Rus politikasının Marksist tahlili

Osman Soysal tarafından tarihinde yazıldı. Kategori: Muhtelif.

politique poutine communiste ile ilgili görsel sonucu Ne melek, ne de şeytan Putin’in Rusya’sı. Rus politikasının Marksist tahlili için düşünceler
Ukrayna’da bugün yaşanan olayların fonda olduğu, emperyalist ülkelerce yürütülen benzersiz bir Rus karşıtı nefret kampanyasına tanık oluyoruz. Almanya’da, soğuk savaşın zirvede olduğu dönemdeki gibi, o sıralar Sovyet karşıtı bir biçim altında yürütülen, Nazi diktatörlüğü ve İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki kampanyaya çok benzemektedir. Bu faaliyetin ses dalgaları bazı sol unsurlarda bile yankı bulabilmektedir.

 
 

Diğer yandan, bu akıma tepki olarak, her iki kesimde de, Rus politikasına yönelik, sınıf ilişkilerini hiç hesaba katmayan, birbirine benzeyen bir desteğe tanık oluyoruz. Bu yaklaşımlardan ne biri, ne de öteki komünist değildir.

Rusya’da mülkiyet ve iktidar ilişkileri

Marksistler olarak, bir Devletin siyasetini yargıladığımızda, toplumsal düzenin ne olduğunu belirleme, bu ülkede hüküm süren mülkiyet ve iktidar ilişkilerinin, bu siyaseti belirleyen sınıfsal çıkarların ne olduğunu bilme sorusuyla yola çıkarız. Aynı şekilde, « somut durumun, somut tahlili » (Lenin) (1) sayesinde, bu ülkenin mevcut dünya siyaseti konsepti içerisinde bugünkü rolünü de algılamaya çaba sarf ederiz.

Bu ilkeleri bugünkü Rusya’ya uyguladığımızda, aşağıdaki tespitleri yapmamız gerekir. Rusya, anti-sosyalist karşı devrim sonrasında, üretim araçlarının büyük bölümünün özel mülk sahiplerinin eline geçtiği kapitalist bir ülkedir. Bu sektörde egemen olan, oligarkların oluşturduğu çetelerce çalınan mülkiyettir. Buna paralel olarak, yaygın olarak gerçekleştirilen özelleştirmelere rağmen, daha hala Devletin mülkiyetinde ya da üretim araçlarının veya mali imkanların karışık mülkiyetinde olan büyük bir sektör bulunmaktadır. Bu sektörlerde stratejik şirketler söz konusu olduğunda, Devlet genel olarak, elde ettiği çoğunluk hisseyle denetimi elinde tutmaktadır. 

Siyasal iktidar, üst düzey Devlet bürokrasisinin bazı oligark çetelerin ekonomik iktidarıyla gittikçe daha çok ittifak yapan egemen seçkinlerin elindedir. Sovyetler Birliğindeki Yüksek Sovyet kurumunu ima ederek, 2012’de Putin rejiminde iktidar mekanizmalarına dair internette yayınlanmış bir araştırmada (2), bu üst mekanizma « Politbüro 2.0 » olarak tanımlanmaktadır. Bu kolektif iktidarın yaklaşık olarak kuruluşu, yazarlara göre (Rus politika bilimcileri Mitchenko Consulting Holding’in Başkanı Evgeni Mitşenko ve Uluslararası Politik İnceleme Enstitüsü Analiz Bölümü yöneticisi Cyrille Petrov) 2000’li yıllarda, küçük oligark çetelerinin kaynaklarının yeniden dağıtımı, medyatik imparatorlukların yok edilmesi ve mahalli mütegallibenin tasfiyesi yoluyla gerçekleşmiştir. 

Başkan Putin bir hakem ve yönlendirici rolüyle ortaya çıkmıştır. Devlet Başkanının aynı zamanda uzun vadeli gaz kontratlarında, enerji sektörünün ve stratejik bankaların yönetimi üzerinde bir doğrudan denetimi de söz konusuydu. İktidarın bu üst katının üyeleri ve bunların ve en yakın ortaklarının siyasi ve ekonomik konumları « Politbüro 2.0 adayları » olarak tanımlanıyorlar.

SBKP Merkez Komitesi Politbüro’suna fazlasıyla göndermede bulunuluyor. O dönemde, tamamen farklı, hatta muhalif bir ekonomik temele dayanan bir iktidar sisteminin en tepesi söz konusuydu. Öte yandan, bu incelemeyle sistemin özü olarak Devletin siyasi iktidarıyla Kremlin’e çok yakın bazı oligark çetelerinin ekonomik gücü arasındaki birliğin tanımlaması çok isabetlidir. Dolayısıyla bütün kendine has özelliklerine rağmen, Rusya’da bir tekelci devlet kapitalizmi türünün varlığından söz edebiliriz.

