Skip to main content

Uranyum: Fransa’nın Nijer’deki yağmacı geçmişi

Nijer'deki darbe ve güçlü Fransız karşıtlığı kısmen Fransa'nın sömürgeci politikalarından kaynaklanıyor. Fransa, izlediği nükleer politikası için gerekli uranyumun çıkarılması amacıyla ülkeyi 50 yıl süresince boyunduruğu altında tuttu.

Nijer’de, 26 Temmuz askeri darbesinden bu yana öfke hakim. Özellikle de Fransız varlığına karşı gösteriler çoğaldı. Bu patlamanın birçok nedeni bulunuyor: Barkhane Harekatı'nın başarısızlığı, terörün yükselişi ve rejimin yerel yolsuzlukları. Ancak mevcut durum aynı zamanda Fransa ile Nijer arasındaki ilişkilere ışık tutan daha derin dönüşümlerin de belirtisidir.

Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ne derse desin Françafrique « ölmemiştir ». Hâlâ ülkeyi kemirmekte, Fransız karşıtı öfkeyi körüklemekte ve Rusya ya da Çin gibi diğer yabancı güçler tarafından istismar edilebilmektedir.

Kamerunlu aydın Achille Mbembe, Nijer krizinin « Fransız'ın tamamlanmamış sömürgecilikten kurtulma modelinin uzun süredir devam eden ıstırabındaki son ürperme » olduğunu belirtiyor. Medyaya verdiği bir mülakatta, Uluslararası Sahel Araştırmaları ve Düşünceleri Merkezi başkanı gazeteci-yazar Seidik Abba'ya göre, « bugün Niamey sokaklarında ortaya konulan öfkenin yüzeysel olduğu düşünülemez. Reddetme duygusu ve Fransa'nın bugünkü tavrı paternalizm ve sömürgeci kibir izlenimini uyandırdı ».

« Dünyanın üçüncü uranyum üreticisi »

Dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alan Nijer, altmış yılda en az beş askeri darbeyle kronik siyasi istikrarsızlıktan muzdariptir. Antropolog Jean-Pierre Olivier de Sardan’ın ülkenin « darbeci bir kültüre » sahip olduğunu söylemektedir. Nijer, ayrıca sadece doğal nedenlerden kaynaklanmayan, aynı zamanda Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) « yapısal uyum programları » biçiminde dayattığı neoliberal politikayla da bağlantılı olan çok sayıda kıtlık yaşadı: bunlar özellikle devletin devre dışı bırakılmasına ve kamusal hizmetlerin özelleştirilmesine yol açtı.

Sorunların merkezinde Nijer’de toprak altı zenginliğini buluyoruz. Dünyanın üçüncü büyük uranyum üreticisi olan Nijer, uzun süre Fransa'nın ayrıcalıklı ve münhasır ortağı olmuştur. Orano (eski adıyla Areva), Somaïr ve Cominak şirketlerinin iki yan kuruluşu sayesinde 130.000 tondan fazla uranyum çıkarıldı. 130.000 ton, nükleer endüstrinin elli yılda Fransa’daki madenlerden elde ettiği miktarın iki katıdır. Survie derneği üyesi ve Areva en Afrique (Agone yay., 2014) kitabının yazarı Raphaël Granvaud, « petrol ve diğer kaynakların yanı sıra uranyumun da denetimi, Fransa'nın eski sömürgeleri üzerinde, bağımsızlıklarının ardından ekonomik, siyasi ve askeri hakimiyet sistemini sürdürmesinin nedenlerinden biri olmuştur » diye anımsatıyor.

« Nijer'in ayakta kalması şaşırtıcı bir şekilde Fransa ile ticari ilişkilerindeki gelişmelerle bağlantılı »

Granvaud kitabında « Nijer'in çalkantılı yaşamının şaşırtıcı bir şekilde Fransa ile ticari ilişkilerindeki gelişmelerle bağlantılı olduğunu » ortaya koyuyor. Nijer'de rejimi denetim altında tutmak için her türlü yola başvuruldu: karşı casusluk, Tuareg ayaklanmalarının araçsallaştırılması, darbecilerle suç ortaklığı.

