Skip to main content

Duce'nin Roma'sı

Her yıl milyonlarca turist Roma'ya akın ediyor. Buraya rehber kitaplarında anlatılan Ebedi Kenti aramak ya da Katolikliğin küresel başkentini ziyaret etmek istedikleri için geliyorlar. Ya da belki La Dolce Vita'daki Trevi Çeşmesi'nde şakalaşıp eğlenen Anita Ekberg’in veya Roma Tatili’nde bir Vespa üzerinde sokaklarda güçlükle ilerleyen Audrey Hepburn’ün Romantik Roma'sını arayışı içerisindeler. Keşfettikleri Roma gerçekten de bundan yetmiş yıldan fazla bir süre önce çekilmiş bir film için yaratılmış ve düzenlenmiş bir film dekoru gibidir. Bu film faşizmdir ve yaratıcısı, yönetmeni, senaristi ve başrol oyuncusu Benito Mussolini'den başkası değildir.

Duce, hem coğrafi olarak, hem de temsil ettiği tarihsel simge açısından Roma'ya takıntılıydı. Yurttaşların Romalılığı özümsemesini istiyordu. « Roma bizim başlangıç ​​noktamız ve referansımızdır » demişti. « Bilge, güçlü, disiplinli ve emperyal bir Roma İtalya’sını hayal ediyoruz ». Mussolini, 1926'da iktidarını pekiştirdikten sonra, antik çağın « yüce kurucularını » taklit etmeye başladı. Lictor'ların demeti İtalyan Faşizminin resmi amblemiyse, kazma da kesinlikle onun gayri resmi simgesidir. İmajı konusunda çok kaygılı olan diktatör, özellikle elinde bir kazma, kolları sıvanmış ve omuz askısı ile fotoğraflanmayı çok severdi. Gömleğini çıkarmaktan ve kaslı gövdesini sergilemekten çekinmezdi. Mussolini, kentin ve İmparatorluğun düzenini aynı madalyonun (tabii ki onun resmini taşıyan bir madalya) iki yüzü olarak kabul ederdi. Hatta bazı tarihçilerin İtalyan faşizminin barışçıl bir geleceği arzulayabileceğini düşünmelerine yol açan büyük eserler kampanyasını « tercih ettiğimiz savaş budur » olarak nitelendirirdi. Oysa yanılıyorlardı. Faşistler için bir inşaat şantiyesi her zaman bir savaş alanının giriş odasıydı. Mussolini, yirmi yıl boyunca neredeyse istediği her şeyi yaptı. Ve işe ilk olarak yıkmakla başladı. Yıkımlar gerçekten de inşa ettiği yapılar kadar önemliydi, bu da günümüz Roma'sının 1920'lerin Roma’sına neden hiç benzemediğini açıklıyor. Klasik büyük eserleri görünmez kılacak kadar kuşatmış olan halkın konutlarına saldırdı. Mussolini, Roma'nın harabelerini « özgürleştirmekten » söz ediyordu. « Bütün anıtlar gerekli olan tek başınalıkları içerisinde kalacak » diye ilan etti. « Büyük meşeler gibi, etraflarını saran tüm karanlıktan kurtulmalılar ». İlk şantiyesi nispeten mütevazıydi. Largo Argentina'da, kentin tam merkezinde, Roma Cumhuriyeti'nden (MÖ 509-27) kalma dört tapınağı ortaya çıkarmak için ortaçağdan kalan küçük sokaklar yerle bir edildi. Kazılar, bugün beğenilmeyen ve oldukça hareketli bir otobüs terminali ile çevrili düşük seviyeli bir meydanı ortaya çıkardı. Parlak güneşli bir günde bile ve taşların arasında büyüyen kırmızı gelinciklere rağmen, belki de bölgeyi mesken edinen besili kedi kolonisi saymazsak, burası bana hüzünlü ve sevimsiz görünüyor.

