Skip to main content

Afganistan, Libya, Suriye: Sayılmayan ölüler!

  Afganistan’dan Suriye’ye, Suriye’den Libya’ya her defasında hep aynı gerekçe ortaya konuyor: sivil halkı barbarların, canilerin eylemlerinden korumamız lazım. Afganistan’daki durum, NATO işgalinin üzerinden 13 yıl geçtikten sonra, bir yandan savaş yürütülürken diğer yandan finanse edilen bu ‘teröristlerin’ hakkından gelmeye hiçbir emperyalist savaşın yetmediğini açıkça gösteriyor…

 

 

 

16 Eylül 2014 Salı günü saat 08.00’de trafiğin en yoğun olduğu yerde gerçekleşen büyük bir patlama Kabil’i sarstı. Adalet Bakanlığı yakınında, Makroyhan’da bir intihar bombacısı bubi tuzağı kurulmuş bir aracı havaya uçurdu.

 

Talibanların üstlendiği bu saldırı üç askerin ölümüne ve on üçünün ise yaralanmasına yol açtı. En azından Kabil Emniyetinin sözcüsü Hashmat Stanikzai’nin verdiği sayılar böyle. Sivil kurbanlar hastaneye kaldırıldılar.

 

Afgan Haber Ajansı Pajhwok bu sayıları teyit ediyor. Halbuki Kabil’de yaşanan olayın tanıkları 50 ila 100 arası ölüden söz ediyorlar. Emniyet güçleri bütün gün ve hatta gece boyunca geniş bir arazide ceset parçaları topladılar. Ertesi gün, Kabil sakinleri patlamanın gerçekleştiği noktadan bir kilometre kadar uzakta tanınamaz halde olan ceset parçalarını bir araya getirmekle uğraştılar. Afgan Başkenti yas halindeydi.

 

Telefonla temas kurduğumuz bir Adalet Bakanlığı yetkilisi aşağıdaki bilgileri aktardı:

 

“Cesetler her yere dağılmıştı. Ortalık kan revan içindeydi, kan birikintileri, ceset parçaları… Tam bir felaketti! Televizyonda duyduklarımız gerçekle örtüşmüyordu. Kurbanlar arasında okula giden çocuklar, üniversiteye giden gençler, çalışmaya giden insanlar vardı… Neden sadece askerlerden söz ediliyor ki ?”

 

Üzerinden on gün geçtikten sonra, Gazni Eyaletinde Talibanlar, evleri, ekinleri yakarak ve insanları ve hayvanları katlederek bir köyün tamamını ortadan kaldırdılar.

 

Gazni Eyaletinin Vali Yardımcısı Muhammet Ali Ahmadi 80 ila 100 kişinin öldüğünden söz ediyor.

 

Peki neden sayılar böylesine düşük gösterilmeye çalışılıyor? Amerikalılar kendi “tali zararları” daha iyi anlaşılabilsin diye sivil kayıpların sayısını düşürme yoluna gidiyorlar.

 

Sivillerin sayısı hiçbir zaman doğru yansıtılmıyor

 

Kendini demokratik olarak sunan uluslararası koalisyon gücü Afganistan’da 13 yıldan beri harekat yürütedururken, bugüne kadar silahlı çatışmalarda yaşamını yitirenlerin gerçek sayısına ilişkin elimizde doğru dürüst bir değerlendirme yok.

 

Bir savaşta yaşamını yitirenlerin sayısını hesaplamakta kullanılan iki yöntem var.

 

Pasif gözlem sistemi, yerel yetkililer (Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı) tarafından kayıt altına alınan ani ölümlerin “pasif” sayımı, olay yerinde bulunan sivil toplum kuruluşlarının rapor ettiği olaylar, morg kayıtları, basın açıklamaları ve basın kuruluşlarından toplanan bilgiler.

 

Yerel hükümet her şeyin yolunda gittiğini iddia etmek isteyince ve medyalar da  bağımsız hareket edemiyorlarsa sivil kayıpların sayısı genelde düşük oluyor. Epidemiyolojik örnekleme yöntemi (“cluster survey”) daha güvenilir bir bilimsel yöntem. Kamu sağlığı verilerine dayanıyor. Epidemiyoloji insan hastalıklarının ve sıklıklarını etkileyen etkenlerin dağılımının etüdüdür. Epidemiyolojinin ölüm oranıyla ilgilenen kısmı ise, insan ölümü oranlarına nesnel ve belirli tahminler yürütmeye çalışır ve mümkünse de belirgin doğrudan nedenlerini tanımlamaya çalışır.

