütlenmesi olduğuna ikna olmuştu. Aileler Cemiyeti’nin yerini almak üzere 1837'de liderleri Blanqui, Barbès ve Martin-Bernard olan yeni bir örgüt olan Mevsimler Cemiyeti’ni kurdu.

1839'da Blanqui, konjonktürün ayaklanma için uygun olduğunu değerlendirdi. Ekonomik kriz en derin aşamasına ulaşıyor, halk sınıflarının artan sefaletine ve işsizliğine neden oluyordu. Ekonomik kriz, siyasi bir krizle birleşti: Temsilciler Meclisi feshedildi; Bakanlar Kurulu Başkanı Molé istifa etti. Louis-Philippe yeni bir kabine kurmayı başaramıyordu. Paris halkı tedirgindi.

Blanqui, yılın başında Paris'e döndü. İsyancılar, silahlı ayaklanma, monarşinin yıkılması ve devrimci bir hükümetin anayasasının hazırlanması zamanının geldiğine inanıyorlardı. Silahlar eksikti, ancak bunların ayaklanma sırasında cephaneliklerden temin edilmesi düşünülüyordu. Belirlenen gün olan 12 Mayıs'ta, at yarışları şehir polisinin ve burjuvazinin bir kısmının dikkatini çekecek ve Belediye Sarayı’nın savunması zayıflayacaktı. Belirlenen saatte, Blanqui'nin bir işaretiyle Saint-Denis ve Saint-Martin sokaklarında toplanan 500'den fazla silahlı devrimci, Belediye Sarayı’na yürüdü ve onu işgal etti. Ancak kraliyet birlikleri tarafından kuşatıldılar. İki günden fazla süren eşitsiz mücadele, ayaklanmanın bastırılmasıyla sonuçlandı. Barbès yaralandı; Blanqui kaçmayı başardı. Ancak 14 Ekim'de kendisini İsviçre'ye götürecek olan posta arabasına binmek üzereyken tutuklandı. Ocak 1840'ta yapılan duruşmada Blanqui herhangi bir açıklama yapmayı reddetti. Barbès gibi ölüm cezasına çarptırılsa da bu cezası ömür boyu hapis cezasına çevrildi. Fransa'nın en karanlık zindanlarından biri olan ve üzerinde bulunduğu kayayla bütünleşen devasa bir taş yapı olan Mont Saint-Michel'e gönderildi. Bu eski manastır, 17. yüzyılın sonlarından beri hapishane olarak hizmet veriyordu.

Ondan yedi ay önce Barbès, Martin-Bernard, Delsade ve diğerleri Mont Saint-Michel'e götürülmüştü. Mont Saint-Michel'in cezaevi yönetimi çok baskıcıydı: zincire vurmalar, dayaklar, işkenceler, gardiyanların alayları, pislik, haşarat; birbirine eklenen tüm bu sıkıntı nedenleri bazılarını intihara sürükledi, bazılarının ise aklını yitirmesine yol açtı. Blanqui uzun süre buradan firar etmeyi düşünmedi.

Mont Saint-Michel'e gitmeden önce bile, karısının hapishaneden çok uzak olmayan bir yere yerleşmesi konusunda anlaşmışlardı, ancak uzun süren bir hastalık onun bunu gerçekleştirmesine engel olmuştu. Blanqui bir yıl boyunca iyileşmesini bekledi. Ancak 31 Ocak 1841'de Suzanne-Amélie yirmi altı yaşında öldü. Blanqui’nin bu üzüntüye katlanması çok kolay olmadı. Kendi anlatımlarına göre, karısının görüntüsü yıllarca peşini bırakmadı. Blanqui'nin oğlu, anne tarafından ailesinde onu babasıyla karşı karşıya getiren bir din eğitimi aldı.

Blanqui'nin annesinin de katkıda bulunduğu uzun süren bir hazırlığın ardından, Blanqui, Barbès, Martin-Bernard ve Huber hapishaneden firar etmeye kalkıştılar. Bu girişim başarısız oldu ve hapishane koşulları daha da zorlaştı.

Hapishane hayatının zor koşulları, Blanqui'nin zaten sağlam olmayan sağlığını tehdit ediyordu. Ayaklanmadaki suç ortakları başka hapishanelere nakledilirken, Blanqui, 1844'te Mont Saint-Michel'de dört yıl hapis yattıktan sonra Tours hapishanesine nakledildi, ardından hastanede gözetim altına alındı. Tedavi edilemez bir hastalık teşhis edildiğinde, Louis-Philippe 6 Aralık 1844 tarihli kararıyla onu affetti. Ancak Blanqui, kralın kararıyla affedilmesini kesin bir şekilde reddetti. 26 Aralık'ta Tours belediye başkanına hitaben yazdığı şiddetli bir mektupta bunu açıkça ilan etti. Hastanede kaldı ve yirmi ay yatakta kalmak zorunda kaldı. Ayağa kalkması ve yavaş yavaş faaliyetlerine başlayabilmesi için Ekim 1845’e kadar beklemesi gerekti. Tours'daki hastanede işçiler ve politikacılar tarafından ziyaret edildi. Devrimci çevrelerle yeniden temas kurdu. 1846'da, Tours’da ekonomik krizin yol açtığı olaylar yaşandığında, bölgedeki komünistler Blanqui'nin kışkırtmasıyla olayları başlatmakla suçlandı. Blanqui yeniden hapse atıldı. 26-29 Nisan tarihlerinde Blois'te görülen duruşmada delil yetersizliğinden beraat etti ve Tours'daki hastaneye geri döndü.

Şubat 1848 devrimi onu özgürleştirdi.

25 Şubat'ta Paris'e geldi. Blanqui adının devrimci mücadelenin simgesi olduğu gizli cemiyetlerin üyeleri, eski ve yeni partizanlar, genç devrimciler çevresinde toplandılar.