1929'da Mussolini, karargahını Largo Argentina'dan çok uzak olmayan Palazzo Venezia'da kurmuştu ve hemen aşağıdaki meydanda toplanan kalabalığa tuhaf bir şekilde sıkışık olan balkonundan nutuk atıyordu. Söylevler ve gösteriler siyasal rejimin çimentosunu oluşturdu. Mussolini söylevlerden, mimarları ise gösterilerden sorumluydu. Balkondan Kolezyum'a doğru uzun düz bir hat çizdiler ve aradaki her şeyi tıraşladılar. Böylece, bir tarafta İmparatorluk Forumlarının ve diğer tarafta Cumhuriyet Forumunun yer aldığı, başlarda Via dell'İmpero olarak adlandırılan Via dei Fori İmperiali adlı anıtsal bir bulvar yarattılar. Ünlü imparatorların heykelleri yolun her iki tarafında nöbet tutuyor, ancak 1932 yılına denk gelen faşist takvime göre X yılına ait olduklarını anlamak için kaidelerine bir göz atmak yeterlidir. Trajan heykelinin karşısında, dört büyük siyah direk, süsleme olarak Roma kartallarını, kurt başlarını ve Lictor'un demetini taşır, ancak çıkıntı yapan baltaların başının kesilmesine özen gösterilmiştir. Mussolini'nin tüm büyük eserlerinde olduğu gibi, Via dell'İmpero'nun da birden fazla amacı vardı: antik Roma anıtlarını « özgürleştirmek » (kurtarılandan daha fazlası toprakla örtülmüş olsa bile); trafiği iyileştirmek; sağlıksız yapıları ortadan kaldırmak; faşist idealle uyuşmayan gecekondu sakinlerini kovmak; faşizmin dinamizmini göstermek ve rejime heybetli bir manevra alanı sağlamak. « Hem konformizmi hem de birliği ifade etmek için güçlü bir sinyal göndermek istediğinizde, herkesin siyah gömlek giyerek 'düz bir cadde' boyunca kaz adımlarını atmasından daha iyi ne olabilir? » diyor mimar ve tarihçi Flavia Marcello. « Anıtlar, Cecil B. De Mille tarafından çekilen bir filmdeki gibi askeri geçit törenleri için bir arka plan işlevi görüyordu ».

Mussolini'nin kazmaları 1930'ların sonuna kadar çalışmaya devam etti. Yetkililer, Circus Maximus'tan Marcellus Tiyatrosu'na ve Konstantin Kemeri'nden Largo Argentina’ya kadar kentin antik kalbini yeniden şekillendirmenin yanı sıra bu kez Vatikan ve Tiber arasında kalan eski bir mahalleyi aşan ikinci bir ana arter açtılar. Aziz Petrus Meydanı'na yaklaşımı kökten değiştiren yeni Via della Conciliazione, faşistlerin ve Romalıların sevdiği gibi çok geniş ve dümdüzdü. Bu, Bernini'nin 17. yüzyılda Aziz Petrus Bazilikası'na dönük olarak tasarladığı eliptik kareye vermek istediği etkiyi ortadan kaldıran kasvetli ve iç karartıcı bir sokaktır. Bu heykeltıraş ve mimar, çevresindeki dar sokaklardan dünyanın en büyük kilisesini keşfeden herkesi şaşırtmak istiyordu. Bugün, bu izlenimi ancak Orta Çağ’dan kalma Borgo Pio mahallesinden geriye kalanlar üzerinden ulaşıldığında elde edebiliriz.

