Skip to main content

Hep biz mi öleceğiz?*

Orantısız sınıflar savaşında düşman, hedef aldığı kitlenin devinimsizliğini ve zayıflığını fırsat bilip, ele geçirdiği her mevziden her defasında kademe kademe öncekinden bir ölçek daha güçlü bir şekilde savunmasız halkların üzerine çullanıyor.

Ara vermiyor, nefes aldırmıyor. En küçük kıpırdanış acımasızca bastırılıp etkisiz kılınıyor. Zulüm karşısında direniş için her şey denenmiş, ama her türlü imkana sahip düşman karşısında mücadele giderek etkisiz kalmış, kullanılacak etkili bir silah, yürünecek farklı bir yol, yapacak başka hiç bir şey kalmamıştır.

Kararlı, ölüme gülümseyen bir bakış kurşuni ufka kilitlenir. Sabır, şükür, itidal bir yere kadar, bitmek bilmez eziyetler karşısında, cesaret günü gelip çatar, o çok uzun zamandır beklenen muştulu günler yolunda üstümüze çöken ağırlığın altında öyle bir an gelir ki, birikmiş acıların haklı isyanında göz gözü görmez olur. Ürkütücü sessizliğin üstüne hiç beklenmedik bir anda ani bir gümbürtü kopar, kara kuzgunlar yer seviyesinden telaşla havalanır, daha önce kümelenen gümüşi bulutlara eklenir, gökyüzünün mavisini yıkan kızıl beyaz bir ışık, daha önce görmediğimiz bir uzamı en ücra noktasına kadar sarıp sarmalar, çıplak ayazda sıcacık yürek ısıtır. Hareket tamamlanmadan, daha ilk adımların basınç aktaran sesleri soluk almaya başlayan camların göğsünü inip kaldırdığında yürekler ferahlar. İmkansızın eşiği aşılmıştır.

Ey tarih, kalmadı acının sözlüğünden öğreneceğimiz

Şimdi kıyametin koptuğu günlere götür bizi artık

Yıllardır hiçbir sınır tanımayan eziyetlerin altında inleyen, işgal altındaki topraklara yönelik Amaliyyat tufan el-Aksa da böyle başlamıştır.

Bundan beş yıl önce kurulan Ortak Harekat Birimi[i], Siyonist işgale karşı savaşan bir birleşik mücadele cephesidir. Birimde El-Fetih’in askeri kanadı El-Aksa Şehitleri Tugayı yer almasa da, hareketin İsrail ile geliştirdiği ilişkileri reddeden eski El-Aksa kadroları da saf tutmaktadır.         

7 Ekim 2023’te Siyonist işgalcinin zulmü altında ezilen kapana kısılmış halkların gönlüne doğan güneş 06.00’da ortalığı aydınlatmaya başlar. Farklı rampalardan birden ateşlenen 5 bine yakın El-Kassam roketi ve farklı noktalardan yapılan havan topu atışıyla birlikte zalime kıyamet kabusunun başladığını haber verir. 2.500 savaşçı buldozerlerle 21. Yüzyılın utanç duvarında yedi noktada açtıkları gediklerden geçerek işgal altındaki topraklara sızarlar. Kamyonlar, traktörler, kamyonetler, paramotorlar savaşçıları olabildiğince hızlı bir şekilde düşman topraklarına intikal ettirirler. Düşman hareketini izlemek için İHA’lardan yararlanılır. Denizden botlarla Zikim plajlarındaki Bahad 4 üssüne saldırılır. Başka botlar 916ncı devriye filosu’na (Aşdod Deniz Üssü) saldırır. 07.00’de üs geçirilse de Zikim kibbutzu direnir. Kerem Shalom sınır karakolu ele geçirilir. Nahal Oz dışında bir askeri üs, Re’im askeri üssü ele geçirilir.

Yani çok önceden en ince ayrıntısına kadar planlanan bu harekat, bize gösterildiği gibi ‘masum gençlerin huzur içinde eğlendiği’ Supernova Festivali’nde yaşanan esir alma olaylarından ibaret değildir. Her İsrail yurttaşının bir anlamda yaşam boyu asker olduğu (sivillere silah dağıtımı, 3 yıllık askerlik süresi, yedek asker kavramı vs. dikkate alındığında) bir toplumda, Filistinli savaşçıların her türlü olasılığa karşın olağanüstü ihtiyatlı hareket etmeleri hayretle karşılanmamalı.

Olay duyulur duyulmaz halkın bütünleşmiş bir direnişin bu çaptaki bir eylemi yapamayacağı, İsrail’in bu olanlara Gazze’yi Filistinlilerden arındırmak için özellikle izin verdiği, bunun 11 Eylül aldatmacası gibi daha sonra işgal için bir gerekçe yaratma çabası, bir komplo olduğu, istihbaratın bunu çok önceden bildiği, ama bilerek göz yumduğu vs. gibi düşünceler dolaşıma sokulmuştur.

