Skip to main content

Ormanı devletten korumak

“Güçlü olan kazanır” ile ifade edile gelen Orman Kanunu, bugün güçlü olanın her şeyi dilediğince talan edebilmesinin altyapısına dönüştürülmüştür. Yani bir anlamda hukuk devleti içerisinde ormanı koruma amacından çıkmış, gerçek anlamına, kapitalizmin çıkar ve kar uğruna kendisininki de dahil her türlü hukuku çiğnediği özüne kavuşmuştur. Ülkenin en önemli varlığını korumaya yönelik kanunun en can alıcı maddelerine “ortaya çıkan ihtiyaç” doğrultusunda ya da daha içten ifadeyle iktidarın nimetlerinden yararlanan egemenlerin farklı taleplerine cevaben eklenen istisnalar, şıklar, muafiyetler ya da doğrudan maddelere getirilen topyekun değişikliklerle, orman varlığına esastan getirilen anayasal koruma delik deşik edilmiştir.    

 

Orman varlığını bugüne kadar uygulamalarıyla yok etmek için tüm teşkilatını seferber eden devlet, tanık olduğumuz uygulamalarıyla, hiç de benimsemediğimiz Anayasanın

Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz

hükmünü fiilen bizzat çiğneye gelmiştir.

Attığı adımları, tedbirlerini, elinden geleni orman kanununda açtığı gediklerle sermayeye kolaylıklar sağlamak için gerekli kanunları koymuş ve tüm teşkilatını bu işe seferber etmiştir. Bu, son yirmi yılın karabasanına yüklenip içinden kolayca sıyrılınacak bir durum değildir. Sorun çeşitli iktidarlar döneminde de daha önce yaşanıyordu. Ancak nadir de olsa vicdanlı bireyler, Orman Mühendisleri Odası’na bağlı kadrolar, bazı müdürler, şefler merkezin dayatmalarına direnebiliyordu. Örneğin, 1990’lı yıllarda CHP’li Berberoğlu belediyesi döneminde DYP’li kadroların işbirliğiyle köyümüz sınırlarındaki ormanlık alana yapılmak istenen çöplük girişimini bu onurlu yurtsever kadroların desteği sayesinde durdurabilmiştik.

Ormanı talan etmeye yönelik iştahın bugün itibariyle –her alanda olduğu gibi–bu kadar pervasızlaşmasının nedeni nispi olarak hukuksuzluğun yirmi yıldır daha da pekişmesi ve tek adam sultanlığında tüm kadroların talimatla tepeden aşağıya istisnasız olarak kendini sermayenin hizmetine adamasıdır. Hukuku, vicdanı, anayasayı eliyle bir kenara iten devlet kadroları terfi alabilmek ya da sadece mevcut yerini koruyabilmek için, sermayenin merkezin yönlendirmesiyle gelen taleplerini istisnasız olarak karşılamaktadır. Hatta bir adım daha öteye geçerek, söz konusu “yatırımları” daha karlı kılacak önerilerde bulunmakta, adeta danışman firma gibi çaba harcamaktadırlar.

Orman teşkilatının hiçbir kademesinde, gücünü Ankara’daki hempalarından alan sermayenin yasadışı taleplerine direnebilecek unsur kalmamıştır. İrtifak izni, tahsis talepleri, hiçbir ciddi incelemeden geçirilmeden, yerelde oluşan itirazlar dikkate alınmadan, talep edilen saha yangın görmüş de olsa otomatiğe bağlanmış bir şekilde kısa sürede onaylanmaktadır.

Ormanı talan etmeye yönelik merkezi iradenin yasal altyapısı, her geçen gün daha da pekiştirilmektedir.

