Jean Genet: ABD ve Filistin
« Neredeyse hastalıklı bir Arap karşıtı ırkçılık her Avrupalının içine o derece işlemiş ki, Filistinlilerin bizim cılız yardımımıza bel bağlamaya ihtiyacı olup olmadığı sorusu sorulabilir ».
Bu güncelliğini hiç yitirmeyen sözler, Jean Genet’nin1971 yılında Filistinlilere ilişkin yazdığı ilk büyük metninde yazılmıştır[i].
Genet, 20. yüzyılın en özgün ve en mücadeleci yazarlarından biridir. 1910'da Paris'te bilinmeyen bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi ve yedi aylıkken annesi tarafından devlet bakımına emanet edildi. Bu annenin çocuğu evde tutmak için gösterdiği muazzam çabayı tahmin edebiliyoruz, çünkü onu ilk yedi ay boyunca elinde tuttu, muhtemelen kendisini ve çocuğunu geçindirme mücadelesi imkansız hale geldiğinde onu bir kuruma bıraktı. Genet annesiyle hiç tanışmadı. Yetkililer onu Alligny-en-Morvan adlı küçük yerleşimdeki zanaatkar bir aileye emanet etti. Bununla birlikte, Genet'nin evlat edinen ailesine karşı geliştirebildiği sevgi bağları da en başından itibaren tehdit altındaydı; çünkü on üç yaşına bastığında yasal olarak başka bir yere çırak olarak yerleştirileceğini bilerek büyüdü ve öyle de oldu. Genet on beş yaşındayken götürüldüğü çıraklık merkezinden kaçtı ve ceza olarak için ilk kez hapse atıldı. O tarihten itibaren hayatının büyük bir bölümünü peş peşe cezaevlerinde geçirecektir.
On sekiz yaşındayken yoksulluktan ve hapisten kurtulmak için silahlı kuvvetlere katıldı. Fas'ta Fransız sömürge ordusunda görev yaptı ve burada sömürgeciliğin acımasız gerçekliğine bizzat tanık oldu. 1937'de Fransa'ya döndüğünde serserilik, firar ve özellikle hırsızlık nedeniyle birkaç kez tutuklandı. Genet ilk romanları Notre-Dame des Fleurs ve Miracle de la Rose'u 1942 ve 1943'te hapishanede yazdı. 1949'da Jean Cocteau ve Jean Paul Sartre'ın başlattığı ve çok sayıda yazarın imzaladığı bir kampanya metni sayesinde Genet, Cumhurbaşkanı tarafından affedildi ve temelli olarak hapisten çıktı.
Genet eşcinselliğini hiçbir zaman gizlemedi ve ilk kitapları, eşcinseller ve kendisiyle ilgili olarak açık sözlülük ve benzeri görülmemiş özgürlükle yazdıkları nedeniyle bir skandala neden oldu.
Ancak Jean Genet, ırkçılığa ve baskıya karşı mücadelede Black Panther Party ve Filistin halkıyla dayanışmaya ilişkin yazılarıyla bize temel bir miras ve belki de zamanımız için en önemli mesajını bıraktı.
Jean Genet Amerika Birleşik Devletleri'nde
« Ayrıca nerede olursam olayım, kendimi her zaman insanların kurtuluşunu sağlayacak harekete bağlı hissedeceğim. Bugün ve burada bu Black Panther Party’dir ve ben onların yanındayım çünkü onlarla birlikteyim. »
1970 yılında Amerikan Kara Panterleri'nden iki temsilci, o zamanlar dünya çapında edebiyat dünyasının ünlüsü olan Jean Genet'ten ırkçılığa karşı mücadelelerini desteklemesini talep etmek üzere Fransa'ya gitti. Genet'nin Les Nègres (Zenciler ) adlı oyunu 1960'larda New York'ta büyük başarı elde etmişti. Yasalar Amerika Birleşik Devletleri'nde Afrika kökenli Amerikalılar ile beyazların aynı tiyatroya gitmesine sadece birkaç yıl önce izin vermesine rağmen gösteri dört yıl boyunca sergilenmeye devam etti.
Beyaz seyircilerin çoğu için bu oyun şok etkisi yarattı. Buna karşın Afrika kökenli Amerikalı izleyiciler için Genet'nin metni özgürleştirici ve rahatlatıcıydı. James Baldwin için Genet'nin oyunu bir ifşaydı. Kara Panterlerin, baskının ve ırkçılığın gerçekliğini çok iyi anlayan bu beyaz yazara yönelik ilgisi buradan kaynaklanıyor. Kara Panterlerin çağrısına yanıt olarak Genet, hemen Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmeye karar verdi.
