Skip to main content

Elektrikli araçlar Güney ülkelerini susuz bırakıyor

BMW ve Renault arabalarını,‘sorumlu madenlerde çıkarılan kobalt kullanılarak üretilen elektrikli araç bataryaları’ kullanılıyor diyerek pazarlıyor. Fas’ta yürüttüğümüz araştırma, sağlıkla ilgili ve toplumsal bir felaketin yaşandığını ortaya koyuyor.

Bou Azzer'den genç bir madenci, « Renault heyetinin gelişi için özel olarak kurulan ve süslenen beyaz bir çadırda büyük bir şölen düzenlendi » diyor. O gün, Mayıs 2022'de, üretici şirketin yöneticileri, elektrikli araç bataryalarında kullanılacak kobaltın satın alınmasına ilişkin anlaşmayı kutlamak üzere Fas'taki bu madene geldi.

Bu kabul töreninin yapıldığı yerden birkaç yüz metre uzakta eski Bou Azzer köyü yer alıyor. Moloz ve çöp yığınlarıyla dolu olan mekan adeta bir savaş alanını andırıyor. Evlerin hemen önünde Fas'ın en büyük zehirli çöplüklerinden biri uzanıyor: köyden basit bir dikenli tel ile ayrılmış, arsenikle yüklü yüzlerce hektarlık bir maden atığı. Bu atıklar yüzeyde, çöl rüzgârının girdaplar halinde evlere taşıdığı kurumuş bir kabuk oluşturmuş. Bu gri alanların önünde köy çocuklarının futbol sahası bulunuyor.

Renault heyeti bunu gördü mü? Eğer gördüyse, şirketler grubunun birkaç gün sonra Managem şirketi ile anlaşma imzaladığı için bundan çok da etkilendiğini söyleyemeyiz. Şirket, Fas'tan gerçekleştirdiği « sorumlur kobalt »ın « sürdürülebilir tedarikini » övdü. Bunu yaparken Renault, 2020'den beri her yıl yaklaşık 1.500 ton kobalt satın alarak ağırlığı 2 tondan fazla olan sedan ve SUV'ları üreten BMW şirketini taklit etmiş oldu. Alman grup, reklamlarında kobaltın « sorumlur madenlerden » geldiğini öne sürerek « BMW, en yeşil otomobil » sloganını kullanmaya cesaret bile etti. Üretici, « Zincir BMW fabrikalarındaki üretimle değil, ham maddelerin çıkarılması süreciyle başlıyor » diye açıklıyor. « Batarya üretimi için büyük önem taşıyan kobalt buna örnek oluşturuyor. »

Hem de ne örnek! Reporterre, Süddeutsche Zeitung gazetesi, Alman radyo ve televizyon istasyonları NDR ve WDR ve Fas gazetesi Hawamich ile Bou Azzer'de madenciler, sendikacılar ve bölge sakinlerinin, Kraliyet ailesine ait büyük bir Fas madencilik şirketi olan Managem tarafından kobalt madeninin çıkarılmasına karşı yıllardır yönelttikleri ciddi suçlamaları araştırdı.

Madenciler arsenikle zehirlendi

Bu « sorumlur » maden yalnızca bir kobalt madeni değil, aynı zamanda ve her şeyden önce böcek ilaçlarında kullanılan oldukça kanserojen bir ürün olan bir arsenik madenidir de. Maden 2.000 ton kobaltın yanı sıra yılda yaklaşık 7.000 ton arsenik üretiyor. Sahada görüştüğümüz taşeron madenciler, solunum yollarına yönelik herhangi bir koruma önlemi olmaksızın, cevher ve patlayıcılardan kaynaklanan toza maruz kaldıklarını söylüyor. Bazılarında arsenik zehirlenmesine özgü cilt hastalıkları bulunurken, meslek hastalıklarının farkında olmayan bazılarında ise silikoz hastalığı bulunuyor. Araştırma ekibimizin madendeki işçilerin korunması konusunda yönelttiği soruları yanıtlayan Managem, galerilerdeki havanın tahliyesinden « kişisel solunum koruyucu donanımlar takılmasına » kadar gerekli tüm önlemlerin alındığını belirtiyor. Oysa şirketin kendi raporlarında yayınladığı Bou Azzer’e ilişkin fotoğraflarda madencilerin maske takmadığı açıkça görülüyor.