Aynı gün Blanqui, geçici hükümetin halk kitlelerinin taleplerine rağmen Belediye Sarayı’na kızıl bayrak dikmeyi reddettiğini öğrendi. Bu haber üzerine, çileden çıkan gizli cemiyetlerin üyeleri, hükümet üzerinde baskı kurmanın yollarını kararlaştırmak için Prado Salonu'nda bir araya geldiler. Geçici hükümetin üzerine yürümeye hazır binlerce silahlı adam buluşmuştu. Ancak Blanqui, sert ve soğukkanlı bir konuşma yaparak orada bulunanları bu konuda hiçbir şey yapmamaya ikna etti. Geçici Hükümetin bir sonraki eylemini beklemeyi ve karşı devrim riskinden kaçınmayı tercih ediyordu.

Aynı akşam Merkez Cumhuriyet Cemiyeti adını alan bir dernek kuruldu. Cemiyetin önderleri Blanqui ve Dézamy idi. Blanqui artık faaliyetini burada yürütecekti. Her gün, cemiyet üyelerinin buluştuğu Rue Bergère’deki Konservatuar salonunda söz alıyordu. Dernek üyelerine mevcut siyasi durumun gelişimini açıklıyor, yeni bakış açılarını ortaya koyuyor, herkesi harekete geçmeye çağırıyordu.

Devrimin ilk günlerinde Blanqui'nin faaliyetleri hızını kaybetmedi. Her yerde, işçi sınıfının kenar mahallelerinde ve dernek içinde taraftar topluyor, devrime sadık insanları bir araya getiriyordu. Kısa süre sonra geçici hükümetin politikası onu hayal kırıklığına uğrattı: 2 Mart'tan itibaren hükümetten kararlı adımlar atmasını talep etti.

Blanqui, halkın bir Kurucu Meclis seçmeye siyasi olarak yeterince hazır olmadığını ve seçimler yapılırsa iktidarın kaçınılmaz olarak gericilerin eline geçeceğini görüyordu. 7 ve 14 Mart'ta Merkez Cumhuriyet Cemiyeti'nde bir araya gelenlere seslenerek 9 Nisan'da yapılacak seçimlerin ertelenmesini istedi; 17 Mart'ta da aynı çizgide barışçıl ama etkileyici bir gösteri örgütledi.

Fransa'da sınıf mücadelesi her geçen gün daha da ağırlaşıyordu. Blanqui, bunun fazlasıyla farkında olan burjuvazinin en tehlikeli düşmanlarından biriydi. Karşı-devrim, emekçi kitleleri ondan koparmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Bunun en iğrenç tezahürü, polis tarafından uydurulmuş iftira niteliğinde bir broşür olan Taschereau belgesi olan bir kampanyayı başlattı. Neyin söz konusu olduğunu kısaca özetleyelim: İlkeden yoksun bir gazeteci olan ve birbirinden çok farklı niteliklere sahip rejimlere aynı özveriyle hizmet etmiş bir gazeteci olan Taschereau, hükümetin ilhamıyla La Revue retrospective dergisinin 31 Mart 1848 tarihli sayısında « xxx’in 12 Mayıs 1839 olayı hakkında İçişleri Bakanı önündeki beyanları » başlıklı bir belge yayınlar. Bu belgeye göre bu ifadeler, Blanqui'nin 12 Mayıs olayının ardından tutuklandığı 22, 23 ve 24 Ekim 1839 tarihlerinde verilmişti. Bu ifadelerin içeriği ve görünümü, Blanqui'nin Aileler Cemiyeti ve Mevsimler Cemiyeti’nin gizliliğine ihanet ettiğini ve onların başlıca liderlerini ele verdiğini ima ediyordu. Son olarak, 12 Mayıs gösterisi öncesindeki olaylara değiniliyordu. Belge imzasızdı ve gizli cemiyetlere sızmış polislerin ifadelerinden uydurulmuş her türlü sahtecilik izlerini taşıyordu. Bu belgenin yayınlanması, açıkça iftira yoluyla Blanqui'nin otoritesini ve etkisini yok etme amacı taşıyordu. 14 Nisan'da Blanqui, 50 arkadaşı tarafından imzalanan « Yurttaş Auguste Blanqui'nin Yanıtı »nı yayınladı. Bu yanıtta Blanqui, belge yazarlarının ahlaksızlığını teşhir ediyor ve bu iftiraların saçma olduğunu ortaya koyuyordu.

Ve ben ki, ezik bir bedeni eski püskü giysilerle sokaklarda sürükleyen hüzünlü enkaz olarak satılmış adıyla şimşeklere maruz bırakılıyorum! Louis-Philippe'in parlak Cumhuriyet kelebeklerine dönüşen uşakları Belediye Sarayı’nın halılarında uçuşurken... Belediye Sarayı’nın gerici güçleri, sizler korkaksınız!

400'den fazla eski siyasi mahkum, Blanqui'ye yönelik suçlamalara karşı bir kınama metnini imzaladı. Bu metin 14 Nisan'da La Gazette des tribunaux ve 15 Nisan'da Le National'de yayınlandı. Blanqui'nin yanında yer alanlar arasında Dézamy de vardı. Ancak eski mücadele yoldaşlarından biri olan Armand Barbès, iftiracıların yanında yer almıştı.

Darbe acı vericiydi ama yine de Blanqui devrimci faaliyetini bir gün bile askıya almadı.