1970'teki bu ziyaretin bağlamı Genet'nin Amerikalı biyografi yazarı Edmund White tarafından şöyle anlatılıyor[ii]: « Nixon'un başkan yardımcısı Spiro Agnew, Panterlere karşı topyekun savaş açacağına söz verdi ve bunu 1972'de vergi kaçakçılığı nedeniyle görevden alınana kadar tam bir inançla sürdürdü. Chicago ve Philadelphia'da polis Panterlerle çatışmalara girdi, daha doğrusu Panterlerin yerel merkezlerine ani baskınlar düzenledi. Örneğin Chicago'da 4 Aralık 1969'da polis, İllinois Kara Panterler'in başkanı Fred Hampton'ın evine baskın düzenledi. Partinin Peoria lideri Mark Clark ve Fred Hampton öldürüldü. Diğer dört Panter ve iki polis memuru da yaralandı. Polis geniş kapsamlı bir silahlı saldırıdan söz etti, ancak daha sonra bu anlatımı destekleyecek hiçbir kurşun deliği bulunamadı ».
Gerçekte polis, partinin kuruluşundan bu yana Panterlere karşı açık bir savaş yürütüyordu ve 1970'e gelindiğinde ulusal lider David Hilliard (1992'de Genet'nin Panterlerle dostluğu üzerine 1970'te bir kitap yazan kişi) dışında tüm liderler (Bobby Seale ve Huey Newton dahil) ya ölmüş, ya hapiste ya da saklanıyorlardı.
2 Nisan 1969'da yirmi bir Panter New York'ta tutuklandı ve mağazalara ve kamu binalarına yönelik bombalı saldırılar düzenlemekle suçlandı. Bunların on altısı, Şubat 1970'te başlayan duruşmalarına kadar on ay süreyle (kişi başı yüz bin dolar kefaletle) tutuklanarak cezaevinde kaldılar. Jean Genet, Amerika Birleşik Devletleri'ne bu bağlamda geldi. Amerikalıların 'siyah tenli kızıl ideolojiye' dayanamadıklarını ve son iki yılda yirmi sekiz Panter'i katlettiklerini söyledi.
Genet, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki farklı üniversitelerde Kara Panterler ile birlikte çeşitli konferanslar verdi. Burada, bu toplantılar sırasında geniş çapta dağıtılan Amerikalı aydınlara yönelik bir mektup yazdı. Mektupta şunları söylüyordu:
« Beyaz bir insan için tarih, geçmiş ve gelecek olan çok uzundur ve referans sistemi açısından da oldukça belirleyicidir. Bir Siyah için Zaman kısadır. Tarihinde kölelik dönemlerinin ötesine gidemez. Ve ABD'de biz hala Siyahların Zamanını ve Mekanını sınırlamaya çalışıyoruz. Her biri giderek daha fazla kendi kişiliğine kapanmakla kalmıyor, ama üstüne biz de onları hapsediyoruz. Gerektiği zaman da onları öldürüyoruz. »
« Eylemlerinin gücüyle, siyasal düşüncelerinin katılığıyla karşı karşıya kalan Beyazlar ve özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'ndeki egemen kastın ortaya çıkışı, Polis, hemen hemen ani bir ırkçı refleks geliştirdi. Siyahlar kendi kendine örgütlenebildiklerini gösterdiklerine göre yapılacak en basit şey, örgütlerinin itibarını sarsmaktı. »
« Böylece polis, müdahalelerinin arkasındaki gerçek niyeti, uyuşturucu, cinayet veya ahlak davaları gibi nitelenemez bahanelerin arkasına saklamayı başardı. Gerçekte ise Kara Panter Partisi'nin liderlerini katletmeye çalışıyordu. »
1 Mayıs'ta Amerika Birleşik Devletleri'nde yaptığı bir başka konuşmada Genet şunları söyledi:
« Beni endişelendiren bir şey daha var: faşizm. Black Panther Party’nin sıklıkla faşizmden söz ettiğini duyuyoruz ve Beyazlar bu sözcüğü kabul etmekte zorlanıyorlar. Bunun nedeni, Siyahların baskıcı ve faşist bir rejim altında yaşadıklarını anlamaları için Beyazların büyük bir hayal gücüne sahip olmalarının gerekmesidir. Siyahlara göre bu faşizm yalnızca Amerikan hükümetinin değil, aynı zamanda gerçekten ayrıcalıklı olan tüm beyaz topluluğun ürünüdür. Burada Beyazlar doğrudan baskı altında değildir, Siyahlar zihinlerinde ve bazen bedenlerinde baskı altındadırlar. Siyahlar Beyazları bu zulümle suçlamakta haklılar, faşizmden söz etmekte de haklılar. Biz liberal bir demokraside yaşıyor olabiliriz ama Siyahlar tamamen otoriter, emperyalist ve baskıcı bir rejim altında yaşıyor. Aranızda özgürlüğün tadını iletmek önemlidir. Ama Beyazlar özgürlükten korkuyor. Bu onlar için fazla sert bir içkidir. Durmadan büyüyen bir başka korkuyu daha deneyimliyorlar ve bu da Siyahların zekasını keşfetmektir.
