Skip to main content

Bir isyan feshedilemez

Siyaset bilimci Françoise Vergès’e göre, ekolojik yıkım ve Nahel cinayeti aynı sömürgeci köklere sahip. Vergès, toplumsal hareketin gerilemesinden sonra, savaşı artık bu gençlerin verdiğini belirtiyor.
Françoise Vergès bir siyaset bilimci ve anti-sömürgeci feminist militandır. Yeryüzü İsyanları oluşumunu açıkça desteklemektedir ve « On ne dissout pas un soulèvement » (Bir isyan feshedilemez) adlı kitapta (Seuil , 2023) « Devlet her zaman sömürgecidir » bölümünün yazarıdır.

Reporterre - 28 Haziran Salı günü polis tarafından katledilen 17 yaşındaki Nahel'in ölümünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Françoise Vergès - Nahel cinayeti, yıllardır polis tarafından işlenen bir dizi cezasız cinayetin parçasıdır. Tabi ki ilk olarak akla 2005'te Zyed ve Bouna'nın öldürülmesi geliyor ama bunun dışında daha o kadar çok kişi var ki. Devletin izlediği politika, çocuk ve ergen, genç siyah ve Arap çocuklarını ergenliklerinden mahrum ediyor.

Fransız polis teşkilatında derin ırkçı unsurlar var. Plantasyonları koruyan silahlı milislerden işbirlikçi, faşist, antisemit, sömürge polisine kadar tarihsel bir soy kütüğü görülebilir. Bu yapı, Cezayirlilere işkence etti, onları öldürdü, boğdu, aşırı sağcı sendikalara ev sahipliği yaptı. Eğitimi erkeksi ve militaristtir. Yine de her işlenen suçla birlikte aynı dilin kullanıldığına tanık oluyoruz: « Polislerin hepsi böyle değil », « bu münferit bir sapmadır » vb.

Nahel suikastı bu bağlamda meydana geldi. Yoldan geçen birinin çektiği video olmasaydı elimizde yalanlarıyla birlikte sadece polislerin versiyonu olacaktı. Bu polis kendi elemanlarını koruyor, yalan söylüyor, tutanaklarını tahrif ediyor ve skandal bir cezasızlığın tadını çıkarıyor.

Sorgulanması gereken birkaç çürük elma değil, bütün bir sistemdir. Bu polis silahını kullandıysa, bu, Hollande döneminde çıkarılan ve ateş etme yetkisini genişleten 2017’deki yasa sayesindedir. Müslüman toplumunu kriminalize eden ayrımcılık yasası, cezasızlık duygularını artırdı.

Katil polisi ağır bir şekilde kınamak kuşkusuz bir adalet duygusu yaratacaktır, ancak ateşli silah kullanımını teşvik eden yasalar gibi asıl yapı ayakta kalmaya devam edecektir. Amerika Birleşik Devletleri'nde George Floyd'u öldüren polis memurunun mahkum edilmesi, sonraki günlerde polis şiddetinin yeniden yaşanmasını engelleyemedi.

Reporterre – Bugün kenar mahallelerde gençlerin ayaklanmasına tanık oluyoruz, bu konudaki düşünceleriniz nedir?

Françoise Vergès – Bu, tamamen meşru bir öfkedir. Buralar kamu hizmetlerinin ve ulaşımın neredeyse hiç bulunmadığı, insanların tükendiği ve bakımsız konutlara tıkıldığı mahallelerdir. Sistematik bir eziyet altındadırlar.

Bu halk kitlelerine her gün hayatlarının hiçbir değeri olmadığı kanıksatılmaktadır. Sadece polis tarafından gözaltına alındıkları veya ırksal profillerine göre çevrildikleri için değil, aynı zamanda mahalleleri terk edildiği ve ihmal edildiği, gelecekleri olmadığı için de. Yine de bu mahallelerde büyük dayanışma örgütlenmeleri, birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluğa ait olma güçlü duygusu vardır.

Geçenlerde bu mahallelerden kadınlarla sohbet ediyordum, bana sordular: « Ama bizim mahallemiz neden temiz değil? »; « Neden ağaçlar, bahçeler, çocuklara özel yerler yok? » Özünde, onlara geri gönderilen kendi imajlarıdır: siz bunlara layık değilsiniz, sizler artıksınız.