Nijer 1958'de bağımsızlığını kazanır kazanmaz Fransa, stratejik bir hammadde olarak kabul edilen uranyuma ayrıcalıklı bir erişim sağlamak için bu ülkeyle ile bir dizi anlaşma imzaladı. Karşılığında Nijer’e askeri güvenlik, ürünleri için pazar ve kalkınma yardımı garanti edildi. Bu anlaşmalar aynı zamanda gizli bir eki de içeriyordu: Fransa, yeni liderleri yalnızca dış tehditlere karşı değil, aynı zamanda olası darbelere karşı da savunmayı üstleniyordu.

Ancak bazıları o kadar şanslı olamadı. 1974 yılında dönemin Nijer Devlet Başkanı Hamani Diori, uranyumun satış fiyatının artırılması talebinin hemen ardından Paris tarafından desteklenen bir darbenin kurbanı oldu. Otuz yıl sonra Devlet Başkanı Mamadou Tandja da aynı hatayı yaptı. 2008 yılında uranyum fiyatında önemli bir artış elde ettikten ve Nijer'in maden kaynaklarını Fransa dışındaki alıcılara satabilme hakkını elde ettikten sonra 2010 yılında ordu tarafından devrildi. Fransa'da eğitim almış bir maden mühendisi ve eski bir Areva çalışanı olan Mahamadou Issoufou, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde devlet başkanı oldu.

« İhraç edilen uranyumun değerinin yalnızca %12'si Nijer'e kaldı »

Tarihçi Gabrielle Hecht, L’Uranium Africain (Seuil yay., 2016) adlı kitabında « Uranyum madenciliği yaygın yolsuzluğu körükledi » diyor. « Onlarca yıldır uranyumdan elde edilen gelirler çoğunlukla Niamey'de gösterişli binaların inşası ve hükümet üyelerinin kişisel zenginleşmesi için kullanıldı. »

Nijer, Fransa'nın nükleer gücünün gelişmesine büyük katkı sağladıysa da bunun karşılıklı olduğunu söylememiz pek mümkün değil. Fransa’daki enerji santralleri için ihtiyaç duyulan uranyumun %15'i hala Nijer'den geliyor ancak Nijer halkının %85'inin hala elektriğe erişimi yok. Raphaël Grandvaud'ya göre ihraç edilen uranyumun değerinin yalnızca %12'si Nijerya devletine geri döndü. Gabrielle Hecht'e göre bu çarpıklık « sömürge ayrıcalığının sürdürülmesini » temsil ediyor.

Oxfam kuruluşu, 2013 yılında maden çıkarma politikalarına ilişkin yayınladığı bir raporunda, eski adı Areva olan Orano'nun bu durumdan nasıl yararlandığını ortaya koydu. Nijer uranyumu Fransız grubun üretiminin yaklaşık %30'unu temsil ediyordu, ancak Nijer Areva'nın üretici ülkelere yaptığı ödemelerin yalnızca %7'sini alıyordu. Şirket, vergi indirimlerini müzakere etmeyi başardı ve bu da ona on milyonlarca euro’luk tasarruf sağladı. Şirketin, çölün ortasındaki Agadez yeraltı su kaynağından milyonlarca litre su çekmek için aldığı ücretsiz erişim hakkından bahsetmiyoruz bile.

Gerçekte Orano Nijer'de büyük bir güce sahiptir. Yönetici makamlarla yakın temasta olan şirketin « yolsuzluk » yaptığına ilişkin şüpheler bulunuyor. 2014 yılında, daha önce Areva'da görev yapan Nijerya Devlet Başkanı Issoufou'ya dolaylı olarak bir başkanlık uçağı hediye etti. 2017'de ortaya çıkan Uraniumgate skandalı kapsamında, bazı Nijerli seçkinler komisyon ve rüşvet almakla suçlanıyor. Issoufou’nın yargılanması devam ediyor. En az 3 milyon dolar aldığı iddia ediliyor.

« Fransa çıkarlarını savunuyor »

Nijer’de uranyum çıkarılmasının etkileri, bu alanda da ilişkilerde etkili olan zayıf bağımsızlık durumu nedeniyle çevre ve sağlık alanlarında da hissedilmektedir.

2003 yılında Criirad laboratuvarı (Radyoaktivite Bağımsız Araştırma ve Bilgi Komisyonu) çokuluslu şirketin gücüyle karşı karşıya geldi. Dernek, yerel STK Aghirin'man ile birlikte ülkenin kuzeyindeki Arlit uranyum madenlerinin insan sağlığı ve çevre üzerindeki ortaya koyarken, Orano bu araştırmayı engellemek için elinden geleni yaptı.