Amerikan uygarlığı dediğimiz şey yok olacak. Çoktan ölüdür çünkü aşağılamaya dayanmaktadır. Örneğin zenginlerin fakirleri küçümsemesi, Beyazların Siyahları küçümsemesi vb. Aşağılamaya dayalı her medeniyet mutlaka yok olmak zorundadır. »
Bu sözlerin çağımızla ilgisi ve güncelliği bence tartışılmazdır. Jean Genet'nin Black Panther Party üzerinde uygarlaştırıcı bir etkisi oldu. O zamanlar Panterlerin söyleminde eşcinselliği ifade eden sıfatların hakaret olarak kullanılması yaygındı ve bu da büyük bir önyargıyı ortaya koyuyordu. Jean Genet'nin dayanışması, Kara Panterlerin önyargılarını görüp kınamasına ve davranış değişikliği talep etmesine engel olmadı, bu da partinin önde gelen liderlerinden Huey Newton'un yazılı bir tavır almasına yol açtı. Hapishanede yazdığı bir makalede Newton, eşcinsel erkeklerin önünde kendi rahatsızlığını itiraf etme ve onlar tarafından tehdit edildiğini hissettiğini kabul etme konusunda övgüye değer bir cesaret ortaya koydu. Newton daha sonra eşcinsellerin « gezegende belki de en çok baskı gören insanlar » olduğunu iddia ederek onların onurunu savundu ve Panterlerin onlara saygı duymasını ve eşcinsellik hakkında aşağılayıcı ve saldırgan terimler kullanmaktan vazgeçmesini istedi. Huey Newton'un bu metni o zamanlar Amerika Birleşik Devletleri'nde gelişen eşcinsel özgürlük hareketi için son derece önemliydi.
Jean Genet ve Filistinliler
Fas'taki Fransız ordusundaki deneyimi, Genet'nin sömürgeciliğin gerçekliği konusundaki farkındalığını çok erken bir zamanda uyandırdı. Daha sonra kendisinin Cezayir kurtuluş savaşı üzerine « uzun bir meditasyon » olarak tanımladığı Les Paravents (Paravanlar) adlı bir oyun yazacaktı.
Dönemin Fransız aşırı sağı, özellikle onun silahlı kanadı OAS (Organisation de l’Armée Secrète - Gizli Ordu Örgütü) aracılığıyla, Fransa'da Cezayirlilere ve Cezayir bağımsızlık hareketini destekleyen herkese karşı terör eylemleri gerçekleştirdi. Genet'nin yeni oyununun yapımcıları, sağdan ve aşırı sağdan gelecek şiddetli saldırıları tahmin ederek, Nisan 1966'da Les Paravents oyununun galasını bir yerine beş kez düzenlemeye karar verdiler. Böylece gazeteciler katılmak istedikleri ilk oyunu seçebileceklerdi. Ancak 30 Nisan akşamı bir grup şişe ve sandalyeler fırlatarak oyunun sahnesine girdi. O günden sonra oyun her sahnelendiğinde aynı şekilde saldırıya uğradı. Bir defasında aralarında genç Jean-Marie Le Pen'in de bulunduğu bir grup, bağırarak seyircilerin salona girmesini engellemeye çalıştı. Yıllar sonra Jean-Marie Le Pen, Fransa'da aşırı sağın lideri ve Marine Le Pen'in babası olacaktı.
Arap halklarının sömürgeciliğe karşı mücadelelerine olan bağlılığı nedeniyle Jean Genet'nin hayatının son yıllarında kendisini Filistin davasına adaması gayet doğaldı.