Mecliste onaylanan son “torba yasa”ya sokuşturulan aşağıdaki yönetmelik de bu kapsamda değerlendirilmelidir:

  

30 Kasım 2021 SALI

Resmî Gazete

Sayı : 31675

YÖNETMELİK

Tarım ve Orman Bakanlığından:

ORMAN KANUNUNUN 17 NCİ MADDESİNİN ÜÇÜNCÜ FIKRASININ

UYGULANMASI HAKKINDA YÖNETMELİK

 

17 nci maddenin üçüncü fıkrasına göre verilecek izinler

MADDE 4 – (1) Ormanlık alanlarda kamu yararı ve zaruret bulunması halinde; yol, liman geri hizmet alanı, havaalanı, demiryolu, teleferik hattı, tünel gibi ulaşım tesislerine; patlayıcı madde emniyet alanı, yer altında yapılacak patlayıcı madde deposu, savunma ve güvenlik tesislerine; enerji nakil hattı, trafo binası, enerji üretim santralleri, ölçüm ve gözlem istasyonları gibi enerji tesislerine; telefon iletim hattı, iletişim panosu, ölçüm istasyonu, R/L tesisleri, radyo-televizyon verici istasyonu ve antenleri, elektronik haberleşme sistemlerine ait baz istasyonları, fiber optik kablo gibi haberleşme tesislerine; su arama, jeotermal kaynak ve doğal mineralli su arama, su kuyusu, kaptaj, su isale hattı, su deposu gibi su tesislerine; atıksu tesislerine; petrol ve doğalgaz boru hattı; azot, argon ve oksijen gazlarının kullanıldığı hava ayrıştırma tesislerine; alt yapı tesislerine; katı atık aktarma istasyonu, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerine; ruhsata dayalı petrol ve doğalgaz arama, işletilme ve yeraltı doğalgaz depolanmasına ilişkin tesislere; yeraltı depolama tesislerine; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi, mezarlık tesislerine; aile sağlığı merkezi, hastane gibi sağlık tesislerine; ilk, orta, lise ve dini eğitim tesisi ile dini eğitim tesisine bağlı uygulama maksatlı ibadethane tesisi gibi eğitim tesislerine; futbol sahası, kapalı spor salonu, atış poligonu gibi kalıcı konaklama tesisi olmayan spor tesislerine; adli hizmet tesislerine; ceza infaz kurumu tesislerine ve bunlarla ilgili yer, bina ve tesislere izin verilebilir.

Devlet, KAMU YARARI gördüğü yatırım için izin verecek, hiçbir kurala uymayan aç gözlü jeotermalci yatırımcı vatandaştan arazi satın almak için hiç uğraşmadan kendisine tahsis edilen ormana el atacak, ağaç kesecek, yeşile el koyacak. Tepe kapalılık oranıymış, yangın görmüş ormanmış, yaşlı doğal ormanmış artık bunun hiçbir önemi yok, her haliyle ormanlık alanlar sermayenin hizmetinde!

Bu kadar hukuksuzluktan sonra mevcut jeotermal tesislerinin kurallara aykırı bir şekilde işletilmesinden, akışkanı kullandıktan sonra çektiği yeraltına re-enjeksiyon etmesi, filtresiz bacalardan su buharı adı altına bal gibi zehir salması, tarım arazilerini, canlıları zehirlemesi gibi konular tali bir hal alıyor.

« gerçekte devlet bir sınıfın bir başkası tarafından ezilmesi için bir aygıttan başka bir şey değildir, ve bu, krallıkta ne kadar böyle ise, demokratik cumhuriyette de o kadar böyledir; »

Bugün çevre koruma sorunu, belki dünden daha da şiddetli bir biçimde, devlet aygıtı karşında önce yurttaşı koruma perspektifinden hiç de ayrı düşünülmemesi gereken, ormanı, doğayı, çevreyi, sermayenin silahlı bürokratik aygıtı olan DEVLETE karşı koruma mücadelesi şeklinde algılanmalıdır.

Doğanın KAMU YARARINA OLMAYAN, KAMU VİCDANINI AYAKLAR ALTINA ALAN torba yasalarla resmen infazını engelleyelim.