Olayların çığırından çıkması ve patlaması tamamen doğaldir. Nahel, aralarındaki herhangi biridir, erkek kardeşleri, kuzenleri, arkadaşlarıdır. Üzerlerine çöken bir ölüm tehdidi olduğunu anladılar.

Bu isyan, çok sayıda yağmalama ve yıkımla patlama noktasına gelmiştir, en saf haliyle bir öfke söz konusudur.

Françoise Vergès - Evet, bu gençler devletin ne anlama geldiğini bilmektedirler. Buna bizzat bedenleriyle maruz kalmaktadırlar. Yetkililerin konuyu tartışıyormuş gibi yaptığını anladılar. Bu nedenle, büyük bir müzakerenin, bilmem kaçıncısı düzenlenen bir konferansın ya da herhangi bir gevezeliğin kendilerini yatıştırmasına izin vermeyeceklerdir. Farkındalıkları kısa sürede gelişmiştir ve buna koşut olarak toplumsal, sendikal ve siyasal hareketin diğer güçlerinin bir tür uzlaşmacılığına tanık olduğumuz için daha da dikkat çekicidir.

Bugün itibariyle ve birikmiş kanıtlara rağmen, bazıları hala bakanların kendilerini dinleyeceğine inanıyor, oysa bu hükümet, öncekiler gibi karşısındakini hiç dinleme niyetinde değildir. Sadece güç dengesi ve baskı üzerinden ilerlemektedir. Hükümet, emeklilik reformuna karşı protestoları toprağa gömdü, şimdi de göçmenlik yasasını meclisten geçirecektir. Korkunç bir şey bu. Ve bugün, açık yüreklilikle söylüyorum, mücadeleyi verenler hala kibarca konuşmaya çalışanlar değil, asıl bu gençlerdir.

Size göre bu isyanlar ayaklanma anlamına gelir mi?

Françoise Vergès - Evet, açıkça, bunlar siyasi ayaklanmalardır. Devrimci bir mayaya sahiptirler. Kitaplarda yazdığı şekliyle bir devrim değil, güçlü, derin konuşan bir hareket söz konusu olduğunu kavramalıyız. Radyolarda sadece yanmış arabalara üzülenleri dinliyoruz ama bu gençlerin sesini asla duymuyoruz. İktidar, isyanlarının sessiz dilsiz kalmasını, geriye yalnızca sözsüz şiddet imgesinin kalmasını istiyor.

Eylemleri, iktidara gönderilen çok sayıda meydan okumayı içermektedir. Kendileri için tahakküm araçları anlamına gelen kurumlara –karakollara, onları tali hatlara yönlendiren okullara vb.– saldırmaktadırlar. Bu kurumların varlık nedeninin bağımsız yaşamaları değil, onlara boyun eğdirmek olduğunun farkındadırlar. Bu hor görülme hissini her gün yaşıyorlar.

Onlar vahşiler ve barbarlar sunulmaktadır ama seçtikleri hedefler apolitik değildir. Ufukları kapalıyken ve gençlikleri ellerinden alınırken, özgürleşme ve eşitlik peşinde koşmaktadırlar.

Düşünün, ergenlik çağına gelmiş, şımarık, seyahat eden, denizi, dağları görmüş, müzelere, hayvanat bahçelerine götürülmüş çocuklar var, bir de dışarıda oyun oynayacak sahaları bile olmayan çocuklar var. Onlara hiçbir şeyin olmadığı, sadece alışveriş merkezinin ve Kentucky Fried Chicken'ın (KFC) olduğu bir dünya sunuluyor.

Gençler, bütünleşmek için çaba harcayan herkesin sonunda engellerle karşılaştığını gördü. Ve hükümetler bu isyanlara nasıl karşılık veriyor? Daha fazla polis, « kararlılık » söylemleri, sokağa çıkma yasağı, toplu tutuklamalar, iddianameler, hızlı yargılamalar... 

Yeryüzü İsyanları’nı da desteklediniz. Yeryüzü İsyanları ile bu gençlik ayaklanmaları arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?