16 Nisan'da, işçilerin Ulusal Muhafızların kurmay subaylarını seçmek için toplandığı Champ-de-Mars'a gitti. Buradan, « emeğin örgütlenmesi ve insanın insan tarafından sömürülmesine son verilmesi » talebinde bulunan bir dilekçeyi hükümete teslim etmek için Belediye Sarayı’na gittiler. Ancak « Komünist komployu » başarısızlığa uğratma bahanesiyle seferber edilen Ulusal Muhafızların direnişiyle karşılaştılar. Kurucu Meclis seçimlerinin sonuçları, toplantının ertelenmesi çağrısında bulunan Blanqui'nin öngörüsünü ve basiretini ortaya koydu. Seçim günü birçok kentte barikatlar kuruldu. Burjuvazi ile işçiler arasındaki çatışma, 27 ve 28 Nisan'da işçilerin katledildiği Rouen'de özellikle şiddetliydi; bu, yeni bir « Saint-Barthélemy » idi. Bu olaya ilişkin yazdığı bir bildiride Blanqui, hükümetin sorumluluğunu teşhir etti: «Bu vatana ihanet mi yoksa korkaklık mı? » diye sordu. « Halkın dökülen kanı intikamsız kalmamalı, kalmamalıdır ».

Kurucu Meclis ilk kez 4 Mayıs'ta toplandı. Fransa'da burjuva cumhuriyetini meşrulaştırdı. Yeni hükümette işçilerin temsilcilerine yer yoktu. Parisli halk kitleleri derin bir hayal kırıklığına uğradı. Hükümetin ilk tedbirlerinden duydukları memnuniyetsizlik, 15 Mayıs'taki gösteride kendini gösterdi. Geçici hükümete baskı yapmak isteyen işçiler, Kurucu Meclis'in bulunduğu salonu işgal etti. İsyancı Polonyalılara derhal yardım edilmesini talep ettiler. Blanqui Meclis'e seslendi; ama gösteriyi başlatan o değildi; tam tersine başarısız olacağını düşünerek dernek üyelerini bundan caydırmaya çalışmıştı. Mecliste Blanqui, Polonyalılara acilen yardım götürülmesini, Rouen'deki olayların soruşturulmasını ve suçluların yargılanmasını, tüm işsizler için iş ve işçi sınıfının durumunun iyileştirilmesini talep etti.

Kurucu Meclisin feshedildiği ilan edildi, göstericiler Belediye Sarayı’na yürüdüler ve Barbès, Raspail, Albert, Ledru-Rollin, Louis Blanc vb.'den oluşan yeni bir hükümet kuruldu. Blanqui hükümette yer almadı. Ancak Belediye Sarayı çok kısa bir sürede ordu tarafından işgal edildi. Burada toplanan halkı dağıttı, Barbès ve Albert'i tutukladı. Blanqui on bir gün saklanmayı başardı, ancak 26 Mayıs'ta tutuklandı ve Vincennes şatosuna kapatıldı.

Paris halkının kanıyla sulanan Haziran günlerine ilişkin haberler, çaresizlik içerisinde ve eli kolu bağlı olan Blanqui'ye ulaştı. Yüksek Mahkeme, Blanqui'nin tutuklanmasından ancak dokuz ay sonra, 7 Mart 1849'da 15 Mayıs davasını ele aldı.

Mahkeme Bourges'da görüldü. Blanqui o sırada kırk dört yaşındaydı. Solgun, bitkin, saçları bembeyaz, yaşlı bir adama benziyordu. Ama ne hapishaneler ne de yoksunluklar onun ruhunun gücünü sarsmamıştı. 1832'de olduğu gibi, On beşler'in duruşmasında Blanqui kendi kendini savundu. Şöyle diyordu:

Halkın davasını savunmak için açılan gedikte ayakta dururken, aldığım darbeler asla yüzüme isabet etmedi… Zaman, herhangi bir elle bana karşı atılan okların Devrim'i vurmak için bedenimi delip geçtiğini fazlasıyla ortaya koydu. Bu benim haklılığım ve onurumdur.

Mahkemenin son duruşmasında acı bir sahne yaşandı. Blanqui ile yine Taschereau belgesinden söz eden Barbès tartıştı. Blanqui, verdiği yanıtta şunları söyledi:

Antik çağ, kahramanlık devirlerinin tüm olgularını Herkül'e atfetmişti: Gericiler, tüm suçları ve tüm gaddarlıkları bende kişileştiriyor.

Blanqui, güç kullanarak Kurucu Meclisi feshetmek istemekle suçlandı. Blanqui muziplikle, komplocu ve isyan örgütleyicisi deneyimiyle 15 Mayıs göstericilerinden tamamen farklı davranmış olacağını söyledi. Ve olası Meclisi feshetme planını ateşli bir şekilde geliştirdi.

Blanqui, 2 Nisan 1849'da on yıl hapis cezasına çarptırıldı. Doullens (Somme) hapishanesine götürüldü.

Blanqui, Doullens'te on dokuz ay kaldı. Her zamanki gibi orada çok okuyup, çok yazdı. 20 Ekim 1850'de diğer siyasi mahkumlarla birlikte Belle-Île-en-Mer'e götürüldü.

O zamanlar Belle-Île'de yaklaşık 250 siyasi mahkum bulunuyordu. Hapishane yönetimi çok katı değildi. Mahkumlar günün belirli saatlerinde buluşup sohbet edebiliyor, birlikte yemek yiyebiliyordu, vs. Ateşli siyasi ve felsefi tartışmalar yapılıyordu. Çok kısa bir süre içerisinde, Blanqui ve Barbès taraftarlarını karşı karşıya getiren iki saf oluştu. İlk başta, Blanquistlerin sayısı azdı. Barbès’in çevresinde ise Blanqui'ye düşman olan ve ondan hoşlanmayan insanlar toplanmıştı. Bir ara Blanqui hayatından dahi endişe etmeye başladı. Barbès'e konuyu bir arabulucuya götürmeyi önerdi etti, ama kabul görmedi. Mahkumların büyük bir bölümünü, özellikle de işçiler yavaş yavaş Blanqui’nin yanında saf tutmaya başladılar. Birçoğu onun ekonomi-politik üzerine derslerini dinlemeye geliyordu.

