Avrupa'nın orta yerinde Padişahın rehinesi

Osman Soysal tarafından tarihinde yazıldı. Kategori: Muhtelif.

 Sürgündeki Bahar Kimyongür’den iki tane mektup var :

Birincisi;

« Hollanda, Belçika ve İspanya’dan sonra, bu kez demir kapılarını açıp hemen kapatma sırası İtalya’da. Aynı İtalya’ya, Ankara’da bir mahkemenin aleyhimde aldığı uluslararası yakalama emrine rağmen hiçbir kaygı duymadan ve sorun yaşamadan en az kırk kez girip çıktım.

 

 

Hollanda’da, La Haye yakınlarında otobanda aracımla seyir halindeyken yakalandım.

 

Belçika’da, anlamsız ve bana pahallıya mal olan bir ceza mahkemesi yargılaması sonucunda, Gand Hapishanesi ve Gand Mahkemesi arasında gidiş gelişlerle, hayatımın dört yılı zehir oldu.

 

Öte yandan İspanya’da, daha incelikli davranan polis bu kez beni Kordoba Katedralinin içinde eşim ve iki çocuğumla birlikte tutukladı.

 

Italya’da DIGOS (Divisione Investigazioni Generali e Operazioni Speciali/Genel Soruşturma ve Özel Operasyonlar Bölümü) birimleri Charleroi’dan havalanan uçağımın inişinden birkaç dakika sonra beni Orio al Serio havalimanında karşıladı. Italyan ajanlar beni ardından insanlık dışı koşullar altında on boyunca sükunete terk edildiğim Bergamo Hapishanesine götürdüler.

 

Türk yetkililer bu zincirleme tutuklamalara neden olarak beni bezdirmek, cesaretimi kırmak, mali açıdan bana darbe indirmek ve bana destek olan kalabalık arkadaşlar ve yoldaşların kafasını karıştırmak niyetinler.

 

Ne kadar önemsiz de olsa, özgürlükten mahrumiyet, çıplak şiddetten daha az cezalandırıcı değildir ve ilk kurbanları aileler ve özellikle de çocuklardır.

 

3 ve 5 yaşlarında olan çocuklarım birçok şeyin farkındalar.

 

Ancak, kendilerine toplum içerisinde yaşamanın kurallarını, onur, namus, adalet, sevgi ve dayanışma gibi insani değerleri öğreten babalarının yazdıkları yüzünden sürekli olarak cezalandırılmasını anlamalarını onlardan bekleyemeyiz.

 

Başlarına gelen akıldışı ve aptalca kötülükler yüzünden çocuklarımın yüreğinde filizlenen adaletsizlik duygusu onlarda derin psikolojik yaralar açacaktır.

 

Yaşananlarla ilgili olarak, Avrupa Devletlerini basit idari hataların « kurbanı » olarak görüp sadece Türk Devletini suçlamak kolaycılık olacaktır. Geçen yaz boyunca yaşanan Taksim Meydanı direnişi sırasında Erdoğan’ın polisinin inkar edilmeyen, tescilli vahşetine bütün Dünya tanık oldu.

 

Avrupa’nın tümü bunu kınadı. Ama bu durum Avrupa Devletlerinin polis teşkilatlarının gönüllü olarak Sultan Erdoğan’ın yeniçerileri rolünü oynamalarına engel olmadı.  

 

Avrupalı polis güçleri neo-Osmanlı rejimin emrindeyken ve aynı kıtanın hukuk kararlarını ayaklar altına alırken Avrupa adaleti tarafından suçsuz ilan edilmiş olmak ne işe yarar?

 

İspanyol Hakim buna izin verirken bir İtalyan hakimi benim seyahat etmemi nasıl yasaklar?

 

Interpol gibi bir kurum nasıl kendini yasaların üstünde görüp her türlü denetimin dışında hareket edebilir?

 

Interpol hangi yasal gerekçeyle haksız ve keyfi bir yakalama emrini bir müebbet cezaya dönüştürebilir?     

 

Suriye halkını vahşice katleden teröristlerin onlarcasına her gün kapılarını açan Ankara gibi bir rejim nasıl oluyor da terörizme karşı mücadelede Avrupa’nın önemli bir ortağı haline gelebiliyor?

 

Yaşadığım tatsız olaylar en azından beyazdan daha beyaz yıkayan ‘süper-maksi-ultra-plus’ demokrasilerimizin bazı karanlık noktaları üzerinde düşünmemizi gerektiriyor.

 

Özgürlüğe kavuşacağım günü beklerken, iyi günlerimde olduğu kadar kötü günlerimde de benimle olduklarından emin olduğum, bir kez daha aileme destek olmak ve ortak ideallerimizin sancağını dik tutmak için seferber olan binlerce dostuma canı gönülden teşekkür ederim. »

 

İkincisi;

 

 «2 Aralık’ta Brescia İstinaf Mahkemesi nihayet beni serbest bırakma ve Türkiye’den dosyamın (…) gelişini beklemek üzere « zorunlu ikamete »  mahkum etme kararı verdi. Deniz ile Apenin Alpleri arasında yer alan kendi halinde gösterişsiz bir yerleşimde kaderimin sonucunu beklemem gerekecek. »

 

« Bergama Hapishanesinden ertesi gün öğleden sonra ancak çıkabildim. Elime tutuşturulan Mahkeme Emri, hapishaneye 300 kilometre uzaklıktaki sürgün yerim olan Marina di Massa Jandarma Karakoluna varmam için bana tam yedi saat süre tanıyordu.

 

Yakalanışımla ilgili Türk yetkililere bilgi verilmesinden sonra, kırk günlük süre içerisinde resmi iade talebinde bulunmaları gerekiyor. Ardından, sürecin ne kadar zaman alacağı Başsavcının yapacağı bildirime bağlı olacak.

 

Türk yetkililerin gönderdiği dosya eline geçtikten sonra Başsavcının Brescia İstinaf Mahkemesine sorularını, ek bilgi taleplerini veya şu ya da bu şekilde Ankara’nın talebine yanıt vermesi için azami üç aylık süresi olacaktır.

 

Türkiye’nin iade dosyasını göndermek için sahip olduğu azami 40 günlük süreyle Başsavcının Brescia İstinaf Mahkemesine görüşlerini bildirmek için sahip olacağı üç aylık süreye eklersek, bir sonraki duruşma için en az dört aylık bir bekleme süresi söz konusu demektir. İçeriği tümüyle boş olan ve birçok ülkenin hukuk makamlarınca bu niteliği birçok kez teyit edilmiş bir dosya için bu çok uzun bir süredir.

 

Eşimden ve çocuklarımdan uzaktayım.

 

İkamet yerini terk edebilmek için her seferinde jandarmadan izin alma zorunluluğum var. Deniz, demiryolu, bir ırmak ve belde havalimanıyla sınırlı bir çember içerisinde hareket ve seyahat özgürlüğüm kısıtlanmış durumda.

 

Bu bizzat faşizmin kendisi değil ama bu sürgün durumu Carlo Levi’nin “Cristo si è fermato a Eboli” (İsa Eboli’de durduruldu) romanını anımsatıyor.  »

 

BAHAR KİMYONGÜR – Marina di Massa – 10 Aralık 2013

 

(Investig’Action www.michelcollon.info sitesinde Fransızca yayımlanan yazılardan derlenmiştir)