Françoise Vergès - Bu sadece bir yakınsama, yani birbirinden ayrı iki unsurun buluşması olmamalıdır. Kenar mahalle halkının talep ve ihtiyaçlarından yola çıkmalı ve bu özlemlerin Yeryüzü İsyanları’nın savunduğu şeylerle nasıl birleştiğini görmeliyiz. Konuştuğum kadınlar bana « bizim istediğimiz ağaçlar, bahçeler, temizlik ve daha çok huzur » dediklerinde, bunun Yeryüzü İsyanları’nın özdeşleşebileceği bir temel olduğunu görüyorum.

Doğayı fazla gördüğümüz insanlarla doğayı konuşamaz veya onun adına harekete geçemezsiniz. Çekirgeleri, kurbağaları, canlıları savunmak istiyoruz ama bunlara erişimi olmayan, betondan başka bir şey sunmadığımız insanlara ne diyeceğiz?

Bu kenar mahallelerde savunulacak alanlar var. Notre-Dame-des-Landes'e yerleştirilenlerle aynı düzende değiller ama burada da tehdit altında olan kent bostanları ve kesilen ağaçlar var. Buradan, ırkçılığa maruz kalan halk sınıflarının ihtiyaç ve deneyimlerinden yola çıkmalıyız.

Onlar da çevreleri büyük ölçüde kirletilirken nasıl nefes alacakları sorusunu soruyorlar. Onlar da tarım endüstrisinin yükü altında ezilirken ve mahallelere gönderilen yiyecekler çoğu zaman zehirliyken nasıl iyi besleneceklerini kendi kendilerine soruyorlar.

Halk kitlelerinin davranışlarını yargılayan ahlaki ve burjuva yaklaşımından sıyrılmalı ve onların özlemlerinin ekolojik bir düzenin daha genel savaşlarına nasıl dahil olabileceğini anlayabilmeliyiz.

Nasıl?

Françoise Vergès - Kırsal kesimdeki tarım endüstrisi araçlarını, mega su rezervuarlarını vb. etkisiz hale getirme çağrısında bulunduğumuz gibi, bu kenar mahallelerinde çevreyi yok eden şeyleri sabote etmemiz gerektiğini düşünüyorum: kentsel seçkinleştirme dönüşüm araçları, betonlaştıran altyapılar, sosyal ve çevresel bir felaket olan Olimpiyat oyunlarıyla bağlantılı inşaatlar.

Bir isyan feshedilemez kitabında, « çevresel ırkçılığın temellerini oluşturan yüzyıllarca süren kölelik ve sömürgeciliği içermeyen bir yeryüzü isyanı olamaz » diye yazıyorsunuz. Sömürgeci devlet ile küresel yıkım arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?

Françoise Vergès - Yüzlerce yıl süren ırkçı kapitalizm, emperyalizm ve sömürgecilik, ırk ayrımına maruz kalan milyonlarca insan için yaşanmaz ve nefes alınamaz bir dünya yarattı. Bu, görünür kılınması ve gerçekten skandal haline getirilmesi gereken apaçık bir gerçektir.

Ekolojik yıkımın kökeninde tüm şiddeti ve ölüm yönetimiyle bir sömürge sistemi vardır. Bugün Yeryüzü İsyanları tarafından kınanan tarım endüstrisi bunun varisidir. Monokültürün, geniş tarlaların, düşük ücretli çalışmanın, toprağın fakirleşmesinin teşvik edildiği şeker pancarı tarlalarının bir örneğidir. Aynı şeydir.

Sürecin devamını nasıl görüyorsunuz?

Françoise Vergès – Artan baskı, militarizasyon, sokağa çıkma yasağının getirilmesi, hükümetin pervasızca hareket ettiğini ortaya koyuyor. Yetkililer çaresiz durumdadırlar, ne sorunların kökenlerine, kuraklığa, ne de kenar mahallelerin günlük yaşamındaki sorunlara hiçbir zaman eğilmiyorlar. Yeryüzü İsyanları’nı dağıtmayı ve mevcut düzenin yönetimini polise devretmeyi tercih ediyorlar. Savaşmak zorunda kalacağız.

(www.reporterre.net sitesinde 15 Temmuz 2023 tarihinde yayınlanan Fransızca mülakattan Türkçeleştirilmiştir https://reporterre.net/Francoise-Verges-Il-y-a-des-zones-a-defendre-dans-ces-quartiers-populaires )