Managem'e göre risk de sınırlıdır. Şirket onlara « bu kobalt arsenat cevherinin, stabil formda arsenik veya kobalta maruz kalma riski taşımadığını » belgelerle göstermiştir. Sorun şu ki, madencilik işi mineral bileşiklerini kesinlikle stabil formlarında bırakmamayı gerektiriyor. Kırıcıların etkisiyle toza dönüşen, öğütülen ve ezilen arsenik ve kobalt parçacıkları, oksijen veya su ile temas ettiğinde oldukça zehirli hale gelir.

Fas’taki Bou Azzer Madeni

İşyeri hekimi ve madenci sağlığı uzmanı Alain Carré'ye göre, eğer madencilerin anlattığı durum doğruysa, bu, « işyerinde sağlık kavramının inkar edilmesi anlamına geliyor. Bu arsenikli cevherin doğası endişe vericidir ve kayadaki silikanın ve madencilerin maruz kaldığı patlayıcılardan kaynaklanan tozun olumsuz etkisine eklenmektedir. Böylesi bir maden sahasında, tüm bunların madenciler için katlanılabilir bir düzeyde olması için sınırlı çalışma süreleriyle birlikte son derece etkili toz yakalama ve temiz hava aktarımı, kırıcılar üzerinde ortaya çıkan tozu emme düzenekleri ve kartuşlu maskeler gerekli olacaktır. Bunun uygulanabilir veya karlı olduğundan emin değilim, bu belki de maden işletmesinin saf ve basit bir şekilde terk edilmesini haklı gösterebilir. »

İnserm'de (Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırma Enstitüsü) sosyolog fahri araştırma müdürü ve mesleki kanserler uzmanı Annie Thébaud-Mony de özellikle bu madenin özellikle tehlikeli olduğunu değerlendiriyor: « Böylesi bir durumda, sorumlu madencilik, üretimin her aşamasında cevherin çıkarılması ve işlenmesi sırasında tozun sistematik olarak kontrol altına alınmasını gerektirecektir. Arsenik ve diğer zehirli metallerle yüklü kalıntılar da sistematik olarak kontrol altına alınmalı ve toprağa ya da akıntı suyuna sızmamalıdır. »

Vadinin ciddi şekilde kirlenmesi

Ancak gördüğümüz kadarıyla durum hiç de böyle değil. Aslında bu sağlık skandalının bir diğer yönü de Oued Alougoum vadisi ve vahalarının arsenik ve zehirli metallerle kirlenmesidir. Maden 1930'larda Fransız işgali altında işletilmeye başladığından bu yana, onlarca yıldır madencilik atıkları nehre dökülüyor. 1999'da Nancy Jeoloji Okulu'nda yayınlanan bir tez, madenin Oued Alougoum havzasını kırk kilometrelik bir bölümde yoğun şekilde kirletmeye devam ettiğini ortaya koydu. Bugün bölge sakinleri, özellikle sağanak yağışlar sırasında atık havuzlarının sızdırmaya devam ettiğini söylüyor. Managem, Bou Azzer madeninden « doğal çevreye herhangi bir endüstriyel atık » atıldığını reddediyor. Ancak sahada bu sızıntılara ilişkin çok sayıda belirti bulduk. Daha da şaşırtıcı olanı, araştırma konsorsiyumumuz tarafından maden kalıntılarından kaynaklanan kirlenmeye ilişkin sorularımıza verdiği yanıtta, Managem « arsenik varlığının bölgede doğal ve madencilik faaliyetinden bağımsız olduğunu » söylemiştir.