1971'de, Kara Panterleri desteklemek için Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı ziyaretten yaklaşık bir yıl sonra Genet, Filistin davasına adanan ilk büyük metni olan Filistinliler'i yayınladı:
« 19. yüzyılın sonunda belki de Yahudileri güvende tutmak için tasarlanan İsrail'e gelince, oldukça hızlı bir şekilde Asya'nın bu bölgesinde en saldırgan Batılı emperyalist tehdit haline gelecek ve öyle kalacaktı. (…) Açıkça görülüyor ki, Filistinliler için düşman tek de olsa onun iki yüzü var: İsrail sömürgeciliği ve Arap dünyasının gerici rejimleri. »
Jean Genet'ye göre Kara Panterlerin mücadelesiyle temsil edilen Afrikalı Amerikalılar ve Filistinliler aynı sömürgeci baskıya maruz kalıyorlardı, dolayısıyla mücadeleleri ve konumları birbirine benzerdi. Hemen hemen aynı dönemde, bir grup Kara Panter, Amerika Birleşik Devletleri'nde yürütülenler de dahil olmak üzere sömürgeciliğe karşı verilen tüm mücadeleleri birleştirmeyi amaçlayan bir hareket içinde, mücadele stratejilerini öğrenmek ve dayanışma ve destek sunmak için Filistin'e gitti. Jean Genet, bugün Filistin'de sömürgeciliğe karşı verilen mücadelenin, emperyalizme karşı verilen mücadeleden ayrılamaz olduğunu açıkça anlamış ve ifade etmiştir.
Şatilla katliamı
Genet'nin Filistin davasını savunma deneyiminin en can alıcı anı Lübnan'da yaşandı. Genet, 1982'de, Filistin Çalışmaları Dergisi'ni çıkaran arkadaşı Leyla Şahit ile birlikte, ilk ziyaretinden on yıl sonra Ortadoğu'ya geri döndü. Jean Genet'nin ziyaretinin tarihi bağlamını yansıtmak için bir kez daha Edmund White'ın biyografisine dönüyorum.
« Genet on yıllık aradan sonra 12 Eylül 1982'de Lübnan'a vardığında Beyrut sakindi. Lübnan Savaşı'nın dönüm noktasının yaşandığı bir andı. Üç ay boyunca kuşatma altında kalan (İsrail ordusu şehrin kapılarındaydı) başkentin batı bölgelerine sığınan Filistinli savaşçılar, sonunda ülkeyi terk ederek Tunus, Cezayir ve Yemen'e tahliye edilmeyi kabul etti. Daha sonra Filistin kampları silahsızlandırıldı ve 23 Ağustos'ta Lübnan'ın yeni cumhurbaşkanı Beşir Cemayel seçildi. Lübnan'da kalan Filistinli sivillere Amerikan, Fransız ve İtalyan askerlerinden oluşan uluslararası bir güç tarafından korunacakları sözü verildi. (…) Genet, 13 Eylül'de uluslararası gücün gidişini balkondan izledi. 14 Eylül'de daha gemiler limandan yeni ayrılmışken aynı zamanda Hıristiyan sağın da lideri olan yeni cumhurbaşkanı suikasta kurban gitti. Ertesi sabah İsrail ordusu, varılan tüm anlaşmaları ihlal ederek « düzeni sağlamak üzere » Beyrut'a girdi. İsrailliler şehirde kalan son Filistinli savaşçıların da izini sürmeye başladı ve aynı akşam Beyrut'un banliyölerindeki Sabra ve Şatilla kamplarını işgal ederek, kampların girişlerine iki yüz metre uzaktaki sekiz katlı bir binaya karargahlarını kurdular.
15 Eylül Çarşamba günü sabah saat beşte İsrail birlikleri Batı Beyrut'a girdi. (…). Filistin'in son kalıntılarını da yok etmeye kararlı olan General Şaron komutasındaki İsrail güçleri, ölümünden Filistin gizli servislerini sorumlu tuttukları Beşir Cemayel’in intikamını almak için yanıp tutuşan Falanjistlerle gizli bir anlaşma yaptılar. İsrailli genelkurmayı, yayınladığı 6 Numaralı Emir uyarınca « mülteci kamplarına girişlerin yasak olduğunu » ilan etti. Kampların aranması ve temizliği Lübnan ordusundaki Falanjistler tarafından gerçekleştirilecekti. Muhtemelen yüz elli kişiden fazla olmayan küçük bir Falanjist milis birimi Şatilla'ya girdi ve İsrail ordusunun projektörleri ve işaret fişekleri altında tüm kamp sakinlerini katletti. From Beyrouth to Jerusalem kitabının yazarı Thomas L Friedmann durumu şöyle özetliyordu: « Kızıl Haç yetkilileri bana toplam ölü sayısının sekiz yüz ile bin arasında olduğunu tahmin ettiklerini söylediler. »
Jean Genet, katliamın ardından mülteci kampına ilk girenlerden biriydi. Burada Genet'nin Viyana'da Avusturyalı gazeteci Rüdiger Wischenbart'a verdiği röportajdan alıntılar aktarıyorum:
« R.W.: Sabra ve Şatilla katliamları sırasında Beyrut'ta olmanızın az çok tesadüf eseri olduğu söyleniyor. Şatilla kampına nasıl gittiniz ve orada neler gördünüz?