 

Uygulamada, farklı yerlerde ikamet eden ve rastgele seçilen siviller, evde gerçekleşen ani ölümler konusunda sorgulanırlar. Çoğu zaman söylediklerini teyit etmek için bir ölüm belgesi düzenlenir. Ardından sonuçlar, kamuoyu yoklamalarında yapıldığı üzere, hata payını da göz önünde bulunduracak şekilde ülke çapında örneklendirme yöntemiyle değerlendirilir.

 

Epidemiyolojik yöntem bilimsel çevrelerce geniş kabul gören ve sıklıkla uygulanan bir yöntemdir. GRIP’e (Psikososyal Araştırma ve Müdahale Grubu) göre Afganistan’da gerçekleşen ölümlerin sayılarına ilişkin hiçbir güvenilir değerlendirme bulunmuyor çünkü bu sahada bugüne kadar hiçbir epidemiyolojik etüt gerçekleştirilmiş değil. Özellikle alanda bulunan sivil toplum kuruluşları, yerel yetkililer ve basın bültenlerinden toparlanan belli başlı bazı veriler pasif bilgi toplamaya dayanıyor ve dolayısıyla Kabil’de ya da diğer Afgan eyaletlerinde büyük olasılıkla ve çok da etkin bir şekilde silahlı çatışmaların kurbanlarının sayısı eksik değerlendiriliyor.

 

Irak ve Afganistan arasında bilgi toplama koşullarındaki farklılık, silahlı çatışmalarda pasif gözlemle tespit edilen kurban sayısı ile gerçek kurban sayısı farkı iki ülke arasında 5 ve hatta 10 misline kadar varabildiğini göstermektedir. Düşük gösterme eğilimi gittikçe daha da belirginleşiyor…

 

ABD ve koalisyon güçleri, çok çarpıcı bir şekilde Afganistan’daki sorumluluklarından sıyrılarak ağırlığı Irak ve Suriye’ye verme çabasındalar. Dolayısıyla bu durumda Talibanların işlediği suçlar medyalarda hafife alınırken, IŞİD’in işlediği suçlara abartılarak daha çok yer veriliyor.

 

Halbuki ortada aynı görüngü, sivil halka karşı korkunç suçlar işleyerek yabancı müdahalesini haklı çıkarmaya çalışan aynı cihatçılar var. Medyalarımız yeni bir savaş mantığı içerisine girmiş gibi görünüyor:  “İslam Devletine karşı savaş”. Talibanlar istedikleri kadar katliam yapabilirler, artık 2001 yılında olduğu kadar ilgi çekmiyorlar.

 

13 yıllık NATO işgalinden sonra Afganistan’daki mevcut durum, hiçbir emperyalist savaşın, bir yandan savaşılırken diğer taraftan finanse edilen ‘teröristlerin’ üstesinden gelmeyi başaramadığını açıkça ortaya koymaktadır.

 

El Kaide, Cihatçılar, ÖSO, IŞİD ve benzerleri emperyalist konjonktüre göre dost ya da düşman oluveriyor

 

Afganistan’da on yıl süren Sovyet işgali boyunca, El Kaide gibi gruplar, CIA taktikleriyle Dünyadaki tüm ülkelerden Amerikalıların gözünde birer özgürlük savaşçısı olan cihatçılar topluyorlardı. Eski dostlar şimdi düşman oldular.

 

Bugün durum ne kadar değişti? Gerçekte pek bir değişiklik olduğunu söyleyemeyiz. Değişiklik nadiren aksi istikamette olabilse de, eski düşmanlar bugünün dostları haline gelebilir.

 

Libya’daki savaş örneği bu konuda bize daha çok fikir verebilir. İsyancı önderlerden biri olan Abdülhakim Belhac birden düşman saflarından dost kampa geçiverdi.

 

Fransız Libération Gazetesi bu adam hakkında çarpıcı bir biyografi yayınladı.

 

« Amerikan istihbarat servisleri için, isyancıların başında Tripoli’yi ele geçiren ve bugün fiili olarak askeri valisi olan adam çok eski bir dost (…) »

 

Daha çok Ebu Abdullah El-Sadık adıyla tanınan 1 Mayıs 1966 doğumlu Abdülhakim Belhac, diğer birçok militan gibi emperyalizme hizmet kariyerine 1988’de Afganistan’da cihatçı olarak başladı.

 

Ama CIA onu bugün arama listesine dahil ettiyse bu, daha çok 11 Eylül’den önceki yıllarda Afganistan’da en az iki gizli eğitim kampına sahip olan, küçük ve aşırı kökten dinci bir oluşum olan Libyalı GIC (İslamcı Savaşan Grup) adlı örgütün “Emiri” ve hatta kurucusu olmasından dolayıdır.

