aynı yolun kenarında
Seni daha önce bulmuş olsaydım, şimdi aramayacaktım.
Eğilen bedenle birlikte el az daha bir uzandı, sanki sen bir o kadar uzaklaştın.
Bembeyaz tavana dikili duran gülümseyen gözümün önüne eğimini çarçabuk getirmeyi ezberlemiş olsam da, her an biri diğerinin önüne geçip, birbirine omuz atıp durarak, şimdi, şu an, yokluğunla varlığın tamamen ‘kif kif’.
Ana yola bakan tek tük dükkanların kepenkleri kapalı. Asfalt karası zeminde çoğu mazot yakan eski araçların olur olmaz, sebepsiz yere ödünç bıraktıkları yağ gölgeleriyle dolu. Bir genç evin girişindeki basamağa oturmuş, kaybolan zamanını bekliyor. Kent merkezine doğru aralıksız yol alan araçların egzozlarından sızan tam yanmamış enerji kokusu yarım aralık pencereden içeriye sızıyor. Aracın kapı sahanlığında dibinde şekerle bilmem kaç kaşık şekerle ballanmış zifti bir kahve atığının sağdan sola gidip geldiği dudak değmemiş karton bardak. Telefonla gelen işaretle gözlerim uzak noktalarda eyleşen gölgeler arasında tanıdık yoğunluklar arayışına geçiyor.
Araç çalışır vaziyette kenarda beklerken, yedi yüz metre geriden ana yola çıktığını görüyorum. Saatler saniyesine kadar ayarlanmış olsa da, bir başka anın içerisinde adımlıyor gibisin. ‘Teneke teneke dan dan’. Operasyon başlıyor. Gözlerim çok uzaktan yukarıya dikilmişken, üst geçidi kullanmadan, yolu ikiye ayıran beton blokların yarım aralığından telaşla karşıya, hastane tarafına geçiyorsun. Az önce aştığın bölgeyi hızla araçla arşınlıyorum. Temizsin. Ana yolun altından kıvrılan yoldan karşı tarafa geçiyorum. Hızlı adımlarla yürüyen mavi giysili gölgenin yanından ilerliyorum.
İşaretin kaygı, parolam güven. Mübarek Beyoğlu’nun tam göbeğinde silahlı kanattan operasyon değerlendirme raporu alacak gibiyim.
Hastane girişine doğru küçük ürkek adımlarla ilerleyen bedeninin berisinden, uzun eteğini zorlayan kısa adımların telaşından ‘oralı olmadan’ geçiyorum. Az ileride birden sağa çekip, bu kez kendimi temize çıkarıyorum. Hastanenin arkasındaki mahalleye dalıyor takibimiz. Sana kalsa daha bir yarım saat daha merkezin kıyısında, hem de en tehlikeli meskun bölgenin içerisinde bu şekilde deliler gibi dolanacağız. Ani bir kararla U dönüşü yapıp hızla yanına yanaşıp seni araca alıyorum ve ana yola çıkıp hızla kent merkezinin aksi istikamette güvenli yola giriyoruz. Gözüm aynada. Demin askıntı olan araç çoktan sağa sapıp uzaklaşmış. Temiz. Garajın arkasında duvar gölgesinde araç bekleyen küçük kalabalığın yanından vukuatsız geçiyoruz.
Yanımdaki koltukta heyecandan kendine gelmeni bekleyedururken, harekatın sonuna kadar toplamda sadece iki saatimiz olduğunu hesaplıyoruz. Umutsuz sözlerle zaman kaybına yer yok derken, belki de telefondan gelen alışkanlıkla birbirini karşılamayan tümcelerle gündelik kaygıları sıralayıp duruyoruz birbirimize.
“Hani alışverişe çıkmıştın, elinde torba olmadığını görünce ne düşünecekler?”
Yolcu olmuşuz artık ve yola düşmüşüz. Tereddüt yok.
Aydınlık ufka çıplak imza düşen üç ağaç gölgenin tam da önünde
Uzun ellerin sağ kolumun rutubetsiz arazisinde
Doğaçlama zaman fakiri duygu terbiyeleri
Her biri sevgiye hazırlıksız itirazsız sözcük dizimleriyle yazılan konuşmalar
Yol yürüyüp gidiyor hemen yanı başımızdan. ‘Belki de’ değil bu, az önce iki yönünü bizzat sınadığımız, bizim yolumuzun ta kendisi. İçerisinde olmadığımız ama akışıyla sarsıldığımız. Açık olmayan radyodan sarsıldıkça sızan, iddialı kesik söylevler.
İnsan gücüyle ilerleyen büyükbaş yüklü bozuk kamyonet.
Patır patır yol süren traktör.
Yabancı yalancı düğün alayları.
Hemen yanımızdan geçen hayvansız Çoban.
Çobansız inek.
Yanmadan havaya asılan mazot.
Az ötede yarım yamalak duvarı gözümüzü tırmalayan evin içerisinde süre giden, pek iddiasız ama yine de en az bizimkisi kadar içeriden yaşanan şüphe tutmaz bir düzen.
Çölün çevresi diz boyu suyla donanmış, engeller kararlılığımızla başa baş.
Sahte beklentilerin, sevgisizliklerin çok uzağında, burada, bu enlemde artık çok geç kalmış umutsuzluk, ‘mış lazım!’.
Buradan, bu sebepsiz geri çekildiğimiz gurbet anavatanında, içerisine atladığımız bu deli dolu araçla birlikte geri adım atmak olur mu?
Hakikati yalan sayanlara boyun eğmeyen, kalbe kazayla saplanan gönül oku.
Nooonn!