Yaklaşık 47 bin kişinin yaşadığı bu vadide durum, şirketin iddia ettiğinden çok daha ciddidir. Bu araştırma kapsamında, su ve toprak örneklerini analiz ettirerek bölge sakinlerinin şikayet ettiği kirliliği değerlendirmek istedik. Aldığımız örneklerden bazıları Fransa'da Lab'Eau laboratuvarı tarafından, diğerleri ise Almanya'da Helmholtz Çevre Araştırma Merkezi'nde analiz edildi. Madenin 7 km aşağısında yer alan 1.400 nüfuslu bir vaha olan Zaouit Sidi Blal'de, vadinin kenarındaki bir sebze bahçesinden alınan toprak örneği, Yüksek Sağlık Makamı tarafından belirlenen maksimum değerin yedi katını içeriyor (25 mg /kg toprakta) . Köyün çocukları arsenik içeriği bu eşik değerin altı katı olan toprakta oynuyor ve okula bu toprak üzerinden yürüyerek gidiyor. Her sel vakasında vadinin suları, Zaouit Sidi Blal sakinlerinin sulama havzasına kumlu materyaller taşıyor. Bu taşınan materyaller, verimli alüvyon olmak şöyle dursun, kilometrelerce taşınan maden kalıntılarından başka bir şey değildir: yüksek düzeyde krom ve kobalt, kanserojen maddeler ve hepsinden önemlisi kg başına 1.300 mg arsenik, yani eşik değerinin elli katı kadarını içermektedirler! [1]

Toksikolog Gilles Maccanti'ye göre, « Bu arsenik oranları çok yüksek ve endişe verici düzeyde. Kirlilikten arındırma operasyonlarının daha etkin yürütülmesini sağlamak için düzenli olarak kirli sanayi bölgelerinden örnekler alıyorum, ancak kişisel olarak bu orandaki konsantrasyonları hiç gözlemlemedim. Toprağın bu düzeyde kirlenmesi durumunda solunum yoluyla zehirlenme riski ortaya çıkar. Bu parçacıkları soluyan kişilerde kronik arsenik (cilt hastalıkları, kanserler vb.) veya kobalt (karaciğer ödemi) zehirlenmesi belirtileri gelişebiliyor. »

Su testleri de bir o kadar kötü. Zaouit Sidi Blal'deki bazı kuyularda arsenik konsantrasyonu 0,4 mg/litrenin üzerinde, yani içme suyu için izin verilen maksimum değerin kırk katından fazla. Bu kuyuların suyu hurma ağaçlarının ve sebze bahçelerinin sulanmasında kullanılıyor; ilçenin en yoksul sakinlerine içme suyu sağlıyor. Buna karşılık, maden alanının 20 kilometre uzağından alınan yeraltı suyunun eşik değerinden daha düşük bir orana sahip olması, Managem’in arseniğin doğal karakterli olduğu konusundaki görüşleri ile çelişiyor.

Bu kirlilik ile madencilik faaliyeti arasındaki bağlantı, madenin hemen yakınındaki aynı vadide toplanan suyun analiziyle doğrulanmaktadır. Su, 18,9 mg arsenik, yani eşik değerinin 1.890 katı kadar arsenik içeriyor! Yirmi yıldır Helmholtz Çevre Araştırma Merkezi'nde su analizi birimini yöneten kimyager Profesör Wolf von Tümpling, « bugüne kadar hiç bir numunede bu oranda arsenik konsantrasyonu belirlemediğini » söylüyor.

Ne Renault ne de BMW gerçek bir denetim yapmadı

Fransa ve Almanya'da büyük şirketler tedarik zincirlerindeki insan hakları, sağlık ve çevre ihlalleri gibi riskleri tespit etme yükümlülüğü altında. Zararlı sonuçları sınırlandıracak önlemler almaları gerekiyor. 2017 tarihli Fransız kanunu, bu şirketlerin tedarikçilerinin ve alt yüklenicilerinin tedarik zinciri boyunca uygulamalarıyla bağlantılı ciddi zararları önlemeyi amaçlayan bir plan oluşturmalarını ve uygulamalarını gerektirmektedir. Eğer Renault ve BMW « sorumlu kobaltları » hakkında kapsamlı bir şekilde iletişim kurdularsa da, bu kavramın gerçek olmasını sağlamak için ne yaptılar?