Şubat 1851'de, Şubat Devrimi'nin üçüncü yıldönümü münasebetiyle Blanqui, Londra göçmenlerine hitaben « Halka Öğüt » başlıklı ünlü söylevini yazdı. Blanqui, Louis Blanc, Ledru-Rollin ve 1848'in diğer « sosyalistleri »nin ihanetini kınıyordu. O dönemde Londra'da yaşayan Marx, bu metnin çevirisini Alman Komünistlerine gönderdi. Ona göre, « Halka Öğüt », yeni başlayan sınıf mücadelesinin değerlendirmesini yapıyordu.

Blanqui, Belle-Île'de çok okuyor, felsefe, politik ekonomi, doğa bilimleri ve özellikle tercih ettiği coğrafya bilgilerini pekiştiriyordu. Annesi ve kız kardeşleri ona kitaplar ve atlaslar gönderiyorlardı. Blanqui, yeni kitaplar hakkında makaleler ve incelemeler yazıyor, arkadaşlarıyla yazışıyordu. Hapishane duvarlarının ötesinde neler olup bittiğinden haberdardı. Kasım 1851'de, eski bir Belle-İle tutsağı olan Rouget'ye yazdığı bir mektupta, Fransa'da yaklaşan darbeyi öngördü ve gerçekten de bu darbe 2 Aralık 1851'de gerçekleşti. 1853'ten itibaren Kırım savaşı, ona göre kaçınılmazdı.

Ömrünün yarısını hapiste geçiren Blanqui'nin olağanüstü bir direnme yeteneği vardı. Zayıf ve sık sık sağlığı bozulan bu adamın bu kadar çok sıkıntıya katlanmış olması şaşkınlıkla karşılanıyordu. Olağanüstü metaneti sayesinde, günlük hayatın ayrıntılarından sıyrılıp kendi iç dünyasına çekilmeyi biliyordu. Titizlikle gözettiği bir yaşam tarzı ve hijyen geliştirmişti. Spor yapıyor, şarabı dışlayan, az et ve çok sayıda süt ürünü, sebze ve meyveyi içeren özel bir diyet izliyordu. Belle-Île'de, zamanının büyük bir bölümünü, penceresinin altında, çilek ve sebze yetiştirdiği bostanda geçiriyordu.

1852'nin sonunda Blanqui hapishaneden kaçmayı aklına koydu. Bunun üzerine Blanqui'nin annesi ve on beş yaşındaki oğlu Belle-Île'ye geldiler. Anne kaçış için gerekli olan her şeyi temin etti. Ancak bakanlık, bir balıkçı sepetindeki gizli bölmede bulunan bir mektubu ele geçirerek bundan haberdar oldu. Blanqui hücre hapsine alındı ve gardiyanların sayısı takviye edildi.

Yine de 1853'te Blanqui ve hücre arkadaşı Cazavant, yeniden firar hazırlıklarına başladı. İngiltere'ye kaçmayı düşünüyorlardı. Uygulaması uzun zaman alan cesurca bir plan tasarladılar. Blanqui ve Cazavant, hücrelerinde hapishane kıyafetlerini giymiş ve alışıldığı gibi oturmuş kuklalar bırakacaklardı. Ancak firarlarının hemen fark edilmemesi için Blanqui ve Cazavant, gardiyanların kendilerine sorduğu sorulara ve yoklamalara bir süre yanıt vermemeye başladı. Ve gardiyanlar çok geçmeden buna dikkat etmeyi bıraktılar. 5 Nisan'da Blanqui ve Cazavant sağanak yağmur altında firar etti. Bir kuyuya vardıklarında iplerle su seviyesine indiler, nöbet süresinin sonuna kadar hareket etmediler, ardından dışarı çıkıp tel örgüleri aştılar; bütün gece adada dolaştılar ve sonunda bitkin bir halde, önceden belirlenmiş bir nokta olan ve sabaha kadar tavan arasında saklandıkları bir balıkçı kulübesine ulaştılar. Ancak Blanqui ve Cazavant'tan onları anakaraya nakletmek için büyük bir meblağ alan balıkçı onlara ihanet etti: firarlarını hapishane yetkililerine bildirdi. Blanqui, Belle-Île'deki Château Fouquet zindanına atıldı ve buradan kısa süre sonra siyasi tutuklular bölümüne geri gönderildi, ancak çok daha sıkı bir gözetim altında.

1854 sonbaharında Barbès tahliye edildi ve hapishane içindeki rakip taraflar arasındaki ilişkiler düzeldi. 1857'de Blanqui, 31 yoldaşıyla birlikte Korsika'ya, toplanan halkın onları sıcak bir şekilde karşıladığı Corte'ye nakledildi.

Blanqui, 2 Nisan 1859'a kadar nemli ve havalandırması yetersiz Korsika hapishanesinde kaldı. Daha sonra, 1858 tarihli sözde kamu güvenliği yasası nedeniyle Afrika'ya, Cezayir’deki Muaskar kentine nakledildi. 16 Ağustos 1859'da genel aftan sonra Blanqui, Paris'e dönme hakkını aldı. Ancak Toulon'da dönüş yolunda tekrar tutuklandı; onu Cayenne'e sürmekle tehdit ettiler. Sonunda Blanqui'nin kız kardeşi Antoine, onun Paris'e gitmesi için izin almayı başardı. Burada o zamanlar yirmi dört yaşında olan oğluyla buluştu. Blanqui, hapishanede kaldığı süre boyunca oğlunu yalnızca beş veya altı kez görebilmişti. Babasıyla hiçbir ortak yanı olmayan inatçı ve yapmacık bir adamdı. Blanqui’yi o kadar az ve o kadar kötü tanıyordu ki, siyasi hayattan vazgeçip burjuva hayatını paylaşmayı önerdi. Blanqui, Paris'te başka bir hayal kırıklığı daha yaşadı; uzun bir emeğin meyvesi olan elyazmalarının 1858'de ölen annesinin son dileğiyle yakıldığını öğrendi. Bu haber Blanqui'yi umutsuzluğa sürükledi.