Her olağanüstü atılımda, eylemde aynı kestirmeci kısır değerlendirmelere tanık olmuyor muyuz? Oraya nasıl girdiler, istihbaratı nereden aldılar, bunlar bunu yapamaz, mutlaka birileri yönlendirmiştir, arkasında şu vardır, bu vardır, devlet bilerek göz yummuştur. Hem zaten Hamas Müslüman Kardeşler eliyle kurulmuş, hatta başlangıçta Filistin direnişini bölmek üzere İsrail tarafından da altından desteklenmiş gerici, dinci bir yapılanmadır, neden destekleyelim ki?

Oysa yıllardır zulmün altında kızıllaşan çeliğin devinimi günü geldiğinde öylesine bir kararlılığa dönüşür ki cesaret, yaratıcılık, feda ruhu ile birleşen zafer inancı elde başka hiçbir silah kalmadığında gerekirse bedenini sürer düşman üzerine. Bir aşamadan sonra halk kitlelerinin taleplerine karşılık veren, onunla bütünleşen biricik yapının kaşına gözüne bakılmaz, onuna bütünleşilir. Tıpkı 2016’da İsrail’i Lübnan topraklarından kovmayı başaran, geliştirdiği yöntemlerle Merkava tanklarını tavşan gibi avlayan Lübnan Hizbullah’ı gibi.

İşgal altındaki topraklarda Siyonistlerin her geçen gün azgınlaşan saldırganlığı kendi felaketlerini hazırlamıştır.

Zulmün, adaletsizliğin, sıradanlaşan şiddetin iktidarların elinde kitleleri sindirmek için gündelik bir kolaylığa dönüştüğü her coğrafyada günü geldiğinde benzer bir durumun yaşanması kaçınılmazdır.

Küresel anlamda İsrail’in katliamları karşısında, Filistin halkının ötesinde, Husiler, Irak’ta, Suriye’de her türden emperyalizme karşı direnenlerden, Lübnan Hizbullahı’na kadar, elde silah direnen bir tek Direniş Ekseni olmuştur. İkiyüzlü Arap devletleri, İslam’ı her türlü ahlaktan yoksun mevcut sömürü düzenlerinin bekası için cibinlik olarak kullanan diğer devletler darmadağın halde, ucuz bir kınama söyleminin ötesine geçememiştir. Şeytan ile ticaret devam etmiş, gemiler katliamcılara her türlü mal ve hatta silah taşımaya devam etmiştir. Sözüm ona Netanyahu’ya sert mesajlar gönderilirken, el altından Amerika’daki Yahudi lobisine sıcak mesajlar gönderilmiştir.

En başta arabuluculuk umuduyla çok ılımlı olan tavrımız, Katar’ın bu rolü bu sefer kimseye bağışlamayacağının anlaşılmasıyla birden değişmiş, söylem (sadece) sertleştirilmiştir. Alakasız, kolaycı garip kafe baskınlarıyla sınırlı kalan boykot, iç politika boyutunu aşmayan gösterilere karşın, yüzsüz mahdumların gemileri katliamcı devlete demir çelik ve her türlü ürünü taşımayı sürdürmüştür. İki yüzlü söylemler bedava, direnişin bedeli ise ağırdır. Protein fakiri kıt zekaların masa başında geliştirdiği kimsenin itibar etmediği uyduruk « Türkiye ekseni » benzeri söylemler de artık gülünç olmaktan dahi çıkmıştır. Neymiş artık biz, mazlum halkların etrafında umutla gözünün içine baktığı bir eksen olmuşuz.                  

Uzun aradan sonra nihayet polis müdahalesi olmadan bayrak ve flama sallama olanağı bulan, birçoğu ilkesizlik ve kitlesizlikten Kürt milliyetçi hareketinin kuyrukçusu haline gelen parlamento dışı sol muhalefet, bombalar altında katledilen Filistinlilere sözlü destek vermiştir.

Hepimizin gözleri önünde soykırım sürmekte, abluka altına katledilen masumların rakamlarını gösteren sayaç her geçen gün sayılarını döndürmeye devam etmektedir. 

İnsanlık, Yahudi soykırımını da aşan bu utancı uzun süre taşıyamayacaktır.

Şüphe yok ki o zulüm erbabları

Sigaya çekecekleri günü beklemektedirler

Ve onlar korkuları yüzünden zalim

Korkuları yüzünden dehşet içindedirler

--

 

*1970 yılı 22 Ağustos’ta Aliağa Rafinesi grevinde öldürülen Yapı-İş Sendikası Başkanı Necmettin Giritlioğlu’nun cenazesinde Mahir Çayan’ın sözleri.  

[i] Ortak Harekat Birimi bileşenleri:

Hamas    : İzeddin el-Kassam Tugayları

El-Fetih  : Nidal el-Amudi Tugayı

                  Fırtına Ordusu

                  Şehit Eymen Cude Grubu

                  Abdulkadir el-Huseyni Tugayları

İslami Cihad :  Kudüs Tugayları

Filistin Mücahit Hareketi :  Mücahidin Tugayları

Halk Direniş Komiteleri    :  El-Nasır Selahaddin Tugayları

FHKC      :  Abu Ali Mustafa Tugayları

FDHKC    :  Filistin Ulusal Direniş Tugayları

FHKC-GK:  Şehid Cihat Cibril Tugayları

Filistin Özgürlük Hareketi :  Ensar Tugayları