J.G.: Hayır, tesadüfen orada değildim, Filistin Araştırmaları Dergisi’nin davetlisi olarak oradaydım. (…) O pazartesi günü Beyrut'u gezdim. Salı günü Beşir Cemayel öldürüldü. (…). Ertesi gün İsrail birlikleri Musée geçidini aştılar, Batı Beyrut'un diğer yerlerinden geçtiler ve aralarında Sabra, Şatilla ve Burc el Baracne’nin de bulunduğu kampları işgal ettiler. Gösterdikleri gerekçeler katliamın önlenmesiydi. Ancak katliam oldu. Bu katliamı İsraillilerin istediğini söylemek zor. Gerçekten de bundan emin değilim. Ama bunun olmasına izin verdiler. Bir anlama onların koruması altında gerçekleşti. Sabra, Şatilla ve Burc el Baracne kamplarını aydınlatıyorlardı. Aydınlatma fişekleri bulunulan yerin görülmesini sağlamak, oradaki yandaşlara yardım etmek için atılır. Ve İsrail'in yandaşları katliamı yapan kişilerdi tabi.
R.W.: İsrail Parlamentosu'nun sorumlulukla ilgili bir soruşturması oldu. Gözlemleriniz, yerinde yaptığınız incelemeler Meclis soruşturmasıyla aşağı yukarı aynı sonucu mu verdi?
J.G.: Ziyaretimin amacı ile bu soruşturmanın amacı örtüşmüyor. Kesinlikle. Okuduklarıma, bana söylenenlere ve hatta İsraillilerin söylediklerine göre soruşturmanın amacı İsrail'in imajını kurtarmaktı. İyi. Bir imajın önemi yoktur. (…) O yüzden imaj hiç mi hiç umurumda değil. İsrail tarafından yürütülen soruşturma bir imajı kurtarmak istiyordu. Bunun için gitmemiştim. Bir gerçekliği, bir siyasi ve insani gerçekliği görmeye gitmiştim. Bu yüzden İsrail'in soruşturması ve amacı konusu üzerinde ayrıntılı bir şekilde değerlendirme yapamam. Bana göre soruşturma katliamın bir parçasıydı. Açıklamam gerekirse, önce imajı karartan bir katliam oldu, sonra da katliamı silen soruşturma. Bilmem anlatabiliyor muyum? »
Genet, Şatilla'da gördükleri üzerine hayatının son on yılının en önemli metinlerinden birini yazdı: Şatilla'da Dört Saat.
Jean Genet'nin analizleri, öfkesi ve insanın yüzüne vuran açık sözlülüğü, bugün Filistin'de yaşananları çok daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olabilir. Hiçbir şey bugün başlamadı, her şeyin bir hikayesi var. Ve bu başkalarıyla iç içe geçen bir hikayedir. Jean Genet'de Kara Panterlerin mücadelesi, Filistinlilerin mücadelesiyle ve özellikle sömürgeciliğe, emperyalizme ve onun örtülü ırkçılığına karşı yürütülen mücadeleyle iç içedir, çünkü « beyaz ırk »ın üstünlüğü efsanesi her zaman sömürgeci baskının ve emperyal fetihlerin gerekçesi olmuştur.
Gördüğü, hissettiği ve ifade ettiği her şeye, cesaretine ve duruşunun netliğine rağmen Jean Genet bizim uygunsuz, rahatsız edici ve vazgeçilmez çağdaşımız olmaya devam ediyor.
Franklin Frederick
(İnvestigaction.net sitesinde 27 Kasım 2023 tarihinde Franklin Frederick imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir https://investigaction.net/jean-genet-les-etats-unis-et-la-palestine/?fbclid=IwAR39EBdRuRv6QQixQADxzmHpM1pl5Nvfy-lg9jd63YXo-ZQbB31AK3uy8UE )
[i] Bu metin, Jean Genet'nin diğer tüm metinleri, Fransa'da Gallimard yayınevi tarafından L’ennemi déclaré (Açık Düşman – Metis Yayınları – Çev.Sosi Dolanoğlu - 1994) adıyla 2010 yılında yayımlandı.
[ii] Edmund White, Jean Genet, Gallimard.