Blanqui, Paris'e dönüşünden kısa bir süre sonra Londra'ya gitti. Arkadaşları Lacambre ve Barthélemy da dahil olmak üzere birçok siyasi göçmen orada yaşıyordu. Blanqui, Paris'e döndüğünde kendisini yeniden devrimci faaliyete adadı. Polisten ustaca saklandı ama polisler ısrarla izini sürüyorlardı ve sonunda onu tutuklamayı başardılar. Haziran 1861'de gizli bir cemiyetin örgütlenmesinde yer almakla suçlandı ve dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu mahkumiyet, devrimci çevrelerde infial uyandırdı. « Fransa'nın Devrimci Partisi »nin temsilcisi olarak gördükleri Blanqui'ye büyük saygı duyan Marx ve Engels, arkadaşı Denonville'e, Blanqui'nin alçakça yargılanmasına karşı bir broşür yayınlaması için yardım ettiler.

Blanqui bir kez daha, 1832'de On beşlerin duruşmasındaki konuşmasından sonra ve 1835'te Aileler Cemiyeti'nin duruşmasından sonra daha önce kaldığı Sainte-Pélagie hapishanesine götürüldü. Birçok Fransız siyasi şahsiyeti Sainte-Pélagie hapishanesinin duvarlarıyla tanışmıştı. 1793'te: M-O Rolland ve bazı Jirondenler; ve daha sonra da 1848’in devrimcileri Béranger, Paul-Louis Courier, Marrast, Godefroy Cavaignac, Daumier, Lamennais, Félix Pyat.

Sessiz ve pek sosyal olmayan, yabancılara karşı temkinli davranan Blanqui, yine de, bazıları onun arkadaşı veya sadık müridi olan mahkumlar için bir çekim merkeziydi. Bilgisi, güçlü kişiliği, ebedi « mahkum » kaderi, devrim davasına olağanüstü bağlılığı, parlamenter cumhuriyetçi partiye karşı açıkça eleştirel tavrı ona artan bir saygınlık kazandırdı.

Blanqui özellikle Gustave Tridon ve tıp öğrencileri Villeneuve, Clemenceau vb. ile ilişkilerini yoğunlaştırdı. Complo romantique'ini ona adayan Arthur Ranc'i yakından tanıyordu. Ranc, bir süre sıkı bir Blanqui taraftarı oldu. Blanquist partisi Sainte-Pélagie hapishanesinde doğdu.

1864'te Blanqui hastalandı. Onu bir polis gözetiminde özel bir odaya koydukları Necker hastanesine naklettiler. Arkadaşları onu ziyarete geliyorlardı. Charles Longuet ile orada tanıştı.

1865'in başında Blanqui, en sevdiği öğrencisi Gustave Tridon’un editörlüğünü üstlendiği Candide gazetesinin dergisinin yayınlanmasına katıldı. Blanqui, Suzamel (eşinin ilk adı Suzanne-Amélie) takma adıyla bu dergide felsefi ve bilimsel konularda birkaç makale yayınladı. Ancak sekizinci sayının yayınlanmasından sonra gazetenin yayını durduruldu ​​ve editörleri tutuklandı.

Blanqui hastaneden kaçma arayışı içerisindeydi. Akşam yemeğinde ve yoklamada gardiyanları bir kez daha yokluğuna alıştırdı. Arkadaşları Cazavant, Lamblin ve Levraud kardeşlerin eşlik ettiği tüm öğrenciler, hafif bir peruk ve geniş kenarlı bir şapka takan Blanqui, görevli polisin önünden geçti ve Brüksel'e giden trene bindi.

Blanqui, ayrılışının ertesi günü Paris gazetelerine açık bir mektup gönderdi; mektupta, dört yıl hapis cezasına çarptırıldığını, dört yıl altı aydır tutuklu olduğunu ve bu görevinin kendisini, varoluşunun ek yüz gününün hediye edilmesini reddetmeye zorladığını söyledi. Hapis cezasının sonunda Cayenne'e nakledilme korkusuyla firar etti.

Brüksel'de arkadaşı Dr Watteau’nın yanında kaldı. Orada yeni insanlarla tanıştı, Brüksel'deki La Rive gauche (Sol Yaka) gazetesinin editörü arkadaşı Charles Longuet'i yeniden gördü. Blanqui, 1865'teki Liège’deki Uluslararası Öğrenci Kongresi'nde Tridon, Paul Lafargue ve daha sonra en yakın arkadaşı olan Granger ile tanıştı. Blanqui bu yıllarda çok yazma imkanı buldu. Bu döneme ait, ekonomi-politik, felsefe ve sosyalizm sorunlarına ilişkin bazı makaleler, ölümünden sonra La Critique sociale (Toplumsal Eleştiri) başlığı altında iki cilt halinde yayınlandı.

Blanqui aynı dönemde Parisli arkadaşlarıyla yazışmaya devam etti. O zaman Fransa'da, üyeleri titiz bir seçimden sonra belirlenen Blanquist mücadele grubu kuruldu. 1870'de sayıları 2.500'e ulaştı. Blanqui, gizlice ve çok kısa bir süre için sık sık Paris'e geldi. Daha sonra, örgütün faaliyetleri büyük boyutlara ulaştığında, Blanqui birkaç ay aralıksız Paris'te kaldı.