Renault yetkilileri 2022'de bir kabul töreni için Bou Azzer'e gitti ancak tesiste bir denetim yapmadıkları anlaşılıyor. Beş editör kadromuz tarafından ortaklaşa sorulan sorularımızı yanıtlayan şirketler grubu, basın bültenini kopyalayıp yapıştırarak yanıt verdi: Şirket, « Ecovadis’in değerlendirmesi » aracılığıyla « Managem grubunun kobalt üretiminin Responsible Minerals İnitiative kriterlerine göre » yapılmasını sağlıyor ve « Managem grubunun Adil Kobalt İttifakının bir parçası olduğu » ifadelerini kullandı.

Bu cezp edici tanımlamalar ne anlama geliyor? Responsible Mining İnitiative madencilik sahalarında herhangi bir denetim yapmadan sadece döküm tesislerini inceliyor. Dolayısıyla kurum Reporterre'e « Bou Azzer madeninden herhangi bir bilgi » toplamadığını belirtiyor. Adil Kobalt İttifakı, üyelerinin Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki özel kobalt madenlerini iyileştirmek için küçük bir miktar ödediği bir kuruluştur; bu nedenle Bou Azzer ile hiçbir bağlantısı yoktur. Şirketlerin değerlendirilmesi konusunda uzmanlaşmış bir Fransız şirketi olan Ecovadis, hiçbir zaman yerinde denetim gerçekleştirmez; şirketleri derecelendirmek için veri derleyen bir grup veri bilimciyi kullanır. Ekibimiz tarafından sorgulandığında, bu notların « sertifikalandırma olmadığını, yalnızca tedarikçilere ilişkin ilk düzey bilgi olduğunu » açıkladı.

« Renault daha dikkatli olmalıydı »

Çevre hukuku alanında uzman bir avukat olan Clémentine Baldon, « bir şirket her koşulda, yalnızca üçüncü şahıslar tarafından yürütülen sertifikasyonları öne çıkararak ihtiyatlılık görevi kapsamındaki yükümlülüklerini tamamen yerine getirmiş sayılmaz. Üstelik bu sertifikasyonlar sorumlu olarak kabul edilirse ciddi bir riskin varlığı kanıtlanmış ve bunun stratejik bir ortaklığın söz konusu olduğu ortadadır. Böylesi bir durumda müşteri şirketin durum tespit önlemlerini yerinde denetim yapılmasını da içerecek şekilde yapılmasının talep edilmesi makul görünmektedir » diyor.

Peki ya 2020'den bu yana Fas'tan kobalt satın alan ve pazarlama stratejisi büyük ölçüde sürdürülebilir hammaddelere ve « örnek oluşturan » kobalt tedariki üzerinde temellendiren BMW'ye ne demeli? Üretici şirket, ekiplerimizin sorularına « Haziran 2022'de BMW grubunun temsilcileri Bou Azzer madenini ziyaret etti. Ancak çevresel ve sosyal standartların ayrıntılı bir incelemesi söz konusu değildi. Genel olarak meslektaşlarımız maden hakkında olumlu bir izlenim edindi ve herhangi bir kayda değer sorun tespit edemediler. »

Bu « olumlu izlenim », bölgede kaydedilen arsenik düzeyleri konusunda BMW'yi bilgilendirmemizle azaldı. Şirket, « tedarikçisinden ayrıntılı bir inceleme talep ettiğini » belirtiyor ve Bou Azzer'deki çevresel ve sosyal durumu iyileştirmek için « acil karşı önlemler almaya » hazır olduğunu söylüyor.

Bataryalar, motorlar… Elektrikli arabalar önemli miktarda metal kullanımını gerektiriyor. Sayılarını ve ağırlıklarını sınırlamak için hiçbir şey yapılmazsa, bugün çıkarılan kobalt, lityum veya grafit miktarının onlarca katının dahi yetmeyebileceği tahmin ediliyor.

Madencilik üretimini böylesine baş döndürücü boyutlara çıkarmanın gün geçtikçe kıtlaşan su kaynaklarını hızla tüketme gibi doğrudan bir sonucu var. Çünkü metal üretmek çok fazla su kullanımını gerektirir. Daha sonraki aşamada metalin daha da yoğunlaştırılması için hidrometalürji tesislerindeki rafinasyon işlemleri için suya ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu üretim aşamalarının her birinde kullanılan solventlerin ve asitlerin elde edilmesi ve hatta sadece madenlerdeki toz uçuşunun sınırlandırılması için de su gereklidir. 1 kilogram bakır üretmek için 130 ila 270 litre su, 1 kg nikel için 100 ila 1.700 litre ve 1 kg lityum için 2.000 litre su kullanımı gerekebilir [2].