1930'larda Roma tanınmaz haldeydi. 1930'lu yıllarda ziyaretçiler, « topyekun mahallelerin » « neredeyse hiçbir iz bırakmadan » ortadan kaybolduğu, tanınmayacak şekilde kökten dönüştürülmüş bir kentten söz ediyorlardı. Bir zamanlar kentin merkezinde yaşayan binlerce insan ise, kendi paylarına o kadar etkilenmemişlerdi. Özensizce dış mahallelerde –Mussolini'nin açık havada ve güneşli yeni bir tür sosyal konut olarak sunduğu yerlerde– yeniden barındılan bu insanlar, kendilerini huzur dolu köylerden çok yoksul toplu konutlara benzeyen bogate’lerde buldular. Flavia Marcello, « İnsanlar köklerinden koparılarak herhangi bir yerdeki tozlu yollarda beton barakalara yerleştirildi » diye hatırlıyor. « Onları kente bağlayan hiçbir ulaşım aracı yoktu. Çoğu, atölyelerinin hemen üstünde oturan küçük zanaatkarlardı. Dolayısıyla hem geçim kaynaklarını, hem de evlerini yitirmişlerdi ». Bu arada, Mussolini ve yorulmak bilmeyen şehir plancısı Antonio Munoz, en iddialı projelerinden birini başlatıyorlardı. Via del Corso ve Tiber arasında, merkezi noktası İmparator Augustus'un mozolesi Augusteo olan, tamamen yeni bir meydanı, Piazza Augusto İmperatore'yi temizlettirerek düzenlettiler. Meydanın iki tarafında, saf Faşist tarzda heybetli ofis binaları yer alıyordu. Üçüncü tarafta,17. yüzyıldan kalma bir kilise olan San Rocco all'Augusteo bulunuyordu. Dördüncü tarafta, nehrin yakınında, İtalyan diktatör, Augustus'un efsanevi Ara Pacis'ini (barış sunağı) yeniden inşa etmek istedi, ancak sunağın parçaları, buranın biraz ötesindeki bir sarayın sular altında kalan bodrum katında gömülü idi. Ardından, söz konusu parçaları ortaya çıkarmak için çılgınca bir yarış başladı. Yenilikçi teknikler kullanıldı, 55 borudan sıvı karbon dioksit enjekte edilerek 600 metreküp donduruldu. Daha sonra sunak, ünlü imparatorun 2.000nci doğum gününü kutlayan 1937-1938'deki « Augustos Yılı » sırasında yeniden inşa edildi ve yeni yerine yerleştirildi. Mussolini az kalsın hedeflerine ulaşmayı başaramıyordu. Gerçekten de Ara Pacis'in açılışını, Augustus Yılı'nın son günü olan 23 Eylül 1938'de yaptı. Meydan saf propagandadan ibaretti, üç Roma'yı (Romalı, Papalık/Katolik ve Faşist) bir araya getirmeye ve Duce'yi yeni Augustus olarak sunmaya çalışan bir siyasal sanat örneğiydi. Gerçekte, bu bir başarısızlıktı. Sürekliliklerini göstermek yerine Antik Roma'nın ve faşizmin yaratımlarını yan yana koymak, iki dönemi birbirinden ayıran derin uçurumu vurgulamaktan başka bir işe yaramamıştı. 1970'lerde mimarlık tarihçisi Spiro Kostof, « Duce, İmparator karşısında mağlup olmuş gibiydi » diye yazmıştı. Meydandaki Faşist unsurlar donuk, kaba ve büyük gövdeli iken Augustos’un eserleri görkemliydi. Savaştan ve faşizmin çöküşünden sonra, Roma sanki zaman içerisinde donmuş gibiydi. Yarım asrı aşkın süredir kent merkezinde hiçbir bir inşaat yapılmadı. Onaylanan ilk proje, Ara Pacis'i (başlangıçta Faşist köşk geçici bir çözüm olacaktı) barındıracak bir müze köşkünün inşası oldu. 2005 yılında Amerikalı mimar Richard Meier, aydınlık ve ferah « beyaz kutusunun » açılışını yaptı ve meydanın propaganda etkisini bir çırpıda tersine çevirdi. Burada, herkesin bakışları altında, İmparator Augustus'un kalıntılarının önünde birbirine bakan iki modern mimari dizisi vardır: bir yanda kaba ve baskın faşist üslup, diğer yanda ise özellikle faşizmden kaçan mülteciler tarafından başlatılan zarif « uluslararası modernizm ». Mussolini, « mimarlık tüm sanatların en yücesidir » diyordu.

