yarın bulunacağız
Açık kahverengi zemine, renksiz kavruk yaprağa, çürümüş delikli oduna, kurda kuşa yan düşen aynı gündüzün solan, zayıfladıkça berraklaşan ışığı değil mi? Hangi bilmem ne tepesinin ardına sıkışmış, gözümle görebildiğim kadarıyla arzın içine kaçıveren sarı kırmızı topun güzel aydınlığı. Tıpkı bundan yirmi yıl öncesi gibi. Dışa vurulmayan derin sadelik. Yarı kürenin öteki yarısına küçük çekingen adımlarla sıvışan aynı yanar kütle. Güneşin düşmediği alanların gölgesi çoğalacak. Birazdan görünen görünmeze devrilecek.
Algıladığımızın gerçekdışılığı sırıtan eksikliğinde gömülü olan, ortalık yerdeki sırrını karanlığın gizemine alenen devredecek. Sallanan dal, kırılan kuru odun, hışırdayan yaprak, varlığın yaklaşan belirtisinde darmadağın dağılan tezahürü. Azalan ya da çoğalan uzak seslerin medceziri. Giden gelen, bize yaklaşan ya da uzaklaşan, algılarla içimizi sızıp binlerce değişik bedene tercüme olan biçimsiz gece kütleleri. Daima kendimize göre konumlandırdığımız, ama nedense bizden habersiz, bizi dinlemekten bile kaçınan duruşlar. Yana eğilen, dikilen, uzayan, kısalan, içten içe çürüyen, bükülen, sallanan.
Benimle gel, gün sona eriyor artık
Bilerek ya da farkında olmadan terk ettiğimiz alanları yeniden ama farklı ve öncekinden çok daha sade bir duruşla doldurmaya geri dönelim. Adım izlerimizi de içine alacak biçimde hedef küçültelim. Zaten mini minnacık olan oluşlarımızı daha da söndürelim. Hiçbir şer’e hizmet etmeden, alçalmadan. Çamura bulanmadan. Kendimizi kandırmadan, aldatmadan masallar anlatmanın tam da sırası şimdi. Birbirine değmeyen, uzun uzadıya, bağlantısız kurguları serbest bırakalım, kendi etki aralıklarında salınarak nüfuz etsinler en içerimize.
Hepsi buysa, biz buraya kadar elimizden geleni yaptık. Son dönemece kadar da yapmaya devam edeceğiz.
En önce, daha ilk başta, başlangıçta kendimizi aldatmadan.
Bu acı günü terk edelim
Öz dengesizliklerimizin ürünü, bir başımıza yarattığımız sıkıntıları, dönmeye, sızmaya çalıştıkları geçmiş zamana doğru, dağıtmadan geri süpürelim. Hayır, asla hafızamızdan silmeden. Yaşam sakızı unutkanlığa karşı savaşalım. Ama geçmişte etkinliklerimize sıkışan çaresizliklerimizi beynimizden kökten silerek yapalım bunu. Çirkefi boz bulanık girdabında debelenmeye bırakalım.
Uzaktan gelen sesi duyuyor musun sen de? Tünele girmeden önce ıslık çalan demir kütleyi? Körfeze girerken daralıp ah çeken büyük gemiyi? Çamların iğne yaprak türküsünü. Evin çok da aşındırmadığımız arka cephesine vuran kınkanat fısıltılarını.
Yepyeni ve aslında tıpatıp aynısı olmasa da öncekinin benzeri bir oyun kuralım birlikte, elimizde kalanlarla. İddiasız ve hırssız.
Bir yol olsun eğim yukarı döne döne kıvrılan. Dal parçalarından küçük yol kenarı evleri. Daha kurulumu tamamlana kadar büyüsünü yitiren upuzun bir düzenek olsun, adımlarımızla en az arşınlayacağımız yerde. Karıncalar dev canavar gibi girip çıksın tasavvurumuzun tam tekmil döşediği oyun alanımıza.
Hepimizin omuz teması bir başına kaldığı bulanık bir kalabalık bu ha düştü ha düşecek varlık çorbası.
Bugün neyin tutsağı olduğumuzu hiç de fazla kurcalamadan, biliyorum, sadece senin kapsamlı sözünün güzelliğinde biliyorum bunu. Yalan olduğunu bile bile içimize su serpen cümlelere inanalım, sırf bize iyi geldikleri için.
Yarın özgür olacağız
Ne olursun… Daha önce de yaptığın gibi, at şu yorgunluğu üzerinden. Gözünün yağını yiyeyim senin. Bir iki dakikalığına da olsa sürükle al götür kurtar beni anlığın bildik sefaletinden. Nedir bu ezgiler üzerinden tezahür eden ruh hallerinin tutsaklığının artması? Dinledikçe sesinin ışıltısında bindiğim atlıkarıncanın baş döndürücü sarhoşluğu bir türlü yitmiyor üstümden. Yarın sözcüğü yalanın Allahını ve bizzatihi kendini barındırıyor. Ama o haykıran sesinden duymamış olsam inanmayacağım buna. Böylesi daha iyi geliyor bana.
O bilinmeyen günün yazgısında özgür olacağız ve kendimizi bulacağız. Sonuna z eklenen bu çoğul cümlelerle anlam kabartmaya çalışmıyorum. Zaten kendi kendine gereksiz bir kalabalık doğuran oluşa benden da da fazlasını katma çabası içerisinde değilim. Gelen var mı diye arkama dahi bakmayacağım, bu kesin. Kendi bataklığında, girdabında, unutulmuşluğunda, kalabalıklığında tükenip duran ayrı kederlere sahip herkesin.
Geri dön ! Kaybolduğumuzun farkındayım ama yakında bulunacağız
İki kişilik olması ihtimal dışı olan bir sona yaklaşırken, sine concubitu, yine özüne varmaktan ibaret olan kendi kendine çoğalma çabası ne anlam sırtlanabilir? Coşkuyla ertesi sabah yeniden uyanmaya yatmak kadar belki. Yanlış anlaşılmasın. Işık huzmesi tam da üzerimde; benden ibaret olan ne sen, ne de öteki aslında mucizeyle aydınlattığı. Biz hep tek başımıza varolduk. Ayrı ayrı.
Bulunma konusunun beni aşacağı kesin ama merak etme geri döneceğim, bu yolun çıkarı olmasa da, bundan başka çıkar yol da yok zaten.