ABD’li derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings'in yaptığı araştırmaya göre yatırımcılar artık su kıtlığını madencilik ve metalürji sektörü üzerinde ana tehdit olarak görüyor. Fitch Ratings « belirli bölgelerde yaşanan su kıtlıkları ve suyun kullanımı konusundaki çatışmalar gibi kaynaklar üzerindeki baskıların önümüzdeki on yıllarda büyük olasılıkla artacağına, bataryaların ve düşük karbonlu teknolojilerin üretimini giderek daha da zora sokacağına » inanıyor. Ve böyle düşünmek için de iyi bir nedeni var: Bugün endüstriyel madenlerin üçte ikisi kuraklık tehdidi altındaki bölgelerde yer almaktadır[3] .

Dünyanın beşinci büyük madencilik grubu olan İngiliz şirketi Anglo American, su mevcudiyeti açısından « madenlerinin %75'inin yüksek riskli bölgelerde bulunduğunu » kabul ediyor. Elektrikli otomobilin küresel ısınmayla mücadelede kullanılması düşünülüyor. Oysa dünyanın pek çok bölgesinde, kuraklık ve su kıtlığı gibi etkileri daha da ağırlaştıracak kadar çok miktarda metale ihtiyaç duyuyor.

Fas'ta, BMW bataryalarının üretimi için kullanılan ve 2025'ten itibaren Renault'ya tedarik sağlaması beklenen, Managem tarafından işletilen Bou Azzer kobalt madeni, her yıl 50.000 kişinin su kullanımına eşdeğer su tüketecek. Sahanın birkaç kilometre uzağında, aynı derecede su tüketen ve yakında Renault'nun bataryalarında da kullanılacak olan İmini manganez madeni ve Bleida bakır madeni bulunuyor. Renault şirketi Managem ile işbirliğini « manganez ve bakır sülfat tedariki » yönünde genişletmek niyetinde olduğunu duyurdu.

Çölden su ithal etmek

Bou Azzer bölgesinden kobalt, bakır veya manganez ithal etmek bir bakıma çölden su ithal etmekle eşdeğerdir. Bu madenlerin çıkarttığı suya, ihracata yönelik endüstriyel tarım için çıkarılan sular ekleniyor. Agdez ve komşu kasabalarda, sıcaklığın 45°C'ye yaklaşabildiği yaz aylarında musluklar ve çeşmelerden günde ancak birkaç saat su akıyor. Bou Azer'deki röportajımız sırasında Tasla köyündeki içme suyu şebekesinden sorumlu Mustafa, « yakında su kalmayacak » diye durumu protesto etmişti. « Burada kendimizi yaşayan ölüler gibi hissediyoruz. »

Fas'ın son yıllarda yaşadığı en ciddi sosyolojik-çevresel çatışmalardan biri buradan 150 kilometre uzakta yaşandı ve bu anlaşmazlık da su ve madencilik kaynaklı. Managem, İmider ilçesinde Draâ-Tafilalet bölgesinde, günümüzde çoğunlukla elektrik ve elektronik alanında, özellikle de otomobiller için kullanılan bir metal olan gümüş madeni işletiyor. Üstelik Silver İnstitute'a göre « elektrikli araçlara giderek daha çok iyimser yaklaşan ulusal politikalar, gümüş metaline olan talep üzerinde net bir olumlu etki yaratacak ». İmider'de gümüş madeni için giderek artan miktarda su çekilmesi, bölge sakinlerini isyana sürükledi. 2011'den itibaren ürünlerini sulayamayan bölge halkı madenin yeni su deposunu işgal ederek, Managem tarafından döşenen boruların her iki yanında birer köy inşa edecek kadar ileri gittiler. 2019'da para cezaları ve hapis cezaları, İmider sakinlerini bu çöl köyünden tahliyeye zorladı, ancak çatışmanın temel gerekçeleri halen varlığını sürdürüyor.