Diktatörlüğü döneminde yapılan her şeyin çirkin veya kalitesiz olduğunu iddia edemeyiz. Nüfusu 1921 ile 1941 arasında ikiye katlanan kentin bir ucundan diğer ucuna, az çok ilginç çok sayıda kamuya ve özel kişilere ait binalar yükseldi. Roma'nın her yerinde, travertenlerle çevrili pencereli kırmızı tuğla cephelerde faşist mimarinin izleri hala görülebilir. Aventine semtindeki Via Marmorata postanesi, La Sapienza Üniversitesi kampüsünün bir bölümü ve Foro İtalico'daki Luigi Moretti'nin Eskrim Evi (bugün halka kapalı) Duce döneminde inşa edilen olağanüstü binaların örnekleridir. Hitler'in aksine, Mussolini başlangıçta birkaç mimari tarzı teşvik etti. Yazar ve tarihçi Borden Painter'ın belirttiği gibi, Etiyopya'nın fethinden ve Mussolini tarafından faşist Yeni İmparatorluk'un ilan edildiği 1930'ların ortalarına kadar « daha anıtsal ve emperyal bir tarz için baskı » yoğunlaştı. Ancak, kentin kuzeyine ve güneyine Mussolini'nin oyun alanlarına yapılacak kısa geziler olmaksızın Faşist Roma'ya yapılacak hiçbir ziyaret tamamlanmış sayılmaz. Via Flaminia'nın tepesinde, kentin günümüzde Foro İtalico, ancak eskiden Foro Mussolini olarak adlandırılan spor kompleksine giden bir otobüs hattı vardır. Burası, girişteki « Mussolini » ve « Dux » sözcüklerinin kazındığı devasa dikilitaştan mitolojik sahneleri, Yunan atletleri, Roma Kartallarını tasvir eden ya da devasa « M » ve « Duce »lerin yer aldığı siyah beyaz mozaiklerle döşeli şaşırtıcı caddeye kadar İtalyan faşizminin en yüce yerlerinden biriydi. Burada savaş uçakları ve kamyonlara tünemiş makineli tüfekle ateş eden askerler de temsil edilmektedir. Roma'nın mitolojik kökenleriyle başlayan ve beden eğitimi ve ülkenin « sertleşmesi » ile devam eden, savaş ve fetihle sonuçlanan çizgi roman biçiminde faşist bir dünya tarihidir bu. Aynı mesaj, iki sıra beyaz mermer kütle üzerine Faşist dönemden önemli tarihlerin işlendiği caddenin her iki tarafında farklı şekillerde yer almaktadır. Son kütle, Mussolini'nin tüm Yeni Krallık bildirisinin tamamını yeniden üretir. Buradan çok da uzak sayılmayacak bir konumda, pisti çeşitli İtalyan kentleri ve eyaletleri tarafından bağışlanan 60 çıplak sporcu heykeli ile çevrili, 20.000 koltuk kapasiteli zevksizlik örneği Stadio dei Marmi'yi görebilirsiniz. Foro İtalico, gerçek bir dijital devir öncesi propaganda makinesidir. Dev dikilitaş halen onarılmaktadır ve yetkililerin diktatörün adının yazılı olduğu yazıtları muhafaza edip etmediğini görmek ilginç olacaktır. La Città Universitaria ve La Città Dello Sport’tan sonra Mussolini, Kolezyum'den birkaç metro durağı uzaklıktaki Esposizione Universale di Roma’nın (EUR) yapımını üstlendi. EUR veya E42, 1942'de düzenlenmesi gereken ancak savaş nedeniyle iptal edilen bir tür dünya faşizm fuarı olan Esposizione Universale di Roma'nın kısaltmasıdır. Bugün, burada başta ofis binaları olmak üzere modern yapılar bulunmaktadır. Özgün Faşist binalar arasında, Palazzo Della Civiltà İtaliana (Çalışma Medeniyeti Sarayı) –ünlü « Colosseo Quadrato »– ve birkaç görkemli müze bulunmaktadır. Kendinizi Mussolini'nin sevdiği türden ciddi ve etkileyici yerlerde bulmak için Roma Medeniyeti Müzesi'nin kapısından geçmeniz yeterli olacaktır. Faşizm bu şekilde algılanmak istiyordu. Geniş bulvarın dibinde, çıplak bir genç adam heykeli sağ koluyla EUR karargahını selamlamaktadır. Birisi ellerine boks eldivenleri geçirmiş ve adını Sporun Ruhu olarak değiştirse de asıl adı, kendisine resmi olarak verilen isim, Faşizmin Ruhu idi. EUR'daki her şey temelde ve simgesel olarak faşist olmak zorundaydı. Tarih ise bunun aksini söyledi. Bugün, tüm İtalyan kentleri gibi, bölge biraz köhne ve gördüğünüz tek insanların üç parça takım elbiseli işadamlarının olduğu Dallas ya da Atlanta’nın banliyösündeki herhangi bir ofis alanında benziyor.

Tıpkı EUR gibi, Mussolini'nin 21. Yüzyıla mirası 1945'te göründüğünden çok daha farklıdır. İtalya, Mussolini'nin Roma'ya ve Roma için iyisiyle kötüsüyle ne yaptığı hakkında konuşmaya henüz yeni başlıyor. Flavia Marcello, « ben gençken faşist mimariden hoşlanılmazdı çünkü bu sizi hemen faşist yapardı » diye anlatıyor. « Ancak zamanla binaları politik anlamlarından ayırmayı öğrenmemiz gerekir ».

(3 Ekim 2007 tarihinde Financial Times’te Carolyn Lyons imzasıyla İngilizce yayınlanan ve www.courrierinternational.com sitesinde Fransızca çevirisi yer alan yazıdan Türkçeleştirilmiştir https://www.courrierinternational.com/article/2007/10/04/la-rome-du-duce)