1867-1868'de Blanqui, bir Paris diktatörlüğü kurmak için devrimden sonra alınması gereken önlemleri ayrıntılı olarak ortaya koyduğu bir « Silaha Sarılma Talimatı » yazdı. Mücadele planını geliştiriyor, barikatların kurulacağı sokakları belirliyor, halka, orduya vb. yönelik çağrı örnekleri veriyordu. Blanqui'nin arkadaşları, onu İmparatorluğa karşı açık bir mücadeleye girmeye zorluyordu; ülkenin genel ikliminin ve rejimden memnuniyetsizliğin ayaklanmayı desteklediğine inanıyorlardı. Ancak yeni bir başarısızlık korkusu Blanqui'yi temkinli davranmaya itiyordu. Bonaparte ailesinin bir üyesi tarafından öldürülen genç bir gazeteci olan Victor Noir'in cenazesinin olduğu gün, yine de bir ayaklanma girişimi oldu. Ancak bu girişim başarılı olmadı; Meclis'te ve halk arasında çok yaygın bir ajitasyona rağmen, halk kitleleri ve askeri birlikler arasında herhangi bir çatışma yaşanmadı.

1870 savaşı sırasında, Fransız ordusu başından beri bir dizi bozgun yaşamıştı. Halk kitleleri öfkeliydi. Concorde Meydanı'nda toplanan halk, öfkesini ve kızgınlığını yüksek sesle dile getiriyordu. Blanquistler, İmparatorluğun zorluk yaşanmadan devirme zamanının geldiğine karar verdiler ve Brüksel'de bulunan Blanqui'yi acilen çağırdılar. Blanqui, 12 Ağustos'ta Paris'e geldi. Ayaklanma, 14'ünde, işçi sınıfı mahallelerinin merkezinde, boulevard de La Villette'de gerçekleşecekti. Silah tedarik etmek ve ardından cumhuriyeti ilan etmek için La Villette Bulvarı'ndaki itfaiye istasyonunun işgal edilmesi düşünülüyordu. Ancak girişim bir kez daha başarısız oldu. Planlayıcılarının çoğu tutuklandı, bazıları ölüme mahkum edildi, ancak karar uygulanmadı. Napolyon'un 2 Eylül'de Sedan'da teslim olmasının ardından İmparatorluğun sonu gelmiş oluyordu. 4 Eylül'de Fransız Cumhuriyeti ilan edildi ve Paris'te Arago, Crémieux, Favre, Gambetta, Garnier-Pages, Rochefort, Jules Simon ve General Trochu'nun yer aldığı ulusal savunma hükümeti kuruldu.

4 Eylül devriminden hemen sonra Blanqui La Patrie en danger (Vatan tehlikede) derneğini ve gazetesini kurdu. Blanqui, gazetenin 7 Eylül tarihli ilk sayısında kitleleri hükümeti desteklemeye çağırdı; ortak düşman karşısında tüm ayrılıkların ortadan kaldırılması zorunluydu. Özünde karşı-devrimci olan bir burjuva hükümetinin, ulusal çıkarlar tarafından değil, sınıf çıkarları tarafından yönlendirildiği için ülkenin savunmasını sağlayamayacağını bir türlü anlayamıyordu.

Gazetenin yayınlanmasında Blanqui'nin en yakın işbirlikçileri, Tridon, Levraud kardeşler, Regnard, Granger ve Verlet de vatanın savunulması için aynı şekilde birlik çağrısında bulunuyorlardı. 7 Eylül'den 9 Aralık'a kadar gazetenin 89 sayısı çıktı ve her sayıda Blanqui, Paris savunmasının nasıl yapılması, onu korumak için hangi önlemlerin alınması gerektiğini belirten makaleler, çağrılar, bildiriler yayınladı. Bu önerilerde derin bir zeka, içgörü ve büyük bir askeri taktik bilgisi ortaya koyuyordu.

Akşam derneklerde Blanqui, hükümetin hatalarını ve suçlarını ortaya koyuyor ve bir ulusal ordu oluşturulması için alınması gereken önlemlere işaret ediyordu.

Eylül ayında Ulusal Muhafızların bir toplantısında Blanqui bir konuşma yaptıktan sonra 169. taburun komutanlığına seçildi. Bu, uzun süre yürütemediği bir görev oldu, çünkü 19 Ekim'de General Trochu taburu feshetti. La Patrie en danger’nin sayılarından birinde Blanqui şunları yazıyordu: « Savunmanın ilk adımı, savunmayı imkansız kılanların görevden alınması olmalıdır ». Ulusal savunma hükümeti ve Paris silahlı kuvvetlerinin başında bulunan General Trochu, Fransız halkına gerçek yüzünü, vatana ihanet yüzünü gösterdi. 31 Ekim Paris'e ulaşan Metz'in teslim olduğu haberi üzerine halk kitleleri sokağa çıktı. Teslimiyet Paris'i de tehdit ediyordu; ne pahasına olursa olsun başkentin kurtarılması gerekiyordu. 31 Ekim'de halk kitleleri ve ulusal muhafız taburları, Belediye Sarayı’nı işgal ettikten ve hükümet üyelerini tutukladıktan sonra, genel güvenliği sağlamaktan ve belediye seçimlerini belirlemekten sorumlu bir geçici komite oluşturdu. Blanqui ve destekçileri 31 Ekim hareketinin başına geçti ve Blanqui'nin adaylığı yeni hükümete sunuldu. Ancak 31 Ekim hareketi öncekiler gibi başarısız oldu; ulusal savunma hükümeti, isyana katılanları yargılamayacağına söz vererek iktidarı elinde tuttu. Blanqui Paris'te kaldı. Yayınlamayı sürdürdüğü gazetede, başkenti savunmak için tüm vatandaşları silahlandırmaya çağırıyor ve hükümetin eylemsizliğini kınıyordu:

Meşru yetkiler direnenlerin elindedir. Oy pusulası, bugün mermi haline gelmiştir.

Blanqui ve grubu, Ulusal Savunma Hükümeti'ni devirmeyi amaçlayan 22 Ocak 1871 gösterisinde etkin rol oynadı. Ancak diğerleri kadar hazırlıksız olan bu halk gösterisi başarısız oldu.