« Burada kendimizi yaşayan ölü gibi hissediyoruz »

Bir başka örnek: Şili'de, Anglo American grubu Valparaiso bölgesindeki El Soldado bakır madenini işletiyor. Yinelenen kuraklıklar madencilik faaliyetleriyle birleştiğinde giderek daha sık su kesintilerine yol açıyor. Greenpeace, Anglo American'ın cevheri işlemek için saniyede 453 litre su çekme iznine sahip olduğunu ancak komşu El Melón kasabasının 11.000 sakininin kimi zaman kullanım suyunun olmadığını söylüyor. 2020 yılında bu kıtlık, Fas'ta olduğu gibi halkın bir bölümünün madenin sondaj kuyularından birini işgal etmesine yol açtı.

Deniz suyunun tuzdan arındırılması

Ertesi yıl, bölge sakinleri dernekleri, madencilik şirketinin su tüketimi nedeniyle tehdit altında olan anayasal yaşam haklarının korunması talebiyle Şili Yüksek Mahkemesi'ne başvuruda bulundu. Ulusal protesto hareketi No más Anglo (Artık Anglo'yu istemiyoruz) ile karşı karşıya kalan şirket, Şili'deki başka bir dev bakır madeninin ihtiyacını karşılamak üzere bir su arıtma tesisine yatırım yapmak zorunda kaldı. 200 kilometre uzaklıktaki tesis, Los Bronces madenine saniyede 500 litre su, yani su ihtiyacının yarısını sağlayacak.

Madencilik şirketleri genellikle sahalarda su tasarrufu sağlamak için teknolojik yenilikleri öne çıkarıyor. Aslında, madencilik sektörünün kullandığı suyun oranı son yıllarda dikkat çekici bir şekilde arttı: Uluslararası Enerji Ajansı, bunların 2018 ile 2021 yılları arasında iki katına çıktığının altını çiziyor. Bu artış, özellikle bataryalar için kritik öneme sahip olan metallere olan talebin artmasının yanı sıra, yatakların giderek fakirleşiyor olması gerçeği ile de doğrulanıyor. Jeologlar ve maden mühendislerinden oluşan SystExt derneğinin açıkladığı gibi, « çıkarılan ve işlenen cevherlerin kalitelerindeki azalma ve karmaşıklaşma, aynı miktarda metal üretmek için kullanılan enerji ve su miktarlarının katlanarak artışına yol açıyor. »

Araç boyutları acilen küçültülmeli

Kısacası, gün geçtikçe daha fazla maden açılıyor, giderek daha fazla suya gereksinim duyan maden var ve giderek daha az su var. Bataryalar için gerekli olan metaller, ister Fas'ta, ister Şili'de, ister yerli halkların lityum çıkarılmasına şiddetle karşı çıktığı Arjantin'in And platolarında ya da Bolivya'da olsun, bu çatışmalarda önemli bir rol oynuyor. Şilili siyaset bilimci Bárbara Jerez'in yazdığı gibi, elektrikli araç ulaşımı (elektromobilite) « sömürgeciliğin gölgesinden » ayrılamaz: kapitalizmin dayandığı eşitsiz ekolojik ticaretin devamlılığı söz konusudur. Zengin ülkeler, elektrikli araçlarla en yoksul bölgelerdeki kaynakları tekeline almaya devam ediyor. Özellikle de küresel ısınmanın dünyaya verdiği zararı onararak ekolojik borçlarını ödemek yerine, bu borcu daha da artırıyorlar.

Dacia Spring gibi 970 kg ağırlığa sahip küçük bir otomobil ile 2 tondan fazla ağırlığa sahip bir BMW arasında metal miktarı üç kat farklılık gösteriyor. Madenlerin bütün bölgeleri kurutmasını acilen önlemek için yapılacak ilk şey, araçların boyutlarını küçülterek metal talebini azaltmak olacaktır. Hammadde uzmanı ve La ville stationnaire — Comment mettre fin à l’étalement urbain (Actes Sud, 2022) kitabının ortak yazarı mühendis Philippe Bihouix Reporterre’e şunları söylüyor: « Nihayetinde birkaç yüz kilogram ağırlığında yolcu ve bagaj taşımak için 1,5 veya 2 tonluk araçların üretimi ve hareket etmesi için gerekli enerji ve malzemeleri seferber etmek zorunda olmak korkunç bir israftır ».