Derneğin yöneticisi Bruno Chareyron, « önce gezimizi iptal etmek istediler » diyor. « Daha sonra Niamey havaalanında profesyonel ölçüm aletlerimize el konulması için baskı yaptılar. Nijerli bir bakana ve bir milletvekiline şikayette bulunduğumuzda, emrin Paris'ten geldiğini ve ellerinden bir şey gelmediğini söylediler. »

Orano, sahada geminin tek kaptanıydı. Çok az denetleniyordu. Greenpeace'in 2010 tarihli bir raporunda, söz konusu kirliliğin izlenmesinin üzerinde bir « sis perdesi » olduğu değerlendirmesinde bulunuluyordu. Radyasyonun risklerinden sorumlu düzenleyici devlet kurumu Nijer Ulusal Radyasyon Korunma Merkezi ancak 1998'de kurulabildi ve üzerinden on yıl geçmesine rağmen hâlâ radon gazı düzeyini ölçebilecek alete sahip değildi.

« Son zamanlarda Fransa'nın Nijer'den gelen uranyuma ihtiyacı olmadığını duyduğumda gülümsüyorum. Bu, hakikate yönelik bir hakarettir ve tarihin inkârıdır » diye ısrar ediyor Seidik Abba. Eski sömürgeci güç ile sömürgeleri arasındaki göbek bağı hâlâ kesilmedi. Fransa'nın maden çıkarma politikası, ülkedeki Fransız askerlerinin eleştirilen varlığını da kısmen açıklıyor. Ocak 2013'te cihatçı saldırılar Cezayir'in güneyini vurduğunda, Fransa, Nijer'deki madenleri korumak için özel eğitimli komandolar göndermek üzere harekete geçti.

Aynı yılın mayıs ayında Orano'ya bağlı kuruluşlar saldırıya uğradığında Fransa, teröristleri etkisiz hale getirmek için bölgeye derhal askeri birlikler gönderdi. Fransız çıkarları gizlenmiyor. Bay Macron'un hükümeti cevheri tüketen yeni enerji santrallerinin inşasını planlarken, uranyum stratejik bir kaynak olmayı sürdürüyor. Bu aynı zamanda Orano'nun neden Mayıs 2023'te devrilen Nijer hükümetiyle dünyanın en büyük yataklarından birini, Agadez'in kuzeyinde yer alan gelecekteki Imouraren madenini işletmek için bir anlaşma imzaladığını da açıklıyor.

« Nükleer, sömürgeciliği sürdüren bir enerjidir »

Emmanuel Macron bu ticari çıkar güden tutumunu kibirle kabulleniyor. Şubat 2023'te Élysée'de yaptığı bir konuşmada, « Afrika hakkında konuştuğumuzda savunulması gereken çıkarları olduğunu » belirtiyordu. « Bunu açıkça söylemeliyiz çünkü böylece çok daha iyi hissettiriyor. Kamu yararına hizmet etmeyeceğiz. […] Bu karşılıklı ve dengeli bir ortaklık. İnsanları aptal yerine koymuyoruz. Evinize sizin yerinize iyilik yapacağım diye geliyorum denmez. Hayır. Çıkarlarımızı savunmak için geliyoruz ve bunu Afrika ülkelerinin çıkarlarına saygılı bir şekilde yapıyoruz.»

Greenpeace kampanya sorumlusu Pauline Boyer, « nükleer enerji sömürgeciliği sürdüren bir enerjidir » diyor. « Nijer'de yaşananlar en azından nükleer enerji sayesinde enerji bağımsızlığının boş bir hayal olduğunu göstermektedir. » STK’ya göre, Fransa'nın nükleer enerjiden çekilmesi aynı zamanda Güney ülkelerini ezen zehirli ilişkilerden kaçmanın da bir yolu olacaktır. Ve bugün Nijer'deki krizin altında yatan bağlamı da bu tür ilişkiler oluşturuyor.

Gaspard d’Allens

(www.reporterre.net sitesinde 11 Eylül 2023 tarihinde Gaspard d’Allens imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir https://reporterre.net/Uranium-le-lourd-passe-predateur-de-la-France-au-Niger?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=nl_hebdo )