Başka bir hayat mümkün, ama siz olmadan…
İki kın kanatlı birbirine göz kırptı; bir konu üzerinde anlaştıkları için değil: sadece selamlaştılar. Kör değiller, mağarada yaşamıyor, güneşin yemyeşil çöktüğü aydınlıklarda adım yordam dolanıyorlar. « Kalabalığız ama bunun bize hiçbir faydası yok, toplamda tek bir budala bile etmiyoruz » der gibi koltuk altından hortum sallıyorlar. Hissikablelvuku icabı başlarına gelecekleri seziyorlar.
Zırhımız içeri göçtü, aç kalmamak için basıradan basıraya zıplamak şart, kabuklarımız zayıfladı, halimiz kalmadı. İzleğimizin dolambacı, ilk adımımızı unutturdu. Özlem dedi birincisi, kanatlarımızın uçmadığımız anda duymak istediği son söz. İkincisi yanıt vermedi. Taksonları bir olsa da aynı dili konuşmuyorlardı. Fasulye bitini hedef aldı, gitti parmak üstünde yaprağın altına sokuldu ve en yakından en uzağa sıralı katliama başladı.
Bokböceği tayınını yokuş yukarı yuvarlamaktan bıktı. Onun rampa bildiği bizim mezarlıkta taze kazılmış toprak yığını; hani dokuz tahtanın, çömlek kabın, Allah rahmet eylesin’in kit halinde son görevde dayandırıldığı yer. Mümker ve Nekir’in çapraz sorgusu başlamadan önceki son çırpınışlar. Ardı ardına gelecek , adamı öldüğüne öleceğine pişman eden eblek sorular. Hedef burada da bir an önce ruhu teslim almak; iyi melek, kötü melek ayakları. Bokböceğinin tepeye çıkarttığı bok yığını bir iki kez olsa da, asla sonsuza kadar dağdan aşağıya yuvarlanmayacak, bu anlamsız devinim yinelenmeyecektir. Onunkisi bile daha anlamlı. Ancak ve ancak sadece Samanyolu’na odaklı bir yol.
Toprağın altındakilerin, birbirinin kafasına basa basa yükselerek üstündekilere katıldığı sıcak iklimin gelişiyle birlikte mertebe silsilesi birbirine girecek. Kimsenin hükmü sonsuza kadar sürmeyecek. Altüst oluşa sevinenler de çaresiz bir şekilde altta kalacak. Ortalığı sarı silik, adamın güzel giden asabını bozmaya aday, aralıksız yinelenen dumansız sebepsiz öten bir sis düdüğü saracak.
Karıncalar organize panikte; telaşları bile örgütlü. Yok neymiş, kanatları yokmuş, familyadan ihraç söz konusu olabilirmiş, zar kanatlılar referanduma gitmiş. Bal gibi korkuyorlar. İhtiyaçlar piramidine göre altlık üstlük ilişkileri katı bir şekilde belirlenmiş kalabalıklar « sizin kastınız mı var? » diye soruyorlar: ama ulu orta değil, kulaktan kulağa. Bizim kentler, kalabalıklar falan, sosyallik asosyallik hepsi yalan. Doğurgan olmayan karıncaların yaşamı, doğurgan olanların işlevine kurban edilmiş. Gerçek sosyal demişler buna. Yani bizimkisi düpedüz sahte. En uzun erimli olan Kraliçe, senaryo gereği, başından gelen geçenleri ayrıntılı olarak anlatmaktan kaçınsa da, işçiler olan bitenin farkında: O gelen gidene çatır çatır verirken, senin işin yoksa yuvayı yap, düzenle, temizle, gıda getir, düşmanlara karşı koru, yumurtalara sahip çık, hele erkeksen yaşam boyu bir kere çiftleş sonra geber… Zaman tanımadan gece gündüz çalış dur, çekilir şey değil, ama aralarındaki bu kusursuz « eusocial » düzen hiç de yıkılacak gibi de değil.
Uçurumun yamacına bir şekilde tohumu ulaşan, adı dışında tanık olmadığımız bir abanoz varlığına (yokluğu mu desek?) öykünen beyaz akasya son teknoloji dikenlerine gerekçe aramakla meşgul. Batıyor, batmıyor… Dallarıma tutunanın vah haline! Kaderini seveyim reçel yapan elleri illa ki kanatacak mıyım?