Paris'in teslim olması ve 28 Ocak affından sonra bile Blanqui, Fransa'nın kurtarılacağını umuyordu. 8 Şubat 1871'de Ulusal Meclis seçimleri yapılacaktı. Blanqui'nin adı dernekler, komiteler ve gazete yazı işleri tarafından sunulan 43 kişilik adaylık listesinde yer almıyordu. Blanqui, yine de 52.839 oy aldığı seçimlerden sonra Bordeaux'ya gitmeye karar verdi. 12 Şubat'ta Paris'ten ayrıldığında, La Patrie en danger’de yazdığı her şeyi özetlediği Un dernier mot (Son Söz) başlıklı bir afiş astırdı. Afişte Paris kuşatması sırasında hükümetin tutumu, savunması için alınması gereken önlemler, taşraya bir milyon kadın ve çocuğun tahliye edilmesi ve yerlerine silah taşıyabilecek kadar genç taşralıların getirilmesi gerekliliği, Paris'in mal tedariki, eyalet cephaneliklerinden alınacak silahları vb. konulara değiniliyordu. Un dernier mot, hain hükümetin işlediği suçlarla son buluyordu.

Blanqui, Paris'teki olaylardan sonra dinlenmek için Bordeaux'dan Loulié'ye (Lot), yeğeninin evine gitti. Ancak hastalandığı için bu dinlenme kısa sürdü. Bu sıralarda, 9 Mart'ta, 31 Ekim isyanına katıldığı için yargılanmaya başlandı. Hükümet, bu ayaklanmanın faillerini yargılamama taahhüdünü ihlal ediyordu. Blanqui, Adalet Bakanlığı'nın kararıyla 17 Mart'ta Loulié'de tutuklandı ve hasta olduğu için, tam da işçi sınıfının iktidarı ele geçirip Paris'te Komün'ü ilan ettiği 18 Mart'ta, Figeac'taki hastaneye götürüldü. Komünün celladı Thiers, Blanqui'nin tutuklandığını öğrendiğinde, « bu sefil yaratığı nihayet yakaladık! » diye sevinç çığlıkları atar.

20 Mart'ta Blanqui, gizli bir yerde tecrit edilene kadar adli suç mahkumlarıyla birlikte hapsedildiği Cahors hapishanesine transfer edildi.

26 Mart'ta, 18 Mart devriminde aktif rol oynayan Tridon, Eudes, Flourens, Édouard Vaillant, Rigault gibi diğer Blanquistler ile birlikte Paris Komünü'nün bir üyesi seçildi (XVIII ve XX. bölgelerde).

Komün'ün ilk oturumlarında Blanqui fahri başkan seçildi. Arkadaşları, Thiers hükümetine onu Başpiskopos Darboy da dahil olmak üzere Komün'ün elindeki rehinelerle değiş-tokuş edilmesini önermeyi düşünüyordu. Başpiskoposun güvenilir bir dostu ile Thiers arasındaki görüşmeler bir aydan fazla sürdü, ancak sonuçsuz kaldı. Thiers, 74 rehine karşılığında bile olsa Blanqui'yi serbest bırakmak istemedi ve « Blanqui'yi isyana teslim etmenin ona bir alay asker göndermekle eşdeğer olduğunu » söyledi.

Bu başarısızlıktan sonra Komün, Blanqui'nin Cahors hapishanesinden firarını hazırlamak için 50.000 franklık bir ödeneği oyladı. Ancak Blanqui'nin bu görevi emanet ettiği yakın arkadaşı Granger, bu girişiminde başarısız oldu.

22 Mayıs'ta Blanqui, iki gün sonra vardığı Morlaix Körfezi'ndeki Taureau Kalesi'ne götürüldü. O zaman altmış altı yaşındaydı ve sağlığı yerinde değildi. Öte yandan Taureau Kalesi yönetimi çok katıydı. Blanqui'nin bodrumda bulunan hücresi soğuk, karanlık ve nemliydi. Denetim çok sıkıydı. Komutan, en ufak bir firar girişiminde ateş etme emrini almıştı; havalandırma sırasında Blanqui'ye her zaman silahlı muhafızlar eşlik ediyordu; teknelerin iskeleye yanaşması yasaktı vs. Üstelik hapishanenin aralıksız gürültüsü Blanqui'nin çalışmasına ve dinlenmesine engel oluyordu ve yemekler çok kötüydü. Kendi haline bırakılan Blanqui, içine kapandı. Havalandırmalar sırasında gökyüzünü ve denizi inceliyor, gezegenlerin hareketlerini takip ediyordu. Gözlemlerinin sonuçlarınaL'Éternité par les astres'de (Gökcisimleriyle sonsuzluk) ve daha sonra 8 Ocak 1872'de Bilimler Akademisi'nde okunan ve 27 Ocak'ta La République Française’de yayınlanan zodyak ışığının nedenleri hakkındaki açıklamada yer verdi. Aynı yıl, L'Éternité par les astres, Paris'te birkaç cilt halinde yayınlanır.

12 Kasım 1871'de Blanqui aceleyle Versailles hapishanesine nakledildi. Versailles Dördüncü Savaş Konseyi, iki gün boyunca (15 ve 16 Şubat 1872), neredeyse bir yıllık tutukluluktan sonra, , onun 31 Ekim olaylarına ve diğer gösterilere katılımının yanı sıra Komünün varlığındaki « ahlaki » sorumluluğu hakkında karar vermek zorunda kaldı. O dönem altmış yedi yaşında olan Blanqui, solgun ve bitkin görünüşlü yaşlı bir adamdı. Ancak hiçbir hapishane onun inancını kırmayı başaramamıştı. İddia makamının tüm savlarını çürüttü ve savunmasını gurur verici bir ifadeyle sonlandırdı.