Rusya emperyalist bir ülke midir?

Marksizm-Leninizm, tekelci devlet kapitalizmini, kapitalizmin emperyalist aşamasının gelişiminin bir değişkesi olarak kabul eder. Bu nedenle, “Emperyalizm, Kapitalizmin en yüksek aşaması” eserinde Lenin’in tanımladığı emperyalizmin temel özelliklerinin bugün Rusya’daki kapitalizm için geçerli olup olmadığını ve geçerliyse hangi ölçüde olduğu sorusuna kısaca yanıt vermeye çalışacağız.

Lenin’in eserinde sayılan temel ekonomik özelliklerin bugünkü Rusya’da söz konusu olduğuna hiç şüphe yok. Özellikle, ekonomik yaşamda belirleyici rol oynayan tekellerin varlığı ve hakimiyeti; mali sermayenin ve sınai sermayenin birleşmesi ve finans kapitali temel alan bir mali oligarşinin yaratılması ve aynı şekilde sermaye ihracının oynadığı gittikçe önem kazanan rolü dikkate alındığında. Klasik emperyalist ülkelerde tekellerin hakimiyeti, sermayenin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesinin yaşandığı uzun tarihsel süreçlerin sonucunda olduysa da, bugünkü Rusya’da, halkın mülkiyetinin büyük bölümünün anti-sosyalist karşı devrim sırasında yağmalandığı, görece olarak daha kısa ve daha hukuksuz bir sürecin sonucunda gerçekleşmiştir. Ayrıca, oligarşik sermaye, yoğunlaşma ve merkezileşme yoluyla, daha güçlü yapılarla gelişmiştir. Rusya’da da aynı şekilde, şirketlerin varlığının somut bir şekilde ortaya serdiği gibi mali ve sınai sermaye birleşti ve güçlü bir finans oligarşisi ortaya çıktı. Rusların yurtdışındaki doğrudan yatırımlarını geliştirme eğilimi, sermaye ihracının her zamankinden daha önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Uluslararası sermayeyle bütünleşme göz önünde bulundurulduğunda, bu Rusya topraklarında olduğu kadar yurtdışında da geçerlidir. Sonuç olarak Putin’in Rusya’sı, tekelci kapitalizmin –kendine has özelliklere sahip bir emperyalizm- ekonomik temellerinin belirgin bir şekilde var olduğu bir kapitalist devlettir.

Rusya’nın siyasetiyle ilgili olarak, iç ve dış politika arasında ve aynı zamanda dış politikanın farklı düzeyleri arasında ayrım yapmakta yarar vardır.

İç politika, yukarıda tanımladığımız egemen sınıfın yönetim çıkarları ve yararlarınca belirlenmektedir. Bir yandan Rus işçi sınıfının mümkün olabildiğince daha kolay ve çok sömürülmesini kolaylaştıran koşulların yaratılması doğrultusunda yönlendirilmekte, ama aynı şekilde, bir başka yandan da toplumsal tavizlerle ve zorba politikalarla rejimin istikrarının güçlendirilmesi sağlanmaktadır.

Ayrıca, Sovyetler Birliğinin mirasına yönelik tesadüfi pozitif tavır alış, Rus halkının, aralarında Sovyet süper gücünün Rus tarihinin zirvesi olarak anılmasından gurur duyan önemli bir kesiminin Putin rejimine bağlanmasına da hizmet etmektedir. Bu övünç, egemen sınıfın bazı kesimlerinde, özellikle de, Putin gibi, üniforma giymiş, Silovik (Rusya’da KGB ve askeri subay olarak eğitim görmüş Rus politikacılarına verilen ad) kökenli olanlarda bile yankısını bulabilmektedir. Bununla birlikte, bunun sosyalizme duyulan sempatiyle hiçbir ilgisi yoktur. Daha çok Rus milliyetçilerinin tavrını, güçlü bir kapitalist Rusya’ya duyulan özlemi yansıtmaktadır.