Alemin en yaygaracı sınıfı bu edilgen cinsel nesneleri asimetrik, ayrık, göz yaşı, ince, yuvarlak, çan, limon şeklinde olabilen memelilerdir. Köpekdişligillerden, çok bilmiş « sahipleri » tarafından kısırlaştırılmış bulunan Mişka ile Fedya, her gün aynı saatte buluşup, artık var olmayan cinsel güdülerini toprağı tozu dumana katarak gideriyorlar. Hatta bazen erkek olanının bilinçaltındaki kırıntıların gazına gelip tavana (bu durumda gökyüzü) boş boş bakan diğerinin arkasına geçip uzuneşeğe yeltendiği dahi olabiliyor. Bu ne enerji böyle: Yemek saati geldi mi? Koşu zamanı mı? Gök mü gürüldedi? Diğer köpekler niye bağırıyor? Kişnemesi kendinden önce giden at mı şeride tırmanıyor? Patırtıcı safariciler bilgilendirme molası mı verdi? Kisnemesi hala yankılanmaya devam eden billur sesli eşek durduk yerde niye öldü ve o cüsseyle nereye ve nasıl gömüldü? Ezana vokal atan çakallar yaklaşıyor mu? Bunları hiç sorgulamıyorlar.
Beyin displazisi ile malul Animalia Krallığının sade üyesi plastik devrindeki homo sapiens güruhu, hiçbir sağlam gerekçeye dayanmadan, sırf « akıl » sahibi olduğu için evrenin sadece kendi için, kendi çevresinde döndüğünü sanır. Oysa her şeyi kendinden hareketle, kendine göre konumlandırmaya çalışsa da, durum hiç de öyle değildir. Korkudan ürettiğimiz Tanrılar dahil, alemin bizi hiç takmadığı bal gibi ortada. Gerzek gibi diğerlerinde olmadığını varsaydığımız « akıl »ımızın engeli sayesinde her bir boka gerekçe üreterek, sonlu olduğu için anlamsızlığa ve uçuruma mahkum varoluşumuzu desteklemeye çabalıyoruz. Küçük boş zamanlar biriktirmek için kısa ömrümüzü tüketiyoruz. Kendini aldatmayı daha iyi beceren başka bir yaratık var mıdır? Beş yılda bir gizemli bir tarikatın çok sık yinelenmeyen tapınmasına gider gibi sandık başına gidip üzerine damga bastığımız renkli fotoğrafları katlayarak çok yoruluyoruz ve işimiz bitiyor, akşam cam ekranlardan bir zamanlar Eurovision’u izlercesine ucuz çerez eşliğinde hazırlanan muhteşem gösteriyi izliyoruz. Ne de olsa bayat ekmek kemirdiğimiz bu devirde demokrasi tıkır tıkır işleyecek, halkın iradesi bir şekilde ifadesini bulacaktır. Halbuki ortada bir yarış filan yoktur varsa da köküne kadar hilelidir. Sandıklara, oyunu denetleyen kurullara sığır vebası bulaşmıştır. İstemeyerek, hep bu son kez diyerek verdiğimiz oylarımıza sahip çıktığını söyleyen koskoca örgütler, kalp çizmeye çalışmaktan başparmağı ile işaret parmağı kasılmış hiç güven vermeyen kelli felli adamlar gözlerimizin içine baka baka yalan söylemektedirler. Karşı devrim, nüfus ve vatandaşlık işlerinden seçim kurullarına yıllardır adım adım özenle kurduğu iki turlu düzene öylesine güvenmektedir ki daha önce yaptığı gibi sürece ilişkin hiçbir itirazı dahi gündeme getirmemiştir. Kurguya göre kıl payı kaçırılan bir birinci tur, sahte seçmenlerin şişirdiği rekor katılım oranı masalı, eşsiz demokrasimizin gözümüzün retinasına kadar sokulan göstergeleridir. Yıllardır küçümsedikleri, hor gördükleri akraba evliliği mağduru taşralılar, dış odakların yardımıyla gemi ele almış, dörtnala cumhuriyete karşı hedeflerine koşmaktadır. Bizi güvenli limana kadar götürmesini beklediğimiz, eylem engelli çaresiz dangalakların umudu titrek adam, vurguları açılıp kapanan işaret ve başparmağı işle uyumlu olacak şekilde, ciddiye alınmayacak cümleleri hala peşi sıra dizebilmektedir. Atını alan yine işini görmüştür.
Ne hayvan, ne bitki alemine kabul edilmeyen mantarlardan kasık mantarı, Çavdar mahmuzu’na « benim gördüklerimi görsen, yeşilin içinde bu kadar rahat dolaşamazdın » diyerek onunla dalga geçse de, herkes huzur içerisinde kendine düşen görevi sessizce, hiç yaygara koparmadan yerine getiriyor. Yollarının çatıştığı noktada her biri varoluşsal erek rotasını değiştirmeden, emaneti satmadan, küçük sapmalarla çapraza gelmekten kaçınıyor.
Kaozmos hükmünü sürüyor.