 

Afganistan’daki bu gizli eğitim kamplarından biri olan, Kabil’in otuz kilometre kuzeyinde bulunan ve GIC’ın El Kaide’ye bağlı gönüllüleri eğittiği Şehit Şeyh Ebu Yahya kampı CIA için çok önemliydi.

 

Afganistan’den sonra, Abdülhakim Belhac’ın yolu önce Pakistan’a, oradan da Irak’a uzanıyor. Irak’ta, İslamcı savaşçılar arasında Suudilerden sonra ikinci büyük topluluğu oluşturan Libyalıları temsilen El Kaide’nin ülke sorumlusu Ebu Musa El Zarkavi’nin yakınında çalışacaktır. CIA tarafından yakalanıp uzun süre Bangkok’ta işkenceli sorgulardan geçtikten sonra, 2004 yılında Libya istihbaratına teslim edilecektir.

 

Tripoli’nin bugünkü askeri valisi, Ulusal Geçiş Konseyi’ndeki tek El Kaide (ya da onunla bağlantılı diğer örgütlerin) üyesi değildir.

 

Onlarla ilgili olarak Bernard-Henry Levy övünerek şunları söylüyor:

 

« Tamam! Ulusal Geçiş Konseyi’ndeki bu adamları sevdiğimi yineliyorum! Demokrasiyi sadece okudukları kitaplardan öğrenen ve buna karşın temel demokratik tepkileri geliştirebilen bu hakimleri, profesörleri, avukatları seviyorum. Aynı şekilde, tırnak içinde, bir bedevi halkın kanun ve hukuk insanları aracılığıyla kendilerini temsil edecek insanları seçmesi fikrini de seviyorum. Bundan sonra, tabi, Fransa…

 

Doğrudur, bazen Nicolas Sarkozy’ye Dışişleri Bakanlığını baypas etmesini tavsiye ediyorum… Ama bugünkü ruh halimle, Dışişlerini kendi halinde bırakıp, Sarkozy’yle yaptığım ilk görüşme sonrasında hala, açık bir şekilde şiddet kullanımı seçeneğini ihtimal dışında bırakan Alain Juppé’ye hak vermenin, bir anlamda  “Bingazi’nin Serebrenika olmasını kabul etmek anlamına geldiğine inanıyorum.” »  

 

Televizyon filozofu söyleyeceğini söyledi, bize ise her zamanki gibi sadece onu alkışlamak kalıyor. Tabi belki sadece El Kaide’yi dünyanın her yerinde ortadan kaldırma gerekliliğiyle Afganistan’da (ve Guantanamo’da) bu kadar can alan ve almaya devam eden terör savaşını göz önünde bulundurursak. 

 

Aynı gerekçeler bugün de işletiliyor

 

Aynı gerekçelendirmeler her seferinde işletiliyor: Sivil halkı barbarca eylemlerden korumak gerekir. Aynı söylem –hemen hemen aynı sözcüklerle- Beşar Esat Hükümetine karşı gerçekleştirilecek bir saldırıyı haklı çıkarmak üzere Özgür Suriye Ordusu için kullanıldı.

 

Aynı saçmalığı, Amerikan hükümetinin dünyanın dört bir yanından gelen cihatçıların içlerine sızdığı Suriyeli isyancıları desteklediğinde görüyoruz.

 

Bush çetesinin dostu, Arabistan’ın eski ABD büyükelçisi Suudi Prens Bender İbn Sultan, Suudi gizli servisinin başına getirildi ve cihatçıları karşılamak ve bombalı eylemler (çok akıllı basın tarafından direniş eylemleri olarak nitelenen) planlamak için Suriye’ye gidiyor. 

 

Aynı 1979’da Bin Ladin’in üstlendiği görev gibi.

 

Başlarda yürütülen propagandanın pek işlediği söylenemez. Biraz daha radikalizm, biraz daha kan akması, daha fazla kafa kesilmesi gerekti.

 

Özgür Suriye Ordusu, dost cephesinden düşman kampına geçmek üzere hızla IŞİD’e dönüştü. Medya kuruluşları Suriye ve Irak’ta cihatçıların canice kestikleri kelleleri çekinmeden yayınladılar. Afganistan’da kafaları kesilenler bu son haftalarda artık manşetlerde yer bulamıyor nedense.

 

Medyalarımız ancak yeni bir savaşa gerekçe yaratmak için kurbanlarla ilgileniyor. 

 

Ne acı değil mi?

 

(Investig’Action sitesinde 14 Ekim 2014 tarihinde imzasız olarak yayınlanan Fransızca yazıdan Türkçeleştirilmiştir http://www.michelcollon.info/Afghanistan-Lybie-Syrie-tant-de.html )