31 Ekim için burada bulunmuyorum. Bu işlediğim suçların en küçüğü. Burada, monarşi tarafından mahkemenizin kürsüsüne sürüklenen Cumhuriyet'i temsil ediyorum. Hükümet komiseri sırasıyla 1789, 1830, 1848 ve 4 Eylül devrimlerini mahkum etti. Onun dediği gibi, monarşik düşünceler adına, yeni yasaya karşı eski yasa adına yargılanıyorum ve Cumhuriyet yönetimi altında mahkum edileceğim.

Blanqui suçlu bulundu ve sınırdışı edilmeye ve vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmaya mahkum edildi. Yargıtay kararı bozdu. Ancak 29 Nisan'da Altıncı Savaş Konseyi onu yeniden mahkum etti. Komün üyelerinin sürgün yeri olan Yeni Kaledonya'ya sürülmesi önerildi, ancak sağlık komisyonu onun bu kadar uzun bir yolculuğa dayanacak durumda olmadığını kabul etti. Ömür boyu hapse mahkum olan Blanqui, Clairvaux (Aube) merkez hapishanesine götürüldü.

Eski bir manastır olan Clairvaux, 1789'da hapishaneye dönüştürülmüştü. Blanqui oraya vardığında, hapishanede eski Komünarlar olarak mahkum edilmiş 140 siyasi mahkum bulunuyordu. İki metre uzunluğunda ve bir buçuk metre genişliğinde, pencere görevi gören dar bir aralığı olan bir hücrede tecrit edildi; diğer tutuklulardan ayrı tutuldu ve aile ziyaretine nadiren izin verildi. Nemli Clairvaux'nun hapishanesinde, Blanqui'nin sağlık durumu daha da kötüye gitti; aylarca yataktan kalkamadı. Daha sonra, kız kardeşine yazdığı gibi, kendisine « canlı canlı gömüldüğünü » hissettiği daha büyük bir hücre verildi, ancak tecrit koşulları devam etti.

Ocak 1878'de sosyalist L'Égalité gazetesi serbest bırakılması için kampanya yürüttü. Seçimlerde aday gösterildi. Nisan 1879'da, Gambetta'nın bir arkadaşı olan burjuva cumhuriyetçi Lavertujon karşısında ikinci oylamada 5.330'a karşı 6.801 oyla Bordeaux milletvekili seçildi. Ancak hukuk dairesi Blanqui'nin seçimini iptal etti. Adaylığı ve « Tutsak »ın serbest bırakılması yönünde yürütülen etkin kampanya, nihayet hükümeti 10 Haziran 1879'da Blanqui'yi affetmeye zorladı.

Clairvaux'da sekiz yıl üç ay kaldı. Bu onun son hapishanesiydi. Yaşamı boyunca toplamda otuz yedi yıl hapiste yattı. Yetmiş dört yaşındaki Blanqui, serbest bırakıldıktan sonraki gün kız kardeşiyle birlikte Paris'e döndü. 25 Haziran'da seçmenlerine teşekkür etmek ve yeniden önlerine çıkmak üzere Bordeaux'ya gitti. Bordeaux’lular Blanqui'yi coşkuyla karşıladı. Ancak seçim kampanyası sırasında düşmanları Taschereau belgesini ortaya çıkardı ve suç işlediğine ilişkin hiçbir kanıt olmamasına rağmen rakibinin 158 oy gerisinde kaldı.

Ancak bu aksilik enerjisini azaltmadı, Fransa'yı baştan başa dolaştı ve birçok işçi toplantısında konuştu. Halk kesimleri onu coşkuyla karşıladı ve Bordeaux, Marsilya, Toulon, Lyons, Nice vb.'de onuruna ziyafetler düzenlendi.

1880 yazında Blanqui Lyon'dan aday oldu, ancak gerekli çoğunluğu elde edemedi. Haziran ayında medeni hakları kendisine iade edildi. Sonraki Kasım ayının başında, Garibaldi onuruna düzenlenen kutlamalara katılmak üzere İtalya'ya gönderilen cumhuriyetçi komite delegeleri arasında yerini aldı.

Kasım ayının sonunda, Blanqui ve arkadaşları Granger, Eudes, Vaillant ve diğerleri, Blanqui'nin yazı işleri müdürlüğünü yaptığı günlük Ni Dieu, ni maître'yi (Ne Tanrı, ne efendi) gazetesini çıkarmaya başladılar. Kaynak yetersizliği onu bu gazeteyi 25. sayıdan haftalık bir dergiye dönüştürmeye zorladı. Aynı zamanda L’armée esclave et opprimée (Ezilen ve Köle Ordu) adlı bir broşür yazdı ve 21 Kasım'da Granger ile birlikte Lille'de onu coşkuyla alkışlayan 6.000 kişinin önünde bir konferans verdi.

Blanqui, ölümüne kadar, hapishanede kaybettiği zamanı telafi etmek istercesine, Paris'teki işçi mitinglerinde yaptığı konuşmaların sayısını arttırdı. 27 Aralık 1880'de, kırmızı bayrak lehine son konuşmasını yaptığı Rue Lecourbe'deki Ragache Salonundaki toplantıya katıldı. Geç saatte eve döndüğünde, aniden bir felç geçirdi. Beş gün mücadele ettikten sonra 1 Ocak 1881'de yetmiş altı yaşında öldü.

Cenaze töreni 5 Ocak'ta yapıldı. Ölüm haberi tüm Fransız devrimcilerini şok etti. Cenazesine 200.000’e yakın insan katıldı. Fransa'nın dört bir yanından öncü örgütler tarafından gönderilen delegeler ve çelenkler Paris'e yağdı.

Père-Lachaise mezarlığına gömüldü. 9 Ağustos 1885'te Parisli işçiler, mezarına heykeltıraş Jules Dalou'nun başyapıtı olan bronz heykelden bir mezar anıt diktiler.

(Auguste Blanqui « Textes choisis » (Seçme Yazılar) – V.P. Volguine -1971- kitabından Fransızcadan Türkçeleştirilmiştir)