« Korkunç bir israf »

Mühendis, « oyunun sona erdiğinin işaretini vermenin ve kuralları gözden geçirmenin kamu erkinin sorumluluğunda olduğuna » inanıyor. « SUV’ler gibi belirli bir ağırlığın üzerindeki bireysel elektrikli araçlar yasaklanmalıdır. Bir sınır belirlemek veya kısa sürede çok yasaklayıcı hale gelen artan bir ceza öngörmek, şimdiden gönderilebilecek iyi bir işaret olabilir. Ardından yeni modeller piyasaya sürüldükçe bu sınır düzenli olarak düşürülebilir. »

Hükümetin benimsediği strateji bundan çok çok uzaktır. 2024'ten itibaren ağırlığı 1,6 tondan fazla olan araçların satın alıcıları ağırlığa göre ekolojik ceza ödemek zorunda kalacak. Elektrikli araçlar bu önlemden etkilenmeyecek.

SAYILARLA METAL İHTİYAÇLARI

2018'de Bilimler Akademisi, Fransa’nın elektrikli araç programının « değişmeyen teknolojiyle günümüzün küresel üretimini aşan çok yüksek miktarlarda lityum ve kobalt üzerine kurulu olduğunu ve bunun sadece Fransızların ihtiyacını karşılamaya yönelik olduğunu! » belirtti. Uzun lafın kısası, eğer kişisel otomobilden vazgeçmezsek, yalnızca Fransa'da tamamen elektrikli bir araç filosuna sahip olmak için, bir yılda dünyada üretilenden daha fazla kobalt ve lityuma ihtiyacımız olacak.

Uluslararası Enerji Ajansı, elektrikli araçlara yönelik lityum talebinin 25 yılda 14 kat, bakır talebinin 10 kat, kobalt talebinin ise 3,5 kat artabileceğini tahmin ediyor. Finlandiya Jeoloji Enstitüsü'nde maden mühendisi ve profesör olan Simon Michaux, kısa bir süre önce, gezegende dolaşımdaki 1,4 milyar arabanın elektrikli hale getirilmesi durumunda, mevcut küresel lityum üretiminin 156 katına, kobalt üretiminin 51 katına, grafit üretiminin 119 katına ve mevcut bakır üretiminin iki buçuk katından fazlasına eşdeğer bir ihtiyacımız olacağını hesapladı[4].

Yürütülen tahminler ne olursa olsun, bu miktardaki metallerin geri dönüşümden elde edilmesi mümkün değildir, çünkü bunlar birinci nesil elektrikli araçların yapımında gerekli olacaktır.

Celia İZOARD

(www.reporterre.net sitesinde 12 Kasım 2023 tarihinde Celia İzoard imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir https://reporterre.net/BMW-et-Renault-impliques-dans-un-scandale-ecologique-au-Maroc)

[1] Araştırmacı El Houssaine Berdouzi, Oued Alougoum'dan alınan örneklerin 750 mg/kg'lık arsenik konsantrasyonunun ötesinde çökelti değil, madencilik kalıntıları olduğunu düşünüyor. Bakınız, Bou Azzer madeni (merkezi anti-Atlas, Fas) çevresindeki mineral kirleticilerin dağılımının incelenmesi, Nancy Ulusal Jeoloji Yüksek Okulu/Lorraine Ulusal Politeknik Enstitüsü, 1999, s. 3.

[2] Stephen A. Northey and Nawshad Haque, « Life cycle based water footprint of selected metal production : Assessing production processes of copper, gold and nickel », EP137374, CIRO, 2013.

[3] « Surge in global metal mining threatens vulnerable ecosystems », S. Luckeneder, S. Giljum, A. Schaffartzik, V. Maus, M. Tost, Global Environmental Change, n°69, 2021, makaleye göre Madenlerin yeraldığı bölgelerin %90’ı su fakiri yörelerde bulunuyor.

[4] Simon Michaux, « Quantity of metals required to manufacture one generation of renewable technology units to phase out fossil fuels », 2023, s. 35.