Rus dış politikasının iki özelliği

Rus dış politikasının birinci özelliği, Rusya’da yakın yabancı adını verdikleriyle ilgilidir. Burada, Baltık ülkeleri hariç, Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında ortaya çıkan Devletlerle olan ilişkiler söz konusudur. Putin rejimi bunların uzun vadede Rus yönetimi altına yeniden alınmalarına yönelik bir politika izlemektedir. Bunun ekseninde, daha sonra bir Avrasya ekonomik birliğine ardından da bir Avrasya birliğine dönüşmesi beklenen, Rusya, Belarus ve Kazakistan arasındaki gümrük birliğidir. Bu düzeyde, Rusya’nın kendisinden daha zayıf ortaklarıyla olan ilişkilerinde emperyalist yöntemleri çağrıştıran uygulamalara rastlamaktayız. Bir başka deyişle, Gazprom Rus çokuluslu şirketine ait Belarus Devlet mülkiyetinden vazgeçilmesi ve Belarus ekonomisine Rus oligarklarının girişine olanak tanınması için yöneticileri zorlamaya yönelik,  Belarus devleti üzerinde yinelenen ekonomik baskılardan söz ediyoruz.

ABD, NATO ve Avrupa Birliği eski Sovyet cumhuriyetlerinin Rusya ile yeniden entegrasyonunu ne pahasına olursa olsun engellemek istemektedirler. Rusya kendi sınırları içerisine kapatılmalı ve eşzamanlı olarak, NATO’nun doğuya genişleme politikasının sürdürülmesi için, AB ve Sovyetler Birliği dağılması sonrasında kurulan ülkeler arasında imzalanan ortaklık anlaşmalarıyla ekonomik ve askeri olarak kuşatma altına alınmalıdır. Bugünkü Ukrayna krizinin temelinde yatan gerekçeler aynıdır.

Rus dış politikasının ikinci özelliği dünya politikasıyla ilgilidir. ABD ve yamağı NATO’dan farklı olarak, ne bugün, ne de yakın gelecekte Rusya’nın dünyaya hakim olma hevesi içerisine girmesi beklenmemelidir. Zaten mevcut güç dengeleri böylesi bir hakimiyet için uygun değildir. Putin’in Rusya’sı daha çok ABD emperyalizminin dünyaya hakim olma hevesine karşı, çok kutuplu bir dünya düzeniyle karşı çıkmaya çalışmaktadır. Bu amaçla, Rusya’nın tavrıyla, Çin’in ve diğer BRİCS ülkelerinin ve diğer ülkelerin çıkarları arasında büyük bir paralellik vardır. Bu tavır somut olarak barış ve toplumsal gelişmenin yararında ifadesini bulmaktadır.

Lenin’in, kapitalist ve emperyalist politikanın farklı türlerinin varlığına ilişkin sözlerinin, aynı şekilde İkinci Dünya Savaşı sırasındaki ve öncesindeki somut durumun somut tahlilinin dikkate alınması, batılı tüm emperyalist güçlerle olan çelişkilerine rağmen Sovyetler Birliğine, emperyalist Almanya’yı SSCB ve insanlığın başlıca düşmanı olarak tanıma imkanı vermiştir. Bu, Sovyetler Birliğinin ortak güvenliği için verdiği mücadelenin temeli olmuş ve olgularla ve tüm zorluklara karşın, Nazi Almanya’sına karşı kazanılan zaferin belirleyici etkeni olan Hitler karşıtı koalisyonu mümkün kılabilmiştir.

Dünyadaki mevcut somut tarihsel durumun somut analizinin bizi açık bir şekilde, uluslararası politika alanında Rusya’nın, oligarkların ve onlarla sıkı bir şekilde bağlantılı olan devlet bürokrasisinin hakimiyetinde olan kapitalist bir ülke olduğunu kabul etmeye sevk ettiğine ikna olmuş durumdayım. Bu arada Rusya ile büyük emperyalist güçler arasındaki farkı görebilmeli ve toplumsal ilerleme ve barışın başlıca düşmanı olarak ABD emperyalizminin ve yamakları NATO ve AB emperyalistlerinin dünyaya hakim olma politikalarını kabul etmeliyiz.                       

WILLI GERNS

Notlar : 

(1) Bu makale ilk olarak Unsere Zeit dergisinin, Haziran 2014 sayısında yayınlanmıştır, s. 12. 

(2) Lénine, « Le communisme », Œuvres, t. 31, s. 168. 

(3) Bkz 
www.mitchenko.ru/analitika. Bu araştırma Unsere Zeit’in 14 Eylül 2012 tarihli sayısında ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir. 

Kaynak 
Etudes Marxistes

(Investig’Action www.michelcollon.info sitesinde 19 Ocak 2016 tarihinde Willi GERNS imzasıyla yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir http://www.michelcollon.info/La-Russie-de-Poutine-ni-ange-ni.html?lang=fr )

Willi Gerns Marxistische Blätter dergisinde çalışmaktadır. Bu makale Almancadan Fransızcaya çevirilmiştir.